Canlı yayın kazaları..

Güncelleme:

Canlı yayın kazaları bir spikerin başına gelecek en talihsiz olaylardandır. Belki, Habertürk’ ün spikerinin başına gelen olayın videosunu, internetten izlemişsinizdir. Spiker, elini birkaç kez burnuna götürüyor. Sonra da, muhabire pas attığı zaman, ekranda kaldığının farkında değil, çaresizce el hareketi yapıyor. Bu görüntüler, yönetmen yayından alana kadar birkaç saniye ekranda kalıyor.

Bazı internet sitelerinde  de, bu olay  acemi spiker, falan diye manşete taşındı.

Haberi okutmak için, flash bir başlık atılır ama biraz da empati yapmak lazım. Zaten kızcağız tecrübesiz, hakkında çıkan olumsuz haberler, onu daha fazla etkileyecek ve hata yapmasına neden olacak. Canlı yayın böyle bir şey, kimileri bu işi hata yaparak öğrenir. Kimisi  daha ufak hatalarla. Ekran önünde olmak adeta buz pistine çıkmak gibi bir şeydir. Çok ufak bir dış uyaran, sizi yayından kopartabilir, ya da hata yapmanıza neden olur.

Bu gün ekranda gördüğünüz ve başarılı olmuş diye nitelenen insanların da, ben buna benzer hatalarını hatırlıyorum. İlk ekrana çıktıkları zaman tabii. O zamanlar, internet olayı böyle değildi, yayın kazaları sanal ortama düşmüyordu.

Bence, bu spiker hanımın başına gelen olay, hiç o kadar büyütülecek bir şey değil, hiç moralini bozmasın. Artık daha tecrübeli olduğu için, bir daha böyle bir duruma düşmez… Kimsenin de moralini bozmasına izin vermesin.

Hatalar insanlar için.

Benim geçmişimde böyle hatalar var mı?

Olmaz mı, hem de nasıl?

Hiç unutmuyorum, bir gün sabah saatlerinde bültenim var. Gece de, diğer nöbetçi ekipler sabaha kadar çalışmış, seçim zamanı, seçim sonuçlarını okumuş, değerlendirmiş. Herkes yorgun, sabaha kadar çalışmışlar, sabah olunca da, ben gelmişim, diğer teknik ekip, yönetmen falan herkes yeni ekip olarak yayına devam ediyor. Ben hazırlanıyorum stüdyoya giriyorum. Hiç demiyorum ki, bana kam ( haber metni) verin, bakayım hangi haberi okuyacağım. Ekip de yorgun, bir hazırlık falan yok, her şey gece olup bitmiş, insanları zora sokmayayım diyorum.

 Ama tecrübesizlik işte kendimi ayaza attığımın bilincinde değilim. Hiç de başıma bir yayın kazası falan gelmemiş. Neyse, giriyorum stüdyoya, yönetmen kulağıma fısıldıyor, arkanda barkovizyonda, partilerin aldığı oylar ve isimleri var, dön arkana, elinde kama gerek yok, oradan oku. Peki diyorum, dönüyorum, arkamda barkovizyon gözükmüyor, ne oy oranları, ne parti logoları. Okumama imkan yok. Dönüyorum ve kalıyorum. Toparlayamıyorum. Çünkü o zaman diyelim ki, bir teknik hata oldu. Seyirciye dönüp, bir teknik hata var, özür diliyoruz, sonraki haberle devam ediyoruz diyemiyorsun. Bu sefer yönetmen, niye bize topu atıyorsun diye kızıyor. Acemiyiz ya..

Sonra ilk şoku atlattıktan sonra, bana 2. haberin kamını getiriyorlar, prompter da haber yok, Allah’ tan elimde kam var diye seviniyorum. Bu sefer, reji benim okuduğum haberi değil, başka bir haberin görüntüsünü giriyor. Ben doğru haberi okuyorum, bu sefer reji hatalı girdiği için, ben yine ekranda yanlış bir şey yapmışım gibi duruyor.

Yayın bitiyor, benim moral sıfırın altında eksi beş falan..

Öğlene doğru,  editörler, haber müdürleri falan geliyor. Bu durumumu anlatıyorum, verdikleri cevap çok enteresan; Sen spikersin, yayını kurtarmak parti isimlerini bilmek zorundasın. Daha fazla araştırmacı ol.

Doğru ya, ben süperman olduğumu unutmuştum, xray ışınları saçan gözlerimle, göremediğim parti isimlerini bilmek tanımak ve okumak  zorundayım.

Böyle bir şey….

Bu konu benim gibi duygusal bir insanı doğal olarak kötü etkiliyor, bu işten soğumama neden oluyor..

 Daha böyle çok hikaye var tabii. Bunu niye anlattım. Haber spikerliği çok saygın, çok güzel bir iştir. Yalnız çelik gibi sağlam sinirler ister. Öyle kırılgan, duygusal bir yapınız varsa, bu işlere hiç girmeyin. Her zaman böyle şeyler olur demiyorum ama piyango bir kere size çıkar, sonra üzülür, belki de tüm hevesinizi yitirirsiniz. İyisi mi, tüm bu olumsuz koşulları göz alın, bilin ki, böyle kazalarla karşılaşınca şaşırıp abandone olmayın…

Sebep ne olursa olsun, ekran önünde hatalı duruma düşmeyin. Çünkü seyirci, sizi o noktaya getiren haklı sebepleri araştırmaz, gördüğü hatanın faturasını size keser. O hatalar da çok kolay unutulmaz, akılda kalır..

Mesela birkaç yayınımda da stüdyoda kedi olduğunu hatırlıyorum. Sanki haber dinliyormuş gibi, her haber saatinde, ( stüdyolarımız çok büyük, hangar gibiydi.)  Bu kedicik tam saatinde orada oluyor, karşımda oturup duruyordu, belki de benden haber dinlemek hoşuna gidiyordu.  Ben de kedi sevdiğim için, kediciği kovalamıyordum. Ama bir taraftan da, bu şimdi kadraja girerse ben ne yaparım  diye plan yapmayı da ihmal etmiyordum.

Bu anıları da çok hoş, güzel anılar  olarak hatırlıyorum.

Yani, ister stüdyoya kedi girsin, kar yağsın, dolu yağsın, ister şu ya da bu bir sürü haklı sebebiniz  olsun. Ne olursa olsun, Show Must Go On….

Ne demişler gülü seven dikenine katlanır. Her işin zorlukları olabilir, spikerlik işinin de böyle zorlukları var. Bu zorlukları da aştığınızda sizden keyiflisi mutlusu yok. Yayın bittiği zaman, ekip arkadaşlarınız arasında geçmiş olsun denir. Kazasız belasız atlattın anlamında… Canlı yayın kazası olmaz diye bir şey yok, olabilir ama inşallah yaşamınızda, hep gülerek hoş bir anı olarak atlattığınız küçük kazalar olsun…