Babalar
Ana elbet en önemli yar. Dilde ve düşüncede hep o, var.
Baba olgusuysa, hemen herkes için yaşamın gizli öznesi.
Çocuğun, ergenin ve yetişkinin özyapısındaki temel harç.
Eksikliği, zamansız terkedilmişliği ya da idealize edilememiş haliyle bile, bu böyle.
Bilincin iki katmanında aynı ağırlıkta veya bıraktığı boşluklarla, hep, var.
17 Haziran, babalar günü…
Bu anlamda;
6 Ocak 1987’de benim için duran saat, evlatlarımın doğumuyla kaldığı yerden başladı.
Bir filmde yetim şöyle seslenir: “Ona (babama) çok şey vermek isterdim. Zaman yetmedi”
Benim için de öyleydi. Kendisi ise, 14 yaşında ‘Bahriyeye’ girmişti.
Tükenmez hasret, tekrar eder, bazen. Bir güzel anı iki kez yaşamak için kapanır gözler…
Her öykü farklı, her deneyim değerlidir ve kuşkusuz hepimiz; ailelerin mutluluğunu dileriz.
Çocuklarını sevgiyle, tertemiz ekmeklerle doyuran ana-babalar…
Yaşlılıklarında hak ettikleri saygıyı gören nineler-dedeler…
Tek bir çocuğun sokağa bırakılmadığı, bir tekinin bile savaşlara sürülmediği bir dünya…
Ülkemizde terör nedeniyle şehit düşenlerin, suikastlere kurban gidenlerin, hapishanelerde neyle suçlandıklarını bilmeden yatanların da evlatları var…
Onlar için babalar günü ne anlama geliyor, bunu anlamaya çalışmalıyız.
Köprü altında sığınan çocuklar, ucuz işgücü olarak kullanılanlar ve daha nicesi için…
Babalar gününü kutlarken, daha iyi bir yaşamı, daha hakça bir düzeni düşünmeliyiz de.
Babalık görevlerimizi ne kadar yerine getirebiliyoruz sorusunun en iyi yanıtı: içtenliktir.
Hayatın sınırları ve sınırlılıkları içindeki bu çabanın en büyük ödülü: iyi bir insan olarak tanımlanmak ve anılmaktır.
Kutlu olsun. Yatanlar ışıkta, yaşayanlar esenlikte olsun…