''Torba yasadan 'sosyal medyaya sansür' çıktı''

''Torba yasadan 'sosyal medyaya sansür' çıktı''
Güncelleme:

İstanbul Büyükşehir Belediyesi İyi Parti Meclis Üyesi ve Avrupa Konseyi Türkiye Temsilcisi Dr. Taylan Yıldız, koronavirüs ile mücadele kapsamındaki alınan ek tedbirleri içeren torba yasa teklifindeki sosyal medya düzenlemelerinin demokrasimize büyük darbe indireceğini söyledi.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi İyi Parti Meclis Üyesi ve Avrupa Konseyi Türkiye Temsilcisi Dr. Taylan Yıldız, koronavirüs ile mücadele kapsamındaki alınan ek tedbirleri içeren torba yasa teklifindeki sosyal medya düzenlemelerinin demokrasimize büyük darbe indireceğini söyledi. Google'daki üst düzey yöneticiliğini bırakıp Türkiye’ye dönen Dr. Taylan Yıldız, COVID-19 salgını nedeniyle içinde bulunduğumuz zor şartların olumsuz etkileriyle ilgili acil tedbirler kapsamında geçtiğimiz günlerde hazırlananan yasa tasarısı taslağınan teğki göstererek, “Böyle bir zamanda, habersizce, tartışılmadan hazırlanan tasarının daha demokratik ve daha özgür bir Türkiye yerine ülkenin otokratikleşmesine olanak taşıyabilecek düzenleme olarak görüyorum.”dedi. Dr. Taylan Yıldız Torba Yasanın içine konulan tasarıyla ilgili endişelerini şöyle anlattı. “Demokratik her ülkede tüm siyasi partilerin, uzmanların, akademisyenlerin üzerinde tartıştığı, mutabakat aradığı, fikir ve ifade özgürlüğü açısından koruyucu maddelerin barındırılmasına özen gösterdiği sosyal medyayla ilgili çok kritik düzenlemeler de bu taslağın içinde yer almış.

BU ACELE NİYE?

Sosyal medya kullanımı ile ilgili benzer düzenlemeler, dünya genelinde farklı ülkelerin uzun seneler tartışılarak etkinlik alanı daraltılarak, kontrol ve denetleme mekanizmalarının da kurgulanmasıyla yürürlüğe girdi. Ama ülkemizdeki bu yasa tasarısında sosyal medya düzenlenmesi, pandemik COVID-19 salgını gibi tüm insanlığın ortak sorunu olan bir problemle ilişkilendiriliyor ve tartışma zemini hazırlanmadan bir an önce meclisten geçirilmek isteniyor. 21.yy’da toplumları ilgilendiren ana meselelerden biri olan sosyal medya kullanımı ile ilgili konuların yasalaşmasının ortalama iki üç yıl sürdüğünü biliyoruz. Demokratik ülkelerde, bu tip kanunlar hazırlanırken kişilerin internet üzerindeki hak ve özgürlüklerine, siyasal söylemlerin ve paylaşımların korunmasına büyük önem veriliyor.

ALMANYA NE YAPTI?

Örneğin Almanya’nın çıkardığı NetzDG kanunun yasalaşması iki seneyi buldu. Hem bu taslağın sunuluş biçimine, hem de ülkemizdeki uygulamalara bakıldığında ise, çok sayıda siyasi söylem içeren ifadelerin kişilik hakları ihlali kapsamında değerlendirildiğine şahit oluyoruz.

ELEŞTİRİ HAKARET SAYILIYOR

Çoğunlukla da alınan kararların, kullanıcıların fikir ve ifade özgürlüğünü kısıtlayacak şekilde olduğunu görüyoruz. Hatta, kurumlar, partiler gibi genel bir tanım içinde değerlendirilen tüm tüzel kişilerin de kişilik hakları olduğunun ön kabulüyle, dünyanın birçok ülkesinde eleştiri olarak sayılan ifadelerin, bizde hakaret olarak değerlendirilmesine yol açtığını da biliyoruz. Önceki uygulamalara bakarak şunu söyleyebiliriz, bu tip sınırları belli olmayan bir uygulamadan en çok yine muhalif görüşleri olan kişiler ve muhalefet partileri etkilenecek. Sosyal medyada fikir özgürlüğü ve insanların mahremiyetine yapılan kişisel saldırıları önleme işi mutabakat gerektiren bir denge süreci... 2008 yılında, interneti düzenleyen 5651 sayılı kanunun yürürlüğe girmesinde bu süreci dengesizlik olarak yaşamıştık. Sosyal medyaya herkesin ihtiyacı var.

DÜZENLEME NASIL YAPILMALIYDI?

 Özellikle dezenformasyonla mücadele edebilmemiz adına düzenleme yapılacaksa bile, Koronavirüs torba yasa tasarı dahilinde değil, demokrasinin gereklerine uyarak, siyasi partilerin, özel sektörün, akademisyenlerin ve sivil toplum liderlerinin, kanaat önderlerinin fikir ve görüşleri alındıktan sonra aceleye getirmeden tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca, iktidarın taslak içinde belirttiği, şikayetler sonucunda 72 saat içinde erişimin engellenmesi talebi gibi teoride doğru ancak pratikte uygulanması zor bir beklentidir. Taslakta tarif edilen dar sürelerle ve ağır ceza içeren yaptırımlarla, şirketlerin önüne iki seçenek konulduğunu görmekteyiz:

SOSYAL MEDYA ŞİRKETLERİ TÜRKİYE’DEN ÇEKİLİR

Ya Türkiye’deki operasyonlarını durdurmak zorunda kalacaklar ya da kanuna uyabilmek adına şikayetleri yeterince değerlendirmeden her şikayet konusu paylaşımı engeller duruma geleceklerdir. Sosyal medya şirketlerinin ülkemizden çekilmesi, Türkiye’nin kendi içine kapanması ve dünya ile irtibatında kopukluk yaşanmasına, tüm içerik kaldırımı taleplerinin yeterince değerlendirilmeden yerine getirilmesi de fikir ve ifade özgürlüğü içinde olan tüm paylaşımların sansür edilmesine neden olabilecektir. Her iki durum da Türkiye’nin demokratikleşme sürecini tehlikeye atacak sonuçlar doğuracaktır. Teoride masumane talepler gibi gözüken bazı düzenlemeler, tartışılmadan yasalaşırsa, bizleri 21.yy’ın gerçeklerinin dışında sonuçlar elde ettiğimiz bir yasa ile baş başa bırakabilir. SANSÜR

UYGULAMALARININ KARŞILIĞI OLMAZ

Gerek zamanlaması gerekse taleplerin uygulanma süreçlerindeki belirsizlikler, iktidarın 20.yy’da kalan ve sansüre olanak tanıyan bir bakış açısında olduğunu gösteriyor. Gün, kendi varlığını sürdürebilmek için otoriter bir yapıya zemin hazırlamak yerine daha fazla dayanışma, birlik ve vatandaşlarımızın sağlığı için ortak çözümler arama günüdür. Kendi pozisyonunu koruyan siyasetin ve sosyal medyaya kısıtlama, sansür getiren uygulamaların başta gençler olmak üzere toplumumuzda bir karşılığı olmadığını artık herkesin anlaması gerekiyor.

Seçiniz...