Bir bayram hatırası Örümcekli Pansiyon
Bayram tatiline sapasağlam gidip de, gözünüzde kocaman bir arpacıkla döndüğünüz oldu mu? Benim oldu mesela, hem de daha önce, çocukluğumda bile hiç olmamışken.
Sebebi de Örümcekli Pansiyon. Tabii ismi böyle değil, bu ismi ben koydum, Sinekli Bakkal’ dan esinlenerek.
Örümcekli pansiyon, güzelim Sapanca’ da bayramdan yaklaşık 1 ay önce açılmış, butik bir otel. Daha önce de, bir şahsın çiftlik eviymiş. Sonra kiralamış ve ortaya bu şahane ! yer çıkmış.
Hayır internetten resimlere baktığınızda, çok hoş resimler görüyor ve aman ne güzel diye seviniyorsunuz. Fakat gerçek hiç de göründüğü gibi değil. Nasıl mı? Şimdi anlatmaya başlıyorum.
Ben ve ailem genellikle bayramda bir yerlere gitmekten çok da hoşlanmayız. Malum kalabalık ulaşım şartları bizi sinirli yapar.
Bu sefer, çok sevdiğimiz dostlarımız, bizim için bir yer seçmiş, mail ortamında da resimleri göndermiş, illa birlikte olalım, beraber bayramı orada geçirelim demiş. Biz de gayet masum, iyi o zaman maksat beraber olmak deyip, hiç yeri yurdu iyice araştırmadan, internette de gözüken şahane resimlerden dolayı, burası nasıl bir yerdir, iyi midir, kötü müdür araştırmadan gidiyoruz.
Neyse, Sapanca nasılsa İstanbul’ a yakın diye gece vakti çıkıyoruz yollara, biraz trafik, bir kaza ve yağmur falan derken, otelimize varıyoruz. Gece karanlık, etraf tam olarak gözükmüyor, sofralar kurulmuş, dostlarımız bizi bekliyor, sevinerek masaya oturuyoruz, sohbet, muhabbet bir süre geçiyor.
Sonra oteli dolaştırıyorlar, işte burası havuz başı, burası Kral dairesi, işte burayı size ayıracaktık ama birileri sizden önce tuttu. Biz de size yine büyük bir oda apart bölümü ayırdık diyor otelin sahibi, bizim çantalar taşınmış.
Artık geç oldu, yatma vakti diye odanın yolunu tutuyoruz. Oda, otelin dışında yer alıyor, adeta ayrı bir bölüm, kapının üstüne Halloween süsü gibi bir bebek asılmış, ben böyle bebekli şeylere bayılırım, aman ne güzel falan hala uyanmıyorum.
İçeri giriyoruz, işte el yordamıyla ışığı bulup yakıyoruz. O da ne !
Sarfiyatlı lambalar tavanda yanıyor, silinmemiş büyük ihtimalle, sis lambası kıvamında odayı loş bir havaya sokmuş. İlk şoku o anda yiyorum.
Çekyat türü iki tane koltuk, yanlarında eski uyduruk bir televizyon, çalışıp çalışmadığı belli değil, leke içinde yine mobilya( pardon çekyat) larla ilgisiz bir sehpa.
Bir küçük mutfak, yanı boş bir alan, muhtemelen çamaşır hane gibi bir şey. İleride iki oda, kırık dökük dolaplar. Havasız, pis, kirli havlular buruşturulup, yatağın üstüne sanki süs yapılmış.
Korkunç bir görüntü, banyolarda adı hiç duyulmamış şampuanlar, sanki böcek ilacı gibi. Her yerde birer ikişer örümcekler.
Diyorum ki, rüyamı görüyorum, şaka mı bu? Biraz benim şaka anlayışıma benziyor, böyle hain bir şakayla bizi kötü bir odaya götürüyorlar, sonra buyurun asıl sizin odanız burası diye, güzel bir odaya gideceğiz. Bir süre bekliyorum şaka falan değil, ‘Örümcekli pansiyon’a hoş geldiniz.
İyi ki kedimi getirmemişim, çünkü bu sefer onu temizleteceğim diye, yıkanmaya yollamam lazımdı. Ha o bakımdan iyi bari diyorum, pozitif olmaya çalışıyorum.
Neyse bizimkiler yataklarına kıvrılıyorlar.
Sakın üstünüzü çıkarmayın diyorum, elbiselerinizle yatın. Sağa sola dönmeyin, öyle ölü gibi sırt üstü yatın.
Benim uyumama imkan yok, ayakta dolaşıp duruyorum, üzerlerine örümcek, böcek falan gelir bakar olayım diyorum. Güç bela koltuğa oturuyorum, minderleri kaldırıyorum. Bingo!
Minderlerin altı, fındık, fıstık dolu. Iyy deyip, havaya fırlıyorum. Gidip ellerimi yıkıyorum, böyle mor renkli markası falan olmayan bir deterjan çok kötü kokuyor, acaba temizlik deterjanı olabilir mi diye düşünüyorum. Derken, oğlumun yatağının arkasında yuva yapmış koca örümceği görünce, imdat tarantula var deyip, bizimkileri kaldırıyorum, hemen buradan gitmeliyiz diye, yoksa bütün gece ayakta dolaşıp, sizi rahatsız ederim, ben burada kalamam diye çıngar çıkartıyorum..
Neyse gece vakti toparlanıp, başka bir otel aramaya gidiyoruz. Sonrası da bir bu kadar enteresan ama onları anlatmayım, dost var, düşman var, daha fazla sevinmesinler. Fakat durumun ne kadar vahim olduğunu sonuç itibariyle anlatacak olursam, gece gizli gizli kaçtığımız otelin bu şahane ‘apart’ ını ertesi günü komple temizletip, boyattılar ama biz bir kere soğumuş olduk ve keyfimiz kaçmış oldu. Onu da bir kenara bırakırsam, odayı temizleyen kişilerin başına bir adamcağız koymuşlar, adamcağızın bir gözü kör görmüyor. Yani bu kadarı ancak Levent Kırca parodilerinde olur. İçimden Allah affetsin, işte örümceklerin sebebi anlaşıldı diyorum. İyice sinirlerim laçka oldu lakin.
Olaylara güzel tarafından bakarsam, dostlarla birlikte yenen güzel yemekler, keyifli sohbetler, Sapanca’ nın mis gibi havası ve yürüyüşler dışında, uykusuz geçen bir iki gece ve gözümde çıkan arpacığı saymazsak( niye çıktığını söylememe gerek yok herhalde) bir bayram da böyle geldi geçti….Aman siz siz olun, benim gibi öyle internetten görüp bilmediğiniz yerlere gitmeyin, 40 kere araştırın. Yani bu kadar da kötü olamaz artık demeyin oluyor işte. Sonra benim gibi, mikrop kapmış, şişmiş tek gözünüzle öyle kalıverirsiniz ortalarda demedi demeyin..)