Boğaz dokuz boğum, dokuzu da boğum boğum..

Güncelleme:

Kar bitti, romantizm gitti

Mehmet Sevigen, partisinden gitsin mi? Yoksa gitmesin mi? Birkaç gündür gündemi meşgul eden bu soru haliyle benim zihnimi de meşgul ediyor. Tıpkı başka diğer enteresan ya da en azından bana enteresan gelen konularla ilgilendiğim kadar…

Sevigen partisinden gitmesin, niye mi? Çünkü bu arsa satışında, aracı olduğu için, yani emlak danışmanı gibi araya girdiği için, bu konuda Selen İnşaat tarafından, ona bir ayrıcalık tanınmasını doğal karşılıyor her halde… Evimi satamadım, projeye ortak olamadım diyor. Doğrudur, belgeyle bu durumu ispatlayamazsanız, adamı da suçlayamazsınız. Çünkü iftiracı konumuna düşersiniz. Diğer yandan böyle, ikinci arsa sahibinin, büyük rant sağladığı bu satışta yanında yer almak, herkesin aklına sorular getirir, bu da doğaldır. Herkes de, arkasından konuşur. Kesinlikle etik bir durum değil, her ne kadar Sevigen ben dişimle tırnağımla buralara geldim, 20 yıldır siyasetin içindeyim dese de, bu içinde bulunduğu durum hoş bir durum değil… Gerisini Allah bilir. Sadece , şuna itiraz edebilirim, bu şekilde davranan tek siyasetçi Sevigen" mi ki, kabak onun başına patlıyor.. Bir sürü hakkında iddialar çıkan, partili, siyasetçi bir sürü insan var. O zaman onlarda, Sevigen" den beklenen hareketi yapsın ve gerçekten siyaset temizlensin.. Temizlenmiyorsa da, vatandaş seçim zamanında, bu partileri siyasetten temizlesin..

Diğer haber de, Uğur Aslan" ın, genç kızlarla çekilmiş, rakı bardakları arasında, sanki alem yapıyormuş şeklinde, gösterilen fotoğrafları. Yukardaki haberden içerik olarak farklı bir durum bu.. Burada tabii, Deniz Feneri Davası" na gönderme yapılıyor. Bak, bu insanlar, inançdan, imandan bahsediyor. Ama hallerine bak, programın sunucusu, kızlarla beraber, eğlence, içki, alem yerinde deniyor. Bu da hoş bir üslup değil, birlerini karalamak adına, birilerini kullanmamak lazım.. En azından, dışardan bakan bir göz olarak hoş gözükmüyor..Çünkü , kavganın da, tartışmanın da, birinden intikam almanın da bir şekli vardır. Bazen üzerine atlar, saçını başını yolarsınız, bazen iftira atarsınız, bazen de adam yerine koymaz cevap bile vermezsiniz… Tercih kişiye kalmış.. Ama iftira atmak bence zayıflıktır, ben seninle normal yoldan uğraşamıyorum, bakayım bir iftira atayım da, kendini bu kirlilikten nasıl kurtaracaksın mesajıdır..Yazıktır, günahtır…

Birkaç yıl önce, maalesef benim kontrolüm dışında, benim de başıma böyle bir olay gelmişti. O zaman , sevdiğim insanın hatırına, bu haberleri yaptırtan insanı kaale alıp,  muhatap olmamış,  cevap bile vermemiştim.. Ona alet olanları da Allah" a havale etmiştim. Üzülmemişmiydim, hem de çok üzülmüş, vücut kimyam bozulmuştu. Sonra ne oldu, gün oldu, devran döndü, bana iftira atan bu insanların, gerçek yüzleri meydana çıktı, her tür kirlilikle oluşturdukları iş ve özel yaşamlarındaki rezillikleri, dokuz sütuna manşet oldu.. Bana giydirmeye çalıştıkları elbiseleri, benim üzerime değil de, kendi üzerlerine cuk diye oturdu. Hem de benim en ufak dahlim olmadan, kendiliğinden..

Demem o ki, iftira iki dudağın arasında, insanları karalamak çok kolay.. Doğruluğuna emin olamadığınız, insanların namusu, onuru ile ilgili bırakın haberi söylemleri bile yaparken kırk kere düşünmek lazım. Ne demişler boğaz dokuz boğum, dokuzu da boğum boğum…