ABD'nin en seçkin köşesinden Filistin direnişine yolculuk: Şahin Alpay’ın sıra dışı yaşam hikayesi

Güncelleme:

Şahin Alpay’ın sıra dışı yaşam hikayesini şimdi kendi kaleminden okuyabilirsiniz. İki ciltlik otobiyografinin birincisi çıktı: Bir Hikayem Var.

Ayvalıklı orta sınıf bir ailenin çocuğu Şahin lise dönemi geldiğinde, Amerikalı misyonerlerin kurduğu ve Türkiye’nin seçkin okulları arasında en önlerde yer alan Bebek’teki boğaza nazır Robert Kolej’in yatılı sınavını kazandı (Şimdi Robert Lisesi).

Lisede okurken henüz 16 yaşında, AFS adlı derneğin sağladığı bursu da kazanarak bir yıl için Amerika’ya gitti, ABD’nin en zengin eyaleti California’da Wilson ailesinin yanında kaldı.

California’da kaldığı yer, dünyaca ünlü Hollywood sinema stüdyolarının bulunduğu, Amerikalı seçkinlerin ve yıldızlarının yoğun yaşadığı Los Angeles’in bir banliyösü idi. Gittiği okul sıradan ailelerin çocuklarını gönderdiği eyalet lisesi değil, kaymak tabakanın ve filim yıldızlarının çocuklarını okuttuğu özel Webb School idi.

İlk gençlik yıllarımda filmlerini kaçırmadan izlediğim favori yıldızım, çenesinin ortası az çukur ve gözleri hafif çekik, kahramanlar gibi görünmeden ve davranmadan kahramanlık rolleri oynayan (anti-hero) Robert Mitchum idi.

Şahin Los Angeles’te Robert Mitchum’un oğlu ile aynı okula gitmiş!

Dönüşte Robert Kolej’i yüksek başarıyla (high honor) bitirdi, bu kez Amerika’nın en seçkin üniversitelerinden New York’taki Columbia’dan tam burs kazandı. Bilet alındı, kalacağı yurt ayarlandı ama o sırada çocukluk sevgilisi Fatma ile evlenmeye karar verdiler.

Planlar değişti. Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi SBF’de okuyacak, Dışişleri Bakanlığı’na girecek ve diplomat olacaktı. SBF’yi başarıyla bitiren bir gencin, hele o yıllarda, Dışişlerine girmesi neredeyse garanti idi.

1960’ların ortalarında Türkiye’de sol dalga yükseliyordu ve rüzgarın en şiddetli estiği yer Ankara idi. Sosyalist görüşleri savunan Türkiye İşçi Partisi (TİP) 1965 seçimlerinde meclise 15 milletvekili göndermeyi başarmıştı.

Çetin Altan, Mümtaz Soysal, Doğan Avcıoğlu ve daha pek çok isim gazete ve dergilerde değişik sol görüşlerin ateşli sözcülüğünü yapıyordu. Devrimin yöntemi, aşamaları ve öncelikleri tartışılıyordu.

Gençlik hareketinin en sıcak odaklarından biri SBF idi, Şahin giderek sosyalist ve Marksist çizgiye kaydı. Soldaki gençlik liderlerinden Mahir Çayan’ın desteğiyle SBF Talebe Cemiyeti (Öğrenci Derneği) Başkanlığına seçildi.

Daha sonra devrim için eyleme geçmeye kararı veren Mahir Çayan ve arkadaşları NATO üssünde görevli teknisyenlerini kaçırdı, kuşatıldıkları Niksar’ın Kızıldere köyünde öldürüldüler (1972).

Solcu Fikir Kulübü’nün başkan adaylığının Dışişleri’nde kariyer hayalinin sonu olduğunun elbet farkında olan Şahin’in fikri değişimi devam etti, giderek Çin lideri Mao’nun görüşlerini benimsedi. Doğu Perinçek liderliğindeki Maocu gruba katıldı.

Türkiye’de Mao’nun eserlerini ulaşmakta zorluk çekiyordu, California’da yanında kaldığı ailenin reisi Bay Wilson’dan yardım istedi:

– Sevgili Mr. Wilson, Çin lideri Mao Zedung’un büyük bir merakla okumak istediğim kitapları Türkiye’de bulunamıyor. Seçme eserlerinin New York’ta basıldığını biliyorum. Bu yılın yaş günü hediyesi olarak bana o kitapları gönderebilir misiniz?

Gelen cevap olumluydu…

– Sevgili Şahin, söz konusu kitaplarda okunmaya değer bir şey olduğu kanısında değilim. Ne var ki, sen bunları okumak istediğine göre senin için hemen ısmarlıyorum…

Türkiye’deki Maocu hareketin önde gelen teorisyenlerinden biri oldu, ama lider Perinçek’le kişisel kimyaları pek tutmuyordu.

Lider, Şahin dahil birkaç genç kadroya Filistin direniş hareketine katılmaları, orada eğitim görmeleri talimatı verdi.

Gençler Suriye sınırını kaçak olarak geçti, Filistin Kurtuluş Örgütü FKÖ’ye katıldı ve çetin sınavlardan geçtiler. Şahin’in en yakın arkadaşlarından biri İsrail askerlerinin saldırısında öldürüldü.

Şam’dan Türkiye’ye dönüşü Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) örgütledi. Suriye’nin kuzeydoğusundaki Kamışlı üzerinden, yine kaçak olarak ve maceralı bir yolculuktan sonra Türkiye’ye geldiler.

Ancak Türkiye’de 12 Mart 1971 muhtırası yaşanmıştı. Yönetimde askerlerin sözü geçiyor, solcular içeri alınıyordu. Arananlardan biri olan Şahin bir süre değişik adreslerde saklandı, sonra bu kez sahte pasaportla Avrupa’ya kaçtı.

Birkaç ülkede şansını denedikten sonra İsveç’ten sığınma aldı, Stockholm Üniversitesi’nde doktora yaptı. İsveç yılları Şahin’in görüşlerini değiştirdi, liberal veya özgürlükçü sosyal demokrat çizgiye geldi.

1980’lerin başında Türkiye’ye kesin dönüş yaptı. O günlerde benim Almanya ve İsveç örnekleri üzerinden sosyal demokrasinin tarihini anlatan kitabım çıkmıştı. O kitap vesilesiyle Şahin’le tanıştık, dostluğumuz bugüne dek kesintisiz sürdü.

Şahin kitabımı çok beğenmişti. Şimdi hatıralarında, o kitabı “İsveç’te sosyal demokrasi üzerine kitap yazma fikrini terk etmeme yetecek kadar başarılı” bulduğunu yazıyor. Rahmetli Bülent Ecevit’i hatırladım; tam o günlerde beraber siyaset yapalım diyerek beni DSP’ye davet eden Ecevit de aynısını söylemişti.

Şahin Türkiye’ye döndükten sonra Cumhuriyet, Sabah, Milliyet gibi gazetelerde kamuoyunun ilgiyle izlediği sayfalar düzenledi, köşe yazıları yazdı, TV programları hazırladı.

1980 askeri darbesi tarafından kapatılan CHP 1992’de yeniden açılınca, Genel Başkan Deniz Baykal’ın davetiyle bir ara onun baş danışmanı olarak görev yaptı. Partinin çağdaş sosyal demokrat doğrultuda dönüşümüne katkı vermeye çalıştı. O dönemde ben de CHP’nin değişik kademelerinde görev yapıyordum ve Şahin’le sık görüşüyorduk.

Şahin hatıralarında değişik gazetelerdeki ve CHP’deki deneyimlerini ayrıntılı kaleme almış, medya kurumlarımızın ve siyasi partilerimizin iç işleyişi hakkında okuyucuya ufuk açıcı perspektifler sunuyor.

Hatıraların ikinci cildinin yakında çıkması bekleniyor. Şahin orada herhalde Fetullah Gülen’in medya grubunda geçirdiği uzun yılları da ayrıntılı anlatacak. Zaman gazetesinde yazdı, grubun TV kanalında programlar yaptı.

Gülen hareketinin organik ve ideolojik bir parçası olması mümkün değildi, kendi değişiyle onları “siyasal İslam’a karşı kültürel İslam’ın bir parçası” olarak görüyordu.

Ama 15 Temmuz 2016 başarısız darbesinden sonra gözaltına alındı, 20 ay Silivri’de yattı.

Şahin’in sıra dışı hayat yolculuğu boyunca, Silivri günleri dahil bir istikrar kayası gibi durduğunu son 30 yılda izlediğim eşi Fatma 2018’de aniden vefat etti. Sevgili Fatma’yı sıcak duygularla hatırlıyorum, nur içinde yatsın.

Şahin tevazu göstermiş, otobiyografisinin girişinde “Başımdan geçen bütün olumsuzluklara rağmen yazılmaya değer bir hayat yaşadığıma inanıyorum” diyor.

Halbuki Şahin’in hacimli hatıraları, bireyin dünyasının derinliklerinde dolaşarak dipten gelen sarsıntıları yansıtan mesela Zeki Demirkubuz gibi usta bir senarist-yapımcının elinden geçse, eminim yüksek gişe hasılatı yapan bir film ortaya çıkacaktır.

…….

Şahin Alpay, Bir Hikayem Var, Anılar: Birinci Kitap, 564 sayfa, Lejand Yayınevi.

 

Diğer Yazıları
Nebukadnezar’ın fiskesi
Suriye’de iyimser olabilir miyiz?
Halep yeni Gazze olabilir
Avrupa Ukrayna’da zor durumda