İşte Metin Akpınar ile Müjdat Gezen'in Halk Arenası'ndaki tüm açıklamaları
Hem aradığınız haberlere hızlıca ulaşabilmek hem de Haber3.com'a destek olmak için Google News'te Haber3.com'a abone olun.
Haber3'e Google News'te abone olun
Abone Olİşte Metin Akpınar ve Müjdat Gezen hakkında başlatılan soruşturmaya neden olan HalkTV ekranlarındaki Uğur Dündar'ın sunduğu Halk Arenası programında Gezen ve Akpınar'ın açıklamalarının tam metni...
Halk TV'de yayımlanan "Halk Arenası" programında yaptıkları açıklamalar nedeniyle sanatçılar Metin Akpınar ve Müjdat Gezen hakkında soruşturma başlatılmış, savcılık, Akpınar ve Gezen'i adli kontrol talebiyle mahkemeye sevk ederken, mahkeme de her iki sanatçıya yurt dışına çıkış yasağı verip haftada bir imza atmaları şartı getirerek serbest bırakmıştı.
Peki Müjdat Gezen ve Metin Akpınar haklarında soruşturmaya yol açan Halk Arenası programında neler söyledi ?
İşte programdaki konuşulanların tam metni:
"Metin Akpınar:
- Şimdi efendim, yalnız sanatçılar kaybolmuyor dünyadan, bazı hayvan popülasyonları da kayboluyor.
Bunlardan biri de Tanrının çok estetik kaygıyla yaratmadığı gergedan. Bunun boynuzlarını kesiyorlar, afrodizyak diye, kansere iyi geliyor diye nesli tükeniyor. Son zamanlarda Türkiye'de de görülen bir grip virüsünün adı da gergedan. Yüzde 41'i gergedan virüsünden oluyormuş. Virüs olarak yaşadığı gibi, bizim ülkemizde 'artarak' çoğalan bir gergedan soyu var. Hitler seçilip başa geldiğinde, faşizmin ayak sesleri gelirken, Eugène Ionesco 'Gergedan' diye bir oyun yazdı. Biz de o oyunu oynadık. Paris'te bir bistroya bir adam koşarak girer. Müsyü Botan 'Bir gergedan kovaladı beni' der, 'evden buraya kadar'. Kafedekiler dalga geçerler, yani 'Afrika gergedanı mıydı? Asya gergedanı mıydı? Tek boynuzlu muydu? Çift boynuzlu muydu? Hadi canım sende, öyle şey olur mu falan' diye. Fakat gergedanlar giderek artarlar. Bir süre sonra o sevimsiz gergedanlar için güzel sözler söylenmeye başlar. 'Yav çok da kötü hayvanlar değil bunlar, bak rengi de böyle hakimsi, bir de çok güçlüler, kuvvetliler, maşallah girdikleri her yeri dağıtıyorlar.' falan diye önce bünyelerinde sindirmeye başlarlar sonra da gergedanlaşmaya başlarlar. Giderek herkes gergedan olur. Giderek herkes gergedan olur. Sonunda Beranje, Sarhoş Beranje sevgilisi Daisy'i de gönderdikten sonra gergedan ortamına 'Ben insanım. İnsan doğdum. İnsan kalacağım' diye haykırır. Şimdi bizde de gergedanlar yalnız faşizmin ayak seslerini anlatan postallı gergedanlar değil, kökten dincilik gergedanları ve etnik kimlik ayrımcı gergedanlar ve onların bazı kollarıyla müthiş bir gergedan nesli büyüdü. Kargaşayı da, popülasyonu da, bölünmeyi de, polarizasyonu da maalesef bunlar yapıyor. Bunların karşısında ancak 'insan' olarak, insanlığımıza sahip çıkarak, bunları saf dışı etmek zorundayız, başka çaremiz yok diye düşünüyorum. Eğer bu polarizasyon böyle giderse hakikaten bırakın sokak şeyini sokakta hak aramayı, iş savaşa kadar gideriz. Allah göstermesin, hakikaten. Bunu hiçbirimiz arzulamadığımız için, gene bazı kavram kargaşası yaratan tarifleri yeniden yapmak gerek diye düşünüyorum.'Demokrasi' için bizi hep 'eşitlik' diye kandırdılar. Sonra eşitlik olmadığını anladık. Ondan sonra çoğunluğun karşısında azınlığın haklarının korunduğu kurum ve kuralların olduğu rejim dediler. O da baktık, o da olmuyor. Çoğunlukçu değil, çoğulcu bir şeye gittik. Sayısal üstünlük, çoğalan hakkını gücüyle aldı. Öbür tarafı da koruyan falan yok hamdolsun. Efradını cami ağyarını mani bir tarif yapmak gerekirse; son zamanlarda 'Demokrasi'yi şöyle tarif etmek gerektiğini düşünüyorum. Bize 'demokrasi' anlatıldığı gibi 'herkesin aynı düşündüğü bir ortam' asla olmamalı. Tam tersi, tam aksi, karşıt düşünenlerin; şiddet unsuru ve dayatma olmaksızın birlikte yaşayabildikleri bir rejimin adı demokrasi olması lazım. Bir başka tarifi de bunun, hepimizin özen göstermesi gereken, eğer patalojisi yoksa, özgür iradesiyle geleceğini tayin edebildikleri bir rejim, bireylerin geleceklerini tayin edebildikleri bir rejim 'demokrasi'dir. Bu bizim polarizasyondan, bu kargaşadan kurtulmamızın tek çaresi de 'demokrasi' diye düşünüyorum. Oraya ulaşabilirsek, ne âlâ kavga, dövüş olmaz. Biz bu işin içinden çıkarız. Ulaşamazsak, her faşizmin olduğu gibi, karşılaştığı gibi, belki liderini ayağından asarlar, belki mahzenlerde zehirlenerek ölür, belki adı geçen başka liderlerin yaşadığı gibi kötü sonlar yaşayabilir ama bize yazık olur, biz harap oluruz. Bu güzel bi ülke, necip Türk Milleti, necip bir Türk milletidir. Bize kıymasınlar... Onun için de bizim demokrasi adına direnmemiz gerekli. 'Bu direnci gösteriyor muyuz?' derseniz, ben çok gösterdiğimiz kanaatinde değilim.
Cumhuriyet güzel bir rejim. 'Cumhur' di mi? 'Halk'ın kendi kendini yönetmesi. Ama ne'Cumhuriyet'ler var. Demek sadece 'Cumhuriyet' yetmiyor. Bir de bunun kenarına 'Laisizm'i takmak lazım. 'Lâik Cumhuriyet' olursa biraz bir şeyler beliriyor. Laiklik nedir; 'Dinle devlet işlerinin ayrılması' dediler. Öyle değil. 'Her inanca eşit aralıkta olan' falan. Öyle de değil. Din işleri ile devlet işleri çeliştiğinde 'devletin devletten yana olayı çözmesi'dir lâiklik. Sekülerizm, lâiklikle hep karıştırılır. Bizde müşterek kullanılır. Sekülerler, biz pis sekülerler, pis lâikler. Lâisizmi ve sekülerizmi de şöyle tarif etmek gerek diye düşünüyorum: 'Kamu yönetimi asla dini esaslara dayandırılamaz'. Bu varsa: o ülke lâik ve seküler bir ülkedir. Demokrasinin de vazgeçilmez iki ana unsuru da budur. Cumhurun yanına laisizmi takıcaksınız, sekülerizmi takıcaksınız ve rasyonalizmi, akılcılığı takacaksınız. Son zamanlarda çok muhtaç olduğumuz bir şey 'akıl'.
Uğur Dündar:
- Peki Metin, bu günkü Türkiye'yi bir çerçeve içine oturtmak gerekirse, nasıl bir çerçeve çizersin?
Metin Akpınar:
- Yani bence paspartüsü var, çerçevesi yok. Çok üzülerek de söylüyorum çerçeve olmayınca da ucu açık, kenarlara doğru yayılabilir. Aşağı, yukarı, sağa, sola. O yüzden herkesin kendine sahip çıkması ya da mensup olduğu sivil inisiyatifte ya da siyasi partiye sahip çıkması, bu ülkeye sahip çıkması, geleceği tanımlaması bakımından çok özenli olması lazım. Hele hele bu son seçimler bence ciddi bir dönüm noktası.
Uğur Dündar:
- Yani bu yerel yönetimler seçimi mi?
Metin Akpınar:
- Evet önümüzdeki yerel seçimler, ki onun adı 'yerel seçim' aslında bal gibi 'genel seçim'olucak. O genel seçimde yani hakkaten hepimizin çok desturlu ve çok kalabalık olması lazım. Şimdi, ilk defa....
Uğur Dündar:
- Bir dakika, bir dakika, dedin ki 'yerel seçim, aslında genel seçim olacak', nasıl oluyor genel seçim?
Metin Akpınar:
- Evet.
Uğur Dündar:
- Nasıl oluyor genel seçim?
Metin Akpınar:
- Şimdi, yerel seçimlerde esasında işte, belediye başkan adayları, bölgelerinde, yörelerinde, o yörelerin sorunlarını çözmek boyutunda projeler üretirler. Ve de onların isimleriyle, yaşadıkları yerle ilgili şeyler yaparlar. Burada bence olay, iki ittifakın çatışması boyutunda olacak. Yani 'Cumhur İttifakı'yla 'Milli İttifak'. Böyle olunca ve liderler devreye girince, bu bir 'Belediye seçimi'nden başka bir şey olacak diye düşünüyorum. Bu bir genel seçim havasında geçecek, o yüzden de daha mühim, daha önemli. Eğer gerçekten demokrasinin çok uygulanmadığı bir tarafa doğru gidiyorsak -uzun ince bir yolda nereye gideceğimiz çok da belli değil finalde- öyle bir gidişatımız varsa, o zaman 'Milli İttifak'ın çok ciddi ve birbirine kenetlenmiş olarak yaşaması gerekiyor. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Yani adı İYİ parti olur, CHP olur, 'CEHAPE' olur, onu bilmiyorum. Ama 'Milli İttifak'a bizim de sahip çıkmamız gerek diye düşünüyorum.
Sandığa da sahip çıkmak lazım. Yani sandık esasında pek demokrat bir şey değildir, her şey sandıkta çözülmez. Ama, burada sandığa da sahip çıkmak zorundayız. Vatandaş, halk yani siz; aslında birilerinin iktidar olması ya da uzun süre iktidarda kalması için bir araç değilsiniz. Olmamalısınız. Siz, siyasi otoritelerin amacı olmalısınız. Sizin iyiliğiniz, sağlığınız, güzelliğiniz, mutluluğunuz için siyaset üretilmeli diye düşünüyorum. Ama halkı bir araç olarak kullanırsan, o zaman tehlike çok büyüyor. O yüzden halkımızın da araç olmadığının farkına varıp, kendi amacını gerçekleştirecek bir siyasi otoritenin başa gelmesi için emek vermesi gerektiğini düşünüyorum. Başka da çıkış yolu yok...
Uğur Dündar:
- Evet, biz sıradan yurttaşlar için, sadece bir 'oy' sahibi olan sıradan yurttaşlar için bence de en değerli haklardan biri. Yani şimdilik koruduğumuz en değerli haklardan biri. Dileriz hep böyle devam eder. Ve, ben de şuna inanıyorum; eğer bu yerel yönetim seçimlerinde iktidar ve ortağı umdukları sonucu alamazlarsa, bu yerel seçim olmaktan çıkar, siyasal bir değişime yol açan bir başlangıç olabilir.
Metin Akpınar:
- Evet yani başlangıç olur, orada çok ümitli değilim. Yani, belediye seçimlerinden ya da bu genel seçim benzeri belediye seçimlerinden Milli İttifak başarılı çıkarsa dahi, rejimi değiştirmek anlamında çok aktif olacağını zannetmiyorum. Ama neyi seçtiler? Madem bize milleti, ülkeyi yönettirmiyorlar, bazı belediyeleri adam gibi yönetelim, bak bunlar da zaten MSP'li belediyelerden gelerek bu başarıya ulaştılar, belki uzun da olsa bu yoldan gidip iktidara yol açarız diye düşüneceklerini zannediyorum. Şimdilik burdayım. Ama keşke senin dediğin gibi olsa. Rejim tekrar tartışılsa, tekrar gündeme gelse, yeniden seçimler olsa ve demokratik rejime dönebilsek diye düşünüyorum. İnşallah bunu görürüz.
Uğur Dündar:
- İnşallah."
Hem aradığınız haberlere hızlıca ulaşabilmek hem de Haber3.com'a destek olmak için Google News'te Haber3.com'a abone olun.
Haber3'e Google News'te abone olun
Abone Ol