Ahmet Davutoğlu kimi kastettiğini açıkladı

Ahmet Davutoğlu kimi kastettiğini açıkladı
Güncelleme:

Bir dönem AKP'den Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı yapan Ahmet Davutoğlu TV5'te katıldığı canlı yayında Sakarya'da yaptığı "Eski defterler açılırsa 7 Haziran - 1 Kasım arası, kimse insan içine çıkamaz" sözlerine açıklık getirdi.

Yeni parti kuracağı konuşulan Ahmet Davutoğlu, Sakarya’da 2015 yılındaki terör olaylarını kast ederek söylediği “Eğer defterleri açarsam kimse insan içine çıkamaz” açıklamasıyla ilgili önemli bilgiler verdi.

Ahmet Davutoğlu, Sakarya’daki sözlerini MHP ve AK Parti’nin 7 Haziran, 1 Kasım döneminde izlediği politika nedeniyle söylediğini açıkladı. Davutoğlu tehdit edildiğini belirtirken AK Parti’deki MKYK sürecinde hata yaptığını da “Yanıldığımı 6 Mayıs 2016’da fark ettim” sözleriyle ifade etti.

Ahmet Davutoğlu, geçen günlerde söylediği ve çokça tartışılan "Terörle mücadele defterleri açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz; 7 Haziran ile 1 Kasım arası en kritik dönemlerden biri" sözleri sonrası ilk kez kameraların karşısına geçti.

İşte Davutoğlu'nun açıklamalarından satır başları:

Benim konuşmam bir saat. O cümle 27 saniye. Dostoyevski'nin romanının bir bölümünü okursanız oradan bir suç çıkarabilirsiniz. Bütününü okursanız oradan bir klasik çıkar. Bana saldırmak maliyetsiz. Muhalefet bana saldırdığında bir maliyeti yok. Özellikle iktidara yakın medya kuruluşlarında saldıranlar ise ödüllendiriliyor.

"BUNU BANA ÖCALAN'DAN MEKTUP GETİRENLER SÖYLÜYOR"

Ben şunu dedim. Sandıktan çıkan neticeye saygı göstermek gerekir. Bu adayların seçime girmesi için bir engel varsa bu YSK'nın yetkisinde. Eğer göreve başladıktan sonra suç işlemişlerse mahkemeye çıkarılmalılar. Benim teröre destek verdiğim gibi bir argüman sundular. Bunu 31 Mart'tan önce Öcalan'dan mektup getirip, kardeşini televizyonlara çıkaranlar bunu bana söylüyorlar. Beni tanıyan seven insanlar bile bana soruyorlar. Peki kim bu suçlamayı yapan? Benim dönemimde hükümette yer almış isimler ya da MHP yöneticileri. Halktan bir talep geldi ve ben bu konudaki pozisyonumu netleştirdim. Terörle mücadele benim için en net unsurdur dedim ancak bu hukuken olmalı. Bana eleştiri getiren 2 yer vardı.

Niye 7 Haziran-1 Kasım dedim. O dönem benim Meclis'te çoğunluğum yoktu. 1 Kasım'dan sonra zaten çoğunluğu kazanmış ve terörle mücadelede risk alabilecek durumdaydım. 7 Haziran sonrası HDP, çoğunluğu kaybettiğimiz için tahrike başladı. O zaman onları da uyardık, eğer siz siyasi partiyseniz bu eylemlere destek vermeyin dedik. O dönem şehitler verdik. 3 Temmuz günü güvenlik birimlerine talimat verdim. Nasıl olsa geçici bir hükümet var. Biz tahrikler de yaparız eylemler de yaparız dediler. Bütün terör örgütleri harekete geçti. 7 Haziran akşamı verdiğimiz sözün gereği olarak bu devleti, milleti 1 saniye kimsesiz bırakmayız dedik. Bütün kurumlar harekete geçti ve mücadele başladı.

O dönem terör örgütünün her türlü tahriki yapmasını beklersiniz. Beni üzen iki şey oldu. Birisi MHP Genel Başkanı'na koalisyon için gittiğimde terörle mücadeleye destek için bizim hükümetlerimize destek vermesini bekledim. Beni şaşırtan sonuç yaptığımız tekliflere MHP'nin Genel Başkanı'nın hayır demesi. Şimdi diyor ki 'hayır demedik' diyor. Ben kendisinden izin alarak halkın önüne çıktım ve reddettiğini söyledim. Şimdi kendisi böyle bir şey yok diyor. MHP tarafından bana 'sandığa saygı gösterilsin, demokratik hukuk devletinin gerekleri uygulansın' dediğim için saldırı oluyor. Bana teröre destek verme suçlamasında bulundular ve kimsenin bunu yapmaya hakkı yok, ben böyle bir şeye izin vermem. Arkasında Meclis çoğunluğu olmadan terörle mücadele kararı almış kaç kişi var?

Beni derinden üzen diğer gelişme 12 Eylül kongresine giderken toplamda 29 şehit verdiğimiz hafta Van'da bu şehitlerin cenazesine katılırken benim arkadaşlarım kongre için bazı delegelerden imza toplamaya çalışıyorlardı. İkinci eleştirim ben cenazelerdeyken İl başkanlarından, kongre üyelerinden benim karşımda imza topluyorlardı. Ben Ankara'ya döndüğümde 'ateş çemberinden geçerken sizinle MKYK listesi müzakere etmem' dedim. Bunlar yersiz söylenmiş sözler değil. MHP'lileri tenzih ederim, AK Parti tabanını tenzih ederim, onlar teröre karşı mücadeleye destek veren insanlardır. AK Parti'den benim tarihimi silmeye çalıştılar.

"TEHDİT ALIYORUM, BEDEL ÖDETMEK BİR TEHDİTİR"

Tehdit yoktu. İki husustan bahsettim ve ikisini de açtım. Hayatım şeffaftır, sözüm açıktır, bir şey söylersem net söyler ve spekülasyon yapılmasına izin vermem. Tehdit alıyorum. Bedel ödetmek bir tehdittir. O hiç önemli değil, o yola çıkan bunları göze alınmıyorsa çıkmamalı. İyi niyetli eleştirileri anlarım. Başımın üzerinde yeri var.
"KONUŞMAMI ÇARPITANLAR FETÖ, PKK VE TROLL ÇETELERİDİR"

O 27 saniyelik konuşmadan bunları çıkaranlar, üzerinde tepinenler FETÖ, PKK ve troll çeteleridir. Bu üçünün bana karşı bir ittifak etmesi bile birçok şeyi ortaya koyuyor. O dönemdeki bütün mücadele demokratik hukuk devletinin içinde verilmiştir. O gün yaşananlar devlet tarafından yapıldı da PKK mazlum gibi bir algı var. Benim Başbakanlığım döneminde yapılan her şeyin hesabı verildi. O dönemki saldırıların failleri yakalandı ve yargılandı.

O dönemdeki birçok kamu görevlisi hakkında yürütülen birçok soruşturma var. Bir kişinin sürüklenme görüntüleri vardı. O görüntü bana geldiğinde 'terörle mücadele yürütebiliriz ama insanlık onurunun ayaklar altına alınmasına izin vermeyiz' dedim. Soruşturma başlatıldı. Terörle mücadeleye destek veririm ama demokratik hukuk devleti ilkeleri ve insan hakları her zaman daha önemlidir.

"KONGREDE BANA YAPILANI UNUTAMIYORUM"

Benim literatürümde hiçbir arkadaşımla ilgili geçmişi karıştırma gibi bir şey olmaz. Kongrede bana yapılanı unutamıyorum. 'Dava arkadaşlığı böyle olmaz' dedim, 'en azından terörle mücadeleyle uğraşırken bunlar olmamalıydı' dedim. Bir diğeri de halkın vicdanı. Eğer o vicdandan korksaydım sokağa çıkmazdım.
7 Haziran-1 Kasım arasında Gar saldırısı olduğunda öyle bir acı hissettim ki, oradaki bütün yaralıları ziyaret ettim. Başbakan olarak görevim o acıyı yüreğinde hissetmektir. Arkasında kim vardır hepsini araştırırsınız. Benim o zaman Başbakan olarak görevim şuydu, ülkeyi bir an önce hükümete kavuşturmak. O yüzden koalisyon görüşmelerinde samimi davranmaya gayret ettim. Olamayınca bir an önce seçime gitmeye çalıştım. Meclis'ten güven oyu alamamış bir hükümet zaaf çıkartabilirdi. Hiçbir zamanda devlet otoritesi kavramını kullanmadım. Kullanılması gerektiğini düşündüğüm kavram kamu düzeniydi her zaman. Eğer bütün sayfalar açılırsa açıklamalar var, o hendekleri kimin kazdığının da açıklamaları var. Benim vicdanım da bu anlamda huzurlu. Türkiye o dönemde zaafa düşmemişse, herhalde en büyük pay sahiplerinden biri o dönemi yöneten Başbakan'ın olmalı. Belki bazı acı hatıralar vardır, ortaya çıkar ama bizim üstünü örttüğümüz bir şey yoktur. Bana yapılan en ağır itham teröre destekti. Bana bunu söylemeseler ben o açıklamaları yapmazdım.

İki polisin öldürülmesi olayında FETÖ'nün emniyet güçleri ve silahlı kuvvetler içine sızmış unsurları çok ciddi provokasyon yaptılar. Devletin içine bir şey sızmışsa her an tetikte oluyorsunuz. Ceylanpınar saldırısını PKK terör örgütü üstlendi. Suruç'u da DEAŞ üstlendi. Suruç'ta hukuku bir süreç işledi. Ceylanpınar'da da şüphelileri gözaltına alındı ve beraat etti, bu yargının kararıdır, ben hukuka bunlar suçludur ve cezalandırır diyemem ki. Doğal olarak onunla ilgili bir bilgim yok. Ceylanpınar saldırısının PKK tarafından yapıldığı ve sahiplendiği net.

Ben Van'da şehitleri defnederken benim aleyhimde liste çalışması yapıyorlardı. Bunu neden yaptıklarını bilemiyorum, onlara sormak lazım. Beni üzen ve şaşırtan buydu zaten. Ben siyasetin böyle olduğunu düşünmüyordum, belki saf bir düşünce. O hafta siyasetin Makyevelist tarafıyla ilgili bir şey yaşadım. Gerekçeleri onlara sormak gerekir. Herhalde bir Genel Başkan kendine uygun bir teşkilat kuracaktır, Genel Başkan ona göre davranacaktır. Ben Cumhurbaşkanımızdan almış olduğum MYK'da da değişiklik yapmadım, isimleri getiren onlar. Bu konuda izahatı o arkadaşların yapması gerekir. Bugün Bahçeli'ye çok yakın bazı yazarların, zamanında ben Bahçeli'yi alkışladım diye beni ihanetle suçladığı olmuştu. Koalisyon görevlerini de yürüttüm, aldığım görevi bir tiyatro olarak sürdürmem ama koalisyon yapılamıyorsa seçime de gitmemiz gerekiyordu. 63. Hükümet olarak da oradaki arkadaşların hepsine teşekkür ediyorum.

ÇÖZÜM SÜRECİ

Çözüm süreci, bu topraklarda o dönemde kendi içimizde bir meseleyi çözeceksek, bundan daha güzel bir şey olabilir miydi? Hepimizin beklentisi Mayıs 2013'te Türkiye sınırları dışına çıkılması ve silahların bırakılmasıydı. 2013 yazı üzerine bir çalışma yapmak istiyorum çünkü Türkiye ve Ortadoğu karakterini etkileyen tarih odur.

Hepimiz bu konuda seferber olmuşken DEAŞ sahneye çıkarıldı, Mısır darbesi yaşandı ve bütün Arap Baharı demokratik niteliğini kaybetti, otokratik rejimlere geri dönüldü, Suriye'de kimyasal silah kullanıldı ve her türlü şiddeti mazur görüldü. Türkiye'de de Gezi ve 17-25 Aralık yaşandı. O dönemde Türkiye'de çözüm sürecinin yürüyor olması Türkiye'nin alameti farikasıdır. Terör örgütü bunu nerede istismar etti, kamu sürecini bozacak eylemler düzenleme suretiyle. Sayın Başbakanımız bütün o süreçleri kendisi yönetti ve kendisi öne çıktı, biz de o dönem destekledik. Terör odaklarının dağıtılması için görüşmeler yürütüldü. Bunu görenler terör örgütlerini kullanarak bunu kamu düzeninin olmayacağı yeni bir düzen olarak değerlendirmeye çalıştılar.

Ben Başbakanlığı devraldığımda Cumhurbaşkanı 'FETÖ ile mücadeleyi ve çözüm sürecini sürdüreceksiniz' dedi. O zamanki tablo, bu sürecin suistimal edildiğini ortaya koydu. 


 
 

Seçiniz...