Afganistan bozgunu küresel dengeleri uzun yıllar derinden etkileyecek
Dışardan askeri müdahalelerin ve on yıllarca süren savaşların tahrip ettiği Afganistan şimdi tarihi bir yol ayrımında.
Çok parçalı etnik mozaiğe sahip, ekonomisi tükenmiş ve dış güçlerin gözünü dikmeye devam ettiği ülkede, fanatik Taliban’ın istikrar sağlayabilmesi kolay değil.
Ama pek ala iktidarı konsolide edebilmesi de mümkün. En büyük avantajı şimdi güçlü bir siyasi alternatif olmaması.
Ancak her iki durumda da, ABD’nin Afganistan bozgunu sonrası gelişmeler küresel dengeleri uzun yılar boyunca derinden etkileyecek.
Afganistan ekonomisi tükendi ve yaklaşık 40 milyon nüfusu beslemesi olanaksız. Gıda krizi ve açlık kapıda. Sınır Tanımayan Doktorlar, sağlık sisteminin çökmekte olduğunu söylüyor. Dış yardım şart.
Ülkenin yeniden inşası bir tarafa, Taliban’ın yaklaşan insani krizle baş edebilme olanağı yok. Sadece o amaç için, yılda 10 milyar $ civarı güçlü bir yardım gerekiyor.
Taliban sözcülerinin 20 yıl savaştıkları ABD dahil tüm yabancı ülkelere hoş görünme çabası ve çiçek göndermesinin basit nedeni bu acı gerçekler.
Taliban, hayatın gerçekleri ile Siyasal İslamcı ideolojisinin baskısı arasında sıkışmış durumda.
Taliban, değişik kesimleri kucaklayan “kapsayıcı Afgan hükümeti” kuracaklarını açıkladı. Rusya ve İran dahil neredeyse tüm ülkeler aynı doğrultuda temennide bulundu.
Ama görüldü ki, yeni açıklanan bakanlar kurulu Taliban militanlarıyla dolu. Afganistan değil Peştun hükümeti oldu. Peştun olmayan sadece bir isim var.
Halbuki Afganistan’da, Peştunlar’a (%42) ilaveten Tacikler (%27), Hazaralar (%9), Özbekler (%9) dahil pek çok etnik grup yaşıyor.
Taliban liderleri son dönemde defalarca, Cihatçı Selefi terör örgütler için Afganistan üs olmayacak, terör ihraç edilmeyecek sözü verdi.
Bu vaatleri de kuşkuyla karşılamak, bekleyip görmek gerekiyor.
Taliban her zaman El Kaide ve İslam Devleti (DAEŞ) gibi terör örgütleriyle yakın ilişkiler kurdu, son yıllarda işbirliğini giderek artırdı. Öyle ki, bu terör örgütlerini ve Taliban’ı birbirinden tamamen ayırmak neredeyse imkansız.
Hanefi fıkhının, Maturudi kelamının ve Sufi İslam’ın güçlü olduğu Afganistan’da, en bağnaz din yorumuna sahip fanatik Taliban’ın iktidara gelmesi esasen tarihin bir ironisi.
Taliban içinde en büyük ve en fanatik hizbi oluşturan Hakkani örgütü, El Kaide ve İslam Devleti’yle iç içe geçmiş yapılar. Hakkani liderlerinden Siraceddin Hakkani şimdi İçişleri Bakanı oldu.
Yeni İçişleri Bakanı, Hindistan Büyükelçiliği’ne ağır silahlı saldırı düzenlemek (muhtemelen Pakistan’ın özendirmesiyle), eski Cumhurbaşkanı Hamid Karzai’ye suikast, çok sayıda Şia Hazara’yı katletmek gibi kanlı eylemlerden kişisel olarak sorumlu.
Yeni Başbakan Molla Muhammed Hasan Akund, Kabil’in kuzeyinde Bamiyan vadisinde 1500 yıllık Buda heykellerinin dinamitle havaya uçurulmasını yöneten kişi (2001).
Son haftalarda yaşananlar, Taliban’ın muhalif gördüklerini ezme ve her alanda mutlak hegemonya kurma eğiliminin değişmediğini gösteriyor.
Belki en önemlisi, dünyadaki tüm Cihatçı Selefilerin büyük motivasyon kazanması. Şimdi Afganistan İslam Emirliği, cihat yapılacak veya cihatçıların sığınacağı en uygun mekan.
Bu noktada akla öncelikle, ülkenin kuzeyindeki vilayetlerde aktif Tacik, Özbek veya Doğu Türkistan kökenli değişik Cihatçı Selefi örgütler geliyor.
İdlip vilayetinin büyük bölümünü kontrol eden Heyet Tahrir Şam’ın Suriyeli olmayan terör örgütlerini dışlama kararından sonra, bu oluşumlar Afganistan’a göçmek istiyor (Tevhit ve Cihat Tugayı, İmam Buhari Cemaati, vs.).
Raşit Dostum ve Ahmet Mesut gibi savaş beyleri Amerikan müdahalesi öncesindeki güce sahip değil. Artık Cihatçı Selefi örgütler ön planda. Taliban Afganistan’ı kontrol etmeyi başaramazsa, muhtemel bir senaryo ülkenin değişik yörelerini ele geçiren farklı Cihatçı emirlikler ve oluşan kargaşa ortamı.
Taliban güçlü bir iktidar kurabilse dahi, ülkedeki Cihatçı örgütlerin tamamını denetim altında tutması zor. Kendi içindeki aşırı hiziplerin bunu kabullenmesi eşyanın tabiatına aykırı.
O durumda ülkenin acı gerçekleri ve Siyasal İslamcı ideoloji arasında sıkışan Taliban, kurucusu ve koruyucusu Pakistan istihbarat örgütü ISI’yi taklit edebilir. Söylemde Cihatçı Selefi örgütlere karşı çıkar, eylemde destekler.
Taliban iktidarını konsolide etsin veya etmesin, öngörülebilir gelecekte Afganistan’ın uygar bir yaşam tarzına kavuşabilmesi artık uzak ihtimal.
Afganistan için daha güçlü olasılık, Amerika’nın askeri müdahalede bulunduğu başka ülkeler gibi, sayısı giderek artan çökmüş ülkeler (failed states) listesine katılması.
Afganistan böylece Pakistan, İran ve kuzeydeki Orta Asya ülkeleri dahil çevresine istikrarsızlık saçan kaynağa dönüşebilir.
Cihatçı Selefi örgütler, dünyanın her köşesinde stratejik iklimi etkileyecek yeni olanaklara kavuşabilir.
* * *
ABD, 20 yıl boyunca her gün 300 milyon dolardan fazla para harcadığı Afganistan’da hedefine ulaşamadı. Destani bir hezimete uğradı.
Geç kalmış çekilme kararı doğruydu. Ama vakur bir çekilmeyi dahi başaramadılar.
Amerika önce Afganistan sonra Irak ve Suriye müdahalelerinin hepsinde, farklı nedenlerle de olsa, başarısız oldu. Hepsinin ortak noktası, ulaşılması mümkün olmayan hedefler seçmesiydi.
Amerika’nın küresel süper güç konumu devam edecek. Kabuğuna çekilerek kendini izole etmesi beklenmemeli.
Ama herhalde küresel liderlik rolünün içeriğini gözden geçirecek. Mesela, ulaşılması mümkün hedeflere odaklanmaya başlayabilir. Diplomasi jargonu kullanırsak, buna reel politikanın daha çok dikkate alınması diyebiliriz.
Amerika’nın başka ülkelere umursamaz şekilde yaptığı askeri müdahalelerden artık vazgeçmesi gerekiyor. Özellikle İslam dünyasına.
Vurduğu her yerde durum, eskisinden daha kötü oldu. Bu stratejik umursamazlık nedeniyle kendi çıkarları da zarar gördü.
Washington, Afganistan’ı terk ederken Avrupa’yla yeterli danışma ve işbirliği yapmadı. Trump deneyimi ardından, Avrupa başkentlerinin çok güvendiği Biden yönetiminin dışlayıcı tutumu Avrupa’da stratejik özerklik arayışlarını güçlendirdi.
Ama diğer taraftan Afganistan hezimeti ve onu izleyecek muhtemel gelişmeler, Batılı müttefikler arasında safların sıklaştırılmasını gerektiriyor.
Özgürlükçü demokrasi ve temel değerler, Batı’nın dış ilişkilerini şekillendirmeye devam edecek; fakat daha sınırlı ve seçici bir şekilde.
Amerika’nın Afganistan’da Sovyetler Birliği için kurduğu tuzağa şimdi kendisinin düşmesini Moskova kuşkusuz neşe içinde izledi. Ama madalyonun diğer yüzü Rusları endişelendiriyor.
Ülkedeki Müslüman nüfusun radikalleşmesi, Rus devletine göre en hayati tehditlerin başında geliyor. Cihatçıların en uzaktaki Rus toprakları Yakutistan’a kadar ulaştığı haberleri var.
Kabil’de değişik unsurları içeren kapsayıcı hükümet kurulmalı mesajları dikkate alınmayan Moskova, şimdi sessiz izlemede. Taliban hükümetiyle hemen sıcak ilişkilere girecek gibi görünmüyorlar.
Cihatçı örgütlerin Afganistan’ı kuzeydeki Orta Asya cumhuriyetlerine sıçrama tahtası olarak kullanması, Rusya için kalın bir kırmızı çizgi. Moskova’nın kullanabileceği çok sayıda enstrüman var. Bunlardan biri Tacik sopası.
Tacikler Afganistan’ın en büyük azınlığı. Afganistan-Tacikistan sınırı 1400 km uzunluğunda. Moskova-Duşanbe ilişkileri son derece güçlü.
Kısa süre önce Tacik lider Ahmet Mesut’un Pençşir bölgesinde başlattığı direnişe, Rusya’nın Tacikistan üzerinden destek verdiği haberleri çıktı. Rusya aynı sopayı her zaman rahatça kullanabilir.
Kimi yorumcuların öngördüğünün tersine Çin, Afganistan deryasına hızlı bir dalış yapmayacak, temkinli davranacak. Çin Komünist Partisi resmi yayın organı Global Times’ın başyazısındaki ifadeyle, dikkatli adımlar atacak ve “Afganistan’da tuzağa düşmeyecek.”
Amerika’nın askerlerini çekmesi ve bölgede etkisinin azalması zaten Çin için en büyük kazanç. Şimdi ikinci büyük hedef, Cihatçı Selefi örgütlerin Afganistan sınırları içinde tutmak.
Afganistan’ın kuzeydoğu toprakları, 350 km uzunluğunda dar bir şerit halinde Çin’in en hassas gördüğü bölge Doğu Türkistan’a dayanıyor (Vahan Koridoru). Az ötesi Kaşgar şehri.
Hindukuş dağlarındaki değerli metallerin çıkarılması veya Kuşak ve Yol projesine Afganistan’ın katılması daha uzak hedefler.
Amerika’ya karşı zafer kazanan Taliban’a en büyük destek Pakistan ve Suudi Arabistan’dan geldi. Suudi Arabistan’dan devlet dışındaki zengin Vehhabi şeyhler para akıttı.
Pakistan devleti, istihbarat kurumu ISI’yi kullanarak istihbarat, silah, vs. sağladı. Başlıca neden Hindistan paranoyası. Hindistan Afganistan’da etki alanı kazanacak ve oradan Pakistan’ı istikrarsızlaştırıp parçalayacak endişesi idi.
Afganistan’da yaşayan Peştun nüfusunun üç katı Pakistan’da yaşıyor. Pakistan istihbaratı ISI, Afganistan Peştunları arasından Taliban’ın kurulmasına ön ayak oldu. Rusya çekildikten sonra başlayan kanlı iktidar kavgasında ve 2001’den itibaren Amerika’ya karşı verilen savaşta Pakistan, Taliban’ı desteklemeye devam etti.
Şimdi Afganistan’da istikrar sağlanamazsa, ilk büyük tehdit Pakistan’a dönük olabilir. Ama bu kez paranoya değil gerçek tehdit.
Pakistan’da ayrı bir Taliban ve başka Cihatçı Selefi örgütler var. Afganistan’da kargaşa, Pakistan’da radikal İslamcıların iktidarına yol açabilir, hatta iş ülkenin parçalanmasına kadar gidebilir.
Bu olasılığı hesaplayan ABD’nin elinde, Pakistan’ın nükleer silahlarını bertaraf etmeye dönük özel bir harekat planı var.
Ülke bütünlüğünü korumak için Taliban macerasını başlatan Pakistan’ın oyunu tam tersi sonuç doğurursa, tarihin bir başka ironisini yaşamış olacağız.
İran, Afganistan’daki gelişmelerden en çok etkilenecek ülkelerden biri. İran-Afganistan ilişkilerinin çok katlı tarih, kültür, siyaset, güvenlik, ekonomik yönleri var. Konuyu sadece Afganistan’daki Şii azınlığa indirgemek işi basitleştirmek olur. Afganistan’da resmi dil, bir Pers dili. Ülkede üç milyon Afgan göçmen yaşıyor.
Ama Taliban neticede, Vehhabi ideoloji üzerine kurulu, Şia’yı can düşmanı bellemiş fanatik bir örgüt.
Tahran önünde duran büyük fırsatları ve tehditleri değerlendiriyor. Bir taraftan ‘büyük şeytan’ Amerika stratejik hezimet sonunda bölgeden uzaklaştığı için memnun, öncülük ettiği “direniş eksenine” Afganistan’ı da katma hesabı yapıyor. Diğer taraftan işler ters giderse, Taliban’ın doğurabileceği büyük sarsıntıları öngörmeye çalışıyor.
Taliban iktidarında Afganistan’ın ne yöne savrulacağını öngörmek zor. Ama her durumda bölge derin dönüşümlerin yaşanacağı, yeni dengelerin kurulacağı bir dönemin eşiğinde.
* * *
Türkiye ne yapacak?
Sorunun cevabı belirsiz. Çünkü AKP iktidarı nasıl hareket eder, yarın ne kararlar alır, öngörmek olanaksız.
Sadece Afgan krizinin son haftalarında yaptıkları zikzaklar ortada.
Önce Amerika’yla işbirliği yapmak istediler, Taliban gelince aynı teklifi onlara yaptılar!
Taliban iktidarında Kabil Havaalanı’nın güvenliğini sağlamak, Afganistan ve Taliban analizine dayanmayan, hatta hiçbir ciddi analize dayanmayan, abes bir girişimdi.
Havaalanı güvenliği doğrudan bir siyasi egemenlik ima eder. 20 yıl savaşan Taliban’ın başkent havaalanında güvenliği yabancı askeri güçlere bırakmayacağı belliydi. Hele NATO askerlerine!
Teklifin kabul edildiğini varsayalım. O zaman, güvenlik hizmeti sağlayan TSK’nin elbette Taliban hükümetinin talimatı altında çalışması gerekecekti.
Yoksa AKP, Türk askerlerinin Taliban’ın emri altında çalışmasını mı istiyordu?
Vah Türkiye!
Kaynak: HalukOzdalga.com