Bu savaştan hangi dersleri çıkarmalıyız?
Yanı başımızda neredeyse bir aydır devam eden bir savaş yaşanıyor.
Çocuklar, kadınlar, hayvanlar ve doğanın yaşam şekilleri değişiyor.
Binlerce yaşam son buldu kısa süre içerisinde.
Ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir demiştir büyük komutan ve devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk
Peki, Rusya için bu savaş bir gereklilik miydi?
Ukrayna’nın NATO üyesi olması, Rusya sınırına Amerikan askerlerinin konuşlanması demekti.
ve “şeytan” Amerika bir oldu bittiyle, NATO gücünü de arkasına alarak Rusya’yı yok edebilirdi.
Putin Rusya’nın geleceğini garanti altına almak anlamında Ukrayna’nın NATO üyesi olmaması için yıllardır girişimlerde bulunuyordu. Ukrayna Amerika’nın sürekli verdiği gaz ile NATO başvurusunu yaptı ve geri çekmedi.
Rusya bu zamana kadar sınır güvenliğini korumaya yönelik girişimler yaptı.
Kırım’ı ilhak etti, Dombask bölgesinin özerkliği için çalıştı.
Bunlar Rusya sınır güvenliği açısından gereli hamlelerdi.
Ama madalyonun diğer yüzünde bulunan Ukrayna için ise durum başka.
Toprak kaybı yaşıyor, bağımsı bir ülke gibi hareket edemiyor, örneğin NATO’ya giremiyor.
NATO’ya girmese ne olur, belki hiçbir şey olmaz. Ama girerse Amerika’nın oyun sahası olur.
Öyle ya da böyle bir savaşın içinde iki ülke, binlerce insan, yüzbinlerce canlı var.
Savaş can ve mal kaybıdır. Savaş tarihsel yıkımdır.
Geldiğimiz noktada savaşın Türkiye’ye olan etkilerini incelemek düşer.
Türkiye’ye gelen turistlerin büyük çoğunluğunu Rusya ve Ukraynalı vatandaşlar oluşturuyor.
Türkiye için önemli sayılabilecek bir gelir kaybı söz konusu.
2021’de pandemiye rağmen Rusya’dan gelen turist sayısı bir önceki yıla göre yüzde 120, Ukrayna’dan gelen turist sayısı ise yüzde 106 oranında arttı.
Sadece turizm değil elbette.
Türkiye Rusya ve Ukrayna ile olan ticari ve siyasi ilişkileri gerekse bir NATO üyesi olarak Batı ile ilişkilerinden dolayı bölgedeki krizde kilit aktör konumunda
Rusya ile Türkiye arasında ticari ilişkiler son yıllarda Türkiye'nin Rusya'dan aldığı S-400 füzeleri ve Rusya'nın Mersin Akkuyu nükleer santrali inşasına başlaması ile stratejik bir boyut kazanmıştı. Türkiye ayrıca Rusya ile doğalgaz boru hattı projesinde ortak konumdadır.
Türkiye 2021 ihracat verilerine göre yaş sebze meyve ihracatında, Rusya birinci sırada, Ukrayna ise dördüncü..
Rusya’dan yoğun olarak doğalgaz ve petrol alıyoruz.
Bir anlamda doğalgaz bağımlısıyız.
Türkiye, 2021 yılında Rusya'dan ayçiçek yağı ithalatını yüzde 42 artırdı.
Buğday, küspe ve arpa ithalatında da Rusya’nın en sevdiği ülkeyiz.
Hiç kuşku yok ki yanı başımızda yaşanan savaşın en çok etkilenen ülkesi Türkiye. Bu savaşta Ukrayna topraklarına düşen bombalar, Türkiye’yi yakıyor dersek abartmış olmayız.
Yeryüzünde yaşanabilecek savaşları öngörmek güç ama olası bir savaş durumuna göre hazırlık yapılması şarttır. Hükümetler, istihbarat teşkilatlarının birincil görevleri zaten ülkeyi ileride yaşanması muhtemel sıkıntılara hazırlamaktır.
Öncelikle Türkiye dışa bağımlılık derecesini azaltılmalı. Öncelikle enerji ve tarım başta olmak üzere, askeri ve diğer ithalat kalemleri göz önünde bulundurulmalı.
Rusya’nın savaşa girmesiyle buğday ve ayçiçek yağındaki hava hepimizi üşüttü.
Rusya’nın doğalgazı kestiğini düşünün bir de!
Türkiye bir güneş ülkesi ama hala güneşten faydalanamıyoruz.
HES kurmak değil marifet. Güneş panelleriyle temi enerjiye ulaşırsak, elektrik santrallerine bu denli ihtiyaç duyulur mu?
Suyun da sana kalır!
Yapılan her binada, müteahhitler için bir zorunluluk olmalı: 2023 yılında hayata girecek olan yapılan düzenlemeyle 5 bin metrekareden büyük inşaat alanlarında bu zorunlu ama 5 bin m2 kısıtlaması en kısa sürede kaldırılmalı ve her bina için zorunlu hale gelmeli.
Yapılan neredeyse hiçbir devlet binasında güneş paneli yok.
TOKİ binlerce bina yapıyor güneş paneli olan kaç bina sayabiliriz?
Kurulum maliyetleri minimuma indirilerek Rüzgar enerjisi ayrıca değerlendirilmeli.
Daha yakın zamana kadar Türkiye kendi kendine yetebilen ülkeler arasındaydı. Tarım ülkesi ve tahıl ambarı konumundaydı. Şimdi buğday ve arpa gibi temel ürünleri bile ithal eden ülkelerden birisiyiz.
Türkiye tarıma yüzünü dönmeli ve tarımsal üretimi mutlaka desteklemeli.
Bu sadece savaş olasılığı için değil, barış ortamı için de bir zorunluluktur. Dünya gıda stokları gün geçtikçe azalırken Türkiye yirmi yıl sonrasını düşünerek yol haritasını oluşturmalıdır.
Bu şekilde gelecekte önemli kazanımlar da elde edecektir. Bu konuya bir önceki yazımda işaret etmiştim.
Bu dünyada filler hep tepişecek ezilen biz olmamalıyız.
Bunun için günü kurtaran değil, yarınları inşa edecek politikalara ihtiyacımız var.