Amerikan devleti büyük savaşa hazırlanıyor
Amerika’nın Çin ve Rusya’ya karşı eşzamanlı yürüteceği, nükleer silahların kullanılma olasılığı yüksek büyük savaşa hazırlandığını gösteren işaretler giderek artıyor. Ağustos ayındaki gelişmelere kısaca bakalım.
17 Ağustos’ta Palantir şirketi Genel Müdür’ü (CEO) Alex Carp ile uzun bir mülakat çıktı. Palantir, Yapay Zeka’nın (YZ) savaşta kullanımı konusunda Amerika’da belki de en önde giden şirket.
Palantir’in YZ programları ve uzaydaki çok sayıda farklı uydu sistemi sayesinde Amerika, Ukrayna savaşında olağan dışı sayıda Rus generalin öldürülmesini sağladı; destekleri sürüyor. Aynı şirket Gazze’de on binlerce sivili gözünü kırpmadan ve hedefleyerek öldüren İsrail’e, YZ ile hedef belirleme konusunda yardım ediyor. Bunu övünerek açıkladı.
Palantir’in patronu süper milyarder Peter Thiel güçlü siyasi ilişkilere sahip. Donald Trump’ın Başkan Yardımcısı olarak JD Vance’i önermesinde, bir başka ünlü milyarder Elon Musk’la beraber Thiel’in etkili olduğu biliniyor. ABD’li süper milyarderlerin Amerika’yı ve dünyayı kendi kafalarına göre şekillendirme arayışları son yıllarda ürkütücü derecede yoğunlaştı.
Palantir’in aynı zamanda Savunma Bakanlığı (Pentagon) ile yakın ilişkisi var; çok sayıda yüksek meblağlı sözleşmeyle bakanlığa hayati YZ desteği akıtıyor. Pentagon’da karar vericilerin ne istediğini ve düşündüğünü doğrudan bilebilecek konumdalar.
Palantir Genel Müdürü Carp mülakatta, bol bol “düşmanlarımızla savaşa tutuşmaktan korkmamalıyız” mealinde nutuk çektikten sonra çarpıcı bir vurgu yapıyor: İşin sonunda Amerika “büyük olasılıkla” (very likely), Çin ve Rusya ile eşzamanlı savaş yapacak.
Üç gün sonra The New York Times’da bu kez ilginç ve yetkili kişilerin adeta şifreli açıklamalarını içeren bir haber yayınlandı. Başkan Joe Biden mart ayında çok gizli bir “nükleer strateji planı” imzalamış. Planın elektronik ortamda kopyası bulunmuyor, sadece az sayıda basılı kopya üst düzey kişilere teslim edilmiş.
İlk kez medyada yer alan habere göre yeni nükleer strateji “Rusya, Çin ve Kuzey Kore’yi aynı zamanda caydırma ihtiyacını” karşılamak üzere hazırlanmış. Planın içeriği hakkında politikacılar pek konuşmuyor, sadece görevlendirilen uzmanlar özenle kurulmuş cümlelerle kısa açıklamalar yapıyor.
Başkan Biden temmuz ayında “geniş çaplı Çin-Rus ortaklığına müdahale etmenin yollarını arayan bir politika benimsedik” demişti (vurgu bizim).
Üst düzey nükleer strateji uzmanı Narang’ın açıklaması şöyle: “Başkan kısa süre önce, nükleer silah sahibi çoklu hasım dikkate alınacak şekilde revize edilmiş nükleer silahları kullanma kılavuzunu yayınladı.”
Biden’ın ve uzmanın sözleri gösteriyor ki, Amerikan devleti nükleer silah sahibi birden çok ülkeyle aynı zamanda savaş yapmaya hazırlanıyor. Tabii öncelikle Çin ve Rusya ile.
Prof. Theodore Postol 29 Ağustos’ta yayınladığı makalede, Biden’ın imzaladığı yeni stratejik plan ve “revize edilmiş nükleer silahları kullanma kılavuzu” ne anlama geliyor, daha kolay anlaşılabilir bir dille anlattı. Postol, prestijli MIT üniversitesinin kıdemli profesörü, ABD’nin taktik ve stratejik nükleer savaş planları üstüne pek çok görev yaptı, konunun tanınmış bir uzmanı.
Prof. Postol’a göre yeni plan, “Çin ve Rusya’ya ile aynı zamanda nükleer savaşlar yapma ve kazanma yeteneğine dönük dramatik bir adım” oluşturuyor (vurgu bizim).
Sözü edilen “yetenek” ve “dramatik adım” ABD’nin uzun süredir çalıştığı “süper fünye” (super fuse) teknolojisini uygulamaya sokmasından kaynaklanıyor. ABD elindeki nükleer başlıkların tamamına süper fünye monte etmiş.
Süper fünyeler nükleer başlıkları farklı şekilde infilak ettiriyor ve o sayede nükleer silah yaklaşık üç misli daha öldürücü güç kazanıyor. İşin teknik yönünü Prof. Postol şemalarla açıklamış, dileyen bakabilir.
Postol, yaklaşık üç misli daha yüksek yok etme gücü kazanan füzelere sahip Amerika’nın şimdi, Çin ve Rusya’nın silolarda bulunan tüm nükleer başlıklı Kıtalararası Balistik Füzelerini (ICBM) ön alıcı (pre-emptive) bir vuruşla imha edebileceğini anlatıyor. Ancak Amerika’nın bu durumu “caydırıcılığı yükseltmek” şeklinde tanımlanmasının yanıltıcı olduğunu, Çin ve Rusya’nın karşı önlemler geliştireceğini, gerginlik ve silahlanmanın tırmanacağını vurguluyor.
Ama böylece ABD, Çin ve Rusya’ya karşı başlatacağı eşzamanlı bir nükleer savaşı kazanabileceği konuma geldiğini düşünüyor. Nükleer savaş doktrininde bugüne dek geniş kabul gören “Müşterek Garantili Yok Oluş” (Mutual Assured Destruction) anlayışından farklı bir durum.
* * *
Çin ve Rusya’ya karşı eş zamanlı bir savaşa girip kazanacağına inanırsa, Amerikan devleti ön alıcı bir vuruşla büyük savaşı başlatır mı? Umalım ki barış ve bir arada beraber yaşama yolunu seçsin.
Ancak eğer savaş yolunu seçerse, işin başında, Çin ve Rusya’nın elindeki nükleer başlıklı balistik füzelerle beraber uzaydaki rakip uyduları da hedef alacağı tahmin edilebilir.
Devam eden Ukrayna ve Gazze savaşları, ABD’nin barıştan çok savaş yanlısı olduğunu gösteriyor. Ancak asıl karamsarlık nedeni, Amerikan dış politikasının 250 yıllık tarihinden kaynaklanan savaş ve hegemonya (üstünlük kurma) geleneği.
Britanya sömürgesi 13 vilayet 1776’da bağımsızlık ilan ederek Amerika Birleşik Devletleri’ni kurdu. Yeni devletin kurucuları Hume, Lock, Montesquieu gibi düşünürleri okumuş entelektüel yönü güçlü liderlerdi. Kişi hak ve özgürlükleri, kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü gibi ilkelere dayanan bir düzen oluşturdular. ABD dünyada parmakla gösterilen demokrasi örneği oldu.
Ama aynı Amerika ilk günden itibaren, dışarıya karşı savaş ve askeri güce dayanan bir politika izledi. Bu tutum günümüze dek neredeyse kesintisiz devam etti.
1776’dan itibaren önce batıya doğru 100 yılı aşkın süren savaşlarla 100’den fazla değişik kabileden oluşan yerli halk Kızılderililer’in geniş toprakları alındı. Ardından güneydeki komşu Meksika’ya savaş ilan edildi (1846-1848) ve California, Texas dahil geniş topraklar ilhak edildi. Fransa ve Rusya’dan toprak satın alınmasıyla bugünkü ABD oluştu.
Haritada mavi boyalı vilayetler 1776’da ABD’yi kuran 13 vilayeti ve ülkenin o zamanki sınırlarını gösteriyor.
Daha sonra ABD ardı arkası kesilmeyen savaşlar ve askeri güce dayalı müdahalelerle önce Kuzey-Güney Amerika ile çevredeki deniz ülkelerinde (Batı yarıküre) hegemonyasını, ardından küresel hegemonyasını kurdu. Burada, 250 yıldır giriştiği o savaşların sadece adlarını sıralayacak kadar dahi yerimiz yok.
İçerde örnek bir demokrasi ve hukuk devletine sahip ülke, dış politikada nasıl böylesine saldırgan ve acımasız olabiliyor? Bu kritik sorunun yanıtı hayli aydınlatıcıdır; bunu bir başka yazıda irdeleyeceğiz.
Sadece ABD Başkanlarından Jimmy Carter’ın 2019’daki sözlerini hatırlatalım: “ABD dünya tarihinin en çok savaş sever (warlike) ülkesidir… kurulduğundan bu yana geçen 242 yılın sadece 16’sında barış içinde yaşamıştır.”
Kasım ayında yapılacak başkanlık seçimleri muhtemelen gidişi pek değiştirmeyecek. Trump ne zaman ne yapacağı belli olmayan, dengesiz, güç tutkunu bir siyasetçi. Harris zayıf ve tecrübesiz; muhtemelen dış politika büyük ölçüde yukarıda özetlediğimiz geleneğin muhafızları olan bürokratların eline kalacak.
Dünyayı zor günler bekliyor. Türkiye azami dikkat içinde kendi yaşamsal hesaplarını yapmak zorunda.