35 Yıllık Ceketimi Emekliye Ayırıyorum
80’li yıllarda Dünya Bankası’nda çalışıyorum. Henüz doktora öğrencisiyim.
Daha profesyonel görünümlü olmak için resimdeki ceketi satın aldım.
Hatırladığım kadarıyla 40 küsur dolardı!
Fotoğrafı çektirirken inceledim, yüzde yüz yün ve Amerikan yapımı…
(O yıllarda Amerika hazır giyimde henüz rekabet edebiliyordu.)
En son 7-8 sene önce oğlum üniversiteden mezun olup ilk büro işine başladığı zaman kullanmıştı.
KÜLTÜRÜMÜZDE VAR
‘Hazır cevap olma, laf sokma, laf çakma’ toplumda marifet sayılıyor; zeka göstergesi olarak kabul görüyor.
Şimdi birileri çıkıp, “Amma da pinti biriymiş. Parayı mezara mı götürecek?” mealinden sözler edebilir. O Einstein’ları tebessümle karşılarım.
YERYÜZÜ ZORDA
Ben doğduğumda dünya nüfusu 2,7 milyar kişiydi. Bugün 7,8 milyar. Nerdeyse 5 milyar fazla kişi daha aynı dünya üzerinde yaşıyor. Arazi aynı arazi, doğal kaynaklar aynı, fakat artış 5 milyar.
Şimdi sıkı durun size basit bir örnek vereceğim.
Bir tişört için pamuk tarlasından dükkân vitrinine gelinceye kadar harcanan taze su 170 litre. Evet, yanlış okumadınız! Yazıyla yüz yetmiş litre.
Düşünün bunun blucini var, ayakkabısı var, gömleği var.
Bir de kapitalizmin insanların beynini yıkayarak cazibeli tepsilerde sunduğu 'moda' kavramı var.
Daha bitmedi. Bugün dünyanın dört bir yanında, yükselişe geçmiş yeni orta sınıfın eski yerleşik ve azınlıkta olan elitlerle yarışmak ve yetişmek için tükettikleri markalar var.
Öyle ki ‘gösteriş tüketimi’ çılgınlık seviyesinde…
‘Markacılık’ statü simgesi olmuş durumda.
Milano’da Gucci mağazasına girmek için kuyrukta bekleyenlerin yüzde yetmişi Çinli.
Paris’teki Louis Vuitton mağazasının kuyruğunda ise Hintliler ve Türkler çoğunlukta.
Giyside, gıdada, beyaz eşyada ve benzeri tüketim kalemlerinde durum aynı.
Her şey ‘marka’ olacak, her şey en son ‘moda’ olacak.
İyi de bu dünya bu tüketim çılgınlığını nereye kadar çekecek ve taşıyacak?
DOĞA DA KENDİ SAVUNMA REFLEKSLERİNİ DEVREYE SOKUYOR
Küresel ısınma fenomeniyle karşı karşıyayız. Mevsimler birbirine karıştı. Doğal afetler giderek daha büyük boyutlar alıyor.
İnsanlar adeta dolaylı olarak doğa tarafından cezalandırılmakta.
Aşırı ısınma büyük sosyal patlamalara neden olmakta.
Konuyu dağıtmak istemem ama Türkiye’nin içine düştüğü Suriye sorunu ve Avrupa’ya göç konusunda küresel ısınmanın ve taze su kaynaklarının daralmasının katkısı büyük.
Gelelim Korona’ya…
Çin’de başlayan salgın küresel bir boyut kazandı.
Diğer salgınlardan farkı dünyanın çok daha kalabalıklaşmış olması ve mobilitenin yaygınlığı.
Çinli turist her yerde. Amerikalı turist her yerde. Yabancı öğrenciler her yerde. Uçaklar, kruz gemileri, tankerler, şilepler ve trenler, yani tüm dünya hareket halinde.
Evet, virüs Çinlilerin garip yeme alışkanlıklarından doğdu.
Fakat virüs aynı zamanda komploculara ve sosyal medya Don Kişot’larına bir panayır alanı yarattı.
Önüne gelen bir şeyler yumurtluyor.
Yok biyolojik savaşmış, yok Amerikan planıymış, yok Çin’in Amerika’ya ders vermesiymiş. İşin içine Rusya’yı sokanlar da var.
100 sene önce yaşamış, (İran trollerinin sevgilisi) Musevi Rothchild’i virüs konusunda suçlayan bile var.
Kısacası, korona virüsü sosyal medyada bir sürü başka medya virüsleri üretti.
Bir de hüsrana uğramış enteller var.
Onlar da birbirinden bağımsız tıp toplantılarını, askeri tatbikatları ve benzer olayları birbiriyle ilişkilendirmek suretiyle, garip garip senaryolar üretmekten geri durmuyorlar.
Virüs ilk çıktığında yazdım. Hiçbir ülke bırakın ayağına, bu şekilde kafasına sıkmaz!
ABD’de mali kayıplar onlarca trilyon doları geçti.
Çin’in Polit Bürosu milyarlarca köylü ayaklanacak diye uyuyamıyor.
Dünyanın derin bir ekonomik bunalıma girmesi mümkün.
Küresel ekonomik yavaşlama herkes için ‘Kaybet Kaybet’ senaryosu…
Sonuca bakıp, sebepler üzerinde ilk bakışta makul gözüken ama tamamen spekülasyonlarda dayalı ahkam kesmenin anlamı yok.
Ayrıca bilgilenme seviyesi vasat olan toplumun kafasını karıştırmanın hiçbir anlamı yok.
Ben sosyal medya virüs taşıyıcılarını kasten veya aptalca kötü niyetli olarak görürüm.
Gelelim emektar cekete…
Ceketi bir hayır kuruluşuna bağışlayacağım. Umarım bir evsizin veya bir göçmemin işine yarar.
Meşrebiniz ne olursa olsun, geri dönüşümü benimseyin. Geri dönüşüm, başka bilinen örneği olmayan bu yaşlı ve kalabalık dünyamızda, bence en makbul ibadettir.