Buz-Aydan Geliyorum :
25 yıl önce uzaylılar tarafindan kaçırıldım. Uzaylılar beni dondurdular ve vücüdumun bütün anatomisini ve Can Yücel’in deyimi ile ‘Babatomisini’ incelediler. Çalışmaları bitince beni tekrar sevgili dünyamıza ışınladılar. Sizin anlayacağınız ‘Buzlu Uzaydan’ yani, Buz-Ay’dan geliyorum. Doğal olarak ilk işim, hemen cennet yurdum Türkiye’den haber almak için telefonlara sarılmak oldu. Arkadaşlar beni uyardılar. Şimdi telefona gerek yok, internet var dediler. İnternete girip istediğim gazeteyi okuyabileceğimi, istediğim kanalı izleyebileceğimi hatta bedava telefon görüşmesi yapabileceğimi belirttiler. Çok şaşırdım. Bilgisayarın başına oturdum. Bu arada, Bill Gates isimli bir ‘İnek Şaban’ın’ bilgisayar teknolojisi sayesinde 40-50 milyar dolar servet yaptığını, bunun da Türkiye’nin milli gelirinin dörtte birine eşit olduğunu öğrendim. Televizyonu açtım, bir baktım karşımda Bülent Ersoy ve Deniz Baykal. Önce yanlışlıkla ‘History’ kanalını izliyorum sandım. Meğerse konu güncelmiş ve illegal bir para-nüfuz ticareti savı ortaya atılmış. Bundan 25 yıl önce ABD başkanının Carter olduğunu hatırladım ve Carter’in şimdilerde elde çekiç Afrika’da fakir yerlilere konut inşaatlarında çalıştığını öğrendim. Tankların eşliğinde 25 yıl önce Türkiye’nin gündemine giren Evren Paşa’nın şimdi Marmaris’te yazlıkta oturduğunu öğrendim. Bana o yıllarda askeri darbe yapan tüm diğer dünyalı paşaların bir şekilde ya hapiste, ya mezarda olduğunu söylediler. Evren Paşa’nın şimdilerde yeni Başkan adaylarına nasihatlerde bulunduğunu gazetelerde okudum. Evren Paşa’nın zindana gönderdiği Ecevit ve Demirel’in tekrar geri gelip Başbakan olduğunu bana söylediler. Bugünlerde Demirel’in şimdiki iktidarın dışında, sağda yeni bir oluşum yaratma çabası içinde olduğunu belirttiler. Ecevit’in ise eski bir solcu olarak tüm yaşamı boyunca sakladığı bir gerçeği, Vahdettin’in akrabası olduğunu açıkladığını öğrendim. Oysa ki Ecevit’i sandıktan çıkaran en büyük erdemin kişisel dürüstlüğü olduğunu sanırdım. 25 yıl önce kalkınmakta olan tüm dünya ülkelerinde vatandaşların o zaman ki başbakanlarını hatırlamadıklarını birileri bana fısıldadı. Paşaların zindana gönderdikleri arasında bir tek Baykal’ın Başbakanlık koltuğuna oturamadığını, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Cumhuriyet’le beraber kurdukları partinin 25 yıldır iktidar kuraklığı çektiğini, fakat Baykal’ın umudunu yitirmediğini öğrendim. Son günlerde Baykal’ın trans-seksüel sanatçı Bülent Ersoy’la yaşadığı skandalı atlatır atlatmaz bir trans-atlantik gibi iktidar rotasına devam edeceğini birileri bana fısıldadı. Ne diyelim, Tanrı Baykal’ı aysberglerden korusun. Gazetelere göz gezdirdim. Sovyetler Birliğinin çöküşünden sonra köşe yazarları arasında nostalji yapan, cephe değiştiren, ısrarla devrim ve/veya ‘mehdi’ bekleyen kimselerin tam tekmil hazır ve nazır olduğunu gördüm. Adeta minik bir dinazor ordusu gib saf tutmuşlar dişlerini, pardon, kalemlerini biliyorlardı. Bu arada Evren Paşa’nın teknokratı Özal’ın Başbakan olarak bazı yenilikler getirdiğini ancak mentaliteleri fazla değiştiremediğini öğrendim. Zaten aynı kafa yapısının Demirel ve Ecevit’i tekrar koltuğa oturttuğundan yukarıda söz etmiştim. Özal’ın çoktan toprak altına girdiğini fakat hayatta kalan Hasan Bey gibi yaşlı kalemlerin, mesela Baykal-Ersoy çekişmesinde, Özal’ı suçlu bulduklarını okudum. Türkiye’de son 25 yıldır kafaların ve metodların fazla değişmediğini öğrendim. Keçilerin kantarda çeken kilosuna göre haftalık, aylık, yıllık hatta ‘dönemlik’ olarak celp edildiğini söylediler. Günah keçilerini seçerek toplumsal ‘detoks’ yapıldığını gözlemledim. Bu tür kitlesel ibadetler için ‘televole’ kültürü ve ‘televole’ medyası isimli bir sanayi dalı kurulduğunu söylediler. Hatta Birleşmiş Milletlerin diğer ülkelerde rastlanmayan bu sanayi sektörü için özel bir kod numarası düşündüğünü arkadaşlar bana aktardılar. Türkiye’de son 25 yıldır adam başına okunan kitap sayısında yeni bir ilerleme olmadığını, zamanında boksör diktator İdi Amin tarafindan yöneltilen Uganda ile Türkiye’de kişi başına okunan kitap sayısının aynı olduğunu, arkadaşlar kulağıma fısıldadı. Beni dünyaya geri getiren Buz-Ay taksisinin şoförü, “Abi seni şimdiden uyarayım; Türkiye süper bir ülke. Yemek, içmek süper. Futbol süper. Mankenler süper. Gazetelerde frikik veren sanatçılar süper. Fakat abi, bazı bölgesel sorunlar çözülmezse, üzgünüm, ‘kırolaşma’ hızlı bir şekilde devam edecek.” dedi. 25 yıl sonra dünyaya döndüğüme sevinçliyim. 25 yıldır cennet ülke Türkiye’de hiç bir şey değişmediği ve ben de hiç bir şey kaçırmadığım için mutluyum. Tanrı sizi inandırsın, 23 Nisan gibi, insanın içi, neşe doluyor