Davutoğlu: Başarısız olursam bırakırım

Davutoğlu: Başarısız olursam bırakırım

Başbakan Ahmet Davutoğlu, NTV canlı yayında ''Başarısız olursam görevi devrederim'' dedi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, NTV canlı yayınına konuk oldu. Oğuz Haksever'in moderatörlüğündeki programda Davutoğlu; Mustafa Karaalioğlu, İsmet Berkan ve Seda Öğretir'in sorularını yanıtladı.

İşte Davutoğlu'nun NTV'deki açıklamalarından satırbaşları:

ADAY LİSTESİ

Sanki yıllardır ayrı ekiplerde çalışıyorduk da, ayrı ekipler yarıştı, kime yakın olduğu konusunda ağırlık hesabı yapıldı. Bu çok yanlış bir algı. Benim ekibim onun ekibi, onun ekibi benim ekibimdi. "Cumhurbaşkanlığında kiminle çalışmak istersiniz?" diye sorduk, başbakanlıkta bazı arkadaşlar kaldı, bazı arkadşalar cumhurbaşkanlığına gitti. Davutoğlu’nun ekibi ya da Cumhurbaşkanı'nın ekibi ayrımı yapmak sunidir. İnsanların yüreklerindeki sevgiyi nasıl parçalayabilirsiniz? Hatta MYK’da da arkadaşlara dışarıya farklı görüntü vermek isteyenlere işareten söyledim, ‘Cumhurbaşkanımızın yanında olmayan benim de yanımda olmasın’ dedim.

"LİSTELERE MÜDAHİL OLMA SÖZ KONUSU DEĞİL"

Bu şu demek değil, ekip olarak, arkadaşlık olarak Cumhurbaşkanı'nın ekibi Başbaka'nın ekibi gibi bir ayrım olmaz. Ama devletin kurumsal işleyişi konusunda Cumhurbaşkanı'nın da Başbakan'ın da yeri de bellidir. Cumhurbaşkanı siyaset üstü tarafsız bir konumdadır. Listelere müdahil olma gibi bir durum söz konusu değil. Cumhurbaşkanı'na yakın denilen isimlerin çoğu benim yıllarca beraber olduğum arkadaşlar.

"SAATLERCE GÖRÜŞMEYE GEREK YOK"

Ben herhalde cumhurbaşkanımızla 12 yıl birlikte çalışmış biri olarak, bunun için cumhurbaşkanımızla saatlerce görüşmeye gerek yok. Bazen konuşmadan da anlaşılan sadece bakışlarla da meselelerin çözülebileceği bir şeyden bahsediyoruz. Böyle bir kategorizasyon söz konusu değil. Aday belirleme sürecinde belli kriterler oldu. Projelere aidiyet, Ak Parti’nin vizyonunu benimseme, nerede nasıl katkı yapabileceği… Bana kimler yakın diye bir kriter söz konusu olmadı.

"FUTBOL MAÇINA ÇIKMIYORUZ"

Geçmiş döneme oranla yıldız isimlerin olmadığı göze çarpıyor. Bunun nedeni olumsuz etkisinden mi kaynaklanıyor yoksa partililik ve güvenilirlik kıstasları yüzünden mi böyle?

Biz bir konsere çıkmıyoruz, futbol maçına çıkmıyoruz. Ama bu adaylar içinde sanatkarlar da var, yazarlar, entelektüeller de var. Burada nihayet bir yıldız ekip gibi bir görüntü ortaya koymaktansa, eflatunun çok sevdiğim prensibi vardır “Adalet her şeyin hakkını vermek ve olması gerken yere koymaktır. Sadece popülerlik üzerinden adaylığa başladığınızda, onları popülerlikle kaybedebilirsiniz.  Flaş isimler, yıldız isimlerin ötesinde, bir AK Parti’nin omurgası var, iki bu geleneği yenileyecek entelektüel sosyal birikime sahip unsurlar, bunların bir kısmı şimdi bilinmiyor. Şu anda sıradan gibi görünen belki de iki yıl sonra isimler en popüler siyasetçi haline dönüşecek.

"ÇOK AZI BENİ TANIYORDU"

Ben başdanışmanlık görevini yaparken, genel yayın yönetmenleri toplantısında, başbakanımız Abdullah Gül’dü, o toplantıda olanların çok azı beni tanıyordu, bir kısmı da beni gazeteciler arasında zannetti. Ki akademik dünyada herkes beni bilirdi. Ama bazı kesimlerde bilinmeyebilir. Şöhret siyasette en büyük afet. Ben şuna baktım, bu geleneğin sürekliliğini kimlerle devam ettirebilirim, yenileyebilirim. Üçüncü bir unsur da bu geleneği kimlerle çeşitlendirebileceğim.

"EĞER HAKAN ŞÜKÜR GİBİ İSİMLERLE KAST EDİLEN"

2007-2011’de kimleri kast ediyorsunuz? Eğer Hakan Şükür gibi bir isim bunlar ise kast edilen, Hakan’ı zikretmen bizden ayrılmış dolayısıyla değil popülarite için söylüyorum. Şu anda listeye baktığınız zaman Orhan Miroğlu’ndan Markar Esayan’a… Bunlar bilinir, şöhret oldukları için değil.

Genel başkan olduğunuz kurumsallaşma demiştiniz. Seçtiğiniz listeyle önümüzdeki dört yılda seçimsiz bir dönem var. Bunu taşıyabilecek bir mimari gözettiniz mi? İstediğiniz gibi bir liste oluşturabildiniz mi? Keşke şunlar da olsaydı diyebileceğiniz isimler var mı?

Diğer partilere göre AK Parti çok ciddi bir aday zenginliğiyle bu sürece girdi. 6 bin 230 aday. Bu havuzun içinde de çok nitelikli, bir çok alanda ciddi şekilde zorlandık. 116 saat çalıştık. Bir keresinde 19 saat aralıksız toplandık. Mimari oluşturmak şurada başlar, önce gözlem. Genel başkanlık görevini aldıktan sonra kongreleri başlattık. Sebeplerinden birisi, yurtdışında olmak teşkilat tabanıyla ilişkimizin kısıtlı olduğu dönem vardı. Ben yeni bir işe başlarken de yeni öğrenme heyecanı, dün dedim ‘oldum diyen öldüm demiştir’ Her şey yeni bir süreç. Kongreler de bir kere 50’yi aşkın ile gittim, tek tek resmini çektim. Bu bir birikim oluşturdu.

"TEK TEK DİNLEDİM"

Sonra yerelin ve vilayetin resmini çekme imkanı buldum. Hemen arkasından temayül yoklaması yaptık. Geniş katılımlı, her ilde. O yoklamalar özel bilgi olarak önüme geldi. Gözlemle onları yanyana koydum. Arkasından grup başkan vekillerimizden rapor istedim, meclis performansı, katılım vesaire. İlk defa bu sene, iki yeni uygulama başlattık. Birisi genel başkan olarak il başkanlarının tümünü, tek tek dinledim. Resmimin belli şeyleri puzzle olarak zihnimde yerleşmeye başladı.

"6230 KİŞİYLE MÜLAKAT YAPTILAR"

İkinci bir uygulama yaptık, STK’lar. Bize oy versin vermesin, yakın olsun olmasın. Bütün STK’lara temayül yaptık. Kimi görmek istiyorsunuz? Hiç listede olmayan bir ismi gündeme getirebilirdi. Üst kurula oturduğumuzda tek tek, 6230 kişiyle mülakat yaptılar. Ara komitenin değerlendirmesi geldi. Mimari önce zihinde canlanır. Bu kanaat dışında X ilini açtığımızda diyelim, belli isimler üzerinde yoğunlaşıyorsunuz. Eğer aynı kalitede üç isim varsa, hemen alanda kamuoyu anketi yaptırdık. Biz yapmadık, kamuoyu şirketi gitti, kim en fazla bilinir, istenir, sevilir. Hemen o gün.

"GOOGLE'A GİRİN" DEDİM

Çarpıcı bir şey söyleyeyim. Bir an geldi, kaliteli iki aday. Özellikle az bilinen isimlerde. Ama resim bir yaşayan bir şey olmadığı için, "Google’a girin son konuşmasını çıkartın" dedim. Birkaç ilde konuşmalarını dinledik adayların. Üslubu, edebi, hitabeti, bedensel dili nasıl. Birkaç ilde böyle karar verdik. Doğal haliyle onları izledik, onun için saatlerce sürdü. Bazı illerimizde aday bakımından, "hem yerel hem ulusal ölçekte" dedik ki daha iyisini arayalım. Hadi dedim zihninizden isimler çıkarın. Herkes yeni isimler ortaya çıkardı. Listede olmadığı halde aday yaptığımız isimler var.

"BU BİR SATRANÇ"

Ha mükemmel mi? En iyiye ulaşmaya çalışıyoruz. Bir de sizin listede görmek istediğiniz isimler var. Diyelim, Mehmet Şimşek, 2007’de bir çok kişi tanımıyordu. Ama şimdi Mehmet Şimşek adı hangi ile koysanız temayülde… Dolayısıyla zihninizdeki insan dokusuyla, toplumdaki talep arasında bir optimizasyon yapıyorsunuz. Tabi açık söyleyeyim, bu bir satranç rakiplerinize bakıyorsunuz. Ön seçim yapıldı CHP’de, nerede kimin olabileceğini biliyorsunuz. Son gün dahi, şu hamleye karşı şunu yapsak daha doğru olur diye, iller arasında kaydırmalar yaptık.

"TÜM KABİLİYETİMİ BURAYA DÖKTÜM"

Eve gittiğimde şunu söyledim, ben elimdeki tüm verilerimi, kabiliyetimi buraya döktüm. Bundan sonrası artık yola çıkılır ve devam edilir. Mutlaka üzülen olmuştur. Onlar da bizim dava arkadaşlarımızdır, onlarla yollarımız bir çok yerde kesişecek.

7 HAZİRAN TAHMİNİ

Ben hiçbir zaman doğrudan bir seçim takvimi yapmadım. Kılıçdaroğlu’nun yüzde 35 gibi… Benim üst limitim yok, milletten ne kadar alabilirsem o kadar. Bana düşman, eleştiri dili kullananlar dahil bütün vatandaşlarımızın kalbine girebileceğimizi zannediyorum. Oy verirse genel başkan olarak, oy vermezse işte o zaman bir dahaki sefer oy ver diye çağrıda bulunuyorum. Alt limit diye bir şey, alt limit gibi bir şey koymaz kendine.

Selefiniz oran vermezdi. Bir başka meydan okuma tarzı vardı. Siz bir şey diyecek misiniz?

İktidar olmazsak, birinci parti olmazsak, bana verilen emanetin hakkını veremediğimi düşünürüm. Biz bu koltuklara ne büyük heveslerle geldik, ne de kendimizi mıhlamış durumdayım. Ben makamın peşinde koşmadım, makam neredeyse beni kovaladı. Başarılı olabileceğini düşündüğüm bir arkadaşa emaneti devretmek, benim için büyük bir görev olur.

Bakalım benim bu kullandığım rahatlıkla, Kılıçdaroğlu, Demirtaş, Bahçeli bunu kullanabilecekler mi?

HDP’nin bazı anketlerde barajı geçtiği söyleniyor. Size gelen araştırmalar var mı, HDP’nin oy oranına ilişkin?

Bir kere bu demokratik bir yarış. Geçerlerse tebrik ederiz, hep beraber çalışırız. Ama şimdiden HDP’ye söyleyecek bir çift sözüm var. Geçmezlerse bunu bir meşruiyet haline dönüştürmemeleri lazım. Tutup da yarışa gireceksiniz, kuralları belli bir yarış. Bu yarışın sonuçları gayri meşru olarak nitelendirmesinler. Şimdi HDP meydanlarda ben memnuniyet duyuyorum. Rengarenkte… Bukalemun tabirini kullanayım. Bazı yerlerde sol marjinal ateist gruplar, bazı yerlerde muhafazakar adaylar. Bazı yerde eski ulusalcılar… Bence HDP herhalde bir proje olarak Syriza şeyinden hareket ederek, kendini başka alana taşımak istiyor. Protest bir parti olmaya yöneliyor. Ama protest hareketler, başta cazibe oluşturur, sonra merkez kaç güçleriyle uğraşmakta zorlanırsınız. Bende ilgiyle izliyorum. Ama bir proje olmasınlar, ona dikkat etsinler.

Ben dediğim gibi takip ediyorum. Ama kimse kendi yokluğuyla milleti tehdit etmesin. Bizim hedefimiz başkasının başarısızlığı üzerine siyaset yürütmüyor. Şu şu şu başarısız olsun biz aradan çıkalım..

"BALAYI HAVASINDALAR"

Biz özneyiz, onlar nesne. Biz ne olduğumuzu ortaya koyuyoruz. Onlar bazen anti AK Parti bazen anti Erdoğan… Ne olmadığı yönünden siyaset yürütüyorlar. HDP, balayı havasındalar ekip olarak. O balayı nikahtan sonra değişirse, nikahı bozmaya kalkmasınlar. Eğer kazanırlarsa, girerlerse, başımızın üzerinde yerleri vardır.

Doğal vaatleriniz var, tamamlanmayı bekleyen sözleriniz var. Çözüm süreci HDP bağlamında önemli. Aktör olarak HDP’nin bulunduğu süreçti bu. Son zamanlarda bu güvenlik-özgürlük dengesinde ibrenin güvenlikten yana kaydığı, Güneydoğu’da da HDP’nin avantajı olacağı analiz var. Güneydoğu illerinde bir risk bekliyor musunuz?

"ÖZELEŞTİRİYE ZORLAYACAĞIZ"

Özgürlük güvenlik dengesinde bir sapma kayma olmadı. Ama ne oldu? Burada HDP’yi, kendisini bir özeleştiriye zorlayacağız. Burada bir anda barış güvercinleri gibi kendilerini takdim edenler, aynı kadro 6-7 ekimde hayatı zehir ettiler. Şimdi biz güvenlikle ilgili bir tedbir almak zorunda kaldıysak, bunun müsebbibi tweetleri atan Demirtaş’tır. O olmamış olsaydı, benim başbakan olarak 1 eylülde okuduğum hükümet reformunda güvenlik reformu gördünüz mü hayır.

Türkiye’nin özgürlükleri muhkem kılabilmesi için, güvenlik-kamu düzeni. Kamu düzeni dedim, devlet otoritesi sözü çıkmadı ağzımdan. Kamu HDP’dir, kamu AK Parti’dir, kamu CHP’dir, kamu alevidir, kamu sünnidir, kamu Müslümandır, hristiyandır, ateisttir.

"KAZANAMAZSAM KİTAPLARIMI YAZACAĞIM"

Eğer AK Parti’nin bir tanımı yapılacak olsa özgürlükçü niteliğidir. Türkiye’de kimse 8 Haziran günü istenilmeyen bir sonuç doğarsa, asker müdahale eder diye bir şey taşıyor mu? 1996’da taşıyordu. 4 Kasımda ne olacak diye insanlar kaygı duyuyordu. Sayın Demirel'in, "Başbakanlık koridorlarında Menderes’in ruhu dolaşıyordu" diye ifade ettiği söylenir. Kazanırsam görevime devam edeceğim, kazanmazsam ki düşük ihtimal, kim kazanmışsa ona devredeceğim. Kitaplarımı yazacağım, sonra belki yine yarışırız.

Bugün HDP doğuda Güneydoğu’da Kürtçe propaganda yapabiliyorsa bunu AK Parti sağladı. AK Parti’nin özgürlükçü siyaseti olmasaydı bir kısmı dağdaydı, bir kısmı hapisteydi. Belediyelerde bizim de eleştirdiğimiz bazı uygulamalar dahil, özgürlük ortamında bu değişimler yaşanacak.

Ama aynı HDP ve arkasındaki örgütsel yapı, köy köy insanları tehdit ederlerse, bana çıkmazsa size gösteririz diye savunurlarsa, özgürlük şarkıları okuyamazlar. Gidip orada bir takım önemli şahsiyetlere ki elimizde veriler var, sizin aşiretten şu yönde bir oy çıkmazsa sonra hesaplaşırız gibi bir şey söyledikten sonra izmir’e gelip barış türküleri okuyamazlar. Bu anlamda özgürlükçü bir ortamda seçime gidiyorsak AK Parti’nin yoğurduğu maya var.

Seçim beyannamesinde başkanlık sistemini bir kez anlattınız. Nihai halini de yazdınız öyle mi?

Hükümet işi devam ediyor. Evvelsi gece vekil adaylarının listeleri tamamlandığında, daha erken saatte eve geldik. Ama ertesi sabah 7 saatlik ticaret ve sanayi şurasını yaptık. Akşam 7’de de bakanlar kurulunu topladım, bittiğinde gece 2’ydi. Önümüzdeki birkaç gün, hafta sonu da tamamiyle seçim beyannamesini, taslağını kaleme almıştım, ona bir ince işçilik yapacağım. Başkanlık sistemi de dahil yeni anayasayla ilgili şeyleri ele alacağız. Yarın öğleden sonra seçim strateji komisyonunu toplayacağız. Önümüzdeki hafta tamamlayıp, büyük aday tanıtımıyla birlikte kamuoyuyla paylaşacağız.

Yapacağımız şey, esas itibariyle anayasanın özgürlükçü karakteri ve insan haklarına dayalı temelidir. Form nihayet şekillendirilebilir, ama özde bir sakatlık varsa form yürümüyor. Parlamenter sistem, 27 Mayıs’tan itibaren yok türkiye’de. Olsaydı parlamenter sistem bu kadar darbe olmazdı. Cumhurbaşkanlığı makamı güçle mücehhez kılınmazdı, sembolik olurdu.

Sayın cumhurbaşkanıyla görüştünüz. Sizin bizzat kaleme aldığınız bu bölüme rötuşları var mı?

Hayır, bunda bir anormallik görmekte, muhalefet cumhurbaşkanı müdahalesi gibi algılaması doğru değil. Biz herşeyi istişare ederiz. Her şeyin bir zamanı vardır, cumhurbaşkanımız kendi takdir ettiği zaman gündeme getirebilir, bende seçim beyannamesi yaklaşıkta netleştirdim. Birkaç arkadaşı değişik modellerle ilgili çalıştırdık. Cumhurbaşkanımızın bir müdahalesi olmadı, ifade etmek isterim. İçselleştirmediğim hiçbir fikri savunmadım. İçselleştirdiğim bir fikri savunmada tedbir etmedim. bir fikre çağıracaksam, önce o fikrin çatısını çerçevesini zihnimde dokurum, çıktığım zaman da inanmış olarak çıkarım.

"PARLAMENTER SİSTEMİ SAVUNSALARDI..."

Türkiye’de gerçek bir parlamenter sistem işleseydi, parlamenter sistemi savunsalardı, cumhurbaşkanlığı seçiminde, e-muhtırada, yani 12 Eylül’ün sabahı savunsalardı parlamenter sistem işlerdi. Kimse "başkanlık sistemi" demezdi. Şimdi cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmişse, doğru olan bu sistemin başkanlık sistemi üzerinde evrilmesi.

Bugün başbakan olarak, başbakanın olmadığı bir sistemden bahsediyorsunuz. Değişik geliyor kulağa?

Niye üç ay önce konuşmadığımın sebebi de bu. Ben başbakanlık görevini yaparken hakkıyla yaparım. Üstlendiğim sorumluluğu tartışma konusu yapmam. Ama seçime gidiyorsam da doğru olan neyse onu söylerim. Yani Türkiye’nin bu sistemi yenileme ihtiyacı var. başbakanım diye bu ihtiyacı gözardı etmem. Ama başbakanlık görevini yaparken de bu görevi zayıflatacak hiçbir açıklamaya müsamaha göstermem.

"HAKKINI VERİRİM"

Ben başbakanlık koltuğuna oturdum diye o koltuğa saplanıp kalmam. Şu veya bu fikrimi saklamam gizlemem. Ama bu koltuğun hakkını da tartışma konusu yapmam. Ben başbakanlık görevini yürütürken demiş olurdum ki bu koltuk artık olmayacak. Ama seçime giderken, en doğru zamanlamayla söylemek lazım. Anayasa değişikliğine ulaşacak tablo olursa, muhalefetle de konuşarak, anayasa çok taraflı bir sözleşmedir. Onun için seçim beyannamesine 2023 sözleşmesini de koymayı düşünüyorum. O sözleşme gereği oturur meclis’e giren herkesle mutabakat için yeni bir anayasa, konuşmaya da hazırız. Ama şunu da söylemesinler Türkiye’de mükemmel işleyen parlamenter sistem var demesinler. Tekliflerini getirsinler. Başkanlık sistemine geçene kadar başbakanlığın hakkını veririm.

Sizin başkanlık konusundaki yaklaşımından sonra, sayın Erdoğan ve siz açık tavır koymuş durumundasınız. 7 Haziran diğer oylama karakterinin yanında bir başkanlık referandumu anlamı taşır mı sizin için?

Yeni Türkiye ifadesini kullanırken sistemin, siyasal sistemin, yargının, yürütmenin bütünüyle bu işleyişin yenilenmesi teziyle ortaya çıktık. Meydana çıkarken verdiğimiz sözlerden biri de yeni anayasa. 2007’den sonra anayasa komisyonu kuruldu, ne oldu dağlıca baskını oldu. terör konuşulur hale geldi.

"ETEĞİNİZDE NE VARSA KOYUN"

Muhalefet partilerini diyaloğa davet ederim. Anayasa bir sözleşmedir. Herkesi davet ederim ve derim ki ‘bakın arkadaşlar, ey siyasi partiler, ey entelektüeller beraber yeni bir Türkiye inşa etmemiz lazım. Hepiniz 12 eylül’ü, daha genç olanlar 28 şubatı yaşadı. Bir daha bunu yaşamamak için, zihninizde eteğinizde ne varsa koyun. Bizim eteğimizdeki şudur’ bu sözleşme içinde elimizden geleni yaparız.

Eğer bu güce ulaşamazsak,  o zaman da yine gelin, buradaki hassas olan hususları toplayalım diye çağrıda bulunurum. Ama ne benim ne de cumhurbaşkanımızın, devlet ahlakı şu sistem içinde .

Kuvvetler ayrılığı tasarımı nasıl? Anlayışı nasıl?

Bu anlamda zaten, bir başkanlık sisteminin özgürlükçü dokusu derken referansta bulunduğum noktalar bu. Vatandaşlık tanımını bu esasta bütün unsurlarıyla anayasaya koyduktan sonra. O çerçeve ve temel özgürlük alanı için de bu özgürlüğü yansıtacak siyasal sistem. O formun özgürlüğü koruyan unsurlarından biri de hiçbir gücün denetimsiz olmaması. Ben başbakan olarak, parlamenter sistem doğru işlemiş olsaydı, görünüşte sorumlu benim. Hesaba her açıdan parlamento bakımdan, imza yetkisi bakımından tümüyle sorumluluk başbakandır. Kaç bakanımız, iki hafta içinde gensoruya muhatap oldu.

"ASYATİK BAŞKANLIK TÜRKİYE İÇİN DOĞRU DEĞİL"

Beraber çalışacağımız halde orada tutuyoruz çünkü bir yargı denetimi var. Ama dediğinizde doğruluk payı şu, başbakanın kullanabileceği muhayyel güç başkanlık sisteminden daha az değil, daha fazla olduğu yer var. Şu varsayım yanlış, başkanlık sistemi otoriterliğe yol açar. Özünü doğru dokumak önemli. Ama şu olmayacak, olması Türkiye’nin geldiği demokrasi açısından da mümkün değil. Cumhurbaşkanı için tartışılan bazı konular, bilinsin ki Türk demokrasisi içinde .

Türkiye’de asyatik tarzda bir başkanlık modeli Türk demokrasisine ulaştığı düzey bakımından zaten doğru değil. Bu düzey başkanlık sistemi de olsa, parlamenter sistem de olsa, zaten toplumsal çeşitlilik şu ana kadar gelinen özgürlük alanının genişlemesi otoriterleşmeye zaten izin vermez.

Fakat uzlaşma komisyonuna verilen, teklif epey eleştirilmişti. Aynı mı?

O genişletilecek. O teklif de anayasa uzlaşma komisyonunun tıkandığı yerde gündeme gelen bir teklif. Şu bir olabilse, ah bir bagajlarımızı artıp dört parti lideri oturup, seçim sonrası, gelin bu bizim geleceğimiz. Bagajlarımızı bir kenara koyalım. Nasıl bir Türkiye özlüyoruz?

Yani uzlaşma komisyonuyla aynı olmayacak?

Fikirlerimiz muhtevi olarak kalabilir ama bu anayasanın bütününe oturacak. Bunu da ben şimdi çok kayıda bağlanmış, mimarisi oturmuş bir şey telaffuz etmek istemiyorum. Türk modeli derken, bizim tecrübemiz içinden, bunu üretebiliriz. Keşke 2007’de 2004’te hep beraber oturup, parlamenter sistemi doğru yere oturtabilseydik.

Fenerbahçe’ye saldırıya ilişkin olarak iki kişi gözaltına alındı ve serbest bırakıldı. Bu soruşturma ne kadar zor?

Biz üst kurul toplantısındaydık, haber bana iletildi. "Derhal üzerine gidin" dedim. Bunun tabi ben çocukluğumdan beri Fenerbahçeli olarak da, bunu hemen derinden hissederek de müdahil oldum. Hangi takım olsaydı da müdahil olurduk. Bir dönem de Trabzonspor’u tuttuk. Bir fark gözetmiyorum. Hemen üzerine gidildi. Bizi ilgilendiren iki boyutu var, birisi spor. Onun korunması, gençlik spor bakanımızı çağırdım, onlar kendi özerk yürüyeceği faaliyetler. Ama biz hükümet olarak ne yapılması gerekiyorsa yapalım, kaygımız bu.

"BU HAFTAYI BENİMSEMEMİZ GEREKİR"

İkinci bir kaygı, adliye saldırısı ve arkasındaki şeylere baktığımızda, özellikle spor üzerinden gerilim yaratmak isteyen unsurlar var mı? Çünkü staddan dönerken olayın olduğu yerde, hani tespiti zor bir alanda bu saldırı söz konusu oluyor. O gece araştırmalar sürüyor. İki kişi gözaltına alındı. Bazı eşleştirmeler parmak izleri de dahil, o sebeple serbest bırakılma. Yakından takip edeceğiz. Bu haftayı sporda şiddete karşı dayanışma haftası gibi benimsememiz gerekir.

O kaos ortamı yaratma arzusu isteği ciddi bir olasılık mı? Var mı bu olayda?

Devlet nedir diye sorsanız bana öncelikle tedbir derim. Devlet binde bir ihtimali daha düşünemezse devlet olma vasfını kaybeder. Ama ümit ederim ki o sportif centilmenliğe tüm taraftarlarımız sahip çıkar. Ben Fenerbahçe’ye ve futbolcularımıza geçmiş olsun diyorum.

Gülen grubu, paralel yapı meselesi. Siz dışişleri bakanıyken toplantıyı dinlediler. Şimdi bütününe hakimsiniz başbakan olarak. Ne kadar büyük bir tehditle karşı karşıyayız. Bugün de iddianame ‘fethullahçı örgüt’ art arda dördüncü dava bu. İade süreci başladı. Henüz istenmedi. Tehdidin boyutu nedir? Sizin mücadele perspektifinde değişiklik oldu mu? Milletvekili listesi hazırlarken o taraftan herhangi bir şeyle karşılaştınız mı? Eleme yaptınız mı?

Genel bir inceleyip sık dokumaya gayret gösterdik. Bu tür bağlantılar irtibatlar var mı, bunları düşünmek görevim. Ben sadece beni seçin diye istemeyeceğim, onların her birinin yaptıkları bize yazacak. O anlamda ciddi bir eleme, gözümüzün üzerinde olma hali oldu.

"BU DEVLETİ ELE GEÇİRME OPERASYONUDUR"

Tedbir çerçevesinde baktığınızda, güç bir müddet sonra yozlaştırıcı bir etki yapıyor. Bu bürokraside askeri müdahaleler böyle olmuştu. Sivil toplumdan hareketle, devleti yönetmek, yani millete uğramadan, demokrasi çarıklarını giyip halkın önüne çıkmadan, devleti şu veya bu yolla yönetme çabasının her biri darbe teşebbüsüdür. Bu ister üniformalı şekilde cuntalaşma yoluyla olsun, isterse dini ya da laik, şucu ya da bucu hangi yapı olursa olsun, bir şekilde devlete organize şekilde girmişse, tercih yaparken irrasyonel taraftar tercihi yapmışsa, bunu sınavlara soruları çalmaya başlamışsa, bu devleti ele geçirme operasyonudur.

Bunu kim yaparsa yapsın, etnik ulusalcı bir kimlikle, ister dini kimlikle yaparsa yapsın devlet tedbir alır, alıyoruz da. Şu anda etkilerinin kırılmış olması, ÖSYM’de KPSS’de attığımız adımlar, bir çok noktada gerekli adımlar atılıyor. Bu konuda özellikle görevlendirilmiş arkadaşlar da var. MGK kararı da özellikle, devlete sızmış illegal paralel yapılanmalar devlet buna izin vermez.

Bakanlıkta bir takip ekibi mi var?

Her yerde, bu yapı ya da başka bir yapı. Benim önüme biri bir isim getirdiğinde, hesap vermek durumunda olan bir güç belirleyici olmuşsa, onu saf dışı etmek bizim görevimizdir. Özellikle yargı süreci çok hızlandı. Yahu ne olmuş bir kopya çekilmiş… Hayır, birinin yapabileceği en büyük ahlaksızlık, eşit şartlarda sınava girenler arasında etnik mezhebi ayrım yapmasıdır. Ben öğrencilerim konusudna hiçbir zaman ayrım yapmadım. Şimd de başbakanım. KPSS’ye

"KPSS AHLAKSIZLIĞI KADAR BENİ ETKİLEYEN BİR ŞEY YOK"

Bana suikast tertip edecek biri olsa, o sınava girmişse, ben o sınavın sonucunu kabul ederim. Ama KPSS’de yapılan ahlaksızlık kadar beni derinden etkileyen bir şey yok. Ne hakkınız var? Kaderi yazan siz değilsiniz. Kaderi yazan bellidir. Ama siz oturduğunuz yerden, şu şu isimler şu bakanlığa girecek, şuralarda yükseltilecek, onun için de şu kişilerin itibarları zedelenecek, tapeler çıkarılacak. Bunu yapan birine çok da masum bir şey yapıyormuş gibi muamele yapılmaz.

Ali Demir sizi hayal kırıklığına uğrattı mı?

E tabi, kim bu işe karışmışsa, bulaşmışsa, kardeşimiz olsa affetmeyeceğimiz bir durumdur. Ben kişisel olarak bir şey demiyorum. Böyle bir durum var mı ki var.

Yargı sürecinin noktalandığı bir başka dava var. Balyoz davası. ’Kumpas’ ve ‘aldatıldık’ diye ifadeler duydu kamuoyu. Muhalefetin de uzun zaman yanyana yürüdünüz nasıl fark etmediniz diyor. Siz mağdurlarla bir araya gelmeyi düşünür müsünüz?

Bunların bir kısmı da benim, derslerimde bulunmuş subay da olabilir. Ama devam eden süreç bitti ama. Şu var benim dikkatimi çeken bir husus. Siyaset dışında güç kullanmak isteyenlerin kontrol etmek istedikleri şey hukuk olmuştur. Bu bugün paralel yapının yaptığıdır, 28 Şubat'ta yargıçları çağırıp brifing yapanların yaptığı iştir.

"GENELKURMAY İLE SEVİYELİ BİR İLİŞKİMİZ VAR"

Yargıyı mutlaka bu tür müdahalenin dışında tutmak lazım. Ama bu şu anlama da gelmiyor, 12 yıl içinde AK Parti iktidarları, hiçbir darbe teşebbüsünün olmadığı yerden bugünlere geldi diye de diyemez kimse. Mağdurlar vardır, bunun kapsamını dönüştürülerek, mağdurları artıranlar vardır. Ama biz yaşadık son 12 yıl. Genelkurmay ile çok seviyeli bir ilişkimiz var, ama e-muhtırayı da yaşadık biz.

Bunun bir kumpas olması, asker-sivil ilişkisinin son 12 yılda şeysiz yürüdüğü anlamına gelmiyor. Bu ilişkileri rayına oturtmak kolay olmadı. Komuta kademesindeki bütün arkadaşlara ben hep takdirlerimi ifade ettim. Beni çok zedelerdi 28 Şubat tablosunda, cumhurbaşkanının, MGK oturuş düzeni, askerler, siviller. Ne zaman değişti? Genelkurmay başkanımızın, Abdullah Gül’ün hepimizle konuştuğu bir günde, ne güzel oldu işte. Herkes bulunduğu yerde oturuyor.

"KÜÇÜK KÜÇÜK YAMADIK BAŞARILI OLAMADIK"

Bir daha bundan geri dönüş olmaz. Yargının önce, evet hükümetten yürütmeden bağımsız olması lazım, ama herhangi başka bir etkiden de bağımsız olması lazım.

Anayasayı küçük küçük yamadık başarılı olamadık. Hep beraber oturup konuşalım, ümit ederiz temsil kabiliyeti yüksek meclis olur. Ama önümüzdeki yüz yılın Türkiye’sini düşünerek yapmamız lazım. Bir kere yapalım anayasayı bir daha değiştirmeye gerek olmasın.

Haklarını arama sürecine girecekler. İktidarın bir telafi girişimi olabilir mi? Böyle bir şey gerekiyor mu? Çoğu emekli oldu, hak kaybına uğramamak için…

Bu konuyu genelkurmay başkanımızla konuşuyoruz. TSK’nın kendi bir hukuku var. o süreçler neyi gerektiriyorsa, normal olması gereken neyse o olur. Ama dediğim gibi bir mağduriyet söz konusu olduğunda taraflarla konuşmamız lazım. Çok kıymetli insanlar var ama ola ki içlerinde anti demokratik süreçlerinde olanlar vardır, bundan daha çok asker-sivil ilişkisinin temele oturtmak önemli.

Bülent Arınç, Cemil Çiçek, Ali Babacan… Çok tecrübeli arkadaşlarınız aktif siyasetten çıkacaklar. Büyük eksiklik değil mi sizin için? Yalnız hissetmiyor musunuz? O ekip için bir oluşum olacak mı?

Bir kere yanımızdan ayrılmıyorlar, koltuklar esas ise koltuklar yan yana durur. Ama kişiler esas ise her yerde birlikte olur. Üç dönem kuralına takılanlar için dışarıdan bakanlık ihtimal dışı değil ama yeni siyasete girenlerin de önünü açmak lazım. Bu makamlara bağlı kurulmuş ilişkiler değil ki. Ne ayrılırız, ne kendimi yalnız hissederim.  3 dönemle ilgili ne senaryolar çizildi, küsülecek. 8 Nisan’da AK Parti’de kıyamet kopacak diye manşet atanlar oldu. Kıyamet koptu mu, ayrılma oldu mu, istifa oldu mu? Ahlak abidesi olarak Türk siyasetine geçtiler.

"CHP'DE İNSANLARIN NASIL SAVRULDUKLARINI GÖRDÜK"

CHP’de en ufak bir kaymanın nelere yol açtığını gördük.  CHP’nin omurgasında durduğu sanılan insanların bir anda nasıl savrulduklarını gördünüz. Bunu ben insan olarak doğal görürdüm ama bizde olmadı. Olmaması bu mayanın sağlamlığını gösterir. Bir kez daha teşekkür ediyorum, 3 dönemi doldurup da bu görevi onurla devreden arkadaşlar, göreve devam edeceklerden daha fazla siyasi tarihimize geçtiler.

Bu dört yıl içinde en fazla güvendiğim, statü anlamında akil insan anlamında en yakın dostlarıma devam edeceğim. Bir mekanizma da olabilir. Önümüzdeki AK Parti kongresi var, MKYK, MYK içinde yer alırlar, ama kesinlikle süreçten düşmeyecekler.

OBJEKTİF BİR KRİTER UYGULADIK

İlk oturduğumuzda ilkeleri koyalım dedim. Akrabalık ilişkileri nereye kadar olacak diye bir şema çizdik. Objektif bir kriteri uyguladık. Bu sadece milletvekillerinin değil, belediye başkanının birbirleriyle akrabalık durumları. Güç bir grup insanın elinde  dolaşmamalı. Dolaştığı zaman o grup, bir süre sonra yozlaşmaya yönelir. Ama güç ne kadar çok el değiştirirse, o ortak akıl bu şeyi tanımlar. O bakımdan yeni unsurların taze kan olarka girmesi, geleneği sürdüren eskimeyen unsurların bulunması siyasi kültürümüzü gösteriyor.

Adalet Partisi, ANAP kadrolarına, bir nesil sonra kadro kendini üretemez hale geldi. CHP zaten böyle. 70’li yıllarda ben üniversiteye giderken siyaset yapanlar şu an yapmaya devam ediyorlar. Ama siyasetin kendisini yenilemesine de izin vermek lazım.

Yeni ekonomi yönetimi… Ali Babacan’ın pozisyonu çok merak edilen bir konu

Bu çok gündeme geldiği için, niye dış politika yönetimi demiyorsunuz? Bir ülkede bir yönetim vardır.  Ali Bey'e benim saygım sonsuzdur. Diyelim Eğitim Bakanı Nabi Bey'e saygım sonsuzdur. Ama ekonomi yönetimi diye ayrı bir yönetim yok. Eğitim yönetimi diye bir ayrı bir yönetim yok. Türkiye’de buna da alışması lazım. Ali Bey gerçekten kendisini kişiselleştirmeye bir şey. Bu başarı çizgisi devam eder. Yarın ben de olmayacağım başkası devam eder.

"ÇOK UCUZ BİR AKIL BU"

Ekip olduğunuzda, başbakan olarak yaptığım her açıklamada, sağımda ve solumda bakan arkadaşlarımı bulundurdum.  Derviş dönemiyle irtibatlandırma, çok ucuz bir akıl bu. Son 12 yıldır yapılan her şey, ortak faaliyettir. Bu ortak akıl, ali beyin de bakan olsun olmasın mutlaka katkıda bulunacağı tek bir yönetim vardır. Kimsenin de şu olursa kriz doğar, şu olmazsa kriz olmaz gibi davranış sergilememesi lazım. Hepsinin katkısını alacağız.

"BAŞKA YÖNTEM VARSA SÖYLESİNLER"

Herkesin evinde bir avukat vardır. Burada avukatlarımıza kim kollektif suç yapıştırmak isterse karşısında ben dururum. 2 terörist avukat kisvesiyle girmişler ve bir savcımızı şehit etmişler. Arama dışında ne tedbir düşünürdünüz? Tek şey aramak.. Başka yöntem varsa söylesinler. Bu olay yaşanmamış gibi davranamayız. Giren herkes aranacak. Savcıların da aranmasında ayrım olmamasında prensip kararına varıldı bildiğim kadarıyla. Havaalanına girerken eşyalarını x-rayden geçirmeleri problem değilse adliyede neden olsun. Anlayış bekliyoruz.

"İDEOLOJİK TARTIŞMAYA DÖNÜŞTÜRMESİNLER"

15 gün sonra benzer cinayet işlense dönüp sormazlar mı neden tedbir almadınız diye. E aranacak. Bunu avukatlara karşı yapılmış bir eylem gibi görmemek lazım. Bize yardımcı olsunlar. Başka bir önlem de önerirlerse dinlemeye hazırız. Bu kurumlarda, stratejik kurumlarda güvenlikte nerede aksama var denetleyeceğiz. Özel güvenlik yerine belki bu kurumlarda nasıl bir güvenlik tedbiri alırız onu düşüneceğiz. Bunu bir ideolojik tartışmaya dönüştürmesinler. Ortak düzen içinde ne yapılması gerekiyorsa birlikte yapalım.

Kılıçdaroğlu’nun vaatleri var. Sizin nasıl bir perspektifiniz olacak? CHP’nin önerileri nasıl?

İktidar partileri için tuzak şudur: Seçim ekonomisi. Bütçenin kaldıramayacağı indirimler yapmak gibi. Biz böyle bir tuzağa düşmedik. Bana çok teklif geldi şöyle yapsanız iyi olur gibi. Biz bütçe dengeleri neyse onu yaptık. Muhalefet için tuzak şudur: İktidara gelme ihtimali zayıfsa kesenin ağzını açar. Kese bizde, kullanmaya kalkan o. Kılıçdaroğlu bu tuzağa düştü. Ya bu vaatlerle iktidara gelirim, ya da gelmem. Gelmezsem kaybım yok. Gelirsem nasılsa AK Parti hazineyi doldurdu. 4 yıl içinde bunu kullanırım, birilerini memnun ederim, sonrasına bakarım. Bu sorumsuz siyasettir. 8 Haziran’da da bu görevi ben sürdüreceğim. Onu bilince bütçe dengelerini rahatsız edecek adım atmazsınız..

ÖĞRETMEN ATAMALARI

Yaptık öğretmen atamalarını. Yaz aylarında yapacağız inşallah.

Balkon konuşması düşünüyor musunuz?

Ben her konuşmayı kafamda demlerim.  İnşallah gerekir de güzel bir hitapta bulunuruz.

Şu tarihlerden itibaren orta gelir tuzağından çıkmaya başlayacağız diye perspektifiniz var mı?

Orta gelir düzeyinden düşme var. Ülkeler ya bulundukları yerde tutunmaya çalışıyor ya da geriye düşmemeye çalışıyor. Türkiye’yi düşük gelir grubundan çıkaran biziz. Bütün vilayetlerimiz OSB istiyor. Bizim yapmamız gereken 10 binden 15 bine çıkmak için eğitim altyapısını dönüştürmek, mesleki eğitimi yeniden yapılandırmak… Üniversite eğitimi bağlamında AR-GE ve yoğun teknolojiye dönük bir sıçrama yapmamız lazım. En büyük pazarımız AB krizde. Diğer komşular iç çatışma içinde.

Savcı Sayan’ın adaylığı önünüze geldiğinde kim bu dediniz mi?

Savcı beyi tanıyoruz şahsen de TV’den de. Hiçbir adayı tek başına değerlendirmedik. Eminin Savcı bey de İzmir gibi önemli bir ilde, İzmir’de de 7’yi çıkaracağız diye planlıyoruz. Savcı beyin katkısıyla İzmir’de 7’yi alırız. Kılıçdaroğlu’nun karşısında da en önemli siyasi figür olarak Savcı beye güvenimiz tam..

Anketlerde dikkat edilmesi gereken bir tablo çıkıyor mu?

Gördüğünüz gibi tempolu ama rahat hissediyorum. Kendinizle, siyasetinizle, halkla barışık olmanız önemli. Anketler daha değişir. Anketlerin bizim lehimize değişme ihtimalinin olduğu.. Olumsuz bir işaret görülecek anket yok.