Kılıçdaroğlu'ndan çok sert sözler: Namus bunun neresinde ?

Kılıçdaroğlu'ndan çok sert sözler: Namus bunun neresinde ?
Güncelleme:

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin haftalık grup toplantısının ardından gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin haftalık grup toplantısında konuştu.

Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından satır başları şu şekilde:

Daha önce yine grup toplantısında ifade etmiştim 19 ilde yaşanan felaketler nedeniyle, milletvekili arkadaşlarımızı görevlendirmiştik. Raporlar hazırlandı, o raporları okuyor ve izliyoruz. Dertler ne kadar karşılandı izliyoruz. 

23 Haziran nedire diceksiniz... Noldu 23 Haziran'da, İstanbul seçimleri yenilendi. Bugün onun yıl dönümü. Bugün İBB Başkanımız İstanbullularla bir araya geldi.

Sevgili İStanbulular, bizler Mart'ın sonu bahar diyerek yola çıktık. Yerel seçimlerde, her yerde bu sloganı kullandık. Dilimize baharın coşkusu, yüreğimizde insan sevgisi vardı. Bu kadim şehrin sorunlarını çözmek, İstanbullulara hizmet etmek içn yola çıktık. Halkın sorunlarını çözecek arkadaşımızın ismi Ekrem İmamoğlu idi. Siyaseti halka adanmışlık olarak gören bir başkanımızdı. Mart'ın sonu bahar oldu ve İstanbullular onayladılar. Ama önümüze engeller koyuldu. Dünyada örneği olmayan kararlarla seçimi yok saydılar. Bütün dünya bu adaletsizliği izledi. Demokrasimiz derin yara aldı, sandılar ki CHP'ye umutsuzluk egemen olacak. Ama sadece biz değil, bütün İstanbullular bilendi. Tüm dünya İstanbul seçimlerine odaklandı. Bu kez İmamoğlu'nun başkanlığını 800 bin farkla onaylandı. Kazanan demokrasiyldi. Yenilenenler ise bir avuç yargıç ve oı yargıçlara talimat veren siyasi otorite idi. Bir araya gelip kanunlara aykırı karar veriyorsanız bunun adı çeteliktir. Bunlara da ders verdik. Hep birlikte ders verdik. Bu sefer görevi İstanbullular üstlendi. Dik ve onurlu duruşumuzla Her şey çok güzel olacak dedik. Şimdi bu ihanet edilen kadim şehri ayağa kaldırma zamanı. Şimdi hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği bir şehir inşaa etme zamanı.

Baskıyı kurumsallaştırmak isteyenler kendilerine göre bazı çözüm araçları bulurlar. Bunlardan birisi de yargı kurumudur. Yargıyı baskılarsanız, savcıyı savcı olmaktan çıkarırısanız, bunları Saray'ın kölesi haline getirirseniz yargı yargı olmaktan çıkar. Bugün Türkiye'de herkesin bildiği bir gerçek var, yargıya olan güven yerlerdedir. 

Yargıyı kontrol altına aldılar, savcıyı da kontrol altına aldılar. Sıra geldi savunamyı kontrol altına aldılar. Bunun için efendim kanun çıkaracağız, neymiş baroları parçalayacaklarmış. Başka işin mi yok senin? Anayasaya barolar kamu tüzel kişiliği niteliğindedir. 

Gün gelecek siz de avukata ihtiyaç duyacaksınız. Avukatlık mesleği sıradan bir meslek değildir. 

Adaleti dağıttığına vicdanen kanaat getirecek hakimler olacak.

Biz baroların yürüyüşünü saygıyla karşılıyoruz. İşsizler yürüyor, gençler yürüyor. Biz de adalet yürüyüşü yaptık. Dünyaya mesaj verdik. Adalet arıyoruz diye. Adaletin ne kadar değerli olduğunu biliyoruz. Bilmeyenler kendini Firavun yerine koyanlardır. Onlarda vicdan yoktur, onlarda ahlak da yoktur. Kim konuşuyor ve onu rahatsız ediyorsa tek bir şey yapıyorlar, onu ezin. Halkı baskılayamazsınız. Barolar da hak arıyolar, onlar da yürüyecek. Anayasa gayet açık, silahsız ve sladırısız olduğu sürece hepsinin yürüme hakkı. Silahları mı var? Bir yere mi saldırdılar? Dünya böyle bir örnek görmedi, Türkiye de böyle bir örnek görmedi. Sonunda girişimler oldu, şimdi avukatlar yürüyorlar. Beni derinden sarsan olay ise Türkiye Barolar Birliği Başkanı'nın bu olaya karşı takındığı farklı tutumdur. Adalet, savunma... En başta o savunacak.

Adalet Bakanı açıklama yapmış, teklif yok diyor. Doğru teklif yok. "Hangi maddesine karşı çıkıyorusnuz, ortada henüz bizm bile vakıf olduğumuz bir teklif yok" diyor. Sayın Bakan rejim değişti haberin yok mu? Bunlar Adalet Bakanlığı'nda hazırlanmıyor mu? Sana niye sorunlar ki ayrıca, bir paralel yapılanma olduğunun farkında değil misin? Bir Hazine Bakanı ver iki yerde. Bir Türkiye Cumhuriyeti var bir de Saray var. 

"SAYGI ÖZTÜRK SAYGIN BİR GAZETECİDİR"

Saygın bir gazetecidir. Bir olayı haber yaptı, olayın haber olması üzerine İçişleri Bakanı o koltuğa yakışmayacak bir ifadeyle Saygı Öztürk'ü suçladı. Saygı Öztürk Türkiye'nin duayen bir gazetecidir. Yazdığı her haber doğrudur, yanlışsa çıkıp özür dileyecek bir kültüre sahip bir arkadaştır. Saygı Öztürk tüm haberlerinin arkasında durmuştur. Haber şu; Trabzon çalkalanıyor bundan ötürü. Bir kişi, belediyeye işçi kadrosu ile giriyor ama işçi kadrosuyla girdi ama bunun devlet memuru olması lazım. Devlet memuru olması için KPSS'ye girmesi gerek. Sınavda başarı elde edecek sonra açık olan yere ataması yapılaak. Bolacak aday memur olacak... Bunu ne yapıyorlar, meraklanma seni özel kalem müdürü yapacağız. Özel kalem müdürü yapılarak devlet memuru kisvesi giydiriliyor. Sınava girdi mi hayır. Bütün Trabzonluların ve bütün Türkiye'nin vicdanına sesleniyorum, senin çocuğun devlet memuru olmak için kursa gider, sınava hazırlanır KPSS'ye girer başarılu olursa açık kadroya atanır. Bu beyefendi hiçbir yere girmiyor. Güçlü bir torpili, özel kalem memuru sonra özel kalem müdürü oluyor. Sonra eşinden boşanıyor, boşanabilir. Sonra AKP'li milletvkili ile evleniyor. Evlenebilir. Sonra ne oluyor? Trabzon yetmiyor, Ankara'da kültür müdürlüğüne atanıyor. Bunlarda ahlak yok, vicdan yok. Bunu haber yapan gazeteicye ağza alınmayacak laflar. Yapan kim canımızı emanet ettiğimiz İçişleri Bakanı yapıyor. İçişleri Bakanı'nın çıkıp Saygı Öztürk'ten özür dilemesi lazım.

TBBM'ye gelip 600 milletvekilinin yüzüne bakıp, "tarasfız olacağıma dair namusum ve şerefim üzerine and içerim" diyen bir insan, bugün bir partinin genel başkanlığını üstleniyorsa namus bunun neresinde?

SERİK'TEKİ RÜŞVET OLAYI

Bir önceki Serik belediye başkanı 500 bin lira rüşvet almış. Herkes biliyor. AKP ve MHP milletvekilleri biliyor. Herkes biliyor. Asıl rüşvet olayını kapatmak namussuzluktur. 

Yarın tutuklu gazeteciler, Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, haber müdürü Barış Terkoğlu, muhabir Hülya Kılınç, Yeniçağ gazetesinin yolsuzluk konusunda mücadele eden kitabını da yazan Murat Ağırel, Yeni Yaşam gazetesinin GYY Ferhan Çelik ile yazı işleri müdürü Aydın Keser yargının önüne çıkacaklar. Tam 100 günü aşkın süredir bekliyorlar. Yaptıkları bir haber nedniyle. Efendim oradaki MİT mensuplarını açıklamışsınız. E herkes biliyor sosyal medyada yayılıyor. Yandaş gazeteler açıklayınca tık yok. Özgür gazeteci yazdığı haberin arkasında duran gazeteci haber yapıp kendilerini rahatsız edince doğru hapse diyorlar. Sanıyolar ki bu gazeteciler onurlu duruşundan vazgeçecek. Bunlar vazgeçmez, bunlar saygın gazeteciler. Bunlar gazetecilği birilerine yararlanmak için değil, halkın haber hakkı için yaparlar. Bakalım yarın hakim ne diyecek, hakim gerçek anlamda bir hakim mi, Saray'dan gelen söze bakacak bir hakim mi göreceğiz. Bu arkadaşlar ayrıca tecritteler, aralarına bir de boş oda koymuşlar konuşmasınlar diye. Bu kadar intikam duygusuyla yola çıktı mı adaletsizliği perçinliyorsunuz. O arkadaşlar mücadelesini sürdürecek. Müyesser Yıldız da sürdürecek.  

SELAHATTİN DEMİRTAŞ VE EREN ERDEM

Selahattin Demirtaş, Eren Erdem ile ilgili AYM karar verdi. Biz yargıdan yargıçtan zaman zaman şikayet ediyoruz ama elbette ki TC'de saygın hakimler ve savcılar var. Adaleti savunan, vicdan sahibi, yargıda yargıçların kararlarda istikrar sağlanmasında katkıda bulunan saygı değer hakimler var. Demirtaş için, tutukluluğunun makul süreyi aştığı ve anayasanın 19. maddesinin ihlal edildiğine karar verdi AYM. Aynı şekilde Eren Erdem için de kişi hürriyeti ve güvenliği hakının ihlal edildiğini söyledi. 

Selahattin Demirtaş tam 4 kez tahliye kararı verilen ve her seferinde karar uygulanmayan ve sürekli içeride tutulan bir siyasetçidir. Düşüncelerini beğenirseniz veğenmezsiniz ayrı bir şey. Ama bir insanı haksız hukuksuz bir şekilde, içeriye atarsanız tahliye kararlarını uygulamamak içn elli dereden su getirir tekrar içeri atarsanız toplumun vicdanı kanar. Adalete bu kadar zulm etmeyin. Tahliye kararı alındıysa uygulayacaksınız. Bu dikta yönetiminin yansımalarıdır.

Koronavirüs sürecinde en çok zarar gören, esnaftır. Yani orta sınıf. Esnaf devlete yük olmaz, tam tersine devlete vergi getirir. Esnafla ilgili olarak iş yerlerini kapatacaksınız dediler. Yanında çalışanlar evine gitti. Peki ne oalcak benim durumum diye sordu esnaf. Kapatılan iş yerlerinde herkes günlük yaşıyor. Dolayısıyla esnaf günlük elde ettiği kazançlar geçiniyor zaten. Üstelik anayasanın 173. maddesi var, devlet koruyucu ve destekleyici tedbirleri alır. Pandemi sürecinde esnaf korundu mu? Esnaf desteklendi mi? Bütün milletvekili arkadşlarım, bu sorunu yakından izlemesi lazım. Bütün milletvekili arkadaşlarımız esnafımızı dinliyor. 1 milyon 813 bin 804 esnaf var Türkyie'de. Biz ne düşündük ne yaptılar? 

Sizin adalet duygunuza seslenmek istiyorum. Esnaf dükkanı kapattı güzel, borcu var. Diyelim ki geçmişte bir çek borcunu ödeyememiş, bankalar almış kara lşisteye. Hükümet bağrıyo git bankadan kredi al. Banka diyor ki sana kredi veremem... Kaldırın kardeşim bunu, verin. Yapmadılar, devlete ne maliyeti var bunun? Yok. Sıfır maliyet. 23 milyon icra dosyası var. Esnaf borcunu ödeyemediği için hiç düşündünüz mü bu dosya nasıl oluştu. Dükkanı kapattın, adam kira ödeyecek. E kapattın nasıl ödeyecek. Dedik ki, 3 ay dedik ya bari 3 ay süreyle de ki Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşına sahip çıkar, devlet karşulayacak. 4.5 milyar maliyeti var. Niye ödemiyorsun? Dükkanı kapatan sensin, evine git diyen sensin e borcunu kim ödeyecek bunu?

Yükü neden esnafın sırtına yıkıyorsun? Stopajı kaldırın dedik. Bunun devlete bir yükü var mı? Yok sıfır. 

Borçları yapılandırın, esnaf zor durumda, kredi almış kredi kartları var... Gelin yapılandıralım dedik. Faizi de devlet ödesin, hayır dediler esnaf çok iyi durumda. 18 milyar lira, emin olun bütçede binde bilmem kaç eder. 

Esnaf AK Parti'ye oy verecek mi göreceğiz.

AVM'leri kapatın dedik. Dünyanın neresinde olursanız olun. Haftada bir gün AVM'ler kapalıdır. Bunun devlete maliyeti ne? Hiçbir maliyeti yok. 

Diyelim ki bir esnaf SGK prim borcunu ödeyemedi. Çocuğu hastalandı veya eşi veya bakmakla yükümlü olduğu babası. Hastaneye götürünce, bir dakika diyorlar senin borcun var ben senin hastalarına bakmam. Esnafsız sigorta prim borcun var, ben senin hastana bakmam diyor. Bunu da yaptılar esnafa. Üstelik hadi esnaf sağdan soldan borç buldu ama SGK durmuyor, senin borcun var hala faiz de işledi, faiziyle beraber alıcam diyor. Hem tedavi etmedin, artı masrafı ben ödedim, sonra geri döndü tedavi etmediği sağlık hizmetinin hem primini hem faizini aldı. 

Şimdi ben esnaf kardeşlerime sesleniyorum, sana bunu reva gören siyasi iktidara oh çok iyi oldu mu diyeceksin? Hala demeyecek miisn bu adaletsizlik neden uygulanıyor, sormaycak mısın... Halkbank neden kuruldu, esnaf ve sanatkara ucuz kredi versin diye. Halkbank yönetiminde esnaf ve sanaatkar temsilcisi var mı yok. Neden yok? Bir güreşçi mi gerekiyor oraya atamak için? Esnaf kardeşlerimden rica edeyim, güreş yarışmasına birisi girsin, şampiyon olursa madalya alırsa belki o Halkbank yönetim kuruluna atarlar. Niye esnaf yok orda?

Esnafın da artık uyanması lazım. Esnafın da artık yeter demesi lazım. Esnafa bunları yapın dediğimiz zaman, efendim bütçede para yok diyorlar. 2020'nin ilk 5 ayı, Saray'ın kullandığı paranın miktarı 208 milyar lira. 65 milyar lira ilk beş ayda faizciye ödedikleri para. 

Dolar bazında destek vermişsin, bari onları Türk Lirası'na çevirin dedik. 1 yıl erteleyin dedik, bir gün bile ertelemediler. Çünkü onlar esnaf değil, onlar soyguncu. Esnafın kanını sülük gibi emerler, esnaf vergi veriyor onlar için çalışıyor esnaf, bir avuç sülük için.

Seçiniz...