Cek Cak...
TBMM TV’den yıllar önce izledim, hala unutmam…
Kürsüde merkez sağdan bir milletvekili, şivesi Egelilere özgü…
‘Doğaçlamaya, başladı:
Konuşuyor:
“…Sayın milletvekilleri, sevgili halkımız, bizde şu işi yaptık, şunu tamamladık’ demekten çok, ‘yapılacak, edilecek’ demek vardır, yani hayatımız, ‘cek”le ‘cak’la geçer…”
Ve bu ‘tezini’ nakaratla güçlendirdi:
Cek.. cek…
Cak.. cak…
Cek cak, cek cak!..
Nüktedan anlatım, renkli üslup.. ‘serbest vezin’!..
Ne ki, yolu kamuya düşen bazılarının veya gözleri kamunun yollarını bekleyen bir dolu insanın “hatırasına” dokunmuştu…
Eyyamcılığı, oyalamacılığı, kendi silahıyla vuran, akşam sofra sohbetinde yer tutan, deyim yerindeyse vatandaşın derdine ‘damardan giren, bir tarz.
Bir süre sonra ‘nakarat, konuşmanın özünü solladı, ritmik bir tempoya ulaştı:
Genel Kurul ve ülkede kurulu bütün ekranlar çınlıyordu: “Cek cak, cek cak”…
“Başka ne var ki bildiğiniz?, yapıla-cak, edile-cek”.
Bu “yapılacak, edilecek” faslını da yine o tatlı Ege şivesiyle, üstüne basarak, “yapilee-cekk, edile-cekk” diye söylüyordu…
Sonrasında ve öncesinde,
bir çok Bileşim’de, Meclis’te; hesap dönemlerine ilişkin incelikli tartışmalar (Hep vaat, nerede icraat?)
ve bir dolu TV programında “hantal bürokratik yapı” üzerindeki teşbihsel sorgulamalar (“Nerede bu devlet nerede?”)
aslında bu eleştirel tavrın özüne bağdaşık olarak yapıldı, durdu…
Fakat sanırım yalnız bizde değil, Dünya’nın her yerinde, hükümet programları, seçim meydanı konuşmaları, uluslararası örgüt toplantılarına sunulan raporlar, hatta şirket toplantılarında ele alınan analizler, ‘yapılacak(tır)’, ‘edilecek(tir)’ yüklemlerini kaçınılmaz olarak içerir. İçermelidir de.
Ancak, özellikle bütçe ve periyodik değerlendirmelerde ya da hizmet kalitesi açısından, yapılan edilenin oranı // yapılacak ve edilecek olarak ortaya konulandan ++ çok azsa, işte aklıma hemen o milletvekilinin konuşması gelir.
Cek cak, cek cak!..
Bir de zamana vurgu boğumu çoksa; örneğin, görev devir teslimlerinde selef olan yeni olandan daha çok “yapılacak(tır) / edilecek(tir)” demişse, kurumsal devamlılığın içinde eritilmesi zor bir performans açığından kuşkulanmak gerekir.
“Sen niye yapmadın?”, “Senden sonra gelen de aynı şeyi tekrarlarsa ne olacak?” Demezler mi?..
Beri yanda, “atmaya tutmaya” vergi yok misali, haleflerin, kaynak göstermeden vaatlerde bulunması da yeni “cek cak”ların müjdecisidir!
Cek.. cek…
Cak.. cak…
Oysa, hedeflerin gerçekçiliği, saydam bir denetim, “adama iş değil, işi yapacak adam”, insana hizmet, zamanı doğru teknolojiyi etkin kullanmak, hayatın her alanında ‘verimlilik, en temel ihtiyacımızdır.
Bilgi ve teknoloji devranında, lafazanlığa değil uygulamaya değer vermek gerek.