Absürt Salata
Karaköy iskelesinde duruyorum. Kadıköy vapuru sessizce tornistan hareket ediyor. Bir an için insan yön ve denge hissini kaybediyor. Başım mı dönüyor yoksa vapur mu gidiyor ?
İşte değerli okurlar, Türkiye’de olup bitenler insana ister istemez, bu soruyu sorduruyor. Ben mi gidiyorum, ülke mi duruyor? Ben mi duruyorum, ülke mi gidiyor?
Siyaset
Kazanlar kaynıyor. Yerel pastalar iştah kabartmakta. İstanbul Büyük Şehir Belediyesinin reklam bütçesi büyük medyayı çok yakından ilgilendiriyor. AK partinin kazanması halinde bu pastadan nasibini alma beklentisi içinde olan büyük medya tam tavır almıyor. Bütün atlara aynı miktarda para yatırıyor.
Büyük Millet Meclisi’nde mensubu olduğu partinin genel başkanından farklı düşünme lüksü olmayan vekiller, hobi arayışları içinde. Bir kısmı piyasaya müzik CD’si çıkarıyor.
Bu arada Yüce Divan’la ilgili gelişmeler, sonunda bu işin bit pazarında paslı demir karyolaya dönüşeceğinin sinyallerini veriyor.
Ekonomi
Rekor ihracat çok büyük bir başarı olarak pazarlanırken rekorla ilgili bir analiz yapılmıyor. Artışın ne kadarı çapraz kurlardan ne kadarı gerçek hacim artışından kaynaklanıyor, bilen yok. Nakit akışı sıkıntısı olan firmaların, kar gözetmeden sadece nakit elde etmek için ihracat yaptıklarını tartışan yok. İhracatın ülke ekonomisine neden katma değer sağlamadığını sorgulayan yok. Ekonomik tablo bu kadar parlaksa, işsizlik oranının neden hala çok yüksek olduğunu soran yok. Özellikle yüksek eğitimli gençler arasında yaygın işsizliğe çare düşünen yok.
Enflasyon ve bütçe açıklarının dünyadaki diğer ülkelere göre hala çok yüksek ve rekor seviyelerde olduğunu halka açıklayan yok.
Yargı
‘Cüzdan Vicdan’ arasına sıkışmış yargıçların zorlandığını dile getiren Yargıtay Başkanının bulunduğu bir ülkede, Yargıya tahsis edilen bütçenin sadece maaş ödemeye yettiğini açıklayan yok. Yargıç ve savcı evlatlarının avukat olarak girdikleri davalarda evrensel hukukun ‘çıkar çatışması’ kavramından eser yok. Yargıç ve politikacı çiftlerin beraber ilgilendikleri davalarda hiç bir objektiflik unsuru yok. Lisan bilen, dünya hukuk literatürünü takip eden savcı ve hakim yok denecek kadar az. Yargının, kurum olarak kendi statüskosunu korumayı hedef seçmiş bir bürokratik mekanizma durumunda olduğunu ifade eden yok. Belki de bunu ifade edecek özgürlüğü oluşturan yargı sistemi yok.
Medya
Zararına çalışan Televizyon kanallarının reyting arayışına her hafta yeni bir saçmalık eklenirken, basının bu saçmalıklara her gün şarlatanca yazılarla hizmet vermesi doğal olmakta. Kendi özel hayatını, cinsel yaşamını, başından geçen sıradan olayları bir marifetmiş gibi kaleme alan yazarların hali içler acısı. Yazılan pespayelikleri ciddi ciddi okuyup yorum yapanların durumu ise tam vahim.
İşte değerli okurlar günlük yaşamda görünen ana motiflerin hepsi tam bir saçmalıklar salatası. Bu salataya malzeme olacak soğan, domates, hıyar, turp, maydanoz piyasada mebzul. Ortada pazarlamayı yapan politika, adalet ve medya esnafı da yeterince mevcut. Yazarınız olarak ben, bütün bu absürtlükler kamu oyuna ‘yedirilirken’, değişik fikirlerle işe limon sıkmış olmayayım. Gelin en iyisi Türkiye’nin içinde bulunduğu paradoksal durumu fazla kötümserliğe kapılmadan Tertullian’ın deyişi ile noktalıyalım.
‘Credo quia absurdum est- İnandım çünkü absürt’