Van'daki 32. İl Müftüleri İstişare Toplantısı

Van'daki 32. İl Müftüleri İstişare Toplantısı
Güncelleme:

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Görmez:- "Unutulmamalıdır ki, hiçbir hak iddiası ve toplumsal talep, terör ve şiddete gerekçe olamaz. Şiddet ve terör, İslam'dan kendine asla referans bulamaz. Bilinmelidir ki din-i mübin-i İslam, hangi amaçla yapılırsa ya

VAN (AA) - Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, İslam'ın terörün her türlüsünü reddettiğini, terörün bir insanlık suçu olduğunu söyledi.

Van'da 81 il müftüsü, metropol ilçe müftüleri, Diyanet İşleri Başkanlık Teşkilatı ve Türkiye Diyanet Vakfı (TDV) üst düzey yöneticilerinin katılımıyla gerçekleştirilen "32. İl Müftüleri İstişare Toplantısı" sona erdi.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Görmez, üç gün süren toplantının kapanışında sonuç bildirgesini okudu. Görmez, 20 günden bu yana "yaralı şehirler" olarak adlandırdıkları Diyarbakır, Sur, Cizre, Silopi, Silvan, Nusaybin, Dargeçit ve İdil müftüleri ve din görevlileriyle Mardin ve Van'da toplantılar yaptıklarını anımsattı.

Görmez, Van'daki toplantıda, "Terör Mağduru Bölgelere Yönelik TDV Hizmetleri" başlıklı sunumun yapıldığını, "Diyanet çalışanlarının sosyal medya kullanımı ve doğurduğu sorunlar", "Yerel ve ulusal medya ile ilişkiler ve din hizmetlerine etkileri", "Aile ve dini rehberlik bürolarının yapılandırılması", "Nüfus hareketliliği ve sosyal değişimler perspektifinde personel istihdamı", "Din hizmetlerinin planlanması, icrası, koordinasyonu ve sonuçlandırılması bağlamında başkanlık, taşra ve müftülükler arasında iletişim ve eş güdüm" konulu oturum ve çalıştayların düzenlendiğini belirtti.

- "Müslüman toplumlar tarihin en zor süreçlerinin birinden geçmekte"

İstişare toplantısında yapılan müzakereler sonucunda alınan kararların kamuoyu ile paylaşılmasının uygun görüldüğünü bildiren Görmez, şöyle dedi:

"Bugün Müslüman toplumlar tarihin en zor süreçlerinin birinden geçmekte, coğrafyamızda büyük acılar ve trajediler yaşanmaktadır. Müslüman coğrafyası, tarihinde hiç görmediği kadar toplumsal gerilim ve çatışmalarla derin bir ayrışmaya ve parçalanmaya sürüklenmek istenmektedir. Ne yazık ki tarih boyunca İslam medeniyetinin sembolü olmuş ana şehirlerinde terör ve vahşet şebekeleri türetilmekte ve bunlar marifetiyle hunharca cinayetler işlenmektedir. Aynı zamanda bu terör ve vahşet şebekeleri, işlediği cinayetleri kitle iletişim araçları yoluyla tüm dünyaya servis etmekte, böylece küresel İslamofobi endüstrisi beslenmektedir."

Tarihsel süreçte bölgede ve İslam coğrafyasında yaşanan çok boyutlu toplumsal travmaların ardında sömürge, istila, istibdat ve işgal gibi harici ve dahili etkenlerin yattığının herkesçe bilindiğini vurgulayan Görmez, şunları söyledi:

"Başlangıcı en az 40 yıl geriye giden bölgesel fiili çatışmalar, şiddet kültürü oluşturmuş, dini, etnik ve siyasi enstrümanlarla kademeli olarak bu kültür yaygınlaşmış, Ortadoğu ve Afrika'da, İslam dünyasının ana kıtasında sosyal dokuyu bozan kaotik bir hal almıştır. Bu süreçte dini referanslı yapay-kurmaca şiddet odaklı örgütler ve yapılar var edilmiştir. Müslüman bünyeyi çok boyutlu tahrip eden, hem dini hem ideolojik hem bölücü, hem de ayrıştırıcı örgütler oluşturulmuştur. Bu örgütler, türetildikten sonra yerleşik hale getirilmiştir. Bunlar üzerinden adına 'Vekalet Savaşları' denilen bir çatışma ortamı devreye sokulmuştur. Özellikle gençlerin, inandırılarak ve kandırılarak dini referanslı terör örgütlerinin ağına düşürülmesinde savruk ve çarpık din anlayışlarının etkisi kadar, 40 yıllık çatışmaların getirdiği psikososyal ortamın, ayrıca yaşanmakta olan siyasi ve iktisadi adaletsizliklerin, ayrımcılık ve ötekileştirmenin payı asla göz ardı edilmemelidir."

Görmez, din-i mübin-i İslam'dan hiçbir şekilde meşruiyet bulması ve onay alması mümkün olmayan, eylemleriyle bir ölüm ve kıyım makinesine dönüşen, sözde "hilafet devleti" mizanseniyle ortaya çıkan terör ve vahşet şebekesinin 100 yıl sonra tekrar bilad-ı Bağdat ve bilad-ı Şam'ı birçok gücün müdahalesine açık hale getirdiğine dikkati çekerek, bu oluşumun aynı zamanda İslam dünyasında medeniyet içi bir din ve mezhep çatışmasına zemin hazırlayarak, barış ve esenlik dini olan İslam'ın imajını, vahşet ve tedhiş görüntüleriyle kirlettiğini kaydetti.

- "Mültecilere yönelik uluslararası örgütlerin takındığı tavırlar, ümit verici değildir"

"Arap Baharı" söylemiyle Kuzey Afrika'da başlayan, dalga dalga Ortadoğu ve Afrika kıtasına yayılan çatışma ve kaos ortamı, bilhassa Suriye krizi ile birlikte uluslararası ölçekte bir trajediye dönüştüğüne işaret eden Görmez, "Bu süreçte geleneksel dini-tarihi yapılar tahrip edilmiş, bilimsel ve kültürel miras yağmalanmış, kitlesel göçlere sebebiyet verilmiş ve insanlarda büyük korku ve umutsuzluklar meydana getirilmiştir. Maalesef yaşlı dünyamız bir kere daha küresel ölçekte uluslararası bir savaşın eşiğine getirilmiştir. Suriye krizinin daha büyük bir felakete evrilmemesi için başta uluslararası kurum ve kuruluşlar olmak üzere dini müesseselerin, aydın ve entelektüellerin, bilim ve sanat insanlarının inisiyatif alması, akan kanın bir an önce durdurulması, yeniden barış ve güven ortamının tesisi için çaba sarf edilmesi en büyük temennimizdir. Vakit geçmeden insanlık, tüm gücüyle barışın hayat veren diriltici nefesini üflemelidir" ifadelerini kullandı.

"Bugün başta Suriye olmak üzere insanlık trajedisinin yaşandığı ülkelerden sökün eden mülteciler, gerek ülkemize sığınanlar gerekse ülkemiz üzerinden başka kıtalara geçmek için çabalayanlar, insanlık vicdanını sınayan küresel bir sorun haline gelmiştir" diyen Görmez, şöyle devam etti:

"İltica etmek için evlerini ve yurtlarını terk eden Suriyelilerin acıklı ölümleri, deniz kıyılarından toplanan cesetleri, tüm insanlığın vicdanını kanatmaya devam etmektedir. Özellikle mültecilere yönelik uluslararası örgütlerin takındığı tavırlar, ümit verici değildir. Sorunun kalıcı çözümü için yeterli bir çaba olmadığı da açıktır. Milletimizin bu konudaki girişim ve çabaları bütün dünyaya örnek olmuş durumdadır. Dünyanın neresinde olursa olsun dil, ırk ve inanç ayrımı yapmaksızın bütün mazlum ve mağdurlara her zaman kucak açıp yardım elini uzatan aziz milletimiz, tüm dünyaya örnek olmuş ve insanlığın umudu haline gelmiştir."

- "Terör olayları ülkemizin bekasını, milletimizin birliğini tehdit etmektedir"

Kronik şiddet ve terör hadiselerinin mensubu olduğumuz dünyadan ve yaşadığımız coğrafyadan bağımsız olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığını kaydeden Görmez, şöyle konuştu:

"Yeni bir boyutta tezahür eden, insanımızın gündelik hayatını tehdit eden, meskenlerini, sokak ve caddelerini tahrip eden, şehir ve kasabalarını tarumar eden, yüzlerce gencin hayatına kast eden, yüzlerce askerimizi ve güvenlik güçlerimizi şehit eden menfur terör olaylarının, ülkemizin bekasını, milletimizin birliğini tehdit ettiği, kuzeyiyle güneyiyle, batısıyla doğusuyla milletimizin tamamında bir endişe getirdiği inkar edilemez. Şehirlerimizi, mabetlerimizi, eğitim yuvalarını tahrip eden, hanelerin harim-i ismetine tecavüz eden, vatandaşlar üzerinde baskı oluşturarak onların canına ve malına kasteden, insanımız arasında kin ve nefret tohumları eken, barış ve güven ortamını baltalayan, etnik, ayrılıkçı ve inkarcı bir ideolojiden beslenen terör örgütü, nice canların yok olmasına, nice anaların bağrının yanmasına, nice çocukların yetim kalmasına neden olmaktadır.

Akan kan ve gözyaşının dinmesi, mağduriyetlerin son bulması, selam ve eman, barış ve güven ortamının bölgede bir an önce yeniden tesis edilmesi en büyük niyazımızdır. Bilhassa güvenlik-barış dengesi dikkate alınarak herhangi bir hataya mahal vermeden ne pahasına olursa olsun kan dökülmesini engelleyecek kalıcı toplumsal barışta ısrar edilmesi, İslam'ın barış ve esenliği önceleyen rahmet mesajlarının bir gereğidir. Bu ilkenin hayatiyeti, milletimizin istikbali için de vazgeçilmezdir."

- "Şiddet ve terör, İslam'dan kendine asla referans bulamaz"

Görmez, terörün, küresel emperyalist güçler, silah ve uyuşturucu tüccarları, modern sömürgeciliğin ve hegemonya anlayışının acımasızca kullandığı bir enstrüman olduğunu vurgulayarak, "Herhangi bir insani değere sahip olmayan terör örgütü, bugün dini giderek araçsallaştırmaya çalışmakta, hatta din eksenli yapılar kurmakta, doğallıktan ve sahicilikten uzak dini görünümler sergilemekte olup böylece tarih boyunca İslam ümmetinin aziz bir parçası olmuş bölge insanının kalbini çalmayı ve toplumsal tabanını genişletmeyi hedeflemektedir. Unutulmamalıdır ki, hiçbir hak iddiası ve toplumsal talep, terör ve şiddete gerekçe olamaz. Şiddet ve terör, İslam'dan kendine asla referans bulamaz. Bilinmelidir ki din-i mübin-i İslam, hangi amaçla yapılırsa yapılsın, kimden gelirse gelsin inancı, düşüncesi ve ideolojisi ne olursa olsun terörün her türlüsünü reddeder. Terör bir insanlık suçudur. Müslüman vicdanı da asla terörü kabul edemez. Sıfatı ve ünvanı ne olursa olsun samimi hiçbir Müslüman, herhangi bir terör örgütünün içinde yer alamayacağı gibi İslam'dan teröre meşruiyet bulamaz, teröre fetva da veremez" şeklinde konuştu.

Yazgısı İslam ile yazılan İslam kültür ve medeniyetine eşsiz katkılar sunan Anadolu'da İslam'ın neşvünema bulmasında tarihi rol üstlenmiş başta Kürt halkı olmak üzere bölge insanının, ayrılıkçı ideolojik söylemlerle kandırılmasına, inancından değerlerinden koparılma girişimlerine asla izin vermeyeceğine inançlarının tam olduğunu aktaran Görmez, "Milletimizin birliğine kast eden her türlü odakların dini, mabedi ve din adamını istismar etme çabaları beyhudedir. Aklı ve kalbi İslam'ın aydınlık mesajlarıyla dolu olan bölgede yaşayan kanaat ve dini önderler başta olmak üzere milletimize manevi rehberlik yapan din görevlileri ve sağduyu sahibi hiç kimsenin bu tür terör ve vahşet odaklarına yönelmesi düşünülemez" dedi.

Her türlü yerel ve küresel ifsat ve bozgunculuğa, fesat ve kötülüğe karşı sulh ve ıslahı esas alarak, silm ve barışı, eman ve güveni, ihsan ve iyiliği yaygınlaştırmak için var güçleriyle çalışacaklarını dile getiren Görmez, şunları ifade etti:

"Şiddet ve terörü esas alan, dini istismar eden örgüt ve yapıların, sevgi, bilgi, birlik, beraberlik, ibadet ve huzur mekanımız olan camilerin kürsü ve minberlerini kendi meş'um emelleri için kullanma, bağımsızlığımızın sembolü ezan-ı Muhammedinin okunduğu minareleri propaganda aracı haline getirme çabaları sonuçsuz kalacaktır. Ezanın okunduğu minareler tevhidin, dinin direği olan namazın eda edildiği camiler ise ümmetin birliğinin somutlaştığı mekanlardır. Gerek bölgemizde gerekse ülkemizde camilerin çatışma mekanı haline getirilmesi, yakılıp yıkılması ve tahrip edilmesi, lojistik amaçla üs haline getirilmesi, mukaddesata yapılan en büyük saldırıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı, cami içi ve dışında irşad vazifesi yürütürken belli şahıs, çevre ve toplulukları hedef alan ötekileştirici bir dil ve üslup kullanmaktan kaçınmayı temel bir irşad ilkesi olarak kabul etmektedir. Minber ve kürsüler, polemik zemini değildir. Akıl ve kalbini aydınlatmak, bilgi dağarcığını zenginleştirmek, manevi vecd ve çoşkuya ermek için Allah'ın camilerine gelenler asla ötekileştirilemez. Cami içinde ve dışında bu hassasiyetin korunmasına büyük bir özen gösterilecektir."

Görmez, "Şimdi Yaraları Sarma Zamanı" başlığı altında Bayırbucak Türkmenleri, terör saldırılarında şehit olanların yakınları ve terör mağduru vatandaşlara yönelik yardım kampanyası başlattıklarını sözlerine ekleyerek, "Aziz milletimizin, birbirinin yaralarını sarması hem birliğimiz, hem dirliğimiz, hem kardeşliğimiz, hem de geleceğimiz için hayati öneme sahiptir. Bu kampanyanın sadece maddi yaralarımızı değil manevi yaralarımızı da kapatacağına olan inancımız tamdır. Kampanya, yaralarımız tamamen sarılıncaya kadar devam edecektir" diye konuştu.