Almanya’da değişim Türkiye’yi derinden etkileyecek
Almanya’da seçim anketleri büyük ölçüde isabetli çıktı. Seçim sonrası gelişmeler o anketlere dayanarak yaptığımız yorumlar doğrultusunda ilerliyor.
Avrupa’nın lideri Almanya hızlı ve kapsamlı bir yenilenme eşiğinde.
Gelecek on yılda sadece teknik ve dijital altyapının yenilenmesi için 457 milyar avro yatırım yapılacak. İklim politikası nedeniyle ayrıca dev yatırımlar planlanıyor. Nükleer santraller gelecek yıl, kömür santralleri en geç 2038’de tamamen kapatılacak.
Almanya aynı zamanda siyasi bir değişim eşiğinde. Yakından izlemekte fayda var.
26 Eylül seçimleri sonunda sadece iki koalisyon seçeneği mümkün.
İlk olasılık, birinci gelen Sosyal Demokratların (SPD), Yeşiller ve Hür Demokratlarla (FPD) koalisyon kurması.
İkinci olasılık, Hıristiyan Demokratların (CDU ve Bavyera’daki kolu CSU), aynı iki partiyle hükümet kurması.
Matematiksel olarak mümkün görünen Sosyal Demokrat – Hıristiyan Demokrat koalisyonu, siyaseten neredeyse olanaksız.
Bu seçeneği, Türkiye’de CHP-AKP koalisyonu kurulması, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Başbakan, Tayyip Erdoğan’ın Başbakan Yardımcısı olmasına benzetebiliriz.
Ancak iki mümkün seçenekten, ikincisi de zayıf olasılık. Bunun nedeni, sadece Hıristiyan Demokratların 10 milletvekilliği eksik kazanması değil.
Almanya’nın iki köklü ve güçlü kitle partisinden biri olan Hristiyan Demokratların içinde, aralarında sert çekişmeler yaşanan iki kanat var. Birincisi, Angela Merkel’in liderliğindeki merkez kanat.
İkincisi, gerçek muhafazakarlığı temsil ettiğine inanan kanat. Kültür ve değerler alanında veya ekonomide daha geleneksel yorumlara sahipler.
Merkel liderliği bırakacağını açıkladıktan sonra, adı zor telaffuz edildiği için kısaca AKK olarak anılan bir başka kadın politikacı, Annegret Kramp-Karrenbauer yeni Genel Başkan oldu.
Merkel’in desteklediği AKK, partideki kanatlar arası çekişmelerle başa çıkamadı, otorite kuramadı ve kısa sürede liderliği bırakmak zorunda kaldı.
2021 başında tekrar yapılan genel başkanlık seçimini eyalet başbakanlarından Armin Laschet kazandı. O da Merkel’in desteklediği adaydı.
O seçimde muhafazakar kanadın adayı Friedrich Merz (66), güçlü lider Merkel’e rağmen girdiği başkanlık yarışında ilk turu birinci bitirdi, ikinci tur oylamayı az farkla kaybetti.
Siyasete CDU’nun gençlik kollarında başlayan, 15 yıl Meclis Grubu Başkanı olarak görev yapan Merz partide sevilen bir isim. Merkel’le giriştiği bilek güreşini kaybedince 2009’da aktif siyasete ara vermişti. Merkel liderliği bırakacağını açıklayınca döndü.
Hukukçu olan Merz, siyasete ara verdiği yıllarda dünyanın en büyük hukuk firması Amerikalı Mayer Brown’ın Almanya ofisi dahil özel şirketlerde çalıştı, kişisel servetini büyüttü.
Merz, güçlü Avrupa Birliği ve güçlü NATO düşüncesinin ateşli bir savunucusu. Avrupa ve Kuzey Amerika arasında sıkı ilişkileri destekliyor, yani Antlantikçi. Rusya’ya karşı sert davranılmasını istiyor.
Partinin bir başka etkili muhafazakar ismi, kardeş parti CSU lideri ve Bavyera Başbakanı Markus Söder seçimlerde Hıristiyan Demokratların Başbakan adayı olmak istedi. Anketlere bakılırsa adaylık, hem parti içinde hem seçmen nezdinde Laschet’in iki katı desteğe sahip ve daha karizmatik Bavyera Başbakanı’nın hakkıydı.
Ama parti yönetimine egemen merkez kanadın ağır topları Laschet’i tercih etti. Zaferden emindiler. Daha zayıf olsun ama bizim adamımız olsun dediler.
Yaz aylarında yaşanan sel felaketi nedeniyle yapılan bir toplantıda, CDU başbakan adayı Laschet, yanındakilere şakalar anlatıp kahkahalar atarken kameraya yakalandı. O olaydan sonra CDU oyları inişe geçti ve bir daha kendini toplayamadı.
Ama o kamera kazası sadece bardağı taşıran son damlaydı ve arka planda yukarıda özetlediğimiz politik kırılmalar vardı.
Seçimde Hıristian Demokratlar hezimete uğradı. Federal Almanya 1949’da kurulduğundan bu yana Konrad Adenauer, Helmut Kohl gibi tarihi liderler çıkaran CDU, hiçbir zaman %31’in altına düşmemişti. Bu kez %24,1 alabildi.
Şimdi Bild gazetesinin anketine göre, Almanların %76’sı sosyal demokratların adayı Olaf Scholz’un hükümet kurmasını istiyor. Laschet diyenler sadece %13.
Almanların %66’sı, Laschet’in parti Genel Başkanlığını da bırakmasını istiyor. Devam diyen sadece %23.
Ama Laschet için en acısı, CDU seçmenlerinin %60’ı parti liderliğinden ayılmasını istiyor.
CDU içinde Laschet’in hükümet kurmaması gerektiğini açıklayanlar bile var. Saksonya Eyaleti’nin Hıristiyan Demokrat Başbakanı açık açık, “Laschet hükümeti kurmak için halkın güvenine sahip değil” diyor.
Bu koşullarda Laschet nasıl Başbakan olabilir?
Bir ihtimal, Laschet önümüzdeki haftalarda havlu bile atabilir, koalisyon meydanı tamamen sosyal demokratlara kalır.
Parti içindeki iki ağır top Merz ve Söder başa çıkabilmesi zor. Muhalefete geçip kendini yenilemeye çalışacak Hıristiyan Demokratların yeni lideri muhtemelen Merz olacak.
Berlin’de olasılığı en yüksek senaryo, sosyal demokrat Scholz’un Başbakan ve AB’nin yeni kaptanı olması.
Sıkı mali politikalardan ödün vermeme, vergileri artırmama gibi konularda çok duyarlı FPD, herhalde Maliye Bakanlığını isteyecektir. O durumda Yeşiller, Dışişleri ve Çevre Bakanlığını alır. Partinin başbakanlık adayı Annalena Baerbock, Dışişleri Bakanı olabilir.
Zayıf olasılıkla CDU liderliğinde hükümet kurulsa bile, benzer şekilde Dışişleri yine muhtemelen Yeşillere kalacak.
Yeşiller ve Baerbock, dünyanın değişik yörelerinde yükselen bütün otoriter rejimlere, o arada Rusya’ya karşı sert durulmasını ve Avrupa-ABD işbirliğinin güçlenmesini istiyor. Muhafazakar lider Merz gibi düşünüyorlar.
Hafta içinde Yeşiller ve Hür Demokratlar, Scholz Başbakanlığında hükümet kurulması için resmi görüşmelere başladı.
* * *
Almanya’da değişim Ankara’yı derinden etkileyecek.
Kendi yanlışları nedeniyle köşeye sıkışan AKP iktidarının hareket alanı iyice daralacak.
Hem dış ilişkilerde, hem siyasette.
Türkiye gibi orta boy bir güç, iki büyük devleti birbirine karşı oynayarak çıkar sağlamaya girişirse arada sıkışabilir, ezilebilir.
AKP iktidarı son 7-8 yıldır, kasaba politikacısı alışkanlığı ile bu tehlikeli oyunu oynuyor.
Hem Amerika’dan F-35 uçağını, hem Rusya’da S-400 füzelerini alamazsınız. Ya birini, ya diğerini seçin.
AKP ikisini de alırım dedi. İkisini de alamadı. Türkiye’nin savunma yeteneği zaafa uğradı. F-16’ları yenileme programında dahi sorunlar olduğunu Cumhurbaşkanı Erdoğan söylüyor.
Son Erdoğan-Putin zirvesinde askeri konuların görüşüldüğü anlaşılıyor. Somut bir karar yok ama Erdoğan, ikinci paket S-400 veya 5. kuşak Su-57 gibi sistemlerin alınabileceğini ima etti
Evet, alabilirler. Ama NATO üyesi kalamazlar.
Avrupa’nın en güçlü ülkesi Almanya’da seçimler sonrasında, Amerika ve NATO işbirliğini güçlendirmek, Rusya’ya karşı daha kesin tavır almak isteyen bir siyasi şekillenme ortaya çıkıyor. Hem hükümette, hem ana muhalefet partisinde.
AKP iktidarı üzerinde artık jeopolitik tarafını seç baskısı artacak.
Ya NATO ya Rusya.
Benzer durum siyasi alanda görülecek.
Almanya’da 16 yıldır Başbakan olan Merkel, Türkiye’de yükselen otoriter rejimi umursamadı. Hukuk devletinin göçmesi (World Justice Project) ve özgürlükçü rejimin kaybolması (Freedom House) karşısında kayıtsız kaldı. En hafif deyimle ikircikli bir siyaset izledi.
Şimdi bu da değişecek. Almanya’nın dış politikasını büyük olasılıkla, demokrasi ve hukuk devleti gibi temel değerlere önem veren Yeşiller yönetecek.
Yeşiller Türkiye’nin Avrupa’daki en güçlü dostlarından biri. Ama demokratik bir Türkiye istiyorlar.
Türkiye için hayırlı ve olumlu.
Ama AKP iktidarının siyasi hareket alanı daralacak.
Ya demokratik ya otoriter rejimler arasında tarafını seç baskısı artacak.
Seçmen desteği giderek düşen Erdoğan da, acaba Laschet gibi havlu atarak çekilir mi? Göreceğiz.
Almanya seçimlerinden muhalefetimizin çıkarması gereken dersler de var.
Umarım CDU parti ağalarının yaptığı gibi, Cumhurbaşkanlığı seçimini nasıl olsa kazanıyoruz, daha zayıf olsun bizim adamımız olsun diye bir aday çıkarmazlar.
Kaynak: HalukOzdalga.com