AK Partili Canikli'den de 128 milyar dolar açıklaması

Güncelleme:

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Ekonomi İşleri Başkanı Nurettin Canikli canlı yayında 128 milyar dolarla ilgili iddialar için "75 milyar dolar bankada 36 milyar dolar hane halkının elinde, cebinde. Özel sektör borcunu ödemiş. Ödediği parayı Merkez Bankası'nın rezervlerinden almış" dedi.

AK Parti Ekonomi İşleri Başkanı Nurettin Canikli Habertürk TV'de katıldığı programda gazetecilerin sorularını yanıtladı.

"Muhalefetin 128 milyar buharlaştı" iddialarına yanıt veren Canikli şöyle konuştu: Önce buharlaştı denildi. Bu rezerv birilerine peşkeş çekildiği, hatta yurt dışına aktarıldığı bile söylenildi. Sayın Kılıçdaroğlu ve muhalefetteki bazı arkadaşlar tarafından ifade edildi. Türkiye ekonomisi esnek kur uygulayan ekonomi. Yani dövizin fiyatı piyasa tarafından belirleniyor. 1990 yılında TL konvertibil olduğu ilan edildi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti 'bana getirilecek olan her TL'ye karşılık rezerv dövizi vermeyi taahhüt ediyorum' demektir bunun anlamı. Böyle bir piyasada 128 milyar doların buharlaşması, kaybolması gibi bir durum söz konusu değil. 75 milyar doların Türkiye'deki yerleşik gerçek ve tüzel kişiler satın almışlar, bankalardaki hesaplarında duruyor. Bu paranın 75 milyar dolarını Türkiye'deki insanlar satın almış ve bankaya yatırmışlar. Büyük çoğunluğu TL mevduatlarını Dolar'a çevirmişler.

Pandemi şartlarında bazı kararlar alındığını anlatan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli şunları dile getirdi:

Turizmde sıkıntı yaşanmamış olsaydı bu talebin önemli bölümü piyasa tarafından karşılanmış olacaktı ve Merkez Bankası kaynakları kullanılmayacaktı.Yabancıların talebi sadece portföy talebi değil. Bir de tüzel kişilerden portföy yatırımcısı. TL varlığını dövize çeviriyor. Tamamen yerli değil. Bunun nedeni negatif reel faliz. Ocak ayından önce pozitifti. TL varlıklardan çıkıp dövize ve altına olan talebin yoğunlaştığı dönem 2020'dir. Kabaca 95 milyar dolarlık kısmı 2020 döneminde, pandemi döneminde kullanıldı. Nedeni negatif reel faiz. Neden negatif faize göz yumdunuz diye bir soru haklı olarak gelir. Reel faiz negatifse doğal olarak insanlar TL varlıklarından alternatif yapılara yönelir.

Canikli, 'negatif faiz'le ilgili şunları aktardı:

Firmaların mali yapılarının bozulmasına neden olmayacak desteği sağlarsanız üretim ve istihdam devam eder. Biz bunu tercih ettik. Büyüme böyle gerçekleşti. Bu şekilde olsaydı en az 4,5-5 milyon istihdam kaybı ortaya çıkacaktı. Bunu kimse kaldıramaz. Bunun faturası enflasyonun yükselmesi, faizlerin yükselmesi olacağını biliyoruz. Piyasa şunu düşünebilir, 'siz böyle ikide bir reel faizleri negatife mi düşüreceksiniz', hayır. Böyle bir yöntem 100 yılda bir kullanılabilir. Önümüzdeki dönem bu aracı bu şekilde kullanma imkanımız yok. Bundan sonra reel faiz hep pozitif olacak nokta. Önümüzdeki dönemde reel faizlerin negatife düşmesi sözkonusu olamaz. Reel faiz artı olarak kullanılacaktır.

"PANDEMİYE RAĞMEN TÜRKİYE EKONOMİSİ YÜZDE 1 BÜYÜMÜŞTÜR"

Ekonomi yönetimi ya da bir iktidar ekonomiyle alakalı hangi sonuçlar ortaya çıkınca başarılı veya başarısız olur. Bir üretilen mal ve hizmetlerin arttırılması, toplumun zenginleştirilmesi, toplumun daha çok üretir haline getirmesi. Büyümenin gerçekleştirilmesidir. Fiyat istikrarının sağlanması, kalıcı büyümenin gerçekleştirilmesi, makro göstergeler açısından bakıldığında araçtır. Amaç büyümenin gerçekleştirilmesidir. Pandeminin kasıp kavurduğu dönemde dahi Türkiye ekonomisi yüzde 1 büyümüştür. Daralmamıştır. 2018 rakamlarına baktığınızda. Ekonomide başarının ölçüsü olan büyüme bahsedilen yıllarda en güçlü şekilde ortaya konulmuştur. Benzer trend gelir dağılımı için de geçerlidir. Türkiye'de gelir dağılımı iyileşmektedir. İstediğimiz ölçüde değil ama ciddi anlamda iyileşme vardır. Toplumun alt gelir grubunda bulunan kesime daha fazla kaynak aktarılması gereken politikaları uygulamanız gerekiyor.

"AK PARTİ REFORMCU ÖZELLİĞİNİ KAYBETTİ DEMEK GERÇEKÇİ DEĞİL"

Bu iki kriteri ekonomi başarıyorsa üretiyorsa ve büyüyorsa. 2002'den önce Türkiye ekonomisi yıllık 200 bin konut üretiyordu. Daha sonra 750 bin üretmiş. Bu büyüme gerçekleşmiş. Ölçü budur, onun dışındakiler totolojidir. Yapısal reform neyi içerir? Bu eleştiriyi getirenlere sormak lazım. Yapısal reformlar yapılmıyor, AK Parti hükümetleri reformist özelliğini kaybetti deniyor. Bunun gerçekle ilgisi yok. Reformlar yapıldı ve devam ediyor. Bu dinamik bir süreçtir. Her değişim yeni reform ihtiyacını getiriyor. 2002'den bu güne dağlar kadar fark var. Hangi alanda olursa olsun reformist özelliği AK Parti'nin hiç kaybolmamıştır. Meclis'ten çıkan kanunlara bakın. Eğitim, sağlık, adalet, ekonomide sürekli reform vardır. Hangi yapısal reform yapılması gerekiyordu da yapılmadı sorusuna bu iddiayı dile getirenlerin cevap vermesi gerekiyor.

"HERHANGİ BİR GERİYE GİDİŞ YOK, İSTİKRARLI BİR YÜKSELİŞ VAR"

Dolar bazlı milli gelir rakamlarında bir düzeltme yapmamız gerekiyor. Toplam milli gelir rakamları tanımlanırken o günkü kur üzerinden hesaplanıyor. 2002'de doların fiyatı 1.65 dolardı. 2007'de 1.25 seviyelerine kadar gerilemişti. TL milli gelir rakamını düşük dolara böldüğünüzde yüksek bir dolar milli gelir rakamına ulaşırsınız. Burada doğru olan satın alma paritesidir, tam ölçeni budur. Reel olarak milli gelir her sene artıyor. Burada data kişi başı satın alma gücü paritesi rakamı. Ona baktığınızda herhangi bir geriye gidiş yok, istikrarlı yükseliş var. Dolar bugün 3 lira, yarın 5 lira. 3 liraya böldüğünüzde TL bazlı milli gelir farklı bir gelir, 5'e böldüğünüzde daha farklı bir rakam ortaya çıkınca. Onun için satın alma gücü paritesi olarak kullanmak lazım. Satın alma paritesi itibarıyle hem kişi başına milli gelir hem de toplam milli gelir artmaya devam ediyor.

"BU TALEPLER OLMASAYDI TÜRKİYE'DE İŞSİZLİK SIFIR OLACAKTI"

Beklentileri karşılamamız gerekiyor. Toplum devam ediyor, değişiyor. Reformların realize edilmesi gerekiyor. Türk ekonomisi istihdam üretiyor. Ortalama neredeyse 1 milyon istihdam üretmiş. Artan nüfusun ortaya çıkardığı iş gücü talebi. Türkiye'de başka talepler de sözkonusu. Sanayi, imalat dışı alandan; yani tarım dışı alana iş gücü aktarılması lazım. Aslında tarımda çalışıyor görünüyor ama gizli işsiz. Tarımda toplam istihdam oranı yüzde 36 oranındaydı. Şu anda bu oran yüzde 22'lere düştü. Oradan 3,5 milyona yakın, tarımdan tarım dışı alana geldi. İlave olarak 3,5 milyon tarımdan tarım dışı alanına geldi. Kadın istihdam oranı çok düşüktü. Burada da biz teşvik ettik kadınlarımızın istihdama katılımlarını sağlamak amacıyla. Burada da ilave işgücü talebi ortaya çıktı. Bu talepler olmamış olsaydı diğer ülkelerde ortaya çıkan talep kadar istihdam işgücü talebi ortaya çıkmış olsaydı şu anda Türkiye'de işsizlik oranı sıfır olacaktı. Türkiye ekonomisi 19 yıldan beri, son yıllar da dahil olmak üzere istihdam üretmeye devam ediyor. Bu olmamış olsaydı gelen taleplerle birlikte işsizlik oranının en az yüzde 27'e çıkmış olması gerekiyordu. Normale döndükten sonra işsizlik oranı gelişmiş ülkeler seviyesine inebilir.

"EKONOMİMİZ ÇOK CİDDİ DIŞ ŞOKLARLA KARŞI KARŞIYA KALDI"

Anahtar ve tılsımlı kelime büyüme. En sıkıntılı dönemde Türkiye'nin büyüme tahminleri en az yüzde 5 seviyesindeydi. Çok ciddi şoklarla karşı karşıyaydık. Bizden kaynaklanmayan şoklar da değil. 2018 Ağustos'u ile başlayan süreç. ABD Başkanları Türkiye ekonomisi ile alakalı tweet atıyorlar. 'Finansal piyasalarınızı mahvederim, doların fiyatını yükseltirim' diye tweet atıyor. Hangi ülke böyle bir tehditle karşı karşıya kaldı. Bu çok ciddi bir tehdit. Sadece Trump'ın değil o çevreden finans kuruluşları buna benzer açıklama, hamleler yaptılar. Biden'ın da açıklamaları var. Gelişen ekonomiler için söylüyorum inanın toparlayamazlardı. Çok ciddi bir şoktur bu. Bununla paralel olarak bazı finans kuruluşları irrasyonel kararlar aldılar. Türkiye'deki yatırımları TL'ye çevirdiler, çok ciddi dolar talebinde bulundular. Bununla bağlantılı olarak TL satışından tutun, swap yoluyla elde ettiği TL'lerle yoğun şekilde döviz talebinde bulunarak piyasayı etkelimek. Spekülatif hamleyle alım, sığ piyasalarda o hamle fiyatı etkiliyorsa...

"TÜRKİYE'DE ABD'DEN DAHA KALİTELİ SAĞLIK HİZMETİ VERİLİYOR"

Somutlaştıralım, ete kemiğe büründürelim. 17 yılda 11 milyon konut üretilmiş, satılmış. Yüzde 2'si yabancılar almış geri kalanı bu ülkede yaşayan vatandaşlar almış. Yüzde 8'i lüks sınıfta. Toplam 11 milyon aile. Somut bu. Bu ülkenin insanları satın aldı. 12-13 milyon sıfır araç satılmış. 13 milyon aile araç almış. 297 milyon akıllı cihaz satılmış. Cep telefonu, bilgisayar vesaire. Şu an yastık altında 5 bin ton altın olduğu tahmin ediliyor. Hane halkının elinde 5 bin ton altın var. Ziynet eşyası, Cumhuriyet altını gibi. Bunun 3 bin 500 tonu AK Parti döneminde satın alınmış. Bu 83 milyona dağılmış durumda. İşte dediğim büyümenin somut yansımaları. Tüketime bakın. Beyaz eşyadır, giyimdir, araçtır. Bütün alanlarda inanılmaz şekilde bir tüketim, üretim ve refah seviyesinde artış vardır. Bir de devletin sunduğu hizmetlerin kalitesi de refahın önemli unsurudur. Çocuğunuz 17-18 öğrencinin olduğu sınıflarda eğitim alıyorsa refah seviyesi yükselmiş demektir. Aynı şey sağlık için de geçerli. Türkiye dünyada bir numaradır. ABD'den çok daha kaliteli sağlık hizmetini ücretsiz temin etmektir.

"ÜLKE BÜTÜNLÜĞÜMÜZÜ TEHDİT EDEN ÇOK CİDDİ SALDIRILAR VAR"

Ayrıca bir sıkıntımız daha var. Türkiye toprakları üzerinde egemenliğimizi tehdit edecek çabalar var. Bu sadece terör saldırısı değil. Başka alanlarda ivme kazanmış durumda. ABD müttefiğimiz Suriye'nin kuzeyinde, daha sonra yüzde 30 Türkiye topraklarıyla birleştirilecek şekilde etnik terör yapılanmasına destek veriyor. Sınırdaki illerimizde yüzlerce insan hayatımızı kaybetti. Devletin en temel görevi vatandaşların can güvenliği sağlamaktır. Bu meseleyi de halletmemiz gerekiyor. Buraya da kaynak ayırmamız gerekiyor. Bu mücadeleyi yürütebilmemiz için elimizde kullanabileceğimiz araçları kendimiz üretemiyoruz. Müttefiklerimizden satın alıyoruz. Son yıllarda bu akış durmuş, vermiyorlar. F-16'lardan atılan atılı mühimmat var. Bir tanesinin fiyatı 1 milyon dolara kadar çıkıyor. Çok ciddi bir saldırı var. Ülkenin bütünlüğünü, egemenliğini hedefleyen bunu da doğrudan açıkça ilan edilen bir saldırı var. Buraya da kaynakları aktarmanız gerekiyor. Bakın şunu da söylemiyorum, buraya kaynak aktarıyoruz diğer alanlara büyümeye, kalkınmaya kaynak aktaramıyoruz demiyoruz. Milli Savunma Bakanlığımızın bir ziyaretine katıldım. O ülkenin Başbakanı benimle görüştü. Bizim ihalarımızı satmamız ricasında bulundu. Milletimiz adına gurur duydum. Bu toprakların savunması için gereken bütün kaynağı fazlasıyla aktarıyoruz. Savunma rakamları Milli Eğitim'den sonra ikinci rakam. İnanılmaz rakamlar. 100 milyar doların üzerinde. Rakamlar çok büyük. Bu para nereden bulundu? Bu para bütçe imkanlarından kullanıldı. Faiz harcamalarından elde edilen tasarruftan aktarıldı.

"75 MİLYAR DOLARI GERÇEK VE DÜZEL KİŞİLER SATIN ALMIŞTIR"

Önce buharlaştı denildi. Bu rezerv birilerine peşkeş çekildiği, hatta yurt dışına aktarıldığı bile söylenildi. Sayın Kılıçdaroğlu ve muhalefetteki bazı arkadaşlar tarafından ifade edildi. Türkiye ekonomisi esnek kur uygulayan ekonomi. Yani dövizin fiyatı piyasa tarafından belirleniyor. 1990 yılında TL konvertibil olduğu ilan edildi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti 'bana getirilecek olan her TL'ye karşılık rezerv dövizi vermeyi taahhüt ediyorum' demektir bunun anlamı. Böyle bir piyasada 128 milyar doların buharlaşması, kaybolması gibi bir durum sözkonusu değil. 75 milyar doların Türkiye'deki yerleşik gerçek ve tüzel kişiler satın almışlar, bankalardaki hesaplarında duruyor. Bu paranın 75 milyar dolarını Türkiye'deki insanlar satın almış ve bankaya yatırmışlar. Büyük çoğunluğu TL mevduatlarını Dolar'a çevirmişler. Merkez Bankası bilançosuna baktığımızda bu anlamda rezervin kendisi gözüküyor. Sadece ismi değişiyor. Piyasaya TL vermek için bu yolla TL Dolar swapı yoluyla dahil ediyor. 2018-2019 yıllarında 30 milyar dolar cari açık oluşmuş. Bunun kaynağı da dış ticaret açığı ve ithalattır. İthalatın içinde altının payına baktığınız zaman bu dönemde Türkiye 2 yılda 36 milyar dolar altın ithalatı yapmış. 2019'da 11 milyar dolar 2020 yılında 25 milyar dolar. Bu altının küçük bölümü bankalara, kurumlara onun dışında önemli kesimi vatandaş tarafından satın alınmıştır.

"BU İDDİALARI ORTAYA ATANLARDAN BİR ÖZÜR BEKLİYORUZ"

75 milyar dolar bankada 36 milyar dolar hane halkının elinde, cebinde. Özel sektör borcunu ödemiş. Ödediği parayı Merkez Bankası'nın rezervlerinden almış. Özel sektörün yurt dışına olan döviz borcu, ithal ettiği mal, makine karşılığında borçlandığı, kullandığı krediden 43 milyar dolar ödemiş, 2020'de 43 milyar dolar azalmış. Yabancı yatırımcı 2019'da 2.7 milyar dolar, 2020'de 9.3 milyar doları dışarı çıkarmış. Bunlar hangi paralar? Daha önce getirdiği paralar. Siz Londra'daki tefecilere döviz sattınız iddiaları var. Hiçbir peşkeş yok. Bu dolarları ne zaman getirmişler Türkiye'ye? 2015-16-17'de getirdiler. 3 liradan, 4 liradan, 5 liradan TL'ye çevirdiler. Sonra bunları 6-7-8 liradan çevirdiler. En büyük zararı bunlar yaşadılar. Biz üzüldük. Londra'daki tefecilere bir aktarım sözkonusu değildir. Bu insanlar 12 milyar götürmüşlerse getirdikleri rakam 20 milyar dolardır. Dolayısıyla bir buharlaşma yoktur. Bunu herkes kabul ediliyor. O paraları iç ettiniz, suistimale konu ettiniz, peşkeş çektiniz, yurt dışına transfer ettiniz gibi akılla mantıkla izah edilmesi mümkün olmayan iddialarda bulundular. Bu iddialarda bulunanlardan bir özür bekliyoruz. Bunu beklemek hakkımızdır. Sayın İlhan Kesici'nin bir buharlaşmanın sözkonusu olamayacağını, 'ben konuşmayayım konuşursam partimizin oluşturmaya çalıştığı algı bozulur' dedi.

"ASYA PİYASALARINDAKİ BU SIKINTIYI GİDERMEK İÇİN"

Merkez Bankası döviz piyasasıyla ilişkilerini üç yöntemle belirler. Doğrudan döviz alışı satışı yapar. Döviz alım ya da satış ihalesi yapar. Üçüncü piyasa oyuncusu gibi davranır. Üçüncü yöntem olağanüstü yöntem değildir. 2017'de protokole getirilen yöntem doğal yöntemdir. Bu yöntem 2017'de gündeme geliyor. Bir ara 2019'da bu protokol Hazine ile Merkez Bankası arasında yapılmış akabinde kullanılmaya başlanmış gibi söylendi. Sayın Mehmet Şimşek'in bakanlığı döneminde yapıldı. Özellikle Asya piyasasında, Türkiye'de piyasa kapandığında, bir tarafı TL olan işlemler yapılıyordu. Çok küçük alım ve satımlarla TL'nin değeri yükseliyor veya düşüyordu. O zaman gündeme geldi bu. Asya piyasalarındaki bu sıkıntıyı gidermek amacıyla geldi. Kamu bankaları vasıtasıyla bu yapıldı. Kamu bankası Asya piyasasını takip ediyor. Asya piyasalarında da piyasa kurucu oyuncular, bankalar var. Bu sorun 2019'da gündeme gelen rezerv politikasına imkan sağlayan bir durumda gündeme gelmedi. 2017'den itibaren etkin bir şekilde uygulandı. Eğer yeterli bilgiye sahip olmadıkları için söylüyorlarsa bilgilerini düzeltsinler, aksi halde büyük yalandır.

"BU YÖNTEMİ KULLANMIŞ OLSAYDIK BİZİ ÇİĞ ÇİĞ YERLERDİ"

İhale yöntemi şöyle yapılır. İhale yöntemi, doğrudan satış alış yöntemi piyasaya müdahale olarak yapılır. Döviz piyasasında oynaklığı azaltmak amacıyla yapılır. Özellikle TL'nin aşırı değerlendiği yıllarda Merkez Bankası piyasaya döviz satarak doları yükseltmeye çalıştı; yani TL'ye değer kaybettirmeye çalıştı. Diyelim ki doların piyasa kuru 1.5. Merkez Bankası bunu 1.7'ye, 1.8'e çıkarmak istiyor. Türkiye ciddi bir ithalat sıkıntısıyla karşı karşıya kalıyor. Merkez Bankası ihaleyi yaparken diyor ki, 'piyasa 1,5 ama ben 1.6'dan, 1.7'den arttırım yapıyorum' diyor. Diyelim dolar yükseliyor, dalgalanma var. Bunu engellemek istiyor. Piyasa fiyatından daha pahalı dolar alıyor. Merkez Bankası'nın 1,5 TL'den dolar alması mümkün iken 1.8'den dolar alıyor. Doların yükselmesini engellemek için piyasa fiyatının altından dolar veriyor. Piyasa 1 milyar dolar satılıyor. Piyasa fiyatı örnek olarak 6,5 lira diyelim. Merkez Bankası 6.2, 6.1, belki 6 liraya satıyor. Biz bu yöntemi kullanmış olsaydık. Piyasaya dolar satışını piyasa fiyatının altından satmış olsaydık bizi çiğ çiğ yerlerdi. Şu anda söylenecekleri tahmin bile edemiyorum. Hem ihale yönteminde hem doğrudan satış yönteminde aynı sakıncalar geçerli.

"KİMSEYE ÖZEL FİYAT MUAMELESİ YAPMAMIZ MÜMKÜN DEĞİL"

Bu yöntemle ticari banka vasıtasıyla piyasaya giriyor. Müdahale amaçlı değil. Müdahale amaçlı olsaydı Merkez Bankası bu dataları paylaşması gerekirdi. Burada bu yöntemi kullanamazsınız. Yoğun bir talep artışı sözkonusu döviz piyasasında. Ekonometrik çalışmaların tamamında sık yapılan müdahalelerin sonucu değiştirmediği görülmüştür. Bu yöntemde Merkez Bankası, daha doğrusu Merkez Bankası bir ticari banka vasıtasıyla döviz piyasasında oyun kurucu araçların üzerinden piyasayı regüle ediyor. 100 dolar talep ediliyor ama arz 80 dolar. Merkez Bankası burada açığı piyasa karşılamadığı zaman sağlaması gerekiyor. İki yöntemle bunu yapamaz. Kamu bankası piyasa giriyor. Oyun kuruculardan bir tanesi. Merkez Bankası'ndan aldığı bu kaynağı hiç dokunmadan doğrudan satıcı arz edici olarak piyasaya giriyor. Piyasadaki arz açığını bu yolla kapatıyor. Karşısındaki alıcı bunun Merkez Bankası'ndan geldiğini bilmiyor. Arada bir alım emri var, fiyat var, satım talebiyle eşleşiyor, piyasa gerçekleşiyor. Kör broker, işlem gerçekleşene kadar kimse bilmiyor. Dolayısıyla kimseye özel fiyat muamelesi yapmanız mümkün değil. Merkez Bankası bu yöntemle piyasaya kamu bankasını normal piyasaya dolar satan olarak gözüküyor. Dolar alan ya da satmak isteyenler bunu bankalar üzerinden yapıyor. Oyun kurucu olanlar, o piyasaya girip dolar alıp satma yetkisi olanlar gözüküyor. Modelin özelliği bu. Bu bilgilerin gizli kalması gerekir.

"SAYIN KILIÇDAROĞLU'NUN BİZE TEŞEKKÜR ETMESİ GEREKİYOR"

Merkez Bankası'nın bu yolla ne kadar rezerv kullandığı rakamının açılması isteniyor. Kılıçdaroğlu ve arkadaşların talep ettiği bankalardan döviz alanların açıklanması. Bu rakam aslında Merkez Bankası'nın bilançosunu dikkatle izlediğinizde görebiliyorsunuz. Merkez Bankası'nın 2019 ve 2020 yılında ticari banka vasıtasıyla ne kadar döviz verdiğini anlayabilirsiniz. Piyasa şöyle işliyor. Oyuncular piyasaya giriyor. Döviz almak isteyen alım emri gönderiyor, şu fiyattan şu kadar dolar almak istiyorum diyor. Bir başka oyuncu da alım emri görülen fiyattan satım emri veriyor, eşleşme gerçekleşiyor. Satılan tüm dolarlar piyasa fiyatından satılmıştır. Piyasa fiyatının altında bir satış sözkonusu değil. Yöntem zaten buna imkan vermiyor. Bu alım emrine giren oyuncunun, piyasa yapıcı bankanın kimliğini döviz satan, Hazine adına döviz satan muhabir banka, kamu bankası görmüyor, bilmiyor. Sadece tutar ve miktar var, bunu görüyor. Böyle bir piyasa işleyişinde herhangi kişi ve kuruma ayrıcalıklı bir satış sözkonusu olmaz. Sistem buna izin vermiyor. Buna kör broker deniyor. İşlem gerçekleşene kadar brokırlerler kör, görmüyorlar. Bu piyasadaki işlemlerin objektif olma şartlarından bir tanesi budur. Karşı tarafta alıcı ve satıcının işlem sona erene kadar birbirlerini görmemeleri gerekiyor. Başta sayın Kılıçdaroğlu'na ve eleştirenleri bu modeli kullandığımız için bize teşekkür etmesi gerekiyor. Merkez Bankası bunları bu yöntemle piyasaya vermesi gerekir miydi? Elbette gerekirdi.

"BUNUN NEDENİ TAMAMEN NEGATİF REEL FAİZDİR"

Piyasada dolara talep varsa, dolar talebi piyasa dinamikleri tarafından karşılanamıyorsa, TL'nin konvertibil olması yüzünden bu talebi Merkez Bankası karşılaması gerekiyor. Eğer bu taahhüdünün gereği talep edilen dövizi vermek zorunda. Bir talep var TL'den dövize geçme talebi. Piyasa karşılamıyorsa Merkez Bankası karşılıyor. Aksi halde temerrüde düşer. Temerrüd ne demektir? İflas demektir. Yoğun bir döviz talebi sorunsuz karşılanan bir ekonomi yok şu anda dünyada. Esas sorun eğer bu talep ortadayken siz bunu karşılamamışsanız Türkiye Cumhuriyeti devleti yükümlülüğünü yerine getirememiş, Bu kelimeyi kullanmak istemiyorum ama iflas anlamına gelir bu. Turizmde sıkıntı yaşanmamış olsaydı bu talebin önemli bölümü piyasa tarafından karşılanmış olacaktı ve Merkez Bankası kaynakları kullanılmayacaktı. Yabancıların talebi sadece portföy talebi değil. Bir de tüzel kişilerden portföy yatırımcısı. TL varlığını dövize çeviriyor. Tamamen yerli değil. Bunun nedeni negatif reel faliz. Ocak ayından önce pozitifti. TL varlıklardan çıkıp dövize ve altına olan talebin yoğunlaştığı dönem 2020'dir. Kabaca 95 milyar dolarlık kısmı 2020 döneminde, pandemi döneminde kullanıldı. Nedeni negatif reel faiz. Neden negatif faize göz yumdunuz diye bir soru haklı olarak gelir. Reel faiz negatifse doğal olarak insanlar TL varlıklarından alternatif yapılara yönelir.

"MAL VARLIĞINIZ BİLE OLSA ÖDEYEMEZSENİZ İFLAS ANLAMINA GELİR"

Burada sıkıntı şu; pandemi döneminde, mücadele için birtakım kısıtlamalar sözkonusu oldu. Bu kısıtlamalar iktisadi faaliyetleri daraltan kısıtlamalar. Bir kısmı doğrudan pandeminin ortaya çıkardığı, ticarette inanılmaz bir daralmayı çıkardı. Mesela turizm faaliyeti. Ulaştırma faaliyetleri Türkiye ve bütün dünyada durdu. Tedbir çerçevesinde insanların ticari faaliyetlerini ortadan kaldıracak şekilde kararlar alındı. Şehirlerarası ulaşım ortadan kaldırıldı. Burada pandemi ile ilgili kararlar alınırken ekonomi üzerindeki tahribatı hesaba katmak gerekir. İdeal bir kombinasyonu çıkarmanız gerekir. Hem sağlık sistemini kuracaksınız, diğer taraftan iktisadi faaliyetlerde faturayı mümkün olduğunca düşük tutacaksınız. 1929 küresel buhranda borsa alanlarında intihar eden binlerce insanın hayatından olduğunu hatırlarsanız, ekonomide yaşanacak olan sahnelerin, pandemi nedeniyle ortaya çıkacak olan kayıpları, insanların dengelerin bozulması gibi tabloların ortaya çıkarabileceğini göz önünde bulundurmamız gerekir. Böyle bir ortamda onbinlerce işletme kendi iradesi dışında etkileniyor. Özellikle nakit dengesinde bozulma yaşanıyor. Her firma bir nakit akış dengesi yapar. Nakit dengesizliği olduğu zaman mal varlığınız bile olsa ödeyemediğinizde iflas anlamına gelir bu. Şimdi kendi dışındaki bir dinamikle nakit giriş dengesi bozuldu. Pandemi nedeniyle birçok alan kapandı, hasılatlar gelmedi. Şimdi siz firmaları bu haliyle bırakırsanız hepsi batar. Yüz binlerce firma faaliyetten çekilir. Bu milyonlarca insanın işsiz kalması, insanların fakirleşmesi demektir.

"BUNDAN SONRA REEL FAİZ HEP POZİTİF OLACAKTIR NOKTA"

İnsanlara finansal desteği vermeniz gerekiyor. Ama insanlara kaldıramayacağı şekilde veremezsiniz. Düşük faizli kredi vermek zorundasınız. Eğer TL varlıklardan çıkışı engellemek için reel faizi pozitife çıkarsaydık, bu zor durumda kalan firmaların hiçbiri kaldıramazdı. Kaldırabileceği bir maliyetle finansal desteği sağlarsanız üretime, istihdama devam eder. Burada bir tercih sözkonusu. Ya TL varlıklardan çıkışı engellemek için reel faizi yukarıya çıkaracaksınız. O zaman gerçekten dolara yönelme olmayacak, altına talep azalacak. Bu şekilde Merkez Bankası rezerv kullanmayacaktı. Bunun alternatif maliyeti yüzbinlerce iflas, işsizlikti. Firmaların mali yapılarının bozulmasına neden olmayacak desteği sağlarsanız üretim ve istihdam devam eder. Biz bunu tercih ettik. Büyüme böyle gerçekleşti. Bu şekilde olsaydı en az 4,5-5 milyon istihdam kaybı ortaya çıkacaktı. Bunu kimse kaldıramaz. Bunun faturası enflasyonun yükselmesi, faizlerin yükselmesi olacağını biliyoruz. Piyasa şunu düşünebilir, 'siz böyle ikide bir reel faizleri negatife mi düşüreceksiniz', hayır. Böyle bir yöntem 100 yılda bir kullanılabilir. Önümüzdeki dönem bu aracı bu şekilde kullanma imkanımız yok. Bundan sonra reel faiz hep pozitif olacak nokta.Önümüzdeki dönemde reel faizlerin negatife düşmesi sözkonusu olamaz. Reel faiz artı olarak kullanılacaktır.

"BİZ NEGATİF REEL FAİZDEN BÖYLE BİR FATURA ÇIKACAĞINI BİLİYORDUK"

Merkez Bankası zarar etmemiştir, piyasa fiyatından satmıştır. 2020'nin Ocak ayında örnek olarak söylüyorum, piyasa fiyatından işlem varsa fiyatın yüksek ya da düşüklüğünden bahsedilemez. Şu an dolar 8 lira diyelim. Bugün isteyen herkes 8 TL'ye dolar alabilir. Tıpkı Ocak ayında 6,5 liraya dolar alabileceği gibi. Kimseye ayrıcalık, öncelik tanınmıyor. Böyle bir ortamda fiyatın düşük ya da yüksek olduğunu söylemek en hafif tabirle bilime haksızlıktır. Merkez Bankası piyasa fiyatından veriyor. Merkez Bankası bunu kaç liradan topladı? Sattığı rakamın altında topladığı kesin. Piyasa fiyatı neyse o gerçek fiyatıdır. Biz o nedenle eğer piyasa fiyatının altında satmış olsaydık, inanın bizi lime lime ederlerdi. Bu politika diğer politikanın devamı. Biz negatif reel faizden sonra böyle bir faturanın çıkacağını biliyoruz. Mecburen yapmak zorunda kaldığımız bir karar değil bu. Tamam büyümeyi sağladık, orada kolumuz kesilmedi, istihdamda da altından kalkamayacağımız bir şey yaşamadık ama bunun faturasının enflasyonu arttıracağını, faizleri yükseltmek zorunda kalacağımızı biliyorduk. Bunu ekonomi yönetiminin öngörmemesi mümkün değil. Şimdi o faturayı ödüyoruz. Onu da oyunun kurallarına göre oynayarak atlatıyoruz. Enflasyonla faiz arasındaki ilişkiyi enflasyonun üstünde kurarak, fiyat istikrarından sonra enflasyondaki kalıcı düşüş trendini kesin olarak gördükten sonra faizdeki düzenlemeler gündeme gelecek. Önümüzdeki dönemde hedefimiz bu.

"CARİ AÇIĞI KAPATMAK İÇİN ETKİLİ YÖNTEMLERİ DEVREYE ALIYORUZ"

Ne zaman telafi edersiniz diye sorarsanız? Yıl sonundan itibaren en geç enflasyonda aşağı yönlü bir hareket olacağını tahmin ediyorum. Şu anda sert kararlar alıyoruz açığı kapatmak için. Aynı şekilde dış cari açığı kapatmak için de doğrudan kalıcı, etkili yöntemleri devreye sokuyoruz. Yıl sonunda görmediğimiz takdirde sıkı duruş devam edecek. En ufak bir taviz sözkonusu değil. Umut büyümenin ve gelirin arttırılarak devam etmesidir. Konvansiyonel üretim ve araçları tekstil başta olmak üzere oldukça önemli. Özellikle teknoloji yoğun alanlarda çok daha agresif bir şekilde üretim ve ihracatı sağlamamız gerekiyor. Savunma sanayiinde teknolojik anlamda ulaştığımız seviye elimizdeki en önemli argümanlardan bir tanesi. Bu hem merkezi ekonomiler hem liberal ülkeler için geçerlidir. Şimdi bunların ticari alandaki üretime aktarılması konusunda yoğun bir ivme kazanıyor. ASELSAN'ın Suriye sınırında 700 kilometrelik duvar vardı, orada çok sofistike sinyalizasyon ve görüntüleme sistemleri kullanıldı. Herhangi biri girmek isterse 700 kilometre boyunca görebiliyorsunuz. Bu sivil alanda nerede kullanılabilir? Hızlı tren sinyalizasyonunda. Şu ana kadar hep yurt dışından aldık, ağırlıklı olarak Fransa olmak üzere. ASELSAN'ın yazılımı öyle güçlü ki, bugüne kadar teorik çalışma bölümü büyük ölçüde tamamlandı, şimdi artık ete kemiğe büründürüyoruz.

"MERKEZ BANKASI ŞU ANDA 90 MİLYAR DOLARI FİİLEN KULLANABİLİR"

Swap yani para takası Merkez Bankası rezervleri açısından fiilen uzun vadeli bir araçtır. Dövizin Merkez Bankası kasasında olması gibidir. 75 milyar dolar var ya, tamamına yakını Merkez Bankası tarafından swap yoluyla çekildi. Şu anda satımdan önceki gibi aşağı yukarı. Bunlar uzun vadeli. O yüzden gerçek bir rezerv gibi kabul edilebilir. Yerli bankalarla yapılan swap için de geçerli. Onun çekilmesi gibi bir durum sözkonusu olmayacağına göre fiilen o aslında kalıcı uzun vadeli rezerv para unsurudur. Merkez Bankası Başkanı'nın yaptığı açıklamada bunu işaret ediyor. Biz şu anda brüt rakamı Merkez Bankası fiilen kullanabiliyor. Diğeri hesaplama biçimi sadece. Net rezerv nedir? Bunun içeriside 45 milyar dolar da altın rezervidir. Bizim net rezevrlerimiz ortalama 30 milyar dolar civarındaydı. Şu anda 10 milyar dolar civarında. Net rezervde kayıp 20 milyar dolar ama öyle demiyoruz, çünkü o bir gösterge değil. Esas brüt rezervdir. Bunun bileşimi bu kadar swaptır, bu kadar munzam karşılıktır. Sonuç olarak 90 milyar doları fiilen kullanabilir Merkez Bankası, bu kadar açık ve nettir.
Ali Babacan'dan Berat Albayrak açıklaması: Boş koltuk bile ülkeye kazandırdı

"SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZIN HANGİ GEREKÇE İLE ALDIĞINI BİLEMEM"

Merkez Bankası Başkanlarının değiştirilmesi takdiri Cumhurbaşkanımızındır. O takdirin detaylarını ben bilemem. Ama en son Merkez Bankası değişikliğiyle ilgili özellikle ikinci faiz arttırımı ile ilgili ekonomik değerlendirme yapabilirim, bu tamamıyla benim şahsi görüşümdür ve yorumdur. Yanlış alacağınız kararın mutlaka ülkeye ekonomiye bir faturası vardır. Birçok insan bilmeyebilir. Gerçekten optimal midir bunu herkes bilemez, uzmanlık gerektiren bir konudur. Merkez Bankası faiz arttırıyor, öngördüğümüz bir şey bu zaten. Ekonomide bütün makro göstergelerin realizasyonunu beklentiler belirler. Piyasa enflasyon oranının yüzde 10 olmasını bekliyorsa o andaki parametrelere göre yüzde 12 olacaksa bile bu beklenti gerçekleşir. Neden? Bütün piyasa oyuncuları fiyatlamaları beklenti üzerine kurarlar; yani yüzde 10'a göre. Üretici malını satarken ona göre kurar. Piyasa beklentisi 100 baz puan. Siz 200 puan yaptınız. Piyasa şöyle okuyacaktır. Onun altında beklenti faizi var. Diyelim ki yüzde 16 enflasyon beklentisinin sonucu olarak piyasa 100 baz puan artış bekliyor. Siz 200 baz puan arttırınca piyasa demek ki enflasyon beklentisi yüksek tahmin ediliyor diye düşünülür. Piyasa diyor ki, demek ki yüzde 17 bekliyor. Piyasa beklentisini yüzde 17'ye çıkarıyor. Bütün bunların ekonomiye çok ciddi maliyeti var. Piyasa 16 olarak bekliyordu diyelim ama şimdi 17'ye çıktı. Yüzde 16 enflasyonla mücadele etmenin maliyeti ile yüzde 17 enflasyonun mücadele etmenin maliyeti çok farklıdır. Dolayısıyla bana göre, benim şahsi görüşümdür tamamen. Ben Cumhurbaşkanımızın hangi gerekçe ile aldığını bilemem. Çok ilave maliyet ortaya çıkıyor, piyasanın ön görmediği maliyet ortaya çıkıyor, bu ekonomiye bir yüktür. Optimal kararı uygulamamış oluyorsunuz. Buna hakkınız yok.

"BU KEZ DE 2022'DE PATATES-SOĞAN FİYATLARI YÜKSELECEKTİR"

Tarımda ürün arzı çok büyük oranda tabiat şartlarına bağlı. Teknolojide ulaştığımız seviyeye rağmen bu böyle. Tarımda örümcek ağı denilen bir handikap var. Mesela şu anda patates soğanda yaşıyoruz. Geçen yıl çok yüksek rakamlara çıkmıştı, bu sene yerlerde sürünüyor, neden? Tarımda üreticiler bir sonraki yılın üretim kararını verirken bir önceki yılın fiyatlarından etkileniyor. 2021 üretimini planlarken orada oluşan fiyata göre karar veriyor. Herkes patates ve soğana dönüyor. Arz fazlası ortaya çıkınca fiyat düşüyor. 2022 sezonu üretim kararını yine tarım üreticileri 2021'de oluşan fiyata bakarak karar verecekler. Yani patates soğan ekmeyecekler, yani azalacak. Bu kez de 2022 yılında patates soğan fiyatları yükselecek. Diğeri da hava şartları. Özellikle küresel ısınma nedeniyle orada da bu istikrarsızlık, hava şartlarında dalgalanmanın boyutu arttı maalesef. Olabildiği ölçüde bunları planlayıp tahmin etmek, arzın planlanmasını yapmak çalışmaları devam ediyor. Özellikle belli temel ürünler için yapılıyor ama sıfırlanamadı. En azından arzdaki dalgalanmanın minimuma indirgenmesi için yeni modeller geliştiriliyor.

"TURİZM GELİRLERİ 20-25 MİLYAR DOLARI BULURSA CARİ AÇIK SIFIR OLUR"

Rezervin mahiyeti nedir? Niye tutulur? Esas itibarıyla yurt dışından gelen yabancı sermayenin TL'ye çevirdiği dövizlerin daha sonra yurt dışına çıkacağı zaman o talebi karşılamak için tutulur. Rezerv bir borçtur, yükümlülüktür. Dolar Merkez Bankası'na geldiği zaman karşılığında TL verir. TL pasif kalemde, yükümlülük olarak gözükür. Rezerv dediğimiz rakam Merkez Bankası'nın parası veya varlığı değildir. Merkez Bankası'nın aktifindedir ama borç olarak TL sirküle etmektedir. Bu talep baskısı çok büyük oranda azalmıştır. Şu anda ana kalemlerden bir tanesi kamu kağıtları, devlet iç borçlanma senetleri. Yabancıların oranı çok düştü. En son 5 milyar dolar kaldı aklımda, yani sıfır diyebiliriz. Aynı şekilde borsada. Şu anda borsada yabancıların oranı yüzde 35 yanılmıyorsam. Bir ara yüzde 70'lerdeydi. Bu ne anlama geliyor? Oradaki TL varlığı bir gün getirdiği dövizi talep edecek ve yurt dışına çıkacak. Onlar da direnenler, uzun vadeli yatırımcılar. Talep baskısı buradan gelecek. Bunlarda problem yok. Şu anda döviz talebi beklemiyoruz. Geriye ne kalıyor? yerleşikler bütün talebini yaptı. Geriye cari açık kalıyor. Dış ticaret açığı kalıyor. İnşallah turizm gelirleri geçen yıl kadar kayıp olmayacak. 2019 rakamlarını yakalayamayacağız ama inşallah 20-25 milyar dolarlık gelir olacağını tahmin ediyorum. Bu gelir doğru çıkarsa cari açık sıfır anlamına gelir. Bir döviz talebi beklemiyoruz şu anda. Bu nötr bir değerlendirmedir. Böyle bir durumda rezerv artar. Enflasyon düşme trendine girmiş, cari açığını yoluna sokmuş bir ekonomiye herkes yatırım yapar.

"İDDİALARINIZI HAKARETE VARMADAN DİLE GETİREBİLİRSİNİZ"

O afişlerin tamamı çok ağır hakaret içeriyor. Masum olarak görülebilir ama buhar oldu, uçtu, yolsuzluk yapıldı gibi tanımlamalarıyla birlikte düşündüğünüzde o afişteki ifadeyi açıklıyor. Hakaretlerin en büyüğü. Bir iddianız olabilir, usulüne uygun şekilde soruşturulabilir. Ispat edilmediği müddetçe hüküm haline gelecek bir ifade kullanamazsınız. Bu insanın en temel haklarının ihlalidir. Dolayısıyla masumane bir sorunun cevabı değil. Töhmet altında bırakamazsınız. Hakaret ifade özgürlüğü değildir, bütün sistemlerde, demokrasilerde suçtur. İnsanların onuruyla haksız bir şekilde oynamaya çalışıyorsunuz. Bazı yazarlar Merkez Bankası bilançolarından ne kadar rezerv kaybettiğini açık açık yazıyorlar.

"BİRİLERİNE AYRICALIK SAĞLANDI MI? CEVABI KOCAMAN BİR HAYIR"

Merkez Bankası ne kadar rezerv kaybetti? Bu soru biliniyor. Merkez Bankası bilançolarında açıklanmış bu. Muhalefetin şöyle bir talebi var. Buharlaşma olayının gerçek olmadığı ortaya çıkınca, efendim siz bunu kime sattınız, döviz alanlar açıklasın bunu diyor. Bu bilgi bankalarda. Bizim mevzuatımıza göre bankalar kendilerinden döviz alanların bilgilerini açıklayamazlar. Bu suçtur. Şahsi bilgiler anayasal teminat altındadır. Bana göre açıklanmasının hiçbir mahzuru yok. Mevzuata göre bu meslek sırrına giriyor. Dolayısıyla hangi kurdan sorusunun cevabı belli; piyasa kurundan. Böyle bir bilgi açıklansın. Diyelim ki Türk Ticaret Kanunu'nun 239. maddesini suç olmaktan çıkaralım, bizim finans sistemimiz çöker, hiçbir yabancı yatırımcı gelmez, yerli yatırımcı da bütün yatırımını dışarıya götürür. Bu yasaklama kuramını biz getirmedik. Önemli olan burada muhalefetin sorduğu sorunun cevabı. Birilerine ayrıcalık sağlandı mı? Bu sorunun cevabı kocaman hayır... Dolar bir rakamı gördüğü zaman alışkanlık yapıyor. Piyasa psikolojisi ve dalgalanıyor. Açıldıktan sonra düşse bile Merkez Bankası piyasaya müdahale etti deniliyor. Ortaya çıkan bu komplikasyonu piyasaya satıcı olarak girerek düzeltmenin etkisi çok farklı. Diğerinde iz bırakıyor. Merkez Bankası'nın müdahalesi çok kullanılan bir yöntem değildir, iyi bir şey de değildir.