31 Mart yerel seçimlerini okumak...

Güncelleme:

Gel de bu ülkeyi sevme...

Bazı insanlar eğlenmeden edemez ya, Türkiye de aynen öyle. Seçim yapmadan duramıyor. Her seçim büyük bir şölen, eğlence ve karnaval...

İnsanın böyle bir ülkede hiç canı sıkılır mı?

SONUÇLAR NEYİ GÖSTERİYOR?

Sonuçlar üzerinde konuşan yeterince uzman(!) var. Bana fazla bir şey düşmez ama bir kaç çıkarım yapmadan da olmaz.

Öncelikle bazı şehir efsanelerinin çöktüğünü gördük. Kömürdü, makarnaydı, kediydi, hileydi gibi bahaneler seçim kazandırmıyor. Seçim kaybedince halka ‘koyun’ yaftası yapıştırmak da işi çözmüyor.

Amerikalıların demokrasi ve seçim jargonuna kazandırdıkları ‘Grass Roots = Tabana Yayılmış’ çalışmalar seçimi kazandırıyor.

Bu mekanizmayı son 16 yılda en iyi kullanan AK Parti bugüne kadar seçimlerden galip çıkmıştı; fakat kendilerinin de itiraf ettikleri gibi üzerlerine bir yorgunluk çöktü. Ve sonuç ortada...

Başka yıkılan efsaneler de var.

Diktatördü, anti-demokratikti, demokrasi fakiriydi gibi bir çok laf salatası ürünü de çöplüğe gitti.

Neyse lafı çok uzatmadan hemen konuya geçelim.

AYAN BEYAN GÖRÜNENLER

Ekonomide yaşanan zorlukların büyük şehirlerde etkisi kapitalist seviye daha yüksek olduğu için, daha fazla hissedildi.

Böyle bir ortamda, yüzde 50'yi tüm olumsuzluklara rağmen rahat geçen AK Parti-MHP ortaklığı başarılıdır. Bu nedenle de muhalefetin 'erken seçim' söyleminin önü kesilmiştir.

Konu erken seçime gelince...

MHP lideri Bahçeli her zaman jokerdir; bunu da bir kenara yazalım.

Güneydoğu’da Kürt oyları HDP’ye gitmediği için Cumhurbaşkanı Erdoğan’nın tek başına iktidar olma olasılığı tekrar doğmuştur ve Erdoğan bunun farkındadır.

Büyükşehirlerde yapılan CHP+HDP+İYİ ittifakı genel seçimlerde sürdürülemeyeceği için CHP'nin fazla havaya girmesinin anlamı yoktur.

Kürt Partisi konusunda iddialı olan vatandaşların seslerini demokratik yollardan duyuracak HDP dışında yeni bir parti arayışına girmeleri mantıklı olur.

Hiçbir yeni ideolojisi, ekonomik politikası ve söylemi olmayan ve tamamen kişisel sürtüşmelere dayanan İYİ Parti'nin kendi kendini tasfiye etme sürecine girmesi de anlamlı olur.

Gelelim Yüzde 5 rakamına...

Mansur Yavaş seçimi kazanmış. Kılıçdaroğlu Yavaş’ı yanına almış ve ekranda 'kazandık' filan diyor; ama arada da, (artık ne alakası varsa) "...Bunların çaresi yok IMF’ye gidecekler" diye de eklemeyi ihmal etmiyor.

Belli ki ekonomik kaos ve çöküş ve IMF kapısında bir Türkiye hala kafasındaki iktidar hayali için ön şart konumunda.

Ancak şunu da biliyor ki, Erdoğan ölür; IMF’ye gitmez!

Tabii ki olayların o kadar dramatik boyutlara taşınmasının anlamı yok.

Siyaset bir yana, IMF'ye muhtaç bir Türkiye her vatandaş için aşağılayıcı bir durumdur. Küme düşme duygusuyla özdeştir.

Türkiye’nin önümüzdeki 24 ay döviz cinsinden para akışını yönetme zorlukları var; fakat bunlar aşılmayacak cinsten değildir.

Başta yapısal reformlar ek olarak daha aktif bir ekonomik yönetim ve tarımsal ürünler konusunda alınacak bir dizi radikal önlem ekonomiyi rahatlatır.

Bunun sonucu olarak da vatandaşın huzursuzluğu giderilmiş olur.

Dünyada Türkiye’ye uygun şartlarla uzun vadeli borç vermek isteyen çok. 

O cenahın da teskin edilmesi şart.

Türk ekonomisi bütün her şeye rağmen dinamik ve açılan kredileri kapatacak güçte.

Kısacası Türkiye bir Yunanistan değil.

İstanbul’a kar yağar, tüm çöpler, pis sokaklar, ruhsuz betonlar ve nice göze batan çirkinlikler bembeyaz tül gelinliğe bürünür ya. İnsan da bakar hoşuna gider rahatsızlıklar bir an unutulur.

İşte yüzde 5 büyüme böyle sihirli bir güce sahiptir.

Ekonomi yüzde 5 büyürse işsizlik azalır, ücretler istikrara kavuşur tekrar işler tıkırına döner.

Ekonomiyi tekrar yüzde 5 büyüme rayına bir an önce oturtmak gerek.

Raya girmek için de önce yapısal reformlar, sonra da uzun vadeli döviz kredisi gerek.

İşin ehli için o kadar da zor bir iş olmasa gerek diye düşünüyorum,  yanılıyor muyum?

Diğer Yazıları
Ne Seçimdi Ama…
Paris Olimpiyatları ve Tarihi Anılar