Dem Zamanı
Korkudan sesi daha gür çıkan hırıltılara boğulmuş sokak köpeklerinin biribiriyle itişmelerini.
Sarı sokak lambalarının ışığında uzayıp giden, insan siluetlerini. Çirkinlikleri kapanmış, film gibi hayatları himaye eden eski binaları.
Bazen bir köşeye kıvrılmış, amaçsızca yaşayan sokakta kalmış evsizlerin tasasız, pervasız hallerini.
Havanın ayazına karışmış, deniz, çimen ve rutubet kokusunu içime çekmeyi severim.
Yalnızlığı ve onun getirdiği dinginliği.
Bu şehir çok şey anlatır bana, dinlemeyi istediğim anda....
Adeta masal gibidir yaşam o zaman.
Yaşamın içinde alabildiğine gerçek ama masal tadında dinlerim hayatı.
İçinde ama dışarıdan bakarmış gibi seyrederim ve hissederim her şeyi.
Derin yaşamayı severim duygularımı.
En derininden, içimi kanatacağını bile bile vaz geçemem hissetmekten.
Hisssetmediğimde yaşamıyorum demektir.
Kısacık ömürlerimizde kabul edemem bunu, en çok bundan rahatsız olurum.
Yaşıyor görünüp de yaşayamamaktan...
Yüzüme maskemi takıp, sahte kılıklarda dolaşmaktan.
Üzülsem ve bazen korksam da, aslında umurumda olmaz hiç bir şey.
Bir anda sever, bir anda vaz geçerim, her şey anlıktır benim için....
Kalıcı duygularım da var elbet, onları bir hazinede saklar gibi, yüreğimin içinde kilitli tutarım. Sahibi anlar ancak, söze gerek olmadan....
Kıskanırım süslü lafları edeni de sözleri de...
Tüm güzellikler benim olsun isterim, tüm güzel sözleri ben söylemeyi hissetmeyi isterim, imrenirim sahiplerine, gönülleri güzel diye....
İçimdeki aşktan dolayı Yaratan' a şükür ederim, içimin titremesi şükürümdür benim. Şekle ve şarta gerek duymam.
Yer, mekan ve zamandan ayrı olarak, içimdeki aşkı hissetmeyi, aynalara bakınca görmeyi severim ben, batıniyi değil, bu yaşamda görünmeyenin zahirisini ararım.....