Angela Merkel panik içinde

Güncelleme:

AB'nin bazı liderleri, ama özellikle Almanya Başbakanı Angela Merkel panik içinde. Hem de kriz derecesinde şiddetli bir panik içindeler. Paniği saklayamıyorlar.

     Geçen sene Almanya'ya bir milyon mülteci ulaştı. Eğer 2016 içinde bu sayıyı önemli ölçüde azaltıp mülteci akımını kontrol altına alamaz ise, 2017'de yapılacak federal seçimlerde, hatta belki daha önce, Merkel'in Almanya'daki siyasi kariyeri sert ve acı bir şekilde son bulacak.

     Göçmen krizine çözüm için, bazen kendi adıyla ve 'Merkel Planı' diye anılan bir plan geliştirdi. Şimdi bunu uygulamaya çalışıyor. Ama Merkel yanlış yolda. 

     Merkel Planı, telaş ve panik içinde hazırlanmış zayıf bir plan. Çürük temeller üzerine kurulu. Merkel'in 2017 ihtiyacına göre geliştirilmiş bir yaklaşımı yansıtıyor. Merkel'in acelesi var.

    Ancak  böyle bir plan, en iyi ihtimalle dahi, soruna sadece geçici ve kısmi bir çözüm getirebilir. Halbuki Avrupa'nın şimdi karşı karşıya olduğu mülteci krizinin çözümü, Merkel Planı'ndan daha kapsamlı yaklaşımlar gerektiriyor.

     Merkel Planı

     Merkel Planı özetle şu: Türkiye kapılarını açsın, göçmenlerin hepsini alsın, Avrupa'ya geçmemeleri için sıkı önlemler uygulasın, ama her şeye rağmen yine de kaçan olursa onları da gönüllü olarak geri kabul etsin!

     Bu planı Türkiye'nin kabul etmesi için biraz para verilecek (bir defaya mahsus mu, yıllık mı hâlâ belli olmamış 3 milyar avro). O arada Ankara hükümetinin gururunu okşayacak davetler ve toplantılar yapılacak.

     Buzdolabına kaldırılmış üyelik müzakerelerinde yeni başlıkları açılacak. Bu Merkel ve diğer Türkiye karşıtları için en küçük bir sorun teşkil etmiyor. Çünkü iyi biliyorlar ki, mevcut koşullarda nasıl olsa Türkiye'nin AB'ye üye olma ihtimali yok.

     Türk vatandaşlarına Schengen bölgesinde vizesiz seyahat hakkı daha erken bir tarihte verilecek. Bu hak zaten 2017'de kazanılacaktı. Şimdi erkene alınması ise Türkiye'ye verilen bir taviz olmaktan çok, Merkel Planı'nın olmazsa olmaz bir gereği.

     Çünkü giden mültecileri Türkiye'nin geri almaya başlaması için geri kabul anlaşmasının imzalaması gerekiyor. O anlaşma ise vizesiz seyahat uygulamasıyla eş zamanlı başlayacak. Bu konuda öteden beri sağlanmış bir mutabakat var.

     Bu arada önemli bir konu, Avrupa'nın anlamlı bir sayıda göçmen almayı kabul edip etmeyeceği. Bu hususta Ankara'yla sıkı pazarlık yapıyorlar. Ama her şeyden önce, AB ülkeleri arasında görüş birliği sağlanamıyor. Almanya ve İsveç dışında hiç bir AB ülkesi, nüfusu ve olanaklarına kıyasla anlamlı sayıda göçmen almak istemiyor.

     Paniğin tuhaf sonuçları

     Merkel'in ve bazı Avrupalı liderlerin paniği öylesine şiddetli ki, şaşkınlıktan iyi düşünülmemiş tuhaf işler yapmaya başladılar.

     Bunlardan biri, NATO savaş gemilerini Ege Denizinde Türkiye ve Yunanistan arasındaki sularda konuşlandırma kararı. Bu gerçekten tuhaf bir uygulama.

     NATO'nun savaş gemileri, küçük teknelerle denizi aşmaya çalışan gariban mültecilere karşı ne yapacak? Herhalde top ve tüfekle, veya başka türlü fiziki güç kullanarak engel olmaya çalışmayacaklar. Böyle bir şey NATO'nun itibarını sıfırlar, onu perişan duruma düşürür.

     Bu savaş gemileri Ege'de nasıl bir görev yapacak  sorusuna NATO Genel Sekreteri bile doyurucu bir cevap veremedi. Gazeteciler sıkıştırınca, NATO gemileri, batan tekne olursa denizdeki mültecileri kurtarıp Türkiye'ye iade edecek diye bir açıklama yapmak zorunda kaldı.

     Yani NATO gemileri sayesinde Ege Denizi, küçük teknelerle Yunanistan'a geçmeye çalışan mülteciler için bu yaz daha güvenli hale gelmiş olacak!

     Merkel paniğinin bir başka tuhaf sonucu, Türkiye'yi ikna etmek için üretilen tutarsız gerekçeler. Mülteci akımı Avrupa'daki ana akım merkez sağ ve sol partileri zayıflatıyor, popülist ve aşırı partiler güçleniyor, bu durum Avrupa'da özgürlükçü demokrasiyi tehdit ediyor, Türkiye Avrupa'daki özgürlükçü demokrasiyi ayakta tutmak için yardımcı olsun demeğe başladılar.

     Bu sözler şaka gibi görünebilir, bazı Nasrettin Hoca hikayelerini akla getirebilir, ama gerçek! Bazı Avrupalı çevrelerde yaygın şekilde dile getiriliyor.

     Federal Alman hükümetiyle yakın çalışma içinde bulunan uzman bir Alman sivil toplum kuruluşu, geçtiğimiz Şubat ayı içinde Ankara'da, daha çok seçkinlerin davet edildiği bir konferans düzenledi. Konferansın konusu aynen şöyleydi: "Almanya ve Türkiye beraber Avrupa'daki özgürlükçü demokrasiyi nasıl kurtarabilir?"

     Türkiye mültecileri burada tutacak ve öylelikle Avrupa'daki özgürlükçü demokrasiye yönelik riskin ortadan kalkmasına yardımcı olacakmış! Bu aynı zamanda Türkiye'nin de lehine imiş!

     Sen Türkiye'de demokrasinin fiilen ezilmesini  görmezden geleceksin, o ezilişe destek çıkacaksın, sonra da, Avrupa'da  demokrasiye dönük  risk var, aman Türkiye yardımcı olsun, ona göre hareket etsin diyeceksin. Panik öylesine derin ki, kendilerini böylesine çelişkili düşüncelere kaptırıyorlar.

     Ayrıca Avrupa'da özgürlükçü demokrasi, bugün Ankara'da karar verme süreçlerinde en büyük gücü elinde tutan çevrelerin hiç umurunda olmaz, bunun da farkında değiller. Yani muhataplarını tanımıyorlar.

     Merkel'in boynuna astığı utanç kolyesi

     Merkel Planı'nın ayrılmaz bir parçası, Türkiye'deki ağır hukuk güvenliği ve ifade özgürlüğü ihlallerini görmezden gelmesi. Türkiye'de demokrasinin rafa kaldırılıyor ama Merkel için bu hiç bir anlam ifade etmiyor. Sadece başını öteki taraf çevirip yoluna devam ediyor ve olup bitene omuz veriyor.     

     Merkel'in ve Avrupalı siyasetçilerin çoğunun bu davranışı kolay unutulmayacak. Şimdi kendi elleriyle boyunlarına astıkları bu utanç kolyesi ve rezillik, hatta Merkel'den sonra uzun yıllar sonra bile, onlara hatırlatılacak, önlerine getirilecek ve bir tokat gibi yüzlerine çarpılacak.

     Merkel'in tavrı aynı zamanda, Türkiye'de yaygın olarak rastlanan, fakat en çok İslamcıların ifade ettiği bir görüşün de doğrulanmasına hizmet etti: Avrupalılar fırsatçı, egoist ve çıkarcıdır; çıkarları gerektirdiğinde onlar için ilkeler ve değerler pek bir anlam taşımaz.

     Marc Pierini, AB'nin en deneyimli ve bölgemizi en iyi bilen diplomatlarından biri. 2006-2011 arasında AB'nin Ankara Temsilcisi (Büyükelçisi) olarak görev yaptı. Bizim çürük temeller üzerine kurulu dediğimiz Merkel Planı'nı ele alan ve kısa süre önce yayınlanan yazısında Pierini, Avrupalı liderlere dönük şu ağır eleştirileri kayda geçiriyor (Carnegie Europe, 3 Mart 2016):

     "Burada mesele, mültecilerle ilgili olarak Türkiye'yle yürütülen bir muamelat ilişkisinin (transactional relationship) hatırına, hukuk devleti ve temel AB değerlerini halının altına süpürerek, Avrupalı liderlerin  herhangi bir şey kazanıp kazanamayacağıdır.

     Aksine, AB kendi ayağına defalarca kurşun sıkıyor: Bu hareket tarzı Türk liberalleri umutsuzluğa sürüklüyor; daha çok muhalife, haklar savunucusuna ve liberale dayak atmak için mevcut Türk liderliğini teşvik ediyor; orta ve uzun vadede Türk ekonomisini zayıflatıyor (ki, bu daha sonra, AB için kötü olacaktır); ve AB'nin küresel imajına zarar veriyor." 

     Deneyimli diplomat Marc Pierini'ye hak vermemek elde değil.

     Son bir soru var. Avrupa'nın bugün karşı karşıya olduğu gerçekten ağır mülteci krizinin doğru çözümü nasıl olmalı?

     Bu önemli sorunun cevabını gelecek yazımızda ele alacağız.