Atatürk, bugünü yaşanılır kılar, yarını teminat altına alır
Ülkemizde derin kutuplaşmaların meydana geldiğini, her geçen gün de artarak devam ettiğini, başkanlık sistemiyle beraber de iktidar olmanın sihirli rakamının %50+1 olmasıyla da kutuplaşmaların şiddetini arttırarak en üst seviyeye çıktığını görmekteyiz.
Buna ne olduklarını bilmediğimiz ülkemize akın ettirilen mültecileri de eklediğimizde tam bir keşmekeşlik, 30 Bilinmeyenli denklemin tam ortasında olduğumuzu görmekteyiz.
Bölgemiz tam bir ateş topuna dönmüş durumda iken bile kimsenin kimseye tahammülü kalmamış, siyasi tartışmalar üslup olarak yerini hakaretlere bırakmıştır. Ülkemizin birlik ve dirliğini tehdit eden konularda dahi çözüm üretmek, tek bilek, tek yürek olmak yerine taraflar birbirini suçlar konuma gelmiştir.
Hal böyle olunca incir çekirdeğini doldurmayacak, ehemmiyetsiz kayıkçı kavgaları dış güçlerin, terör örgütlerinin ve sinsice bekleyen art niyetlilerin ekmeğine yağ, bal, kaymak olmuştur.
İşin temeline indiğimizde ise, oy devşirmek için ortaya konulan tavırlar yani koltuk sevdası siyasetin seviyesini ayaklar altına düşürmüş, tabiri caizse yer yer kan davalı kişilerin ortaya koyduğu davranışlara benzer tavırlar ortaya konulmaya başlanması hoş olmayan bir tabloyu ortaya çıkarmıştır.
Diğer taraftan bölgemizdeki yaşanan savaşların nihai hedefin Türkiye olduğu net ortada iken Ülkemizin teminatı olan Anayasamızın üçüncü maddesindeki “Türkiye Devleti ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür” ilkesindeki rahatsız olunan nedir ki “bu İlke değiştirilmedir” diye üstüne basa basa en üst seviyeden açıklama yapılmaktadır. Halkımız nezdinde kabul görmese de yarınlarımız için endişe vericidir. Bu yaralar derinleşirse işin içinde çıkılmaz bir hal alırız. Ondan dolayı ilk 4 maddeye ilişmekten vazgeçip, 85 Milyonu ötekileştirmeden, şahsi menfaatlerimizi bir kenara bırakıp ülkemizi adaletli bir şekilde yönetmenin hesaplarıyla uğraşmamız bugünü yaşanır kılacağı gibi, yarınlarımızı da teminat altına almış oluruz.
Burada kısa bir hatırlatmada yapacak olursak, Ülkemizin yeni bir anayasaya değil de, insanımızı ekonomik refah içinde yaşatacak, birlik ve beraberliğimizi teminat altına alacak yeni bir ekonomik sisteme ihtiyacı vardır. Onu da orada burada aramaya gerek yok. Elimizin altında bulunan Merhum Prof. Dr. Haydar Baş imzalı Milli Ekonomi Modeli’dir.
Buradan hareketle milletimizin birliği, devletimizin bütünlüğü için milli ve dini konularda tek ses, tek bilek, tek yürek olmamız gerekir. Şayet şu ortamda da olamıyorsak vay halimize… Çok büyük bir sorun olduğuna ve bir şeylerin doğru gitmediğinin farkına varmaz isek yarın çok geç olabilir.
Hal böyle olunca olayı süzüp işin temeline inip bakacak olursak Ekonomiyi düzeltip, Din ve Atatürk olgularımıza dokunmadan, oynamadan merkezimize alarak hareket etmekten başka çaremizin olmadığını açık ve seçik görürüz.
Realize edecek olursak,
1-Ülkemizi yöneten iradenin Milli bir ekonomiyle ülkemizi yönetmeyerek dışa endeksli bir ekonomik anlayışla hareket etmesi, ekonomik bağımsızlığımızı elimize alamamamıza sebebiyet verdiği için ülkemiz ekonomik buhrana sürükleyerek dalgalı ve çamurlu sularda kör topal hareket etmeye çalışan bozuk bir gemiye döndürülmüştür.
2-Dindar görünen bazı kesimlerin hakkı yaşamak yerine dinciliğe soyunarak kullanmaya çalışması ve Atatürk’e her türlü hakaret, aşağılamaya müsaade edilmesi,
3-Atatürkçü görünen çevrelerin de Atamızı anlamak ve O’nun yolunda yürümek yerine kullanmaya çalışması, aynı kesimin dini değerlere gereği kadar sahip çıkmaması ülkemizi vehamiyete sürüklemektedir.
Ülkemizin bütünlüğü, milletimizin birliği için
Milli ve Dini konularda tek ses olmak istiyorsak, dış güçlere, pkk’ya, fetöye, diğer terör örgütlerine, milletimizin birliğine, ülkemizin bütünlüğüne göz dikenlere karşı çelikten bir ülke olmak istiyorsak Ehli Beyt inancıyla Atatürk etrafında kenetlenerek, Merhum Haydar Baş hocamızın bütün miraslarına bilhassa insanlığa adadığı “Milli Ekonomi Modeli’ne”, “Hoş geldin Atatürk” eseri ve “Birlik mayamız Ehli Beyttir.” felsefesine sahip çıkıp, bu yolda yürümekle mümkündür. Bu eksen bizim huzur, birlik ve kardeşliğimizin teminatıdır.
Hiç unutmayalım ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin harcı yokluk içinde samimi duygularla, şehitlerimizin kanı ile karılmıştır. Bu harcı karanda Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Ülkemizin birliğine musallat olan dış güçler ve işbirlikçi zihniyetleri bertaraf etmenin yolu Atatürk çizgisinden çıkmadan hareket etmekten geçtiğini en üst perdeden haykırıyorum.