“Belediyeler Yasası”

Güncelleme:

2012 yılının Kasım ayının en son “hediyesi” yerel yönetimle ilgili yasa oldu…

13 yeni Büyükşehir “açıldı”, ancak “kapatılanlar” daha fazla: 29 İl Özel İdaresi, 16 bin 82 köy belediyesi, 1582 Belde belediyesinin; kapısına kilit vuruldu.

Lafzında yerelleşme, özünde merkezileşme var: Köyler mahalle olacak; 2000 kişiden az olan ilçe belediyeleri de öyle; tarım için, hayvancılık için desteği gidip, Anakent’te arayacak…

Bu anlamda Belediyeler Yasasının ekonomisi ‘yok’. Ama siyasi dinamiğinden söz ediliyor…

Antalya ile Çatalca’nın belediye başkanları ve İzmir İl Meclisi Başkanı; “bu yasa, Eyaletlere götürür” dediler.

Oraya giderse, Federatif yapı doğacak, o da Başkanlık Sistemiyle, tamamlanacak…

Köy hizmetlerinden karayollarına, İller Bankasından Yurt-Okul yapımına dağınıklık var.

Ancak, esnek planlama anlayışını bir yana iten bu son yasanın ara kesitleri çok farklı:

Kalkınma Ajanslarından İstinaf Mahkemelerine, Petrolden Kamu Yönetimine “yeni” düzenlemeler biliniyor…

İşte bu son Belediyeler kanunu, bütün bu düzenlemelerin ucuna değen bir büyük daire olarak beliriyor...

Dahası, çağdaş devlet- modern toplum ilkesince, yerele yetki devri değil, küçük merkezler getirmekte…

Hizmet ilkeleri ve uygulama standartları temelinde kamusal denetimi “aşan” bir düzenleme…

‘Memur tayininden’ başlayıp, ‘toplanacak vergilerin oranının belirlenmesine’ gidebilecek ve -olmadık konuda- “yerel referandum”lar sürecini açabilecek, bir proje!

Tam da gündemdeyken, anımsayalım: İktidar çevreleri, “idam”, “heykel” derken,

PKK yandaşları, “ana dille savunma”, “tecrit” diyorlardı…

“Ölüm orucunda” dengeye geldiler.

Gelinen noktada; Eyalet yolunu açan belediyeler yasası çıktı, ana dille savunma geçti, İmralı’ya feribot seferleri konuldu!

Şimdi bu “bağdaşma” momenti “Başkanlık Sistemi”ni de içine alacak mı?  Zor bir soru…

Halkın çoğunluğu buna karşı ama aynı halk “Atatürk İlkeleri”ne de saygı istiyor+du…

Fakat, TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu, milletvekili yemininden bu ilkeleri çıkarmış…

Daha da ötede, beşte üçle kabul edilen ama Cumhurbaşkanı’nca Meclis’e iade edilen, Anayasa değişikliklerinde referandum yolunu kapatmışlar...

Bir yandan yeni sistemle, “Başkan”a, Parlamentoya karşı sorumsuzluk tanınmak isteniyor..

Diğer yandan halkın en temel konuda referandum hakkı “kaldırılıyor” ve kendi ülkesine dair sorumluluğu elinden alınıyor…

Her fırsatta halk iradesinden söz edenler için ciddi bir çelişki bu…

“Yetki göçermesinin” başka örnekleri de var…

Örneğin, özelleştirmelerde, Danıştay neredeyse fiilen işlevsizleştirildi…

Bu kere ve bu örnekle; Yürütmenin lehine kamusal yargı alanı daraltılmış oldu…

Türkiye’nin gündeminde siyasi partiler yasasında reform ve de seçim barajlarının makul düzeye indirilmesi yok…

Dar bölgeli ve tercihli vekil seçimi ile iki turlu belediye başkanı seçimi yok…

Milletvekili dokunulmazlığının kürsü masuniyeti ile sınırlı tutulmasına ilişkin gelişme yok…

TV-medya sahiplerinin “ilgisiz alanlarda” ticari etkinlikte bulunmamasına dair bir özen yok…

Hak aradığı için içeri tıkılan öğrencilerin özgürlüğe kavuşmaları için bir duyarlık yok…

Düşünceyi suç olmaktan çıkaracak bir özen yok…

Bütün bunların yokluğu zaten asıl dert iken, bir de yeni dertleri var etmek neye yarar?

Bu büyük satrançta, bu büyük yazboz oyununda gerçeklerden uzaklaşıldığı her noktada;

Türkiye, kaybedecek…

Diğer Yazıları
Hedefi 12'den vurmak!
Sömürü ve savaş
Ordumuz kadar ekonomimizi de güçlendirmeliyiz…
Trump neden kazandı?