"Kanserlerin Yarısı Önlenebilir"

"Kanserlerin Yarısı Önlenebilir"
Güncelleme:

İç Hastalıkları ve Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Başaran:- "Günümüz bilgileri düzgün biçimde kullanıldığında kanserlerin yarısının önüne geçilebilir. Bu nedenle tedavi kadar hastalığı önlemeyle ilgili çalışmalar, bu hastalık grubuyla ilgili iyi sonuçlar

İSTANBUL (AA) - HATİCE ŞENSES - Acıbadem Üniversitesi İç Hastalıkları ve Tıbbi Onkoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gül Başaran, bugünkü bilgilerin düzgün biçimde kullanıldığında kanserlerin yarısının önüne geçilebileceğini belirterek, "Bu nedenle tedavi kadar hastalığı önlemeyle ilgili çalışmalar, bu hastalık grubuyla ilgili iyi sonuçlar elde etmek için kaçınılmazdır. Gelişmiş toplumlarda, etkin tedaviler ve modern yaşam koşullarıyla çok sayıda kanser geçirmiş ve yaşamına devam eden kişi olduğu tahmin ediliyor." dedi.

Başaran, Kanser Haftası kapsamında AA muhabirine yaptığı açıklamada, birçok kanser türünün, yapılacak yaşamsal değişiklik, aşı tedavileri ve enfeksiyonların ortadan kaldırılmasıyla önlenebileceğini ifade etti.

Erken tanıyla tümörlerin henüz küçükken cerrahiyle alınabildiğini, bu sayede hastalara daha uzun yaşama şansının sunulabildiğini aktaran Başaran, "Erken tanı konulan ve usulüne uygun tedavi edilen birçok kanserde, kişiler ömürlerinin sonuna kadar hastalıkla bir daha karşılaşmadan yaşayabilirler. 100'den fazla çeşidi olan kanseri ölümcül kılan koşulların başında bulunduğu organdan çıkıp kan yoluyla diğer organlara yayılması yer alıyor." şeklinde konuştu.

Başaran, kansere bağlı ölümlerin yüzde 30'unun obezite, sigara kullanımı, yetersiz fiziksel aktivite, fazla alkol tüketimi ve kötü beslenmeyle ilişkili olduğuna değinerek, şöyle devam etti:

"Tüm kanser ölümlerinin yüzde 20'si ve akciğer kanserinden ölümlerin yüzde 70'i sigaraya bağlı. Bazı kanserler HPV, Hepatit B, Hepatit C, HIV veya Helikobakter Pilori gibi enfeksiyoz etkenlerle gelişiyor. Kanser tedavisinde devam eden tüm olumlu gelişmelere rağmen sorun hala küresel bir sağlık problemi. Dünya Sağlık Örgütü'nün 2012 raporuna göre yıllık yeni tanı almış kanser hastası sayısı yaklaşık 14 milyon ve bu sayının önümüzdeki 20 yılda 22 milyona çıkması bekleniyor. En sık görülen kanserlerin başında, 1,8 milyon vaka ile tüm kanserlerin yüzde 13'ünü oluşturan akciğer, 1,7 milyonla tüm kanserlerin yüzde 11,9'unu oluşturan meme, 1,4 milyonla tüm kanserlerin yüzde 9,7'sini oluşturan bağırsak kanserleri geliyor. Erkeklerde en sık görülen kanserler akciğer, prostat, bağırsak, mide ve karaciğer kanserleriyken, kadınlarda en sık meme, bağırsak, akciğer, rahim ağzı ve mide kanserleri görülüyor. Ülkelerin gelişmişlik durumuna ve coğrafi yerleşimlerine göre bu sıralamada farklılıklar olabiliyor."

- "Önleyici çalışmalarla erken tanının önemi ne kadar vurgulansa az"

Prof. Dr. Başaran, yaşam kaybına neden olan kanserlerin başında akciğer, karaciğer, mide, bağırsak ve meme kanserlerinin geldiğini belirterek, sorundan en çok gelişmekte olan ülkelerin etkilendiğini aktardı.

Dünyadaki kanserlerin yüzde 60'ına Afrika, Asya, Orta ve Güney Amerika'da rastlandığını dile getiren Başaran, şöyle devam etti:

"Bu bölgelerdeki kanser ölümleri tüm dünyadaki kanser ölümlerinin yüzde 70'ini oluşturuyor. Bu durum erken tanının olmayışı ve uygun tedavilere ulaşamamayla ilgili. Ayrıca, günümüz bilgileri düzgün biçimde kullanıldığında kanserlerin yarısının önüne geçilebilir. Bu nedenle tedavi kadar hastalığı önlemeyle ilgili çalışmalar, bu hastalık grubuyla ilgili iyi sonuçlar elde etmek için kaçınılmazdır. Gelişmiş toplumlarda, etkin tedaviler ve modern yaşam koşullarıyla çok sayıda kanser geçirmiş ve yaşamına devam eden kişi olduğu tahmin ediliyor. Örneğin ABD'de 15 milyon kadar kanser geçirmiş ve yaşamına devam eden kişi olduğu biliniyor."

Erken tanımının önemine değinen Prof. Dr. Başaran, dışkılama veya idrar yapma alışkanlığında değişme olması, iyileşmeyen boğaz ağrısı, geçmeyen ses kısıklığı veya öksürük, beklenmedik bir kanama veya akıntı, organlarda ele gelen kitle hissetmek, yutma güçlüğü, var olan bir bende boyut şekil, renk değişikliği olduğunda doktora başvurulması gerektiğini vurguladı.

Başaran, erken tanıda rol alan en önemli faktörler arasında tarama testlerinin geldiğini anlatarak, sağlıklı insanların erken tanı amacıyla yaptırması gereken tetkiklerle ilgili şu bilgileri verdi:

"Meme kanseri için 40 yaşından sonra yılda bir mamogram, kolon kanseri için 50 yaşından sonra 10 yılda bir kolonoskopi, rahim ağzı kanseri için 21-65 yaşları arasında 3 yılda bir PAP testleri yapılmalı. Akciğer kanseri için sadece yüksek riskli olduğu düşünülen 30 yıl sigara içme öyküsü olup, halen içen veya son 15 yıldır içmeyen kişilerin düşük dozajlı akciğer tomografisiyle taranması uygun bulunuyor. Prostat kanseri için 50 yaşından sonra PSA ile tarama hastanın isteğine bırakılmış durumda."

- Kanser tedavisi araştırmaları

Dünya genelinde kanserle ilgili yeni tedavilerin geliştirilmesine yönelik yatırımların artırılarak, ilaç endüstrisinin 2014'te araştırma ve geliştirme için 51 milyar dolar harcadığına işaret eden Başaran, "1970'lerde kanser için başlatılan savaştan bu yana kanser ölümlerinde yüzde 22 azalma olduğu ve bunun yüzde 80'inin yeni tedavilere bağlı olarak geliştiği belirtiliyor." değerlendirmesinde bulundu.

Başaran, kanser tedavisindeki gelişmelerin, kanser biyolojisinin daha iyi anlaşılmasıyla hızlandığını, İnsan Genom Projesi'nde (DNA haritasını çıkarmayı öngören proje) öğrenilen bilimsel teknolojiyle klinisyen gözlemlerinin herkesin kanserinin kendine özgü olduğunu gösterdiğini belirtti.

Hastadaki tümörde saptanan birtakım moleküler değişikliklerin hem o kanserin nasıl seyredeceğini hem de hangi tür tedavilere yanıt vereceğini gösterdiğine dikkati çeken Başaran, sözlerini şöyle tamamladı:

"Son 15 yılda keşfedilen tümörün yaşaması ve ilerlemesini sağlayan moleküler faktörler ve bunlara karşı geliştirilen hedefe yönelik tedavi ilaçlar kanser tedavisinde yeni bir dönemi başlattı. Günümüzde tümöre özel tedavi olarak uyguladığımız bu tedaviler meme, akciğer, kolon, melanom, baş boyun kanserleri, lenfoma gibi pek çok kanser türünde yüz güldürücü sonuçlara ulaşmamızı sağladı. Son yıllarda en çok ilgi uyandıran bir kanser tedavi metodu ise immünoterapi dediğimiz kişinin kendi bağışıklık sistemini aktive ederek tümöre karşı savaşmasını sağlayan ilaç grupları oldu. Pek çok kanserde kanseri yok etmekle ilgili bağışıklık hücrelerimizin çeşitli nedenlerle yeterli çalışmadığı veya yetersiz çalıştığı bilinmekteydi. İmmünoterapi ile 30 yıldır pek çok yöntemin denenerek tedavi edilmeye çalışıldığı ancak başarı sağlanamadığı melanomda, daha sonra ise akciğer kanseri, böbrek tümörleri, lenfoma gibi pek çok solid kanser türünde başarılı sonuçlar alındı. Bu ilaçlar tedavi seçenekleri arasında ilk sıralarda yer almayı başardılar."