Analar Ağlarken Bu Ülke Gülmez
Bugünlerde Güneydoğu başta olmak üzere Kürtlerin yoğun yaşadığı her şehirde önemli olaylar meydana geliyor. PKK’nın şehir yapılanması KCK ve taraftarları olay çıkarmak adına her bahaneyi çok iyi kullanıyor. Siyasi başarı azmi, gencecik çocukların canları üzerinden hesaplanıyor.
Gerek BDP’li siyasetçiler, gerekse İmralı’daki bölücü başı ortamı germek için elerinden geleni artlarına koymuyorlar. Son bahane 12 PKK’lının öldürülmesi oldu. Açıkçası 12 teröristin demokrasi şehidi ilan edilmediği kaldı.
PKK, Sözde ateşkes döneminde olduğu için bu dönemde öldürülen PKK’lılara asker pusu kurmakla suçlanır oldu. Devletin yaptığı operasyona pusu kurmak ismini takanlar, mesela bir gece vakti sınırdan, karanlıktan yararlanarak karakoldaki askerlerin bedenlerine saplanan vicdansız kurşunlara da, o kurşunları sıkan “düşman” ellere de “dur” diyebilselerdi! Başla denince başlanan, ara denince ara verilen bir bilgisayar oyunu sanıyorlar savaşı!
Öyle bir noktaya geldik ki; Genelkurmay bile “pusu kurmadık” gibi bir açıklama yapma gereği duydu! Öyle bir noktaya geldik ki; 12 teröristin öldürülmesi karşısında devlet resmen suçlu ilan ediliyor. Sosyalist yazarlar, Çoğu Kürt-(bazı)Türk aydınlar Kürt anaların haykırışını dile getiriyorlar. Analar ağlamasın diyorlar. Haklılar! Fakat keşke sosyalist duyarlılık barışa sahip çıksa ve bugüne kadar bir kahpe kurşun ile can veren Türk anaların da sesini duysalardı!
Birileri Türk anasının yasını dile getirdiğinde faşist, Kürt anasının gözyaşına şahit olunca demokrat oluyor! Nasıl bir toplumsal reflekstir, nasıl bir sosyalist bilinçtir anlamak mümkün değil. Keşke bu ülkede terör olmasa... Gencecik çocuklar, çözümü dağda aramasalar. Keşke gencecik çocuklar emperyalist yalanlarla kandırılmasalar ve bunun cezasını canları ve gençlikleriyle ödemeseler.
Eğer bir savaş oyunuysa 30 yıldır oynanan, oyunun metin yazarı asla Kürtler ve Türkler değildir. Savaş ve silah tüccarları, Türkiye’deki geçmiş yıllarda başta Kürtler olmak üzere toplumun bazı kesimlerine yapılan yanlışları, baskıları ve zaman zaman inkâra uzanan devlet politikalarını çok iyi kullandılar. Hem örgüte, hem askere silah ve mühimmat sattılar. Onların cebi para gördü, silah sanayisi kazandı, bizimkilere düşen ise gözyaşı, kan ve barut kokusu oldu.
2011 Türkiyesi, ne 1980 öncesi Türkiye’dir, ne de 1980 sonrası Türkiye’dir. Artık Türkiye’nin hiçbir yerinde Kürtlere ikinci sınıf insan muamelesi yapılmıyor. Artık Kürtler 12 Eylül askeri darbesi ve sonrasındaki gibi baskı görmüyor, büyük eziyetler çekmiyorlar. Diyarbakır cezaevindeki insanlık dışı muameleye maruz kalmıyorlar.
Geçmişte o kadar hata keşke olmasaydı ama oldu… Bu saatten sonra, geçmişten gelen kinler ve intikam duygusu üzerinden aykırı taleplerle isyana devam etmektense birlik ve beraberliğin temellerinin tekrar ve sağlamca atılma zamanı gelmiştir. Her geçen gün çocuklarımızın mutluluklarının çalındığı gün olmaktadır.
SON SÖZ:
Bu ülkeye bahar bedenlerin cansız yere düşmediğinde gelecek. Bu ülkeye bahar analar ağlamadığında gelecek. Çünkü analar ağlayınca bu ülke gülemez, her yeri kanar. Kürt-Türk, Alevi-Sünni, öteki-beriki, ne fark eder ki? Analar ağlarken bu ülke gülmez!
MUTLU BAYRAMLAR
Türkiye’nin bağımsızlığına giden yolda 19 Mayıs tarihinin payı ve önemi büyük. Atatürk’ün başlattığı bağımsızlık mücadelesinin ilk adımı sayılan 19 Mayıs, 1938 yılından beri bayram olarak kutlanıyor. Günümüz gençliği cumhuriyet ve bağımsızlık kelimelerinin içindeki derinliği tam olarak kavrayıp, hissediyorlar mı bilemiyorum. Bundan kuşkuluyum da üstelik.
Fakat gençliğin duyarsızlığının temeli ve belki de suçlusu, neredeyse 40 yıldır doğru dürüst bir eğitim politikası oluşturamayan siyaset mekanizması ve eğitimsiz yetişen eğitimcilerin kabahatidir.
Her ne olursa olsun bu ülkeyi seven, ülkesine sahip çıkan, 19 Mayıs ve Atatürk’ün bu ülke için ne kadar önemli olduğunu bilen gençliği de yok sayamayız…
Bayramımız kutlu olsun!