YÖK üniversite kontenjanlarını düşürdü
Hem aradığınız haberlere hızlıca ulaşabilmek hem de Haber3.com'a destek olmak için Google News'te Haber3.com'a abone olun.
Haber3'e Google News'te abone olun
Abone OlÜniversitelerin sayısı hızla artarken bu yıl YÖK, üniversite kontenjanlarını düşürdü.
YÖK Başkanı Yekta Saraç 2015 kontenjanlarını açıklarken “geçen yıla göre rasyonel planlama yaptık” dedi ancak bu açıklamanın gölgesinde YÖK 2015-16 öğrenim yılında üniversiteye alınacak öğrenci sayısında büyük miktarda azaltma yaptı.
2014 yılında 1.004.204 olan toplam kontenjan bu yıl 174.479 azalarak 829.725 kişi oldu.
ÜNİVERSİTE OKUMAK İSTEYENE GEÇİT YOK
Üniversite sayısı arttıkça kontenjan düşüyor. Nisan 2015’de aralarında, Cumhurbaşkanının ailesinin de kurucusu olduğu TÜRGEV’in İbn-i Haldun Üniversitesi de olmak üzere, kurulması Meclis’te kabul edilen sekiz yeni üniversite ile birlikte sayıları 200’ün üzerine çıkan üniversitelerin taleplerine karşın, YÖK bu yıl üniversite kontenjanlarını 175 bin kadar azalttı ve okumak isteyen yüz binlerce öğrenciye geçit vermedi.
KONTENJAN BİR SORUN, YERLEŞTİRME DİĞER SORUN
Kontenjan düşürülmesinin yanısıra, ÖSYM'nin yeni yerleştirme yönteminden kaynaklanan tercih karmaşası nedeniyle ek yerleştirme sonrasında da her yıl ortalama 70 bine yakın öğrenci ÖSYM tarafından yerleştirildiği halde kayıt yaptırmıyor.
Bu yıl kontenjanların düşürülmesi ile üniversite okuyabilecek fakat YÖK engeline takılacak olan öğrenci sayısı 250 bin civarında olacağı tahmin ediliyor. Üniversite’de okumak isteyen fakat yerleştirilenlerle aralarında sadece iki doğru soru farkı bulunanlar ise ek kontenjan sonrasında bile bu kayıt yaptırılmayan bölümlere giremiyor. ÖSYM’nin ve YÖK’ün bu tepki çeken uygulamaları yüzünden ortalama her yıl 100 bine yakın öğrenci ya istemedikleri alanlarda okumak zorunda kalıp çift ana dal, yatay ve dikey geçişlerle sorunlarını halletme yoluna giriyorlar ya da hiç kayıt yaptırmayıp bir kaç yıl zaman ve para kaybederek, gelecekte şanslarını deniyorlar. Ya da lisans düzeyinde yurtdışına giderek ulusal gelirden harcıyorlar. Bundan iki yıl kadar önce yatay ve dikey geçişlerde yapılan kolaylıkların sonuçları ele alındığında, ÖSYM’nin her yıl yerleştirme yapmasının hiçbir anlamı kalmıyor; aritmetik cambazlıklarla, öğrencilerin ve velilerin parasal ve zamansal kaynakları ÖSYM yerleştirmeleri nedeniyle boşa harcanıyor. Yatay-dikey kontenjanları çok az da olsa, bu, bir anlamda ÖSYM’nin yerleştirmelerde yaptığı hataları ikrar etmek anlamına geliyor. Bu itirafı sen son YÖK Başkanı 2015 kontenjanlarını açıklarken ifade etti: "Yükseköğretim Kurulu olarak arzumuz, öğrencilerimizin kendilerinin mutlu olacağı programlara kaydolmalarıdır. Fakat maalesef dünyanın pek çok gelişmiş ülkesinde de olduğu gibi herkesin istediği üniversitelerin istedikleri programlarına kaydolabilmelerini sağlayabilme imkanı, bu imkan her yıl daha da genişletmekle birlikte bulunmamaktadır. Bununla birlikte programlar arası yatay ve dikey geçişleri kolaylaştırmakta, çift anadal imkanını teşvik etmekteyiz"
Bu yıl, kontenjanları daha rasyonel olarak bu yıl planladıklarını söyleyen Saraç, daha önce YÖK Genel Kurulu üyesi iken, o zamanlar rasyonel olmayan kontenjan belirlemelerine karşı itaraz edip etmediği ise meçhul. Rasyonel planlamanın azaltma mı olduğu sorusu ise bugüne kadar Saraç’a sorulmuş değil. Saraç, kontenjanlara ilişkin, şu bilgileri verdi: "Bu sene kontenjanlar belirlenirken öğrenci talepleri, doluluk oranları, fiziki imkanlar, ikinci öğretimlerin durumları, geçtiğimiz yıllarda aşırı yükleme yapılan programların rahatlatılması, program açma için şart koşulan öğretim elemanlarının sayısal ve niteliksel yeterlikleri, ülkemizdeki istihdam imkanları, Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığının planlamaları ve görüşleri gibi pek çok faktör dikkate alınmış, daha önceki senelere göre daha rasyonel bir planlama yapılmıştır." Saraç’ın bu sözlerinin, seçim meydanlarında daha fazla üniversite ve daha fazla üniversite okuyan gençler ile övünen Ahmet Davutoğlu Hükümeti’ni zor durumda bıraktığı eğitim kulislerinde konuşuluyor.
Uzmanlar, ülkenin genel kültür düzeyinin yükseltilmesinde üniversitenin rolünü vurgularken, üniversite sayısı, öğretim üyesi sayısı ve teknolojik ve mekansal olanaklar arttıkça, üniversite okumak isteyen öğrencilere engeller çıkartılmasının geleceğe ve genç nesillere yapılan en önemli kıyım olduğunda birleşiyorlar.
EĞİTİM MEKANLARI ARTIYOR, ÜNİVERSİTEYE KABUL EDİLEN ÖĞRENCİLER AZALIYOR
Türkiye’deki üniversite sayısı neredeyse 200’ü açmış ve yeni üniversite kurma furyası tam gaz devam ederken, ayrıca taşra ve vakıf üniversitelerinde yeni eğitim mekanlarının eklenmesi ile eğitim teknolojileri altyapısının daha konforlu ve erişilebilir hale getirilmesi ve üstüne üstlük bir de, eski devlet üniversitelerinde rahat eğitim mekanlarının restorasyonu için hızla mütaahitlik çalışmaları kalite çalışmalarını fersah fersah geçmişken, bu yıl YÖK’ün, üniversite kontenjanlarını toplamda 175 bin kadar azaltması soru işaretlerini beraberinde getiriyor.
YÖK yetkilileri, Özgecan olayı ile gündeme gelen gece eğitiminde kız öğrencilerin güvenlik sorunları nedeniyle 2. Öğrenim programlarının kaldırılması ve devlet üniversitelerinin kontenjan azaltma istek ve baskıları nedeniyle devlet üniversitelerindeki azalmanın gerçekleştiğini vurgularken, vakıf üniversitelerindeki artışın her bir vakıf üniversitesine adil dağılmadığı, Hükümete yakın vakıf üniversitelerinin yeni fakülte açma ve bölüm kurma izinlerinin hiçbir standart gözetmeksizin verildiği ve kontenjan artışının sadece bu yandaş üniversitelerde olduğu gözleniyor.
Lise son sınıfta üniversiteye girmek için LYS sınavlarına giren gençlerin aileleri bu azaltmayı ve nitelikli vakıf üniversitelerinde talep edilen kontenjanların politik nedenlerle verilmeyişini sorguluyorlar. Konu ile ilgili görüştüğümüz bir veli, “#kontenjanuniversitelerebirakilsin, #kontenjan artsin” hashtag’leri ile yaygın twitter kampanyası başlatacaklarını söylüyorlar. Açıklamalarda bulunan bir veli, “kızım önlisansı 2. Öğrenimde yapıp bir an önce meslek sahibi olarak çalışmak ve evlenmek istiyor; bu yıl önlisans bölümlerinde kontenjanların YÖK tarafından yüz binin üzerine düşürüldüğünü duydum, doğruysa, kızımın şansını azaltan bu kararı kınıyorum” diyor.
KONTENJANLAR ADALETSİZ DAĞITILIYOR
Kontenjan dağılımlarının öğrenim kademelerine göre düzenlenmelerine bakıldığında, YÖK’ün bu azaltma kararının gelişi güzel bir mantıkla yaptığı ortaya çıkıyor. Geçen yıllarda olduğu gibi, bu yıl da, YÖK’ün uygulamalarının başında gelen kontenjan azaltılması ile ilgili hiçbir açıklaması yokken, bu yıl kontenjanların 175 bin kadar azaltılması spekülasyonlara yol açıyor. Her YÖK Başkanının her konuşmasında, son beş yılda övüne övüne bitiremediği üniversitelerin sayılarının sürekli artmasına karşın, öğrenci kontenjanlarının bir yıl arttırılıp, bir yıl azaltılması, bazı vakıf üniversitelerine cezai yaptırım gibi kontenjan azaltması yapılması eğitim camiasında ve kamuyoyunda kontenjan saptanmasının eğitim kalitesi, mekan ve altyapı gelişmesi ve öğretim üyesi yeterliliğine bağlı olmadığı görüşü uyandırıyor. Somut hiçbir gerekçesi olmayan kontenjan oynamalarının asıl sebebinin YÖK Başkanlarının birbiriyle adeta “ego yarıştırması” olduğu, YÖK içindeki ideolojik ve fraksiyonel kamplaşmanın kontenjan belirlemenin Türk gençlerinin gelecekleri ile ilgili oyun oynama alanı haline getirilmesi sonucu yaratıyor. Bu da, lise son sınıf öğrenci velilerini belirsizliğe itiyor; LYS’ye giren öğrencileri ise tercih karmaşasına sokuyor.
YÖK’TE SULAR DURULMUYOR
Yüksek öğrenim uzmanları, YÖK içindeki bu karmaşanın, “paralel” tabir edilen kapışmaya ek olarak, 7 Haziran seçiminden sonra iyice su üstüne çıkan iktidar partisinin Gül ve Erdoğan kutupları ile ifade edilen ikiye çatlamasının bir tezahürü olduğunu düşünüyor.
Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı sırasında o zaman Tayyip Erdoğan’ın danışmanı ve Dışişleri Bakanı olan Ahmet Davutoğlu’nun çok yakın arkadaşı ve Şehir Üniversitesi’nden meslektaşı Gökhan Çetinsaya‘yı hiçbir biçimde çalıştırmaması ve önüne engeller koyması ile tanınan ünlü “Alo Fatih’in” ağabeyi Yekta Saraç’ın YÖK Başkanlığı’na getirilmesi ile başlayan süreç, AB yüksek öğrenim standartı olan Bologna Süreci’nin terk edilmesi ve “sil baştan”lık tarzının kontenjanlardaki oynamalara yansıması ile sonuçlanıyor. Her üniversiteden standart ve dış denetim isteyen YÖK, kendisini denetlettirmiyor ve standart ilkelerini kamuoyuna açıklamaktan kaçınarak, keyfi ve kanunsuz işlemlerle üniversite gençliğinin geleceğini karartıyor.
VAKIF ÜNİVERSİTELERİN KONTENJANLARININ AZ ÇOK ARTTIRILMIŞ OLMASI NEYİ GİZLEMEK İÇİN?
Kontenjanların vakıf ve devlet üniversitelerindeki eksiliş dağılımı da bu yıl soru işaretlerine yol açtı. Geçen yıla göre 2015-16 öğrenim yılında vakıf üniversitelerinin lisans bölümleri 6 bin, önlisans bölümleri 15 bin kadar artırılmış görünüyor fakat özel yetenek bölümlerinin bin kadar azaltılmış olduğu ortaya çıkıyor. Üniversiteye giremeyen orta seviyedeki başarılı ancak mutlaka üniversitede dört yıl okumak isteyen gençlerin genel olarak tercih ettikleri ve yatay geçişle lisans bölümlerine geçebilmenin ilk basamağı olan özel yetenek bölümlerinde vakıf üniversitelerinde yapılan bu azaltma, yandaş olmayan vakıf üniversitelerini cezalandırma şeklinde yorumlanıyor. Vakıf üniversitelerinin geneline bakıldığında ise, lisans ve önlisansta artış gibi görünen miktar, yandaş üniversitelerin yüksek sayılarda kontenjan almış olduklarını gizlemeye yönelik.
12 EYLÜL’ÜN VESAYET KURUMU YÖK SİVİL İKTİDARIN VESAYET KURUMU OLDU
Görüşüne başvurduğumuz bir uzman 12 Eylül’ün vesayet kurumu olan YÖK’ün kaldırılmasının 7 Haziran seçimlerinden sonra ortaya çıkan millet iradesinin açık bir talebi olduğunu ifade ederek: “Adımı açıklamayın. Ne olur ne olmaz, 12 Eylül’ün vesayet kurumu olan YÖK’ü bir vesayet kurumu olarak kendi politik ve ekonomik çıkarları doğrultusunda kullanan parti hala iktidarda. Bence, YÖK derhal kaldırılmalıdır, millet iradesinin talebi budur; üniversitelere kendi kontenjanlarını belirleme ve öğrenci yerleştirme ve kabul yetkileri verilmeli, ÖSYM gibi bir kuruluş da merkezi sınavlar yaparak (SAT, TEOFL gibi) öğrencilerin üniversitelerce adil olarak öğrenci kabullerinin kolaylaştırılması işini üstlenmelidir. YÖK’ün kaldırılması sadece 12 Eylül’ün en temel vesayet kurumunun ortadan kaldırılması sonucunu değil, aynı zamanda YÖK Başkanı’nın bürokratik mekanizma dışında Cumhurbaşkanından da üstte olması gibi garabetlerin de bu şekilde yok olmasını sağlayacaktır. Millet iradesi diye bas bas bağıran bir politik fraksiyonun, millete karşı kullandığı YÖK’ün yok edilmesi ile kalitesizlik, keyfilik ve yandaş kayırmacılığı yok olacak; üniversite eğitimi almak isteyen gençler şansa bağlı değil, çabaya ve çalışmaya bağlı olarak istedikleri bir üniversite eğitimine başlamış olacaklardır. Kontenjanlarla oynanması zaten YÖK’ün en temel silahı olarak yandaş olmayan üniversitelere karşı kullandığı bir saçma mekanizmadır. Yerleştirmeyi ÖSYM’nin elinden alarak ve üniversitelerin kendilerine vererek, “ üniversite gibi üniversite” olmanın önü de açılmış olacaktır. Gençlerin ve Türkiye’nin önünü açalım. 7 Haziran seçim sonucu bunu ifade etti”
2014/15-2015/16 ÜNİVERSİTE KONTENJANLARI KARŞILAŞTIRMASI
Kaynak: YÖK
Vakıf üniversitelerinde YÖK tarafından yaratılan karmaşa durumu, hem bu üniversitelerde okuyan öğrenciler yönelik bir taciz, hem de genel olarak üniversiteye başlayanlar için bir engel olarak ortaya çıkıyor. Vakıf Üniversiteleri Birliği Başkanı Rifat Sarıcaoğlu, bu durumu şöyle ifade ediyor: "Artık vakıf üniversiteleri, rakamsal olarak da eğitime ciddi katkı sunuyor. 2007'de 140 bin olan vakıf üniversitelerinde okuyan öğrenci sayısı, bu akademik yılda yaklaşık 450 bin oldu. Ayrıca, aynı dönemde ülke genelinde örgün öğrencilerin yüzde 9'u vakıf üniversitelerinde eğitim görürken, bu oran şu anda yüzde 15'e yaklaştı. Önlisansta okuyan öğrenci sayısı yüzde 5'ten yüzde 8'e, yüksekokullarda yüzde 4'ten yüzde 11'e, lisanlarda yüzde 11'den yüzde 14'e, lisansüstünde yüzde 11'den yüzde 19'a yükseldi."
YÖK KONTENJANLARI İKİ YIL SERBEST BIRAKSIN, YERLEŞTİRMELERİ DE ÜNİVERSİTELERE VERSİN
Bir deneme tahtasına dönen Türkiye’deki genel eğitimin bir an önce ülke yararına uygun bir dengeye kavuşması için, uzmanların önerisi, YÖK’ün de radikal bir deneme yapması. Bu konuda görüşünü ifade eden bir yüksek öğrenim uzmanı şu öneriyi yapıyor: “her şeyi deniyorlar ve sonradan değiştiriyorlar, eğitim sistemi bir yaz boz tahtasına döndü. Şunu da denesinler, iki veya üç yıl üniversite kontenjanlarını serbest bıraksınlar, yerleştirmeleri de üniversitelerin kendileri yapsın, bakalım ne olacak. Bu deneme eminim ki, şu güne kadar deneyip deneyip vazgeçtikleri bütün sistemlerden daha iyi sonuçlar verecek.”
Hem aradığınız haberlere hızlıca ulaşabilmek hem de Haber3.com'a destek olmak için Google News'te Haber3.com'a abone olun.
Haber3'e Google News'te abone olun
Abone Ol