Isparta'da "Mülteciler Paneli"
Hem aradığınız haberlere hızlıca ulaşabilmek hem de Haber3.com'a destek olmak için Google News'te Haber3.com'a abone olun.
Haber3'e Google News'te abone olun
Abone OlAnadolu Ajansı Genel Müdür Yardımcısı ve Genel Yayın Yönetmeni Mutanoğlu:- "Suriye'nin yanında Türkiye değil de başka bir ülkenin sınırı olsaydı, mülteciler daha büyük sıkıntılar yaşayacaktı"- Başbakanlık Göç ve İnsan Yardımları Başmüşavirliği Temsilcisi
ISPARTA (AA) - Anadolu Ajansı Genel Müdür Yardımcısı ve Genel Yayın Yönetmeni Metin Mutanoğlu, "Suriye'nin yanında Türkiye değil de başka bir ülkenin sınırı olsaydı, mülteciler daha büyük sıkıntılar yaşayacaktı." dedi.
Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Rektörlüğü, İktisadi İdari Bilimler Fakültesi ve Dış İlişkiler Koordinatörlüğünce düzenlenen "Ülkemiz ve Bölgemiz Perspektifinden Mülteciler: Sosyal, Kültürel, Ekonomik ve Akademik Boyutu" konulu panelin öğleden sonraki oturumunda konuşan Mutanoğlu, daha önce savaş bölgelerinde bulunduğunu ve savaşların korkunç olduğunu söyledi.
Mutanoğlu, savaşın özellikle kadınlar, çocuklar ve yaşlılar için yıkıcı bir tarafının olduğuna dikkati çekerek, "En basit tarafıyla baktığınız da normal hayat düzeniniz bozuluyor. İnsanların çadırlarda yaşadığı, başkasının eline baktığı, kendi ülkenizde belki çok önemli biriyken sığındığınız ülkede sizi hiç kimsenin tanımadığı bir pozisyona düşüyorsunuz ve orada hayatta kalmanız gerekiyor. Yeni bir hayat kurmanız gerekiyor. Hayata sıfırdan başlamanız gerekiyor. Suriye'nin yanında Türkiye değil de başka bir ülkenin sınırı olsaydı, mülteciler daha büyük sıkıntılar yaşayacaktı." diye konuştu.
Türkiye'nin Suriyeliler için güvenli bir liman olduğunu ifade eden Mutanoğlu, Türk halkının gösterdiği misafirperverliğin kısmen de olsa Suriyelilere bulundukları zor durumu unutturma imkanı sunduğunu vurguladı.
Mutanoğlu, Türkiye'de yaklaşık 3 milyon Suriyelinin bulunduğunu hatırlatarak, "Türkiye son 4-5 yıldır birçok ülkeden daha fazla nüfusu barındırıyor. 3 milyondan az nüfuslu olan onlarca ülke var. Neredeyse bütün illerimizde ve ilçelerimizde Suriyelilere rastlamak mümkün. Adli vakalara baktığımızda bunların ciddi anlamda suça karışmadıklarını görüyoruz. Mağdur bir şekilde gelmişler ve bu mağduriyetlerini taşkınlığa dönüştürmeden sessiz sakin bir yaşam sürüyorlar. Bir gün ülkelerine geri dönmenin ümidini taşıyorlar." diye konuştu.
Mutanoğlu, 2008'de Ürdün'de Filistinlilerin olduğu Gazze Kampı'na gittiğini belirterek, şöyle devam etti:
"Kampta yaşlı amca ile konuşmuştuk. 1948'de kampa gelmişler. 'Biz bu kampa geldiğimizde 14 dinara bir de 24 dinara yaptırılacak ev vardı. Birkaç ay sonra geri döneceğimizi söyledikleri için çoğumuz 14 dinar olan daha küçük evlerden yaptırdık. O evlerde 60 sene yaşayacağımızı bilseydik o zaman 24 dinarlık evlerden yaptırırdık' dedi. İnsanlar için vatan meselesi ve algısı her birimiz için çok önemli. Suriyeli insanlar vatanlarından uzaklar. Belki de orada küçük bir toprak parçasını bırakıp geliyor. Onlara dünyanın en güzel imkanlarını da sunsanız vatanını isteyeceklerdir. Dolayısıyla böyle bir psikoloji ve sosyolojiyle karşı karşıyayız. Bu psikoloji ve sosyolojiyi Türk halkının engin gönlünde erittiğini düşünüyorum. Biz, bunun haberlerini de yapıyoruz. Birçok yerde insanlar evinin veya tarlasının bir kısmını Suriyelilere vermiş. Bu bizim için gerçekten gurur vesilesi. Bu ülkenin bir çocuğu olmaktan gurur duyuyorum. "
Mutanoğlu, Anadolu Ajansı olarak Suriyeli mülteciler konusuna öncelik verdiklerini vurguladı ve Türkiye'nin Kürt sorununun yanı sıra ikinci önemli sorununun Suriyeliler olduğunu kaydetti.
Suriye'nin kuzey bölgelerinde diğer dünya ajanslara göre daha geniş bir ağa sahip olduklarını belirten Mutanoğlu, o nedenle arkadaşlarına "Siz sormazsanız kimse sormaz, siz görmezseniz kimse görmez" dediklerini ve Anadolu Ajansı muhabirlerinin o bölgeye bu şiarla gittiklerini aktardı. Mutanoğlu, Anadolu Ajansı'nın Suriye'de 2 şehit verdiğini de anımsattı.
Mutanoğlu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kamplarda Suriyelilere uluslararası toplumun da takdir ettiği bir hizmet sunduğuna değinerek, ne kadar iyi hizmet sunulursa sunulsun, bir çadırın içerisinde yıllarca hayat sürmenin sıkıntılı olduğunu söyledi. Mutanoğlu, kamplar dışında Türkiye'nin değişik yerlerinde yaşayan Suriyelilerin gittikçe toplumla entegre olmaya başladığını bildirdi.
Muhabirlerine zaman zaman bunlarla ilgili haberler yaptırdıklarını anlatan Mutanoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Arkadaşlarımız Suriyelilerin ilginç yaşam hikayelerini haber yapıyor. Örneğin amatör spor kulüplerinde yetişen Suriyeli çocuklar var. Bu da yavaş yavaş toplumla kaynaşmaya başladıklarını gösteriyor. Şunu unutmayalım, bu insanlar dönecekler. İnşallah bu insanların yüzde 20-25'lik kısmı dönmez. Bunlar ülkemizin gelecekte zenginliğini oluşturacak. Bizim Arap dünyasına açılacak kapımız olacaklar. Evliliklerle kurulan akrabalıklarla Suriye ile doğal bir entegrasyon sağlayacağız. Aslında sınırları doğal olarak kaldıran bir süreç yaşıyoruz."
Suriye medyasının geleceğini de hesaba katarak Anadolu Ajansında çok sayıda Suriyeliyi istihdam ettirdiklerini belirten Mutanoğlu, yetişmiş bu kişilerin geleceğin Suriye'sinde yapacağı etkinin önemine işaret etti.
- "Ayakları üzerinde ne kadar dururlarsa, geri gitme ihtimalleri daha yüksek oluyor"
Başbakanlık Göç ve İnsan Yardımları Başmüşavirliği Temsilcisi Ali Güneş ise dünya genelinde yerinden edilmiş 60 milyon mültecinin olduğunu bildirdi.
Mültecilerin daha gelişmiş olan ülkelere doğru göç etmek istediklerini belirten Güneş, bu insanların yüzde 85'inin bu ülkelere gelmeden yarı yolda kaldığı bilgisini verdi. Mültecilerin sadece yüzde 2'lik kısmının Avrupa sınırlarına dayandığına işaret eden Güneş, "Avrupa'nın bu kadar tepkisel olmasının mantıklı bir açıklaması yok. Muhtemelen bunların sonuçları iyi olamayacak, çünkü göçü yönetemezseniz üzerinizde kalır." dedi.
Cumhuriyetin başından yani 1923'ten 2000'li yılların başlarına kadar Türkiye'nin 2 milyon 377 bin kişiyi ağırladığını kaydeden Güneş, 2011 yılından günümüze kadar ise 3 milyondan fazla insanın konuk edildiğini açıkladı.
Bu son 5 yılın mülteciler gibi Türkiye için de travmatik bir süreç olduğunu dile getiren Güneş, "Misafir olarak ağırlamışız ve bir gün gideceklerini düşünmüşüz ama göç sosyolojisi öyle demiyor. Göçün ruhunda kalıcılık var. Yerinden edilmiş bir kişinin ülkesine dönme süresi ortalama 17 yıl. 2014 verilerine göre sadece 120 bin kişi ülkesine geri dönmüş, bu son 31 yılın en düşük rakamı. 'Bunlar misafirdir bir gün gidecekler' gözüyle bakarsak bu doğru bir bakış olmaz. Kendi kendine yeterli hale gelen göçmenler, ülkelerine daha rahat dönerler. 'Okul vermeyelim, iş vermeyelim o zaman ülkelerine dönerler' dersek olmaz. Literatürde böyle bir şey yok. Ayakları üzerinde ne kadar dururlarsa geri gitme ihtimalleri daha yüksek oluyor." diye konuştu.
"Pastayı paylaşmanın değil, birlikte büyütmenin" hesabını yaptıklarını anlatan Güneş, geleceğin Suriye'sinin inşasında Türkiye'de okuyan çocukların etkin olacağı düşüncesini paylaştı.
- "Ürdün, göç krizini fırsata çevirdi"
Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) Ürdün Temsilcisi Mehmet Sıddık Yıldırım da Ürdün'deki mülteciler hakkında bilgi verdi.
Yıldırım, Ürdün'de 2 milyon 200 bin Suriyeli, 800 bin Mısırlı ve 500 bin kadar da Iraklı mültecinin olduğunu söyledi.
Türkiye'nin birden bire kapısında bulduğu mülteci kriziyle Ürdün'ün 1948'den beri uğraştığını aktaran Yıldırım, değişik statülere sahip mültecilerin bu ülkede 13 ayrı kampta barındırıldığını açıkladı.
Yıldırım, Ürdün'ün göç krizini fırsata çevirerek göç ekonomisi oluşturduğunu ve bütçesini gelen yardımlara göre oluşturduğunu kaydetti.
- "Türkiye'nin elinde altın bir fırsat var"
İHH İnsani Yardım Vakfı Başkan Yardımcısı Ahmet Emin Dağ da Türkiye'nin mülteci akınına hazırlıksız yakalandığını savundu.
"Açık kapı" politikasıyla baştan itibaren savaşın çok büyümeyeceği, kısa sürede biteceği gibi beklentiler olduğunu ifade eden Dağ, "Mültecilerin 3 milyonlara dayanacağını kimse beklemiyordu. Bu sebeple açık kapı politikası, biraz bizi zaman geçtikçe kervan yolda düzülür mantığıyla önlemleri almaya çalıştığımız bir politikaya dönüştü. Bu sebeple aksamalar oluyor. Başta sivil toplum kuruluşlarının başa çıkabileceği bir boyuttaydı ama sonrasında yüz binli, milyonlu rakamlara ulaştıktan sonra devlet ağırlığını koydu." dedi.
Dağ, Türkiye Cumhuriyeti'nin Suriye olayını bir kriz masası olarak hala görmediğini iddia ederek, "Kriz masası olarak baktığınızda kapsamlı çözüm üretme ve ona göre politika üretme şansınız var. Bunu hala Dışişleri Bakanlığında bir birim, Kızılay'da bir birim üzerinden çözmeye çalışıyoruz. Komple bu sığınmacı, mülteci, kaçak göçmen ne derseniz deyin sorunu komple bir yapı olarak ele alınmadığı sürece çok daha tartışacağız gibi geliyor." diye konuştu.
Türk halkının artık mültecilerle beraber yaşamaya alışması gerektiğini dile getiren Dağ, şöyle devam etti:
"Türkiye, Ortadoğu ve İslam coğrafyasındaki konumu itibarıyla artık sığınmacının eksik olmayacağı bir ülke. Aynı anda milyonlarca sığınmacıya ev sahipliği yapan bir ülke olacağız. Buna Suriye krizi vesilesiyle altyapı oluşturulursa bundan sonraki krizlerde hazırlıklı olmuş oluruz. Suriye'nin geleceğini bugünün gençleri ve çocukları inşa edecek. 850 bin okul çağında çocuk var. Bunların 20 bini üniversite düzeyinde eğitim alması gereken insanlar. Türkiye'de biz bunların yarısına yakınına eğitim imkanı veriyoruz. 10 bin üniversite çağında öğrenci eğitim imkanından yoksun bulunuyor. Eğer bu insanlar geleceğin inşasında rol oynuyorsa Türkiye'nin elinde altın bir fırsat var. 800 bin genç insanın bir anlamda dost ve kardeş ülke algısıyla yetişmesi sağlanmalı."
- "Türkiye mükemmel sınav verdi"
İslam İşbirliği Teşkilatı İnsani Faaliyetler Birimi Türkiye Temsilcisi İbrahim Altan da Suriyelilerin Türkiye için bir fırsat olduğunu savundu.
Genel havanın Suriye savaşının daha erken biteceği yönünde olduğunu belirten Altan, bugüne kadar Türkiye'nin mükemmel bir sınav verdiğini ifade etti.
Türk toplumunun büyük bir sınav verdiğini anlatan Altan, "Türkiye nüfus sorunu yaşayacak bir ülke. Burada yaşlılık sürecine giren bir ülke durumundayız. Burada hazır nüfus var. Bu manada değerlendirilebilir. İnsan kaynağı olarak değerlendirilebilir bir imkan. Ciddi manada kurdukları şirketlerde insan çalıştırıyorlar, insanlar hayatlarını kazanıyorlar. 3 milyon Suriyeli var, günde 1 lira harcasa günlük 3 milyon lira katkısı olur. Bu da yıllık 1 milyar lira yapar." diye konuştu.
- "Mülteci demekten kaçınıyorlar"
Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Merve Şebnem Oruç ise "mülteci" kelimesinin dünya basınında kullanılmaktan kaçınılan bir ifade olduğunun altını çizdi.
Bunun yerine "göçmen", hatta "kaçak göçmen" ifadesinin sıklıkla kullanıldığını vurgulayan Oruç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kabaca şunu söylemek gerekiyor, bir tanesi, yani 'göçmen' kendi isteğiyle göçen, evini terk ederken düşünen, seyahatini planlayan, sevdikleriyle vedalaşabilen, şartları beğenmediği, zorluklarla karşılaştığı zaman döndüğünde yuvası olan insan demek. Mülteci öyle değil. Mülteci kaçmak zorunda kalan, canını kurtarmak zorunda olduğu için evinden kopmak zorunda olan bireylere söyleniyor. Mülteciler neredeyse emtia gibi pazarlık konusu yapılabiliyor batı açısından. Bunun gayri insani duran bir tarafı var. Bu mesele sanki bu insanlar keyfi şekilde Avrupa'ya gitmeye çalışıyormuş gibi gösterilmeye çalışılması, insanlıktan çıkarma, insani vasıflarından arındırmayla da bir arada değerlendirilebilir. Kaçmak zorunda kalmış insanların acılarını yok sayıp, onları kendi isteğiyle göç eden insanlarla bir tutmak onların yardıma da layık olmadıkları, özgürlüklerinin kısıtlanabileceği, insan değil insan altı varlıklar olabileceği gibi anlamlar okuyucunun zihnine kazınıyor."
Panelin sonunda konuşmacılara üniversite yönetimi tarafından işlemeli çini hediye edildi.
Hem aradığınız haberlere hızlıca ulaşabilmek hem de Haber3.com'a destek olmak için Google News'te Haber3.com'a abone olun.
Haber3'e Google News'te abone olun
Abone Ol