AKP nasıl bu kadar güçlendi?

Güncelleme:

Kamuoyunda sosyal demokrat kimliğiyle tanınan, aralarında benim de bulunduğum bir grup siyasetçi 2007’de AKP’ye katıldı. Şu sıralarda medyada kimi çevreler, adımı da vererek, bu katılım AKP’yi güçlendirdi diye eleştiriler yöneltiyor. Eleştiriler daha çok CHP’ye yakın çevrelerden geliyor.

Elbet hepimiz eleştiriye açık olmalıyız. Kişisel polemiklere girmek de istemiyorum. Ama önümüzde yakın tarihimiz açısından doğru cevaplanması gereken bir soru var: AKP nasıl bu kadar güçlendi?

Yıllar boyu CHP’de her kademede yaptığım görevler sırasında üç temel görüş dile getirdim. Partinin dine karşı olumsuz bakışının değişmesini, Kürt kimliğinin tanınmasına dönük kapsamlı bir reform programının desteklenmesini ve ordunun siyasete karışmasına son verilmesini savundum.

CHP bu görüşlerin tam tersini temsil eden bir siyaset izledi. Üstelik tuhaf bir şekilde, buna sosyal demokrasi diyorlardı.

Başörtüsü yasağını en katı şekilde savunan partiydi. Hep bu yasağın yanlış olduğunu söyledim. Ama yasağa karşı olmak yeterli değildi; sosyal demokrat bir parti olarak CHP’nin bu yasağın kaldırılmasına öncülük etmesi gerektiğini savundum.

Mesela Genel Merkez’de bir Parti Meclisi toplantısına verilen mola sırasında öğretim üyesi bir PM üyesi, lobide bekleyen gazetecilere kahramanca bir edayla “bugün fakültede ders verirken kapı açıldı, içeri başörtülü bir öğrenci girdi. Onu kolundan tuttuğum gibi fırlattım dışarıya, neye uğradığını anlayamadı…” diye anlatmıştı. Tabii hikaye ertesi gün gazetelerde aynen çıktı.

Başörtüsü yasağını desteklemek dışında, CHP’nin abes bir laiklik anlayışı vardı. Büyük Gölcük depreminden sonra Genel Başkan Altan Öymen başkanlığında bir heyetle, bölgeye inceleme gezisi yaptık. Ramazan nedeniyle civar belediyelerin çoğu iftar çadırı kurmuştu. İftar saati gelince, rastgele bir çadırın önünde depremzedelerle birlikte kuyruğa girdim. Gazeteciler fotoğrafımı çekti ve birkaç gazetede yayınlandı.

Yapılan ilk MYK toplantısında, belli ki önceden aralarında anlaşmış 3-4 üye sert şekilde sözlü saldırıya başladı. Bir CHP MYK üyesi nasıl olur da iftar kuyruğuna girer, laikliğe aykırı hareket edebilirdi? Tabii aynı sertlikte cevap verdim. Tartışma uzayınca Genel Başkan Öymen araya girip gerginliği sonlandırdı.

O kötü siyasetçileri iyi tanırım; akşam eve dönünce, dedikodu için gazetecileri arayacaklardı. Genel Başkan’dan, bu tartışma medyaya yansırsa partiye zarar vereceği için arkadaşları uyarmasını rica ettim. Faydası olmadı. Gazetelerde bol bol “İftar kuyruğuna giren CHP yöneticisi çok sert eleştirildi” haberleri çıktı!

Bunlar gibi binlerce örnek vardır.

(Çoğu AKP çevresinde kümelenmiş, bir kısmı başörtülü bayanlardan oluşan siyasal İslamcılar için, hak ve hukuk sözcüklerinin bir değer ifade etmediği ortaya çıktı. Bunun sonuçları uzun dönem boyunca ayrıca görülecek.)

Kürt kimliği konusunda on yıllardır yerel yönetimler, ana dil ve değişik hukuki düzenlemeleri kapsayan bir reform programını savunuyorum. PKK’nın terör eylemlerini sürdürmesi, demokrasinin işlemesine engel olmamalı.

Ama CHP özellikle Deniz Baykal döneminde, muhalefette veya iktidarda,MHP çizgisinden farkı olmayan aşırı milliyetçi politikalar izledi. Doğu ve Güneydoğu’da silindi.

1990’ların ikinci yarısında DYP-CHP koalisyonu sırasında, faili meçhul cinayetlerden sonra köylerin zorla boşaltılması ve yakılması gibi kötü haberler geliyordu. Neler olduğunu yerinde görmek için Diyarbakır Mardin bölgesinde geziye çıktım. İnsanın ruhunu karartan korkunç hikayeler anlatılıyordu. En hafiflerinden biri Mardin il başkan yardımcısının başına gelenlerdi:

“Güvenlik güçleri geldi, derhal köyümüzü boşaltmamızı istedi. Hasat yaklaşıyordu, tamam boşaltalım, ama hiç olmazsa harman kaldırana kadar birkaç hafta bize zaman tanıyın dedik. Kabul etmediler. Partimiz iktidardadır düşüncesiyle Ankara’ya gittim, filanca Bakanımızla görüştüm. Güvenlik birimlerine telefon etti ve istediğimiz sürenin verileceğini bildirdi. Döndükten birkaç gün sonra aynı güvenlik güçleri geldi, köylüleri meydana toplayıp beni herkesin önünde dövdüler, git şimdi bildiğin yere yine şikayet et dediler.”

O il başkan yardımcısı daha sonra seçimlerde kendi partisine oy verdi mi, bilmiyorum.

Ankara’ya dönünce parti merkezinde Genel Başkan Baykal’la konuştum, yanında sadık Genel Sekreteri vardı. Bölgedeki durumu örnekler vererek anlattım ve bir şeyler yapmak gerektiğini söyledim. Baykal duraksadı, düşündü ve “sen yokken PM toplantısında şunlar oldu…” diye tam konuyu değiştirecekti, Genel Sekreter araya girdi “Haluk ya” dedi “sen Kürt değilsin ki, neden böyle konuşuyorsun?”

Halen CHP Van İl Başkanı olan genç siyasetçi Mehmet Kurukcu bakın nasıl özetlemiş: “10 yıl önce Van’da birine CHP denildiğinde, ‘CHP din düşmanı, Kürt düşmanı’ algısı vardı.”

Türkiye’nin güçlü bir orduya sahip olması, ama aynı zamanda askerlerin siyaset dışında kalması gerekiyor. Ne yazık ki askere dayanarak siyaset yapmanın en kötü örneği, özellikle Baykal döneminde, CHP oldu. 2007’de Abdullah Gül Cumhurbaşkanı adayı olduğunda TBMM çatısı altında Baykal’ın yaptığı davet edici konuşmalar demokrasi tarihimizin kara sayfaları arasındadır.

Baykal’ın, genel başkan yardımcısı emekli bir diplomatı Genelkurmay karargahına bağlantı elemanı olarak görevlendirdiğini, o elemanın askerlere yaptığı önerilerin komutanları bile şaşırttığını daha sonra yayınlanan Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in günlüklerinden öğrendik.

AKP’yi güçlendiren en büyük siyasi neden, ana muhalefet partisinin kendi yanlışları nedeniyle güdük kalmasıdır. Zaman bizim önerilerimizi haklı çıkardı. Eğer CHP burada özetlediğimiz doğrultuda bir parti olabilseydi, yakın siyasi tarihimiz farklı yazılırdı. Sadece başörtüsü yasağının kaldırılmasına öncülük yapsaydı bile, çok şey değişirdi.

Kemal Kılıçdaroğlu o yönde bazı adımlar atıyor. Seçmen nezdinde partinin kendi sakatladığı algısını düzeltmeye çalışıyor. Ancak 11 yıldır Genel Başkan ve anketler değişimin yavaş gittiğini gösteriyor. Muharrem İnce ve onunla beraber ayrılan milletvekillerinin açıklamaları, partideki sorunlara işaret ediyor. İnce’nin ayrılışı CHP’nin daha hızlı güçlenmesinin önünü açabilir.

En geç iki yıl içinde yapılacak kritik Cumhurbaşkanlığı seçimi halen ortada görünüyor. Dilerim o seçimde bir iktidar değişikliği olsun.

Kaynak: Halukozdalga.com