Ah o Japon yok mu?
Bitcoin’i bir Japon (ya da ekibi) buldu. O gün bugündür Dünya bankacılık sistemi diken üstünde…
Belki basit ve düz bir mantık oldu ama (sanki yarasa eti yiyen Çinli Kovid’e neden oldu gibisinden) Bitcoin‘le başlayan kripto para furyası, bildiğimiz klasik bankacılık sistemini temelli değiştirdi.
Blok-zincir teknolojisiyle ortalığa dökülen kripto paralar sayesinde, özellikle genç kuşak arasında belirli bir varlık yaratıldı. Yaratılan artı değer de başta ABD’de olmak üzere spesifik alanlarda teknolojik gelişmeleri finanse etmeye başladı.
SİLİKON VADİSİ BANKASININ (SVB) BATIŞI
Kovid’den dolayı basılan para o kadar çoğaldı ki faizler sıfıra düştü. Faizler sıfıra düşünce de borsa coştukça coştu.
Silikon Vadisi tipindeki bölgesel bankalarda büyük mevduat birikti. Yeni teknoloji şirketlerinin topladıkları fonlar da biriken mevduatın çoğunluğunu oluşturdu. Ne var ki bankalar bunları krediye dönüştüremiyor, çünkü teknoloji şirketlerinin krediye ihtiyacı yok. Etrafta risk sermayesi bol. Yani bankalar mevduattan doğan yükümlülüğünü, kredi olarak varlığa dönüştüremiyor.
Elinde mevduat biriken bankalar da el mecbur, paraları devlet tahvillerine gidip yatırıyor.
Nihayetinde basılan paralar da ABD’de enflasyonu patlatıyor. FED “yeter artık” diyor ve frene basıyor. Bastığı paraları geri toplama telaşına düşen FED, faizleri yükseltmeye başlıyor.
BANDI GERİ SARMAM GEREK
1990’ların başıydı. İstanbul Üniversitesinde İngilizce Yüksek Lisans finans dersi veriyorum. İki kavram üzerinde yoğunlaşıyorum, çünkü finans kamuoyu bariz kavramlardan bihaber. Birincisi, kredi değerlendirme konusu. Her ders Standard and Poor (S&P) nedir, ne işe yarar onu anlatıyorum. (10 sene sonra 2001 krizinde tüm Türkiye (S&P)’yi öğrendi.)
İkinci konsept biraz daha teknik. (Duration= Süre/Ömür) analizi. Her portföyde belli değerli kağıtlar olur. Aynı şekilde her tahvilin üzerinde belli bir kupon faizi ve vade bulunur. Portföyün kompozisyonu da işte bu kağıtlardan oluşturulur. Buraya kadar kolay, fakat zor olan piyasa koşullarından dolayı her an değişen faizlerin bu portföyün değerini her gün değiştirmesidir.
Yapılması gereken, finans jargonundan “Mark To Market” denilen işlemi yapıp portföyün değerini monitör etmektir.
Metaforik olarak, belli yükseklikte uçan uçağın altındaki topografya sürekli değiştiği için yerden yüksekliğinin sürekli hesaplanması gibi. Eğer yanlış hesap yaparsan dağa çarparsın.
Silikon Vadisi Bankasının riskten sorumlu genç görevlisinin sadece bir yıl deneyimi olduğunu öğrenince, konu benim için sürpriz olmaktan çıktı.
Aslında konumuz dışı ama Z-Kuşağı biraz da teknolojik ortam rüzgarını arkasına alıp plastik bir özgüven fırtınasına tutulmuş durumda ya, o da başka bir fasıl.
YÜKSELEN FAİZLERE BİR KURBAN DA AVRUPA’DAN
Alman ekolünden gelen İsviçre bankaları aslında tutucudur. Kolay kolay riskli işlere girmezler. Fakat “Wall Street” olarak tanımladığımız Amerikan finans piyasaları o kadar hızla büyüyor ki Avrupalılar küresel olarak rekabet edemez hale geldiler. Yaratıcılık ve finansal mühendisliğin feriştahı Amerikalılarda.
Asırlık İsviçre bankaları rekabet edebilmek için mecburen klasik bankacılığın dışına çıktılar. Fakat en kıymetli yetenekler “Wall Street’e” gidiyor onun bir tık altı da Londra’ya.
Durum böyle olunca, Avrupa’ya “krem de la krem” eleman kalmadı. Avrupalılar da bu
işlerden tam anlamayan çoluk çocuğun elinde oyuncak oldular.
Sonuç olarak, yukarıda SVB olayında olduğu gibi, asırlık Credit Suisse zoraki evlilik yoluyla UBS bankasına bağlandı ve kurtarıldı.
Daha bu sabah bir TV kanalında izledim. Credit Suisse CEO‘su “Bu hale düşmemize neden olan Amerikan bankacılık sisteminde yaşanan gelişmelerdir” dedi.
GELELİM "NELER OLACAK?" FASLINA
Para ve banka, insanlık tarihinle başlıyor. Para, devletin gücü…
Paranın inanç dünyasında vazgeçilmez konumu var. Hz. İsa mabedi basıyor, “günah işliyorsunuz” diye mabedin girişindeki bankolarda (Banka lafının doğuşu buradan geliyor) tefecilik yapan Musevi para tacirlerine saldırıyor. Almanca borç ve günah aynı kelime: Schulden!
Hz. Muhammed faizi yasaklıyor. Faiz, borç ve kar paylaşımı Kur’an’da ciddi kurallara bağlanmış.
Nihayetinde banka kurumu da toplumu yakından ilgilendiren bir kurum.
Washington’da ciddi görüşmeler yapılmakta. 2 ilginç gözlemim var:
Birincisi, büyük bankalar zora düşen orta ölçekli bankalara mevduat yatırıyor. Hem de inanılmaz montanlarda.
İkincisi, ihtiyar kurt Warren Buffett sahnede. Buffett, yetkililerle görüşüyor ve bankaları kurtarmak için kaynak toparlamaya çalışıyor.
Buffett herhangi birisi değil, Citibank ve Bank of Amerika’nın büyük ortağı. 2001’de Salomon Brothers, 2008’de JP Morgan’ı kurtarmak için büyük paralar üzerinden borç vermiş birisi.
Tabii ki bu işleri de günün sonunda kar etmek için yapıyor, fakat Buffett’in devreye girdiği dedikodusu bana ilginç geldi ve sizlerle paylaşıyorum.
Bu arada komplo teorisi üreticilerine bildiririm: Warren Buffett; Musevi değildir, koyu bir Hristiyan’dır
BİZE NE FAYDASI/ZARARI VAR?
Biliyorum, yukarıda size küresel bir ufuk turunu, biraz zoraki de olsa attırmak zorunda kaldım.
Toplum olarak içe dönük bir tarzımız var, fakat Türkiye ekonomik olarak her zamankinden çok daha fazla Dünya ekonomisine entegre olmuş durumda. Dolayısıyla küresel topografyayı tanımlamakta fayda var.
Kaldı ki konuyu iki önceki yazımda ‘Küresel ve Yerel İstikrarsızlığa Hazır Olun’ başlığı altında irdelemiştim.
ABD’de "bölgesel banka" diye tanımlanan bankaların her birinin (ki 40’dan fazla var) bilançosunun İş Bankası’nın en az 4 katı olduğunu düşünürseniz, durumun ölçek vahametini daha iyi kavrarsınız.
Dünya’da ucuz para devri kapanmıştır. Borçlanmak eskisi kadar kolay olmayacak.
Devletler de kendi egemenliklerini challenge eden kripto paralara savaş açmış durumdalar.
Türkiye gibi fazla tasarruf yapmayan ve dış kaynak bağımlısı bir ekosistem zorlanacak. Beklentilerinizi ona göre ayarlayın.
Belki hoşunuza gitmeyebilir ama büyük ilgi çeken seçim sonuçları da sonucu değiştirmez.
Meraklısına not: Kripto Paralar ve Blok Zincirler konulu analizimi 2017' de yazmıştım! Bu analizin alt yapısını oluşturuyor ve konu ulus devlet kavramının köküne iniyor.