Çocuklar bizim geleceğimiz...

Güncelleme:

Toplumsal Etik Derneğinden Duyurulmuştur:

ÖĞRENCİLERE “SÖZLEŞME”YLE BASKI

Birkaç yıldır İlköğretim Okullarında yürürlüğe giren bir uygulama var. Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları yönetmeliği ile :

Öğrencilerin davranışlarındaki tekrarlayıcı ya da suç unsuru saptanan durum ve sorunlarda, okul yönetimi öğrenci ya da öğrencileri çağırıyor. Öğrenciye davranışının yanlışlığını gösteriyor ve davranışın tekrarını önlemek adına bir “SÖZLEŞME” imzalatıyor.

Toplumsal Etik Derneği olarak, bunun zaten işlerliği olmayacağından emindik. Nitekim bu konunun öğrenciyi “sindirme” amaçlı kullanıldığını, öğrencilerin sorunlarını dahi iletemez duruma geldiğini anlıyoruz. Örnek: Ankara Altındağ 13 Ekim İÖO öğrencisi Z.A daha önce sözleşme imzaladığı için, arkadaşı tarafından dayak yediğini dişinin kırıldığını söyleyememiştir.Öğrenci bunalımdadır.

Ayrıca öğrencilerle ve velilerle son zamanlarda yaptığımız görüşmelerde, ya da çevreden aldığımız duyumlarda bazı okullarda bu işin abartıldığını , öğrencilerin defalarca korkutma amacıyla çağırılıp sözleşmeyle baskı kurulmaya çalışıldığını öğreniyoruz .

. Bu uygulamayı” EĞİTİM” le bağdaştıramıyoruz. ETİK AÇISINDAN da yanlış buluyoruz. Böyle bir uygulama , öğrencinin bozuk davranışını düzeltmez. Sadece bir süre için erteler. Ayrıca okuldan, öğretmenlerden nefret etmesine yol açar. Kızgınlık, öfke ve korku duygularını öğrencinin yıllarca taşımasına neden olur.

Sistemde işlemesi gereken yer okulların REHBERLİK ve PSİKOLOJİK DANIŞMA servisleridir. Buralarda görev yapan pek çok öğretmenimiz var. Bu birimler atlanarak öğrencinin davranış sorunlarının nedenlerine ulaşmadan öğrenci kazanılamaz.Bu birimleri aktif işletecek olan da, okul yönetimleridir.

Toplum zaten öfkeli insanlarla doludur. Şiddete yatkın bir potansiyel halindedir. Eğitimde bir şeyleri düzeltelim derken, deneme yanılmalarla yanlışlık yapmanın yeri ve gereği yoktur. Huzurlu ve başarılı insan yetiştirmenin yolu çocuklara baskı ve psikolojik şiddet uygulayarak SÖZLEŞME imzalatmak değildir. Bu konuya duyarlılık ve özen gösterilmesini rica ediyoruz. İlgilileri bu yönetmeliği tekrar düzenlemeye ve düzeltmeye çağırıyoruz.

Saygılarımızla…

Biliyorsunuz, bana gelen ve benim de doğruluğuna inandığım mailleri zaman zaman köşemden yayınlıyorum. Aynen doğru bilgiyi iletmek adına. Bu gelen bilgi de öyle.

Ben de oğluna çok düşkün bir anne olarak, çocuklarla ilgili konularda, üzerime düşen her türlü görevi yapmaya her zaman hazırım.

Başka bir açıdan bakarsak, bu günün yetişkinleri olan bizlerin, çocukluğumuzda yaşadığımız travmaların, bu günlerimizde belirleyici olumsuz etkileri olduğuna inanıyorum. Mesela;

Ben ilkokulu Nişantaşı" n da ki Işık Lisesi" n de okumuştum. İlkokul öğretmenimiz Nihal Naycı isimli bir hanımdı. Derslere girdiğinde, bu gün size sözlü yapacağım , hepinizin tek tek gözüne bakacağım, çalışıp çalışmadığınızı gözünüzden anlayacağım, çalışmayanları sözlüye kaldıracağım derdi. Hepimizin küçük yürekleri gümbür gümbür atardı o zaman, belki de en çok benim ki atardı. Genellikle beni sözlüye kaldırırdı. Yine böyle bir gün, sözlüye kalktığımda, kızamık ve zatürree olduğum için 15 gün okula devam edemediğim ve konuları kaçırdığım bir döneme rast gelmişti. Tüm sınıfta bir sessizlik oldu, Nihal hanım kendine yeni kurban arıyordu çünkü, beni tahtaya kaldırdı ve o dönemin kabusu, havuz problemlerinden sordu. Bilemedim, durdu tahtada, elindeki not defteriyle kafama birkaç kez vurdu. Kolundaki altın bileziklerin şakırtısını, ve el hareketini ağır çekimde ve yoğun seslerle hatırlıyorum, çünkü o anda bayılacak gibi oldum. Neyse o bir iki dakikalık dayak seansı bana 1 saat sürdü gibi gelmişti. Tüm bu rezillik yetmiyormuş gibi, hanfendi sınıfa döndü ve dövmekte haklımıyım, haksızmıyım siz söyleyin diye sınıf arkadaşlarıma sordu. Hepsi koro halinde, haklısınız öğretmenim diye bağırdı. Boğazımdan aşağıya yumruların yuvarlandığını şimdi bile hatırlayabiliyorum. Geç yerine 0 aldın dedi…Aileme bu olayı ancak, çok sonraları, yani yıllar sonra anlatabildim, kendimi işe yaramaz, aptal ve çalışmayan bir çocuk olarak görüyordum çünkü, ve hepsinden önemlisi çok korkmuştum…

Yıllar sonra, oğlum ilkokul dönemine geldiği zaman, ana okula yazdırmak için Işık Lisesi" ne gittim, Bedriye hanım vardı, bende Işık Liseli" yim dedim, ya öyle mi hangi öğretmende okumuştunuz diye sordu. "Nihal hanım" dedim, "A hocanız burada hemen çağırayım o zaman" dedi. Yine kalbim deli gibi çarpmaya başladı. Nihal hanım yanımıza geldi, Bedriye hanım döndü ve benim için, "Hanfendi çok değerli bir paşamızın gelini, oğlunu okulumuza yazdırmak istiyor, sizin de öğrencinizmiş, hatırladınız mı?" Diye sordu. Nihal hanım, beni tanıyamadı, küçükken ezdiği sürekli hakaret ettiği , o küçük kızın şimdiki halini tanıyamadı.

Dilimin ucuna kadar şöyle demek geldi, Bakın size hatırlatayım, sürekli sözlüye kaldırıp, sıfırları verdiğiniz, kafasına not defterinizle vurduğunuz, sınıfa dönüp, onay beklediğiniz, ezdiğiniz, aşağıladığınız küçük bir kız vardı. İşte ben o kızım. Demek geldi içimden ama diyemedim…Ve o yıllardır beklediğim fırsat da elimden kaydı geçti.

Yukarıda anlattığım, etik derneğinden gelen bu yazı, beni aldı ve geçmişe bu anılara götürdü.

Çocukların küçük yaşamlarında, yaşadıkları travmalar bu günkü yaşamlarında, kendileri bile bilmeden büyük yaralara dönüşüyor. Hiç birimizin, onları zedelemeye, yaralamaya hakkımız yok. Çünkü onlar bizim geleceğimiz…..