5 Çayı
Türk medyası ekonomik zorluklarla savaşırken, bedava olduğu için, Amerikan medyasının yayınlarını, orantısız bir şekilde Türkiye’de tüm hane halkının gözlerinin önüne serdi.
Psikolojiktir, insanlar gördüğüne inanır.
Amerika dağılmış gözüküyor.
Donald Trump da dağılmış imparatorluğun şaşkın reisi görünümünde.
Bir şeyler söylüyor, bir şeyler yapıyor; fakat toplumun eğitimli kısmını ve özellikle de demokratları ikna edemiyor.
Hiç endişeniz olmasın! Trump’ın sergilediği davranışların içsel bir mantığı var.
Trump’ı ‘kafayı yemiş’, ‘şovmen’, ‘aptal sarışın’ şeklinde kategorize etmek olaya magazin sığlığından başka fayda getirmez.
İzninizle bu konu üzerinde biraz durmak istiyorum.
Hadi gelin ciddi bir ufuk turu yapalım. Amerika'nın düştüğü vaziyetin tam ‘MR’ını çekelim.
BOSTON ÇAY PARTİSİ
Amerika’nın kuruluşu 1773’de ‘Boston Çay Partisi’ denilen ayaklanmayla başlar.
Büyük Britanya’nın sömürgesi olan Amerika kıtası, İngilizlerin vergi politikasını reddeden Bostonluların limanda yatan gemileri basıp, ithal edilen çay balyalarını denize dökmesiyle ateşlenir.
Yani vergiye dayalı ekonomik bir olaydır başlangıç.
1770’ler Türk aydını için dün gibidir. Bu nedenle olsa gerek, Türk aydını Amerikan tarihine fazla merak sarmaz.
Üstüne üstlük, ‘dünkü çocuk’ gibisinden biraz küçümser; dudak büker. Halbuki hadisenin temeli ekonomiye dayanır.
Bazen bu gerçeği göz ardı etmek kolay oluyor.
Ufak bir dip not vereyim, ölçek olarak daha anlaşılır olsun;
Çeliğiyle, aracıyla, enerjisiyle, kısacası dünya tarihi boyunca, 1950 senesine kadar üretilen tüm sanayi ürünleri, son 25 senede ikiye katlanmıştır.
Evet, bazen 1770’ler de çok eski zaman olabiliyor.
ÇAY PARTİSİ HAREKETİ
Obama’nın Başkanlık döneminde belli bir grup ortaya çıktı.
Sosyalist eğilimleri olan Obama’nın uygulamaya çalıştığı ‘Ulusal Sağlık Sigortası’nın Amerikan ruhuna aykırı olduğunu savunan bu grup kendiliğinden oluştu.
Ne ki bu grup resmi kurumsallaşmaya gitmedi. Aslında bu bir ayaklanma girişimiydi ama alışılagelmiş ayaklanmalardan farklıydı.
Çünkü bu ayaklanma sembol niteliğindeydi, bir net work (sosyal çember) yarattı.
Ve kendilerine ‘Tea Party= Çay Partisi’ ismini taktılar.
POLİTİK VE EKONOMİK TEMEL:
Çay Partisi’nin temelinde/çıkışında yatan düşüncede, Amerikan tarihinden gelen köklere ulaşmak mümkün.
Amerika’yı büyük toprak ağası olan çiftçiler kurdular.
Türkiye’de olduğu gibi askerlere ve/veya Avrupa’daki gibi aristokrat/asker kurucu babalara rastlamıyoruz.
Durum bu olunca da tanım icabı kurucu babalar, büyük devlet aygıtına, şişmiş bürokrasiye ve aşırı vergiye sıcak bakmadılar/bakmıyorlar.
Bunlara ‘Liberetanlar= Ferdiyetçiler’ demek mümkün.
Özetle, Obama’nın ‘Ulusal Sağlık Sigortası’nı kendi üzerlerinde bir vergi olarak algılayan ‘Çay Partisi’ kurucuları, babaların Anayasaya yerleştirdikleri, yukarıda sözünü ettiğim prensipleri benimsedi ve siyasi yelpazenin ileri sağında yer aldı.
Spesifik örnek vermek gerekirse; “Baltimore’nun zenci gettosunda çocuk yaşta hamile kalan uyuşturucu bağımlısı kızın özürlü doğan çocuğunun yüksek tedavi faturasını niçin ben ödeyeyim” felsefesi desteklendi.
İşte ekranlarda gördüğünüz, ulusal plandan mahrum olmanın yanı sıra korona günlerinde sağlık araç-gereçlerinin büyük eksikliğini yaşayan Amerika’nın arka planında yatan felsefe budur.
Trump’ı iktidara getiren Cumhuriyetçiler arasında Çay Partisi’nin etki alanı yüzde 20-25’dir; ama sesi en çok çıkan gruptur.
Ve Trump’ın şimdilerde çaresizlik içinde kem-küm etmesinin ardında, bu görüşlerin hakimiyeti vardır.
Aynı Çay Partisi, aşırıya yakın sağ görüş olarak göçmen ve sığınmacılara da karşıdır.
Trump’ın ikide bir “…Sınıra duvar öreceğim, göçmenleri durduracağım, buradakileri geri göndereceğim” söyleminin ardında da yine bu felsefe yatmaktadır.
Yukarıda sözünü ettiğim Liberetan görüş, Amerika’nın içine kapanık, ‘biz bize yeteriz’ milliyetçi duruşunu benimser.
Bu bağlamda…
Trump’ın Kuzey Suriye, Kuzey Irak ve Afganistan’dan çekilme arzusu da bu felsefeye bağlıdır.
Bunları bilmeden Amerika ‘Kürtleri sattı’ sloganı biraz sığ ve hafif kalır.
Soğansız Arnavut Ciğeri olmaz misali, ekonomik temelsiz ideoloji de olamayacağı için Çay Partisi’nin ekonomik prensiplerine bakmakta fayda var.
Çay Partisi ekonomik olarak tutucudur.
Bütçe açığına karşıdırlar.
Çünkü ‘açık enflasyon, enflasyonda servet transferi getirir’ görüşündedirler.
Açık bütçenin bürokrasinin elini güçlendireceğinden devletin yatırımlarına sıcak bakmazlar.
Amerikan sağlık sektörünün neden döküldüğünü, şimdi daha iyi anlarsınız herhalde.
Bu noktada ekonomik bir parantez açmak istiyorum.
Günümüzde unutulmuş fakat geçmişte çok su kaldırmış bir soru vardır: Değer nedir?
Hem Marx hem Adam Smith yani hem Komünistler hem Kapitalistler aynı ölçeği kullanarak sorunu çözmüşlerdir.
Teori ‘Emeğin Değer’ teorisidir.
Kısacası bir malın üretiminde harcanan emek miktarı değerini belirler.
Buna karşılık Çay Particiler Avusturya ekolünün geliştirdiği ‘Subjektif Değer’ teorisini benimserler.
Bizim deyimle, ‘Deve bir para, deve bin para’ görüşü.
Trump’ın ve Cumhuriyetçilerin neden asgari ücrete karşı olduğunu, dahası, neden kurtarma paketlerinde önce büyük firmaların ve sigorta şirketlerinin kollandığını, şu an daha iyi anladığınızı düşünüyorum!
TRUMP’IN ZİK ZAKLARI
Virüs çok kötü zamanda geldi. Trump için seçim çantada keklikti. Ekonomi tıkırında, işsizlik tarihi düşüklükte, enflasyon yok, borsalar tavan, tam bir saadet ortamı.
Bu ortamda Çay Partisi de ellerini ovuşturuyordu. Öyle ki 2’nci dönem için siyasi hedeflerini daha çok gerçekleştirme hayalleri kuruyorlardı.
Amerikan ekonomisi, virüsle birlikte tarihte görülmemiş şekilde hızla inişe geçti ve yere ne zaman çakılacağı da henüz belli değil.
Trump ve partisi panikledi, bütün prensipleri leğendeki su gibi balkondan aşağı döküldü.
Çılgın gibi para basıyor.
FED bilançoyu balon gibi şişiriyor.
Vatandaşı sokağa çıkarsınlar diye, eyalet valileriyle güreşiyor.
Deyim yerindeyse, çantanın fermuarının açılmış olması Trump’ı çok rahatsız ediyor.
Kasıma kadar ekonomiyi düzeltti, fermuarı kapattı kapattı, kapatamadı ikinci dönem başkanlık sallantıda.