Dünya’da ve Türkiye’de Çocukların Durumu
Çocukların durumu iç açıcı değil… Günü kurtarmak adına onların geleceğinden çalınıyor.
UNICEF- 2012 Raporunda yazanlar, belli ölçüde, Türkiye için de geçerli…
Dünya’da, her yıl, 500 bin ile 1,5 milyon arası çocuk şiddete maruz kalıyor.
Aile, okul gibi yakın çevre kaynaklı şiddetin en acı örnekleri bizim basınımıza da yansıyor.
Bu şiddet, engelli, sokakta yaşayan veya göçmen çocukların üzerinde daha da yoğunlaşıyor.
Öte yanda, çocuğu şiddet sarmalına iten öznel süreçler de var:
Daha geniş ortamın tetiklediği bu türden şiddetin bir örneği, “taş atan çocuklar” idi…
Oysa çocuk, ailesi için en büyük ödül sayılsa da, bu, sadece lafta!
Güvenle sığınabilecekleri limanlar hasarlı, esenlikle tutabilecekleri dallar, kırık.
Ülkelerin, toplumların bütün sıkıntıları onların küçücük omuzlarına yükleniyor…
Sadece 2006 yılında, 18,1 milyon çocuk, göçer olmaktan etkilenmiş.
32 milyar dolarlık pastasıyla “insan kaçakçılığı” alanında çocuklar, en “büyük av”.
800 bine yakın çocuğun yüzde 80’i cinsel istismara uğruyor, % 20’si zorla çalıştırılıyor.
18 yaş altında gebelikte ölüm riski yüzde 60 daha fazla ancak..
Ülkemizde de hala “çocuk evlendirmeler” gündemde. (Çocuk evliliği demek bence yanlıştır)
Çocukları Dünya’ya getirmekle iş bitmiyor. Tam tersine, onlara karşı sorumluluğumuz daim.
Bu sorumluluk, değerler sistemi, gelenekler, inanç ve düşünce ne olursa olsun, geçerli…
Salt, insan olmanın gereği!
Bu anlamda, eğitim ve sağlık hizmetleri, temel ayraçlar.
Eğitim, çocuklukla gençliği bir birine bağlayacak, sağlık, ise bireyin bütünlüğünü koruyacak.
Her iki konuda, ne bizdeki ne Dünya’daki veriler yüz güldürücü değil.
Dünya’da üçte ikisi tarım alanında çalışan 5-14 yaş arası 158 milyon çocuk, çeşitli işlere koşuluyor. (ILO, 2006)
Bizde, 6-17 yaş nüfus aralığında, 959.000 kişi çalışmakta!
271 bini sanayide olmak üzere 513 bini ücretli, 420 bini ücretsiz aile işçisi. 26 bini kendi hesabına çalışan statüsündeler… (TÜİK, 2006)
Çocuk ve körpecik genç, bunlar!
Ekonomik tablomuz bu verileri hazırlıyor ve aileler üzerindeki etkisini ağırlaştırıyor.
Tüketimin yarısını en zengin yüzde 20’nin yaptığı, ataması yapılmayan öğretmenler de dahil, 5 milyona yakın işsizi olan, bir ülkeyiz…
Diğer yandan, eğitim ve sağlık alt yapısında, bölgeler, kentler, dahası, köyler arasında eşitsizlikler var.
Bu arada, 4+4+4 eğitim sistemine itirazlar, “kız çocukları da dahil okullaşma oranını artırmak; çocuğu, genci, iş piyasasına zamansız atmamak” hedefini de böleceği, kaygısındandı…
Yapısal sorunlarımızın aşılması, çocuk ve gençlerimizin gereksinimlerinin karşılanması; geçerli bir planlamaya dayalı çağdaş ve etkin kaynak yönlendirmesiyle mümkündür.
Ülkenin gelişmesine katkı veren, Dünya ile rekabet edebilen bir sistemi öncelemek zorundayız…
Bugün, 60 ülkede çocuklar, okullarda sağlıklı içme suyundan yoksun.. Dünya çocuklarının yarısı ortaokula gidememekte… Bu olgu, yarısı ‘köle’ yarısının yarısı ‘efendi’ sayılan bir gelir dağılımı tablosuyla “tamamlanmaktadır”.
Yapacağımız her düzenlemede, atacağımız her adımda, çocukları, gençleri istismar eden değil; onlara sağlıklı yuvalar, modern okullar, temiz gıdalar, veren bir dünyadan yana olmalıyız…