1 Mayıs a Bahar Gelecek Mi?
1 mayıs geldi çattı, artık resmen bahar gelmiş olacak ama doğru düzgün bir bahar keyfi yaşayamıyoruz. Taksim Meydanı’ nda yer altı çalışmaları var, devlet izin vermiyor, çalışmaları bahane ediyor. Doğru aslında bir açıdan bakarsak, orada gerçekleşecek bir arbede, isyan, karambol, en çok vatandaşlara zarar verecek. 30-40 metre kazılmış, metro tünellerine insanlar düşebilir. Biber gazı, barikatlar, coplar derken, yine olay, yine göz yaşı. Ama Kazlıçeşme’ de istedikleri taşkınlıkları yapabilirler, çünkü alan geniş. Her iki tarafta biliyor ki; maksat hukumeti, AKP’ yi protesto etmek, içeride yatan tutukluların serbest bırakılması ve hukumetten beklenen daha pek çok şey…
Üzerine eklenen son dönemdeki milli içkimiz ayrandı, yok hostesler saçlarını frapan boyamasın, kırmızı ruj da sürmesin diye bu çağla ve bu çağın getirdiği sosyal yaşamla hiç uyuşmayan abuk sabuk öneriler vatandaşın canını sıkıyor.
Devlet bu içsel çatışmaları, bazı vatandaşların memnuniyetsizliğini görmek durumunda, her ne kadar yasaklarla bazı eylemlerin önünü almaya çalışsa da, kalıcı bir çözüm yaratamıyor. Muhalefet partileri ve aralarındaki iddialar normal insanların kaldıracağı türden iddialar değil. Biri diğerine yalancı diyor, öbürü vatanı satıyorsun diyor, bir diğeri, sen hırsızsın, frenin patlamış, kudurmuşsun, kanla besleniyorsun gibi akla hayale gelmez, ağıza alınmaz iddialar, ithamlarda bulunuyor.
Böyle bir fikirsel çatışmada insanların huzurlu, mutlu olduğu söylenebilir mi?
Bu yasakçı zihniyetin sağlıklı olduğu söylenebilir mi?
Ben alkol kullanmam ama dini görüş ya da başka bir şeyden değil, sağlık açısından uygun bulmadığım için içmiyorum, geçmişte içtim, yine bir toplantı, kutlama v.s olsa yine içerim. Hiçbir zaman aşırı derece de içmedim, saçma sapan kontrolümü kaybetmedim, sigara da kullanmadım ama hep sağlık gerekçesi ile…
İçkinin fazlası karaciğere ve damar sağlığına dokunur, çok az içilirse bir şey yapmaz ama alışkanlık halinde vücuda zararlıdır. Bunu dine dayatmak bence yanlış, öyle Hristiyanlık’ ta da şarap içilmesi sakıncalı değildir. O zaman dini anlamda da sakıncalı denemez, evrensel bakışla bakılırsa. Bu bir tercih meselesidir, insana dayatılamaz bir, ikincisi yasakladığınız her şey, karşı tarafta, yasaklanana karşı bir istek doğurur. Bu da insan psikolojisinin gereği. Hele ki bu ülkede 80 yıl böyle bir yasak olmamış, geliyorsun bizim milli içkimiz ayran diyorsun. Ne gerek var? Senin milli içkin ayran olmuş olabilir. Kime ne? Niye başkalarına dayatıyorsun? Ben ayranı severim, sağlıklıdır, vatandaşlara da tavsiye ederim de olsun bitsin. İsteyen tüm zararlarına rağmen içki içsin, isteyen ayran. Kaldı ki, bir şey yasaklanmadığında, kişinin aklına bile gelmez zaten…
Ruj meselesi daha bir garabet! Mantığı nedir bunun? Bu nasıl bir cinsel sapmadır! Nasıl bir şekilciliktir?
Hadi sigarayı, içkiyi kendim kullanmadığım için olabilir, övülmemesini anlıyorum. Her ikisi de sağlığa zararlı. Ruj, saç boyası ne alaka?
İşte buradaki vatandaşın ve hepimizin endişesi bu. Önce Başbakan’ dan inciler 3 çocukla başladı, sonra sigara ve içki konusunda devam etti, şimdi de hosteslere ruj yasağı. Bunlar demokrasiden bahsedilen ülkelerde olmayan şeyler. Hollanda’ da, İsviçre’ de böyle söylemler ya da yaptırımlar oluyor mu? Hayır. Dünyanın suçların en az işlendiği, en demokrat ülkeleri. Bu kadar gezip görüyorsunuz, bari onları örnek alın… Yasaklarla bir avuç gidilmez, bir şey yaptırmak istiyorsanız, serbesti tanıyacaksınız, her kesime, herkese… O zaman ülkeye gerçek bir bahar havası gelebilir…