İbrahim Uslu: ''Erken seçimin tarihi Trump'a bağlı!''
Hem aradığınız haberlere hızlıca ulaşabilmek hem de Haber3.com'a destek olmak için Google News'te Haber3.com'a abone olun.
Haber3'e Google News'te abone olun
Abone OlANAR Araştırma'nın sahibi Dr. İbrahim Uslu, gündemden bir türlü düşmeyen "erken seçim" tartışmalarına yeni bir boyut ekledi ve erken seçim tarihinin Trump'a bağlı olduğunu belirtti.
Siyaset danışmanı/araştırmacı Dr. İbrahim Uslu: “Kesin olan; stratejik bir plan var. Bu plana göre bir yol haritası çıkarılmış, o yol haritası doğrultusunda arka arkaya adımlar atılıyor. Bu arada muhalefetin kendi içinde parçalanmasına yönelik tartışmalara zemin hazırlanıyor, HDP ile CHP ve HDP ile İYİ Parti üzerindeki tartışmaların üzerine gidiliyor, oradaki çatlaklar büyütülüyor.” diyor.
İşte Cumhuriyet gazetesinden İpek Özbey'e konuşan Uslu'nun açıklamaları:
Üçüncü ittifak senaryosunun parti genel başkanları seviyesinde olmasa bile, onun bir alt seviyesinde, özellikle sağ partiler arasında ciddi ciddi tartışıldığını biliyorum ve hiç de antipatik karşılanmadığını gözlemliyorum. Özellikle HDP ile İYİ Parti arasındaki çelişkiyi derinleştiren her olaydan sonra bu senaryo biraz daha güçleniyor.
AK Parti 1 Kasım seçimlerinden sonra kayıpları ikame edebilecek bir hamle yaptı ve karar verdi, liberal demokrat kesimi içinde tutmaya çalışan politikasını değiştirdi ve çok garantili milliyetçi-muhafazakar sağ söyleme sarıldı.
Liberalleri mutlu etmek zordu. Onları mutlu ederken muhafazakâr seçmeni kaybedeceğinden endişe etti.
Daraltılmış değil ama dar bölgenin siyaseti güçlendireceğini, taban katılımının yüksek olacağını düşünüyorum.
Tehdit enstrümanı bütün popülist yönetimler tarafından kullanılan bir şeydir. Küresel güçler olabilir, iç hainler olabilir, başka bir tehdit; popülist söylemlerin ve siyasi temsilcilerinin güçlenebilmesi için tehdide ihtiyaç var.
Günün birinde AK Parti Hayme Ana’yı keşfetti. Çanakkale’yi, Malazgirt’i keşfetti. Kut’ül-Amare’yi fark etti, Diriliş Ertuğrullar, Abdülhamitler gibi yeni bir tarih ve dindarlık bilinci üzerinden AK Parti tipi muhafazakarlık üretmeye çabaladı. İnsanları bir arada tutabilmek için buna ihtiyaç var.
AK Parti devlet törenlerine artık mutlaka müftü ya da diyanet işleri başkanını çağırıyor. Diyanet İşleri hükümet söylemlerini Cuma hutbelerinde okuyabiliyor. Ben 54 yaşındayım. İlk oruç tuttuğumda sekiz yaşındaydım. 46 yıldır bütün Ramazanları hatırlıyorum ama 46 yıldır ramazanda hiç eşcinsellik tartışıldığını hatırlamıyorum. AK Parti, iktidarını sürekli kılacak bir çözüm amacıyla kendini ve seçmenini yeniden üretti.
(belediyelerin yardımlarının engellenmesi) Siz başınız sıkıştığında birden fazla kapıya gidebileceğinizi biliyorsanız o zaman birine bağlılık geliştirmenize gerek yok. Ama gidebileceğiniz tek yer varsa ve orası da size her gittiğinizde yardım ediyorsa duygusal bağlılık gelişiyor. AK Parti, tek kapı kendisi olsun istedi.”
İbrahim Uslu'nun, Cumhuriyet'ten İpek Özbey'in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
- Meclis hızlı açıldı. CHP'li Enis Berberoğlu ve HDP'li?Leyla Güven?ile?Musa Farisoğulları'nın vekilliği düşürüldü ve gözaltına alındı. Üç fezlekenin alelacele Genel Kurul’a getirilmesini nasıl değerlendirmek gerek?
Son bir aya bakıp, fezleke hamlesini o bağlam içinde değerlendirmek daha doğru olur. Cumhur İttifakı son bir aydır arka arkaya çeşitli adımlar atıyor. HDP’li belediyelere karşı hamlelerle başladı. Arkasından darbe tartışmasıyla devam etti. Erken seçim dedikoduları, sebebi belirsiz şekilde ortaya çıktı. Orada siyasetin ve kamuoyunun tepkileri gözlemlendi. Sonra milletvekili transferiyle ilgili bir tartışma yaşandı, ki bir yasa hazırlığı var. Siyasi Partiler Kanunu’ndaki olası değişiklik konuşulurken, sadece milletvekili transferiyle ilgili değil, seçim kanununu da kapsayacak daha geniş bir paket düşünülüyor dendi, daraltılmış bölge, seçim barajını yüzde 5’e indirme tartışmaları başladı. AK Parti, kendi içinden hukukçuları seçim kanunu üzerinde çalıştırmaya başladı. Yüksek Seçim Kurulu, partilerin kongrelerini yapabileceğine dair karar aldı. Oysa sadece partilerin değil, derneklerin dahi kongreleri yasaklanmıştı. İzmir’de hâlâ faili belli olmayan, camiden Çav Bella okunması hadisesi yaşandı. Hemen CHP’nin ezan düşmanlığıyla bağdaştırıp, eski bir CHP yöneticisinin yargılanması, Adana’daki tartışma, CHP teşkilat mensubunun gözaltına alınması… Eminim ki, daha yarısını saydım.
- Yani AK Parti ne yapmaya çalışıyor?
Benim gördüğüm bir yol haritası var. Bazı şeyleri hakikaten erken seçim senaryosuyla açıklayabiliyorsunuz. Eğer Bahçeli’nin dediği gibi 2023 yılında seçim olacaksa o zaman yeni kurulan partilerin yasal yükümlülükleri yerine getireceğini, milletvekili transferine ihtiyaç duymayacağını biliyoruz. Seçim 2023’teyse bu yasa niye tartışılıyor? Ama bir taraftan korona kapsamında sosyal yardım paketlerinin ötesinde hafta başında orta sınıflara yönelik yeni paket açıklandı. Krediler, arkasından araba sahiplerini mutlu edecek şekilde akaryakıt fiyatlarında art arda iki hamle yapıldı. Bunlara baktığınızda erken seçim senaryosu varmış gibi. Fakat öte yandan yalnız siyasi partiler kanunu değil, seçim kanununda da değişiklikler öngörülüyor. Seçim kanununda değişiklik yapıldığında en erken bir yıl sonra geçerli olabiliyor.
- Altı ay sonra bir seçim yapabilir, ama o değişiklikleri uygulayamazsınız, öyle mi?
Kesinlikle. O zaman bu değişiklikleri yapmanızın anlamı ne, seçimi bir yıl sonra mı düşünüyorsunuz? Bir sürü soru işareti çıkıyor ortaya ama kesin olan; bir stratejik plan var. Bu plana göre bir yol haritası çıkarılmış, o yol haritası doğrultusunda arka arkaya adımlar atılıyor. Bu arada muhalefetin kendi içinde parçalanmasına yönelik tartışmalara zemin hazırlanıyor, HDP ile CHP ve HDP ile İYİ Parti üzerindeki tartışmaların üzerine gidiliyor, oradaki çatlaklar büyütülüyor. Bu bile, muhalefet bloku içindeki fikir ayrılıklarını, zaafları, kırılganlıkları deşifre eden bir hadise.
- Aynı gün mağduriyet yaşamış olmalarına rağmen HDP'li Leyla Güven’in, bu kararda CHP'nin de sorumluluğu olduğunu söyleyerek 2016’ya atıfta bulunduğunu hatırlayalım…
Tabii… Cumhur ittifakı, muhalefete biraz umut bağlamış seçmene şu mesajı veriyor: “Bunlar en sert olaylar olduğunda bile kendi aralarında dayanışma gösteremeyecek kadar derin fikir ayrılıkları, farklı çıkarları olan, birbirine benzemeyen partiler. Oysa biz öyle değiliz. Dünyaya bakışımızla, ülke meselelerindeki tutumumuzla birbirimizle gayet iyi anlaşıyoruz.” Cumhur İttifakı’nın hedeflerinden biri muhalefetin bir blok olarak hareket etmesinin önüne geçmek. Bunu teşvik edecek çok sayıda hamle yaptı. Bu da onlardan biriydi. Bir de; iktidar HDP’ye karşı uzun zamandır çok sert. Diğer partilere karşı temkinli davranıyor. Belediye başkanını görevden alıp, yerine kayyım atamıyor örneğin. Ama arka arkaya birkaç meselede CHP’ye de HDP’ye davranır gibi davranmaya başladı, tutumunu sertleştirdi, “siz tutumunuzu değiştirmezseniz benim tutumumun ne olacağını böylece görmüş oluyorsunuz” diyor. Bir taraftan siyasi rekabet sertleşirken, muhalefet bloğunun aslında bir blok olmadığını deşifre etmeye çalışıyor. Bunlar bugünden yarına sonuç doğurmaz ama süreç içinde seçmenler bir sürü hadiseyi gözlemleye gözlemleye bir kanaat biriktirir. O kanaati değiştirmek zor olur. Fezleke hadisesinin tek başına bir anlamı yok ama bu paket içinde değerlendirdiğinizde var. Yoksa iki yıldır Meclis Başkanı’nın önünde duruyor. Üstelik kısa süre sonra Meclis Başkanı’nın görev süresi doluyor.
- Siyasi partilerin mecliste grup başkanvekilleri var. Önlerine gelecek her türlü yasadan haberdarlar. Bu şekilde, birdenbire sürpriz şekilde gelmesinin eleştirilecek yanı yok mu?
Bunun siyasi teamüllerin dışında bir tutum olduğu aşikâr. Normal şartlar altında görev süresi bitmek üzere olan bir başkan, zaten iki yıldır önünde duran bir evrakı yeni gelecek başkanın tasarrufuna bırakabilir ve tartışma da yaşanmazdı. Kimse yeni gelene “Bunu niye getirdin” demezdi, masasının üzerinde duruyordu. Bir maksatla bu adımın atıldığını ve o genel strateji içerisinde bir yere oturduğunu düşünüyorum. AK Parti sert tartışmalardan kaçınan bir parti değil, tabanını konsolide ediyor böylece.
- Son tahlilde erken seçim bekliyor musunuz?
Geçen hafta başına kadar gerçekçi olmayacağını düşünüyordum. Benim senaryom Amerikan seçim sonuçlarını gözlemlemek ve sonrasında karar vermek. Biden seçilirse 2021’in ikinci yarısında bir seçim beklenebilir.
- Biden ile ne alakası var?
Şu an rafta duran Türkiye yaptırımlarını uygulamaya karar verir, Türkiye ekonomisi bundan çok kötü etkilenirse diye… Fakat yine söylüyorum, atılan bazı adımlara baktığınızda ancak seçim döneminde atılacak adımlar. “Acaba daha öncesinde de bir seçim hazırlığı yapıyor olabilirler mi” diye geçen hafta başı itibariyle düşünmeye başladım açıkçası. Bir-iki gösterge kaldı. Taslak ne zaman parlamentoya gelecek ve geldiğinde seçim kanunuyla ilgili değişiklik olacak mı yoksa sadece siyasi partiler kanununda mı değişiklik olacak; onlara bakmak lazım.
- Erken seçime gitmek AK Parti’nin lehine mi?
Gelecekle ilgili analizlerine bağlı. Trump hakikaten ABD’de çok kötü gidiyor. Bir süredir Biden ile arasındaki mesafe açılmaya başladı. Amerikan tarihinde görülmedik şekilde, çok sayıda askerin sokağa inmesi, Milli Savunma Bakanı’nın kalkıp, “Ben buna karşıyım, Amerikan topraklarında Amerikan askeri kendi halkına karşı kullanılmaz” demesi ve bunu Pentagon’da açıklaması çok sert. Bunun seçim sonuçları üzerine etkisi olmaması düşünülemez. Cumhur ittifakının seçim çalışmalarını hızlandırmasıyla Amerika’da Trump’ın son krizi hiç yönetememesi arasında bir korelasyon olduğunu düşünmeye başladım. Trump’ın kaybetmesini daha olası görüyorlarsa Trump sonrasındaki döneme yakalanmak yerine, öncesinde seçim kazanıp iki-üç aylık iktidardayken krizi karşılamayı tercih edebilirler. 2018 Ağustos’unda olduğu gibi. 2018 Haziran’ında seçim oldu, henüz iki aylık hükümetken Ağustos’ta döviz krizine yakalandık. Seçim döviz sonrası dönemde olsaydı sonuçlar ne olurdu, ona bakmak lazım. Belki benzer bir analiz yapıyorlar…
- İçeride siyaset 2018’den daha farklı bir fotoğraf vermiyor mu? Kendi içinden iki parti çıktı, karşısındaki blok biraz daha kemikleşti...
Bu tartışılır. Mesela şimdiye kadar muhalefetin kendi içinde 3. İttifak senaryosunu bu kadar tartıştığını görmemiştim. Yüzde 50’yi ikiye bölerek iktidarı kazanacağını düşünen bir yaklaşım var muhalefette. Dolayısıyla muhalefetin kendi arasındaki işbirliğini olgunlaştırdığını söylemek zor.
- Söyleşilerimde hiçbir muhalefet lideri millet ittifakı için “evet” demedi. Siz 3. İttifak çalışması olduğunu düşünüyor musunuz?
En azından parti genel başkanları seviyesinde olmasa bile, onun bir alt seviyesinde, özellikle sağ partiler arasında bu senaryonun ciddi ciddi tartışıldığını biliyorum ve hiç de antipatik karşılanmadığını gözlemliyorum. Özellikle HDP ile İYİ Parti arasındaki çelişkiyi derinleştiren her olaydan sonra bu senaryo biraz daha güçleniyor.
- 3. İttifak senaryosu gerçek olursa AK Parti'ye nasıl bir etki yapar?
Mevcut gücü AK Parti’yi ikinci tura taşıyor. Parlamentoda çoğunluğu kaybetmek de başkanlık sistemi içinde başkanı endişelendiren bir durum değil. Öyle bir kaybetmesi lazım ki, parlamento başkanın üzerinde denetim gücüne ulaşmalı. Teorik olarak mümkün değil.
- Diyelim ki cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın karşısına İmamoğlu çıkarıldı. Tablo ne olur?
Sağ partiler kendi adayını çıkarırsa CHP, İmamoğlu’nu çıkarır mı, soru bir. Soru iki; hem CHP’nin hem HDP’nin birinci ve ikinci turda destek vereceği İmamoğlu’na diğer sağ partiler firesiz destek verir mi? Orada oluşacak fireler muhalefetin dezavantajı haline geliyor. İstanbul seçimlerini farklı değerlendirmek lazım. Orası çok büyük bir metropol. İkincisi bir seçim iptali söz konusuydu. O iptal insanların vicdanını yaraladı. Ama cumhurbaşkanlığı seçiminde böyle bir şey olmayacak. O yüzden CHP’nin adayı muhafazakâr kökenli biri bile olsa ikinci turda firesiz bütün muhalefet oylarını alması gerekiyor, bu çok zor bir şey.
- Şimdi ne değişti, yaralı vicdanlar onarıldı mı? Yerel yönetimlerin o gün yaşadığı sorunlar bugün başka türlü cereyan ediyor...
Evet ama parti tercihlerini değiştirmiyor. “CHP’li belediyelerin sosyal yardımlarının engellenmesini nasıl buluyorsunuz” diye sorulduğunda yüzde 70’e yakını “Yanlış” diyor. Fakat oy tercihini değiştirmesine yetmiyor.
- Seçmen davranışı nasıl değişir?
Bir sürü şeyin birikmesi lazım. AK Parti’den kopmalar 2012-2013’te başladı. Dokuz puan koptu, sonra onlar geri geldi. 1 Kasım seçimlerinde. sonra tekrar gitti. ama tekil olaylarla değil, süreç içinde kopuyor. Seçmeni borsa broker’ı gibi görmemek lazım.
- Bir iktidar partisi dokuz puan kaybediyorsa oradan bir ders çıkarmaz mı?
AK Parti bunların belli olaylar karşısında geri dönebileceğini gördü 1 Kasım seçimlerinde. İkincisi o kayıpları ikame edebilecek bir hamle yaptı ve MHP ile ittifak kurdu, sorun yaşamamak için çok ihtimam gösteriyor. Bir karar verdi, liberal demokrat kesimi içinde tutmaya çalışan politikasını değiştirdi ve çok garantili milliyetçi-muhafazakar sağ söyleme sarıldı.
- Liberallerden neden vazgeçti?
Mutlu etmek zordu bence. Onları mutlu ederken muhafazakâr seçmeni kaybedeceğinden endişe etti.
- Liberaller yarın DEVA Partisi’ne destek verir mi?
Sayıları çok yüksek değil. ama muhalefet bloğunda hareket ettikleri kesin. Aslında liberal eğilimleri yüksek, benim ‘beyaz sağcı’lar dediğim bir grup daha var. 40 yaş altında, iyi eğitim görmüş, ortalamanın üzerinde gelir seviyesine sahip ve metropollerde yaşayan muhafazakâr kökenli seçmenler. Daha önce AK Parti’ye oy vermişler. 2014’ten sonra AK Parti’nin ideolojik aks değiştirmesiyle uzaklaştılar, referandumla kopuşları hızlandı.
DEMOKRATİK ADIMLAR BEKLEMEK GERÇEKÇİ DEĞİL
-CHP Genel Başkanı, vekil adaylarının siyasi partiler yasasında değişiklikle parti liderlerince değil, halk tarafından seçilmesini önerdi.?İktidarı yakından tanıyan biri olarak, sizce bu teklif kabul görür mü?
Aslında AK Parti buraya yaklaşmıştı bir dönem. 2011’de Sayın Erdoğan kalktı, “Muhalefete çağrıda bulunuyorum. Dar bölge ya da daraltılmış bölge, her ikisini de tartışalım” dedi. Dar bölge dediğiniz zaman birkaç şey devreye giriyor. Bir, yerel unsurlar öne çıkıyor. Muhalefet bunu reddetti, kaçan tarihi bir fırsattı. Ben daraltılmış değil ama dar bölgenin siyaseti güçlendireceğini, taban katılımının yüksek olacağını düşünüyorum. Liderler dar bölgeden bahsettikçe mutlu oluyorum. Hele başkanlık sistemi değişmeyecekse dar bölgeye muhakkak ihtiyaç var.
- Siyasi Partiler Kanunu’nda ne tür değişiklikler gündeme gelebilir? Vekil transferinin önüne geçilir mi? önümüzdeki günlerde AK Parti’nin kendi içinden çıkmış olan iki partiyi, siyasal yaşamın dışında tutmak için çabasına tanık olur muyuz?
Şu an görünen bunun olacağı yönünde. Siyasi partiler kanununda parti içi demokrasi seviyesini arttıracak bir düzenleme gerekiyor ama bunu bugüne kadar hiçbir siyasi parti yapmadı. AK Parti’nin kendi iktidarını sürdürmeyi hedeflerken bu tür demokratik adımlar atmasını beklemeyi çok gerçekçi bulmuyorum. Muhalefete dezavantaj yaratacak şekilde değiştirilebileceğinin sinyalleri var.
GÜÇLENEBİLMESİ İÇİN TEHDİDE İHTİYAÇ VAR
-Neden sürekli olarak darbe gündeme getiriliyor?
Benim gördüğüm bir yandan 15 Temmuz’un travması devam ediyor, bir yandan da tehdit enstrümanı bütün popülist yönetimler tarafından kullanılan bir şeydir. Küresel güçler olabilir, iç hainler olabilir, başka bir tehdit; popülist söylemlerin ve siyasi temsilcilerinin güçlenebilmesi için tehdide ihtiyaç var. İnsanlar da “Artık bu ülkede darbe olmaz” dendikten sonra darbeyle karşılaştıklarından bu; inanılır tehditlerin başında geliyor. Bana da sorarsanız, evet, bu ülkede darbe tehdidi var, inkâr edemeyiz. Çünkü darbeye uygun ortamı nasıl ortadan kaldıracağınız belli. Bunun için demokratik ve açık toplum haline gelmeniz lazım. Bizde öyle değil ki.
- Dönüp dolaşıp bir Ayasofya gündemi yaratılıyor.Seçmenini konsolide etmekte işe yarayan bir gündem midir?
AK Parti, Milli Görüş gömleğini çıkardıktan sonra evrensel değerler üzerinden seçmenini etkileyen bir tarzı vardı. Bunun külfetli, bir süre sonra daha ağır maliyetler üretmesinin muhtemel olduğunu hissettiği andan itibaren aks değiştirmeye karar verdi. Fakat orada rakipleri vardı. O aşamadan itibaren yeni bir tarih ve dindarlık bilinci üreterek ciddi bir endoktrinasyon çabasına girdi.
- Örnek?
Mesela, günün birinde AK Parti Hayme Ana’yı keşfetti. Sonra Söğüt şenliklerine katılmaya kalktı, MHP ile kavga ettikleri için bir daha katılmadı, Çanakkale’yi, Malazgirt’i keşfetti. Kut’ül-Amare’yi fark etti, Diriliş Ertuğrullar, Abdülhamitler gibi yeni bir tarih ve dindarlık bilinci üzerinden AK Parti tipi muhafazakarlık üretmeye çabaladı. Medyası, cemaatleri, diyaneti ve STK’larıyla bu bilinci oturtmaya çalışıyor. İnsanları bir arada tutabilmek için buna ihtiyaç var. Yeni ideoloji MHP’yi de içine alan, kültürel olarak AK Parti’ye yaklaştıran bir ideoloji. Bunu üretirken Ayasofya çok değerli bir şey haline geldi. AK Parti devlet törenlerine artık mutlaka müftü ya da diyanet işleri başkanını çağırıyor. Mutlaka duayla açılıyor. Diyanet İşleri hükümet söylemlerini Cuma hutbelerinde okuyabiliyor. Ben 54 yaşındayım. İlk oruç tuttuğumda sekiz yaşındaydım. 46 yıldır bütün Ramazanları hatırlıyorum ama 46 yıldır ramazanda hiç eşcinsellik tartışıldığını hatırlamıyorum. Dolayısıyla AK Parti kendini yeniden üretmeye çalışıyor, seçmeni yeniden formatlamaya çalışıyor.. Bu formasyonla belediye meclislerinde yüzde 50,2 oy almayı başardı. Bunu da gözden kaçırmamak lazım.
- Yeni bir muhafazakarlık üretmeyi başardılar da bunun halkta olumlu bir karşılığı oldu mu?
Onu söyleyemiyoruz işte. İdeolojik olarak kendini yeniden ürettiği süreçte ekonomik olarak refah seviyesinin düştüğünü görüyoruz. Refahı yükseltmek ya da daha demokratik, hukukun üstün olduğu bir ülke yaratmak gibi bir amaçları da yoktu. İktidarını sürekli kılacak bir çözüm amacıyla kendini ve seçmenini yeniden üretti.
AK Parti, TEK KAPI KENDİSİ OLSUN İSTEDİ
- Geçim sıkıntısı ortada. Ekonomik sebeplerin seçimleri etkilediği de biliniyor. Her gün ekonomik paket açıklanıyor; sürdürülebilir bir şey mi bu?
Ekonomik oy verme davranışı yine siyaset biliminin tartışmalarından biri. Teori şu: Seçmen hükümetin ekonomik performansı iyiyse onu ödüllendirir, kötüyse cezalandırır.
- Yanlış mı?
Yanlış değil ama istisnalar var. Ekonomik kötü gidişat sırasında vatandaşı sosyal yardım mekanizmalarıyla koruyorsanız, vatandaş makro ekonomik göstergelere değil, kendisine yapılan yardımlara bakıyor. Sadece Türkiye’de değil, 17 ayrı gelişmiş Batı ülkesinde yapılan çalışmalar bu bulguyu teyit ediyor. Dolayısıyla ekonomi kötü yönetildiği zaman illa oy kaybedeceksiniz diye bir kural yok. Türkiye’den bir örnek: 2009 yerel seçimleri öncesinde kriz başladı ve AK Parti seçime gitti. Sosyal yardım dalgası, seçim ekonomisi gibi hiçbir yönteme başvurmadı. Netice, yüzde 47 olan oyu, yüzde 38’e düştü. Oradan bir ders aldı. Sene 2019… Bir yıl önce ekonomik kriz yaşıyor Türkiye ve yerel seçimlere gidiyor. Herkes tarumar olacağını sandı. Evet, büyükşehirleri kaybetti ama il genel meclislerinde çoğunluğu elde etti. Bu sefer 2009’dan farklı olarak çok yoğun sosyal yardım paketleri açıkladı.
- Büyükşehir belediyelerinin yardımlarının engellenmesinde bu motivasyon etkili mi?
Tabii ki. Siz başınız sıkıştığında birden fazla kapıya gidebileceğinizi biliyorsanız o zaman birine bağlılık geliştirmenize gerek yok. Ama gidebileceğiniz tek yer varsa ve orası da size her gittiğinizde yardım ediyorsa duygusal bağlılık gelişiyor. AK Parti, tek kapı kendisi olsun istedi.
GÖZETİM KAPİTALİZMİ YÜKSELİYOR
-Koronavirüsü sonrası dünyanın otoriterleşeceği konuşuluyor.. bir yandan Batı’da sokaklara baktığımızda da halkların bir adalet talebi olduğu görülüyor…
Esas burada yükselen, derinliği ve kapsamı genişleyen ‘gözetim kapitalizmi’… Seçmen ve siyasetçiler arasındaki çatışmalar olayın bir tarafı. Mesela Korona zamanında bütün dünya ekonomileri küçülürken Amerika’daki büyük bilişim şirketleri milyarlarca dolar kar etti. Sadece Amazon’un sahibinin serveti 25 milyar dolar civarında arttı. Gözetim kapitalizmi ürünlerini günde yüzde 30 kullanıyorken, 50-60’a çıktı, kapsamı genişledi, yaşlılar da kullanmaya muhtaç hale geldi. Gözetim kapitalizminin George Orwell’in 1984 romanındaki gibi distopik bir topluma yol açabileceğinden bahsedilirken, arkasında da büyük bir kar potansiyeli var. Dünyanın ilk on şirketi bilişim şirketleri. Benim gördüğüm güç temerküzü gözetim kapitalizminde oluşuyor. Ayrıca; siyasetin otoriterleşmesi, toplumların otoriteye nasıl baktığıyla ilgili. Çin, Rusya otoriterleşmedi, zaten otoriterdi.
- Türkiye?
Avrupa’daki demokrasi tecrübesi olup, sonra popülist yönetimler tarafından yavaş yavaş otoriterleşen blok içinde.
- Sosyoloji bunun arkasında durur mu?
Direnen kesim de var, arkasında duran da... Eğilim demokratik değerlerden yana. Bu süreç bir sınav oldu. Popülist yönetimler tamamen çuvallarken, özellikle kadın liderler tarafından yönetilen demokratik ülkelerde pandemi süreci çok iyi yönetildi. Toplumlar bunu gördü. Ben Almanya, Yeni Zelanda gibi ülkelerde bir otoriterlik riski kaldığını düşünmüyorum. Trump’ın seçimi kaybetmesi, yerine sosyal demokrat bir yönetim getirilmesi bir domino etkisi yaratabilir. Türkiye’de süreç eğitim seviyesinin artması nedeniyle daha demokratik dünyaya entegre olmaktan yana ama AK Parti kendini yeniden üretmeyi başarıyor. Bunun için yoğun bir çaba gösteriyor.
NEDEN DR. İBRAHİM USLU?
Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü'nde tamamladı. 1993-1995 yıllarında ABD'de doktora seminerlerinde bulundu. İstanbul Üniversitesi'nde sosyal politika doktorası yaptı. Kuruluşundan başlayarak 15 yıl boyunca AK Parti’yle çalıştı, siyaset araştırmalarında adını sıkça duyduğumuz ANAR’ın genel müdürüydü. Siyaset yoğun biçimde erken seçimi konuşmaya ve Meclis fezlekelerle açılınca bize de seçim stratejisini, atacağı adımları, hesaplarını partiyi çok yakından tanıyan Uslu’ya sormak kaldı...
Cumhuriyet
Hem aradığınız haberlere hızlıca ulaşabilmek hem de Haber3.com'a destek olmak için Google News'te Haber3.com'a abone olun.
Haber3'e Google News'te abone olun
Abone Ol