Ünlü anket firmasının sahibi HDP'yi uyardı

Ünlü anket firmasının sahibi HDP'yi uyardı

Son seçim anketinden HDP'ye uyarı çıktı. CHP ve MHP'nin oyları toplamı ise AK Parti'yi geçti.

Genel seçimlerle ilgili son anket çalışmasını önceki gün yayınlayan Metropoll Araştırma Şirketi’nin sahibi Prof. Dr. Özer Sencar Taraf gazetesinden Tunca Öğreten'in sorularını yanıtladı.

Her fırsatta HDP’yi, barajı rahatlıkla geçen bir parti olarak gösteren araştırma şirketlerine tepki gösteren Sencar, manüpilasyon yapıldığı iddiasında bulundu. Son anketinde AKP’nin 41,7, CHP’nin 27,7, MHP’nin 17,4, HDP’nin 10,4 ve diğerlerininse 2,8 oranında oy aldığını vurgulayan Sencar ile Erdoğan’ın düşen reytingini, seçmenin HDP’yi nasıl algıladığını ve seçim sonuçlarını etkileyecek olan milliyetçilerin oylarını açıkladı..

Anket sonuçlarında HDP’nin barajı aştığını gösteren araştırma şirketlerine tepkilisiniz… Neden?

HDP’nin oyunu yüzde 13’lerde gösteren araştırma şirketlerinin verdiği oranlar gerçek değil. HDP’nin oylarını yüksek gösterenler, toplum mühendisliğine soyunmuş durumda. Araştırma şirketlerinin bu tavrı seçmende, ‘HDP nasıl olsa barajı rahat rahat aşıyor, oy vermemize gerek yok’ intibaı uyandırır. Mesela şuanda hem CHP’li, hem de sola yakın olan gençlerden sırf HDP barajı aşsın diye oy verecek pek çok insan var. İşte bu tür manipülatif anket sonuçları o insanların HDP’ye oy vermesine engel olur. Bunu daha evvel Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden üç gün önce Erdoğan’ın oyu için yüzde 58 diyen KONDA da yapmıştı. Halbuki seçimlerden bir ay önce KONDA, 55 demişti. Bunun üzerine iki buçuk milyon CHP seçmeni ‘Nasıl olsa bitti bu iş’ diyerek sandığa gitmedi. Bunu kasıtlı yaptılar. Bu durum araştırmacıların itibarını düşürüyor ve onları güvenilmez insanlar haline getiriyor.

Peki, sizin yaptığınız anketlere göre HDP’nin son durumu nedir?

Geçen ayki anketlerimizde HDP’nin yüzde 9,8 oranında oy aldığını görmüştük. Geçen gün yaptığımız son ankette ise bu oran 10,4’e yükseldi. Yani bizim yaptığımız anketlerde HDP ilk defa barajı geçiyor gözüküyor. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki; istatistiki olarak 9,8 ile 10,4 arasında hiçbir fark yoktur. HDP’nin durumu hâlâ bıçak sırtı. Dolayısıyla ‘HDP kesin olarak barajı aşıyor’ diyen biri yalan söylüyordur. HDP, mevcut durumda ne barajı rahatlıkla geçebilen, ne de baraj altında kalan bir parti. Bu biraz da Tayyip Erdoğan’ın seçime kadar geliştireceği argümanlara bağlı.

Yani HDP’nin kaderi kendisinden daha çok Erdoğan’ın mı elinde?

HDP’nin iki seçmen hedefi var. Birincisi, Kürtler. HDP’nin kendi, sınanmış, net seçmen tabanı yüzde 6,5. İkincisi de AKP’den, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aldığı gibi oyunu alabileceği seçmen

kitlesi. Bunlar da yine Kürt fakat  PKK’ya uzak, muhâfazakar ve dindar bir kesim. Bu kesimin Selahattin Demirtaş’a bakışı biraz farklı.

Nasıl yani?

Bu kesim, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ‘Demirtaş, Kürtlerin yani bizim adayımız’ diyerek oy verdiler. 7 Haziran’daki genel seçimlerde de bu kesim, içlerinin rahat olması için HDP’ye oy verecek çünkü hepimiz biliyoruz ki; seçimden sonra PKK’ya yakın Kürt gençleri rahat durmayacak. Daha önce AKP’ye oy vermiş Kürtler, HDP’nin Türkiyelileşmesini, Meclis’te temsil edilmesini ve sokakta kavga, dövüş yaşanmamasını istiyor. Dolayısıyla HDP’nin yüzde 2,5’tan daha fazla alacağı bir oy var bu kesimden.

AKP’nin, Kürtlerin seçim öncesi korku politikası izlediği yönündeki tezinin doğru olduğunu mu söylüyorsunuz?

Benim şahsi kanaatim bu yönde. Kürtleri parlamentonun yani siyasetin dışına atarsanız, bunları kim kontrol edecek? O zaman Öcalan’a rica etmek gerekecek. HDP’nin parlamentoda olması hem Kürtlerin, hem de Kürt olmayanların lehine. Aksi takdirde seçimden sonra bu ülkede iyi şeyler yaşanmayacağını düşünüyorum. Demem o ki; PKK’ya karşı olan ve seçim sonrası yaşanacaklardan rahatsız olan AKP’li Kürtlerin oyları da HDP’nin barajı aşmasına yetmiyor. Ölçümler bize bunu net bir şekilde gösteriyor.

HDP barajı nasıl geçecek o zaman?

HDP’nin Kürt olmayan, daha önce AKP’ye, AB uyum yasaları, Anayasa değişikliği için ‘Yetmez ama evet’ diyen ve askeri vesayete savaş açtığı için destek veren seçmenden oy alması lazım, alacak da zaten. Bu seçmen kitlesinin oy verme motivasyonu da şu: “AKP ve Erdoğan karşıtlığı.” Yani birinci derecedeki derdi; HDP’nin barajı aşması değil aslında. AKP’nin oyunu ölçtük, biliyoruz. 49, 50’lerden 41,7’ye kadar düştü. AKP’nin tek başına iktidar ve Erdoğan’ın da Başkan olmasını istemeyenler için HDP anahtar parti konumunda. Daha önce AKP’ye destek olan bu kesim, şimdi büyük bir pişmanlık içerisinde. Gerçi HDP’ye karşı bazı tereddütleri de yok değil…

Nedir o tereddütler?

Bu kesim diyor ki; “Tamam, HDP’ye oy vereceğiz ama ya yarın öbür gün MİT, Öcalan ve AKP anlaşıp, bizi yarı yolda bırakırsa…” Ancak bu, bir sonraki endişe. Şuan için öncelikli endişe; AKP’nin iktidarda kalması.

Bununla ilgili bir araştırma yaptınız mı? Demirtaş’ın “Seni Başkan yaptırmayacağız” sözü insanları ikna edemedi mi?

Hayır, yapılmış bir araştırma yok elimizde. Kişisel kanaatim ve çevremizden edindiğimiz intiba; Demirtaş’ın konuşmalarının, bu endişeleri azalttığı istikamette. Ancak ben de dâhil birçok insan, HDP’yi, Demirtaş’ın patronu olduğu bir parti olarak görmüyor. İşin içinde Kandil ve İmralı var. İkisi de HDP’yi etkileme gücüne sahip. Evet, Demirtaş’a güveniyorum çünkü söyleyeceklerinin arkasında duracağına inanıyorum ama Öcalan’a güvenmiyorum. Kamuoyuna kapalı kapılar ardında başkalarıyla pazarlık yapabilir Öcalan. Ancak her şeye rağmen seçmen, HDP barajı aşmadan, AKP’nin iktidarının engellenmesinin mümkün olmadığını da biliyor. HDP’nin mutlaka barajı aşması lazım.

Az önce AKP oylarının anket sonuçlarına göre 41,7’ye kadar düştüğünü söylediniz. Bu düşüşteki en büyük etki sizce ne?

AKP 2002’den beri iktidarda… En başarılı iktidar bile 12 yıl gibi bir zamanda mutlaka yıpranır. Mesela bir bardak olduğunu ve o bardağı dolduran her damlanın da iktidarın hatası olduğunu düşünün. Uzun süre damlar ama bardaktaki su taşmaz. Seçmen bu hataları görür -ki birkaç seçim öyle de oldu- ama iyi taraflarına bakarak oy vermeye devam eder. Ancak hatalar öyle bir boyuta ulaşır ki, sonunda vatandaş ‘E, bu kadarı da fazla artık’ der. Yani insanların siyasal tavrını değiştirmesi, aslında kümülatif bir etkidir. İnternet yasağı, iktidarın yargıyı kontrol etmesi, ekonomik faktörler, yolsuzluk iddiaları gibi faktörler biriktikçe insanlar tavır değiştirir… Ancak bu düşüşteki en büyük faktörün yolsuzluk iddiaları ve hatta ondan da fazlası; aslında daha önce MHP seçmeni olan ama AKP’ye oy veren milliyetçilerin, ‘Ülkenin toprak bütünlüğü tehlikede, Türkiye bölünüyor’ endişesi olduğunu düşünüyorum.

Bu endişenin çözüm süreci kaynaklı olduğunu mu söylüyorsunuz?

Evet, çünkü AKP’nin içerisinde, eskiden bir şekilde MHP ile gönül ilişkisi olmuş ve kendisini Ülkücü ya da milliyetçi muhafazakar olarak tanımlayan 10 puanlık bir kitle var. Bu kitle bir yıl önceki yolsuzluk iddialarından fazla etkilenmedi. Ancak ne zaman Suriye’de bir Kürt yönetimi oluşmaya, Irak’taki özerk yönetim güçlenmeye, PKK ve diğer Kürt örgütleri de IŞİD’e karşı birleşmeye başladı, endişeler de o zaman arttı. Çünkü Türkiye’deki Kürtlerin de özerk bir yapı hayali kurduğunu hepimiz biliyoruz.

Özerk yönetimleri ya da eyalet sistemini bölünme olarak algılamak ne kadar doğru?

Milliyetçi kesim bunu bölünme olarak algılıyor çünkü ‘Önce eyalet sistemi gelecek ardından da tamamen çekip, gidecekler’ diyor. Bu duruma parçalanmanın başlangıcı, AKP’ye de sebebi olarak bakıyorlar.

Erdoğan bu yüzden mi ‘Kürt sorunu yoktur’ demeye başladı yoksa artık gerçekten Kürt sorununun olmadığına mı inanıyor?

AKP, sürekli araştırma yaptıran bir parti. Oyların yüzde 42’ye indiğini onlar da biliyor. Bu yüzden Tayyip Bey, acil çözüm olarak; ‘Kürt sorunu yoktur’ diyerek bir söylem geliştirdi. Ancak artık bu tür söylemler milliyetçi kesimlere inandırıcı gelmiyor. O yüzden başka şeyler bulması lazım. AKP’den, MHP’ye 4,     HDP’ye de 2,5 puanlık bir kayma var. Tayyip Bey AKP’nin, HDP’ye kayan oylarını çekemez ama MHP’ye kayanları geri çekebilir.

Hangi yolla geri çekebilir?

2011 seçimlerinden önce evvela Deniz Baykal’a, sonra da MHP’li üst yetkililerin bir kısmına yönelik seks kaseti operasyonu yapılmıştı. Bu operasyonu kimin yaptığını bilmiyoruz fakat bildiğimiz bir şey varsa o da; Tayyip Bey’in bu olayları seçim meydanlarında çok sık kullandığı. Her gittiği mitingde bunun ahlâki düşüklük olduğunu ve yakışmadığını söyledi. O süreç içerisinde yaptığımız ölçümlerde ilginç bir sonuç yakaladık. İşin içinde ahlâksızlık olsa da Tayyip Bey’in bunu sürekli seçim öncesi malzeme haline getirmiş olması, MHP’nin oyunu artıyordu. İnsanlar o günlerde Tayyip Bey’in bu tutumuyla, MHP’yi barajın altında bırakma hedefi olduğuna inandı. O dakikadan sonra da hem MHP’liler, hem de AKP içindeki eski milliyetçiler partilerine geri döndü ve yaptığımız anketlerde MHP oylarının yüzde 14’lerden 17’ye çıktığını gördük. Bunun üzerine Erdoğan bir gecede söylem değiştirdi ve ‘Abdullah Öcalan bizim dönemimizde getirilseydi, biz onu hemen asardık’ demeye başladı.

Şimdi de milliyetçilerin oylarını geri almak için bu tür bir yol mu izleyecek Erdoğan?

Bu söylem değişikliği Erdoğan’ın çok işine yaradı ve MHP’yi 13’e geri çekti. AKP’den MHP’ye geri giden bütün oyları geri aldı. Daha önce yaşanmış tecrübeler var bu konuda. Tayyip Bey milliyetçileri ikna edecek argümanları üretebilir. Kabul etmek gerekir ki Erdoğan, Demirtaş’ı saymazsak siyasal zekâsı en yüksek lider.

Davutoğlu, Başkanlık sistemi için, “Türkiye’de parlamenter sistem gerçekten işleseydi, Başkanlık sistemi gündeme gelmezdi” dedi. 12 yıldır iktidarda olan bir partinin Genel Başkanı ve aynı zamanda Başbakan olan birinin parlamenter sistemin işlemediğini düşünmesi ne anlama geliyor?

12 yıldır AKP, neyi yapmak istedi de yapamadı? Dolayısıyla Davutoğlu’nun bu sözü, Tayyip Bey’e verilen “Bak, ben de Başkanlık sistemini istiyorum” mesajından başka bir şey değildir. Davutoğlu’nun, kendi sözlerine inandığını düşünmüyorum. AKP üst yönetiminde yakın arkadaşlarım var. Ve bu üst yönetimdekilerin hiçbiri Başkanlık sistemini desteklemiyor. Beri yandan da hiçbiri, “Başkanlık sistemi doğru değildir” deme cesaretini de gösteremiyor. Başkanlık sistemine karşı olanlar zaten milletvekili adayı olamadılar. Seçimlerde bu isimlerin hepsi dışarıda kaldı. Yeni adayların da bir özelliği var… Lidere sadakate göre belirlendi bu yeni isimler yani hiçbiri eski İslamcı gelenekten gelen ya da İslami birikime sahip insanlar arasından seçilmedi.

Erdoğan, İslami bilgisi ve çizgisi güçlü insanları aday göstermek yerine kendisine itaat eden isimleri aday gösterdi. Erdoğan’a itaat etmeme ihtimali olan her isim liste dışında bırakıldı.