Duvarlar yıkıldı, kuleler yakıldı.. Çadırlar çatırdıyor
Tunus, Mısır, Libya… “Bahreyn sırada” deniyor, nerede duracağı bilinmiyor.
90’larda Berlin duvarı yıkıldı. 2000’lerin başında New York’ta ikiz kuleler yakıldı.. Şimdi ilk çeyreğinde, çöldeki çadırlar kırılıyor.
Ekonomik açlık sosyal açlıkla birleşmiş. Ayakları çıplaklar, iletişim bombardımanı altındalar.
60’ların Üçüncü Dünyacılığı ya da 70’lerin romantik banliyö devrimciliği elde patladı.
Ne yazık ki...
Dünya’da sosyal adalet etkili değil. Demokratik denetim etkin değil. Üretenlerin dayanışması küreselleşmiş değil!
Azgelişmiş vahalarda yönetenler varsıl - yönetilenler yoksul; ‘gelişmiş’ yerlerdeyse yönetenlerin kalitesi giderek düşüyor… Kennedy’ler, Willy Brandt veya Olof Palme yok!
“Çapkınlar”, ayyaşlar ve çıplak krallar var…
IMF ve Dünya Bankası, borçluluğun azaltılmasına müttefik olarak kazanılamıyorlar.
Latin Amerika bu gerçeği kısmen gördü; gecekondulardan işkenceyi aldı, konut ve hastane verdi…
Buna karşılık, Kıta Avrupa’sı, İrlanda (IRA) ve İspanya’da (ETA) silahla; İtalya’da oyla (Kuzey-Güney) ve Balkanlarda taşla sopayla; ayrışma taleplerinin tortusunda..
Korkudan korkmak, “yasakları yasaklamak” gerekirken, terör, en korunaklı yerlerden birinde New York’ta; ikiz kulelerde, masum hayatları alıyor, neden-sonuç ilintisini sorgulayan gazetecilerin başına Putin iniyor.
Blair’in yönetimindeyken İngiliz İşçi Partisi, Ortadoğu’da dahil, demokratik dayanışmaya katkı arayacağına, Irak’ın işgalinde yazdığı açık çekin tahsilatında…
Bosna’da Somali’de ricat eden insanlık, savaş suçlularını Nürnberg’de yargıladı, adeta işi orada bıraktı; küresel adalet o salondan sonra vefat eden bir ruh!
İnsanlık,, refleks kırılması, vicdan kararması, akıl tutulmasında…
“Tiksindiren servet birikimi ile infial uyandıran yoksulluk”!
Oysa, teslim olunsa da teskin olacak gibi görünmüyor,, insanlık…
Zimmetine yalnız halkın parasını değil iktidarı da geçirenler, katliamcıdan kral yaratıp onunla iş birliği yapan ‘dışı demokrat içi tiran’ kimi Batılı siyasetçiler, eceli, çağın değişmesine tercih etseler de…
Bir yerlerde, bir şeyler değişiyor…
“Ne olmalı?” sorusuna tekil bir yanıt aramak, kültürel farklılığına haksızlık yapmak olur.. “Ne olmamalı?” sorusunun yanıtı bu yazının içinde de bulunabilir.
İnsancıl sosyal bir dünya kurulabilir.
Doğasına saygılı biçimde herkesten gücü kadar alıp herkese hak ettiği kadar veren ve de kimseyi aç açıkta koymayacak, ilaçtan, kitaptan, sıcak bir yuvadan ve ulaşım olanaklarından yoksun bırakmayacak, bir evren oluşturulabilir.
Zalimin zulmü varsa, insanın Yaradanı ve yari var!