Emine Hanım ın GATA ya alınmaması ve kişisel özgürlükler

Güncelleme:

Aslında GATA  meselesinde konu ,  Emine Hanım falan değil.

 Genel olarak askeri yerlerde ki , bu orduevleri de olabilir, bazı yönetmeliklerin ve kuralların olması.

 Nasıl türbanlı bir insan askeri yerlere giremiyorsa,erkekler de sakallı, bıyıklı ve blue jean tabir edilen kot pantolonlarla da, ya da uzun saçlarla  orduevlerine giremez. Kural böyle..

 Dolayısıyla bu tavrı Emine hanım’ ın şahsi nitelendirmemesi lazım.

Ama mantık olarak değerlendirdiğimizde, kişisel düşüncemi bir yana bırakırsam,  bu tarz hareketler şık durmuyor.

Yani insanlar, kılıkları, dinleri, inançları, fikirleri bakımından, bir başkasını rahatsız edecek seviyeye getirmedikleri sürece, özgür bırakmalıyız . Sadece türbanlı, ya da baş örtülü insanlar için değil, başka dinlere inanan, ya da inanmayan insanlar da özgürce toplum içinde yaşamalı ve kendilerini ortaya koymalı, bu onların en doğal yaşam hakkı.

Kişisel hak ve özgürlükler, kimsenin tekelinde değildir, kimsenin malı da değildir, herkesin faydalanması gereken bir haktır.

Mesela geçenlerde, A.İ.H.M tarafından, ortaya konulan, kimliklerde din ibaresi bulunmasını kaldıran uygulamayı çok yerinde buluyorum.

 Bu bile, bazı bağnaz zihniyetlerin, sadece kendine Müslüman geçinen insanların, şevkini kıracak bir uygulama olacaktır.

 Din olgusu resmi bir olgu değildir ki, kimliklerde bulunsun, hele ki laik bir ülkede olmaması gereken bir durum. Ne kadar zamanda gerçekleşir, ya da gerçekleşir mi bilmiyorum ama çok isabetli bir karar.. İnşallah baskıcı zihniyetlerin, talihsiz uygulamalarına kurban gitmez.

Benim rahatsız olduğum bir konu da, camilerden yayınlanan ezan sesleri. Genelleme yapmıyorum ama pek çok insandan benzer şikayetler duyuyorum.

Mesela kendi oturduğum yerden örnek vereyim. Ben Yeniköy’ ün sırtlarında bir evde oturuyorum. Karşımızda da kaçak yapılmış bir avuç gecekondu bulunuyor. Bunlar nasıl öngörünüm yasasına uyumlu oluyor onu da  anlamış değilim, koca koca paraları ödenmiş villalar yıkılıyor, mesela Sarıyer’ de ki Uyum villaları gibi..

 Boğazın en güzel yerlerinden birinde, deniz manzarasına karşı  bir öbek gecekondu, sapasağlam yerlerinde duruyor.

 Yıkılmaması içinde, hemen aralarına bir camii yapılmış. 100 metre ötede bir tane daha, biraz ötede bir tane daha..

O kadar plansız, evlerin içinde bir yerde ki. Ezan okunurken, birisiyle konuşmanız, her hangi başka bir sesi duymanız imkansız.

İşin kötüsü, ses düzeni o kadar bozuk ki, sürekli takır tukur sesler, çınlamalar, sesi güzel olmayan imamlar avazı çıktığı kadar bağırıyor. El insaf yani, kimle konuştuysam etrafımdaki herkes rahatsız, ben Chp’ li belediyeye şikayet ettim bu durumu, bizi aşar, bu konuyu müftülükle konuşun dediler.

 Belli bir desibelin üstündeki ses, gürültü kirliliği yapıyor ve belediyenin konusuna giriyor. Ama işte bu konuda, belediye bir şey yapamıyor. Çünkü yapsa vay Chp’ li belediye, ezan sesini kıstırdı diye bir sürü tantana kopacak. Herkes Müslüman diye bir şey yok, buralarda bir sürü yabancı insan yaşıyor. Ayrıca, çok kez sabah bu kötü ses düzeni yüzünden, kalbim çarparak yataktan fırladığımı hatırlıyorum.

Yoksa belli bir uzaklıktan gelen güzel bir ses düzeniyle sabah ezanı insana huzur veren çok hoş  bir şeydir. İnsan  namaz kılar kılmaz, o kendi bileceği iş..Ama bu şartlarda, ne huzuru, ne dini yönü,  tam tersi insanın sinirlerini bozuyor.

Yani demek istiyorum ki, insanları zorla bir şeye inanmaya, tek tip giyinmeye v.s zorlamak doğru değil. Eğer bir özgürlükten bahsediliyorsa, bunun belli bir zümreye veya haklarına  değil, herkese faydalı olması lazım. Ben o zaman yapılan işin samimiyetine inanırım..