İstanbul'da suni deprem üretilebilir mi ?

İstanbul'da suni deprem üretilebilir mi ?
Güncelleme:

Deprem uzmanları, özellikle Marmara depreminden sonra zaman zaman gündeme gelen "suni deprem"in, uzaktan tetiklenerek oluşturulmasının mümkün olmadığını bildirdi.

Türkiye'deki depremleri bilimsel ölçekte ele alarak inceleyen deprem uzmanları, Sırp asıllı Amerikalı bilim adamı Nicola Tesla tarafından 1900'lü yıllarda geliştirilen "düşük frekanslı elektromanyetik ışınımla yüksek enerji nakli" tekniği ile gerçekleştirildiği iddia edilen "suni deprem" konusunu, 12 Kasım 1999 Cuma günü saat 18.57'de meydana gelen ve aletsel büyüklüğü 7.2 olarak ölçülen Düzce depreminin yıl dönümünde AA muhabirine değerlendirdi.

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Maden Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Övün Ahmet Ercan, suni depremin Tesla tarafından laboratuvar ölçeğinde yıllar önce denendiğini ancak alan ölçeğinde bir deprem yaratmanın mümkün olmadığının gözlemlendiğini anlattı.

Büyük bir deprem yaratmak için çok büyük bir enerji gerektiğini aktaran Ercan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Suni deprem konusu en çok Gölcük depremi için söylendi. Yok İsrailliler, yok bilmem neler falan diye. Gölcük depreminden çıkan enerji yaklaşık 132 atom bombası gücünde. Bu enerjinin yüzde 25'lik kısmı da boşalmadı henüz. Orada duruyor. 132 atom bombası gücündeki bir enerji dünyadaki bugünkü teknolojiyle üretilmiyor. Bunu sadece deprem üretiyor.

Şimdi bu kadar enerji üreterek ne yapıldı? Yaklaşık 180 kilometrelik alan yırtıldı ve yer, kırık boyunca bir yerden diğer yere 2-2,5 metre kaydı. Yani güney bölüm, Bursa'nın, Yalova'nın, Karamürsel'in bulunduğu kesim, kuzeydeki İstanbul yarımadasına göre 2,5 metre Ege denizine doğru kaydı. Aynı zamanda 180 kilometre yırtıldı. Şimdi dolayısıyla bu güçte bir elektromanyetik alanı uzaktan Amerika'dan veya İsrail'den oluşturmak zaten mümkün değil. Bu gücü teknolojik olarak, bugünkü elektrik ve elektromanyetik alan gücü olarak oluşturma zaten mümkün değil. Dolaysıyla bunların hepsi bilim dışı söylentilerden başka bir şey değil."

 "Kuzey Anadolu 3,5 milyon yılda 350 defa kırıldı"

Kuzey Anadolu kırığının, 3,5 milyon yılda yaklaşık 350 defa kırıldığını, öncesinde "Kuzey Anadolu kırığı" diye bir kırığın olmadığını belirten Ercan, "Bir taraf diğer tarafa göre 25 kilometre kaymış. Yani eskiden bugünkü Karamürsel şimdiki Kocaeli hizasındayken, Karamürsel yaklaşık 25 kilometre batıya kaymış. Bu kayma hala devam ediyor." dedi.

Kuzey Anadolu kırığı boyunca depremlerin doğudan batıya doğru göç ettiğini ilk kez 1970 yılında jeofizik profesörü Mehmet Nafi Toksöz'ün bulduğunu ifade eden Ercan, 1944 yılında Çankırı, 1957'de Abant, 1967'de Adapazarı'nda depremlerin meydana geldiğini, bunun üzerine depremlerin doğuya kaydığının ispatlandığını söyledi.

Dönemin bilim insanlarının bunun üzerine yeni beklenti yerinin Kocaeli olacağı üzerinde görüş birliğine vardığını anlatan Ercan, daha sonraki süreçte yeri dinleme ağı kurularak yer altı hareketlerinin yakın gözlem altına alındığın belirtti.

 "Orada bulunmam tesadüftü"

Araştırma sonucu kuşkunun iki yerde toplandığını, bunlardan birinin İznik, diğerinin ise Gölcük olduğunu ifade eden Ercan, depremden bir gün önce yaşananları şöyle anlattı:

"Yalova'da termal kaynaklar kuruldu. Yeni kaynaklar çıkmaya ve yer kırılmaya başladı. O zaman bizim kuşkumuz Gölcük ve Kocaeli'ne kaydı. Depremden aşağı yukarı bir hafta önce bu belirtiler çok arttı ve aynı zamanda halktan deprem göstergesi olduğuna dair birçok uyarılar gelmeye başladı. Sözün gelişi denizden yengeçler çıkmaya başladı. Depremden bir gün önce Gölcük'teydim. Oradaki kahvelerde oturdum. Vatandaşlar denizden yükselen dalgaları anlatırken, balıkçılar ağlarının yanık olarak denizden çıktığını söyledi.

Benim orada bulunmam tesadüftü. Vatandaşlardan gelen tepkiler üzerine gözlem yapmak için bölgeye gittik. Bazı kaynaklar kurumuş, yeni kaynaklar çıkmaya başlamıştı. Hayvanlarda muazzam bir tedirginlik vardı. Belgrad Ormanları'na giden avcılar, çıktıkları gece avında bütün hayvanların bağırdığını anlattı. Aynı zamanda jeofizik algılarda da olağanüstü değişiklik başladı. Yani radon gazındaki ve yerin bükülmesindeki artış..."

Gölcük depreminin beklenmedik bir deprem ya da tetiklenmiş bir deprem olmadığını vurgulayan Ercan, "Gölcük depremi bir hafta öncesine kadar bilinen bir olay. Ama biz ne yazık ki uyarıları yapamadık. Türkiye'de meydana gelen depremler, Türk bilimcilerinin yakından izledikleri beklenen yerlerde ve zamanlarda oldu." diye konuştu.

 "Enerjinin konumlandığı yer Sivri Ada-Küçükçekmece arası"

Prof. Dr. Ercan, şu anda yüzde 25'lik enerjinin 1999 depreminde Düzce'nin bulunduğu bölgeye kaydığını aktararak, henüz açığa çıkmayan enerjinin konumlandığı yeri Sivri Ada ile Küçükçekmece arasında deniz içinde olarak tanımladı.

"İstanbul'da bir deprem riski yoktur, tamamen Marmara içindedir. Şu anda Sivri Ada ile Küçükçekmece arasını kapsıyor. Ama bunu kırabilmek için 6 milyar gigatonluk gücüne erişmiş olması gerekiyor." diyen Prof. Dr. Ercan, beklenen Marmara depremine ilişkin de şu bilgileri aktardı:

"Buradaki kabuğun mekanik özelliklerini inceledim. Yani hangi güç altında kırılır diye, bu gücü topladığı zaman kırılır. Ama şuan bu güç var mıdır toplanmış mıdır? 6 milyar gigatonluk bir güç henüz yoktur, toplanmamıştır.

'İstanbul'da deprem olmayacak.' demiyorum. Benim uzun erimli çalışmalarıma göre; 2045'ten önce deprem olması şaşırtıcı olur. Çünkü gerginlik birikiminin bir hızı var ve bu gerginlik birikimi hızı doğrusal değil, değişken bir durum. Biz buna uzun erimli kestirim diyoruz. Uzun erimli kestirimlerde hata, 5 yıl ila 10 yıl arasında değişir. Bana göre çok açık söyleyeyim, 2033'ten sonra çanlar çalmaya başlayacaktır. Çünkü olasılık sınırı başlıyor. Çünkü ben bunu yeni sistem analizine göre, yani bölgenin yaklaşık dört bin yıllık geçmişine bakarak hesapladım. Hesaplar bana 2045 yılını gösteriyor. Gecikme olasılığı çok yüksek. Eğer gecikirse 2071-2150 yılına kadar gecikebilir. Çünkü İstanbul'da bugünkü yöntemle yapılan deprem kestirim çalışmaları, hiçbir zaman beklenen zamandan önce olmadığını gösteriyor. Ya beklenen zamanda ya da daha sonra olmuştur. Eğer bir gecikme dönemi içindeysek, deprem 150 yıl daha gecikebilir."

Deprem uzmanlarının 1999'dan beri her yıl "Deprem olabilir" dediklerini dile getiren Ercan, "On yıl geçti hala da deprem olmadı. Neden her an deprem olabilir? Basın dönüp de sormuyor. Siz her yıl böyle diyorsunuz. Yüzde 64 olasılığı niye değişmedi? Deprem yılı yaklaştıkça, bu yüzde 64 olasılığın yüzde 70, yüzde 75, yüzde 80'e çıkması gerekiyor. Ama maalesef bunları konuşan insanlar uzman olmadığı için yüzde 64'te kaldılar." dedi.

 "İnşaat sanayinin ihracatını durdurmak için yapılan bir söylem"

İstanbul Üniversitesi (İÜ) Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, bazı suni hareketlerle küçük çaplı depremlerin olabildiğini, Amerika'nın Colorado eyaletindeki petrol kuyularına su basıldığında, sürtünme kat sayısı düştüğü için 2.5-3 büyüklüğünde depremlerin meydana geldiğini söyledi.

Ancak geçmişte "17 Ağustos Marmara depremini Amerikalılar tetikledi", son dönemde Fransızların "Türkiye'de Amerikalılar tarafından büyük deprem tetiklenecek" söylemlerinin tamamen hayali olduğunu vurgulayan Üşümezsoy, "Bu düşünce, Amerika'yı Allah yerine koymaktır." ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Üşümezsoy, 17 Ağustos depreminden sonra "Marmara'da boydan boya kırılacak", "8 büyüklüğünde deprem olacak", "İstanbul yerle bir olacak, Marmara ensdüstrisi yıkılacak." denilerek Türkiye'de ekonomik bir deprem yaratıldığını aktardı.

Son olarak FETÖ kalkışmasının ardından "8'lik deprem geliyor." denilerek, Türkiye ekonomisini olumsuz yönde tetikleme girişimlerinin olduğunu dile getiren Üşümezsoy, şöyle devam etti:

"Türkiye'deki inşaat sektörü, sektör olmaktan çıkarak sanayi oldu. Bu sanayinin, yapılan yeni bina stoğunun ihracata ihtiyacı var. Ama 'büyük deprem olacak' demek, halkı korkutmaktan çok, inşaat sanayinin ihracatını durdurmak, pazarlanmasını engellemek için yapılan bir söylem. Büyük deprem riski yaratılması olgusu, aslında büyük ekonomik deprem yaratılması için depremin kullanılmasıdır.

17 Ağustos sonrası bu yapıldı, Türkiye krize girdi. Ama şimdi inşaat sanayinde ihracat yapamazsak, Türkiye ekonomik krize girer ve bu darbenin yapamadığı şeyi, AK Parti'nin iktidardan düşürülmesi olgusunu bu ekonomik kriz yaratabilir. Şimdi yöneldikleri olgu, bu 'Büyük deprem olacak' veya 'Amerikalılar Türkiye'de deprem yapacak' söylemini tekrar ısıtıp ortaya koymak." ifadelerini kullandı.

 "Toplumu manipüle etmeye dönük bir çaba"

Boğaziçi Ünivresitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Jeofizik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayrullah Karabulut, suni depremin, bilim dünyasında bilinen ve çalışılan bir olgu olmadığını, Türkiye'deki politikacıların literatüre kazandırdığı bir kavram olduğunu söyledi.

Suni deprem söylemlerinin bilimsel bir içeriğinin bulunmadığını, toplumu manipüle etmeye dönük bir çaba olduğunu ifade eden Karabulut, "Bununla birlikte yapay olarak küçük depremler üretmek mümkün. Bu tür çalışmalar daha çok jeotermal alanlarda üretimi arttırmak için yaklaşık 5 kilometre derinliklere kadar yüksek basınçlı su-kimyasallar pompalanarak yapılır. Bugüne kadar en fazla 3.5-4.0 büyüklüğünde depremler meydana gelmiştir." dedi.

Bilinen en büyük "insan kaynaklı depremler"in daha çok büyük barajlardaki su değişimleri sonucu olduğunu anlatan Karabulut, bilinen en büyük deprem, 1967 yılında Koyna'da (Hindistan) meydana gelen 6,5 büyüklüğündeki deprem olduğunu aktardı.

Karabulut, "Türkiye'de son zamanlarda gündeme getirilen elektromanyetik alanlar ile deprem üretilme düşüncesi saçma, aptalca kavramlardan oluşan ve bilim dünyasında gülüşmelere neden olan bir iddiadır." değerlendirmesinde bulundu.

Kuzey Anadolu Fayı üzerinde meydana gelen depremlerin yaklaşık 15 kilometre derinlerde tetiklendiğini belirten Karabulut, "7,4 büyüklüğündeki bir deprem yaklaşık 120 kilometrelik bir alanı kırar. Yani 120x15 kilometrelik alanda depremin nerede tetikleneceğini bilmek henüz bilim dünyasında çözülebilmiş bir problem değildir." ifadelerini kullandı.

 "Toplumu huzursuz hale getirmek için yapılan şeyler"

İÜ Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Oğuz Gündoğdu, kitleleri harekete geçirecek bir enerjinin üretilmesinin zor olduğunu ve bugünkü bilgilerle gerçekleşmesinin mümkün olmadığını ifade etti.

Bu tür söylemlerin doğru düzgün bir kaynak gösterilmeden sosyal medyada yayınlandığını dile getiren Gündoğdu, "Bu tür söylemleri, toplumu huzursuz hale getirmek için yapılan şeyler diye düşünebiliriz. Bilimde 'olmaz' diye bir şey yok ama bugünkü bilgilerle bunu sağlamak imkansız. Yani biriken enerjiyi açığa çıkarmak lafla söylendiği kadar kolay bir şey değil." dedi.

Nikola Tesla'nın enerjiyi bir noktadan bir noktaya kablosuz ilettiğini ve bunu sadece bir deneyle başardığını anlatan Gündoğdu, şöyle devam etti:

"Bir teorisi kurulmuş bu işin ama bunu gerçekleştirmek için bu teorinin pratiğe dökülmesi lazım. Yani o pratik de henüz yok. Marmara'da kırılacak olan fayın benzeri Amerika'da var. Orada bir derin kuyuyla enerjiyi açığa çıkarma denemesi yapılmış ama birdenbire deprem esnasında bırakmışlar. Yani böyle bir duyum var ama bu çalışmanın yayınlandığını hiç görmedim."

AA