HAŞİM KILIÇ'TAN ERDOĞAN'IN ÖNÜNDE FLAŞ AÇIKLAMA

HAŞİM KILIÇ'TAN ERDOĞAN'IN ÖNÜNDE FLAŞ AÇIKLAMA

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan'ın bulunduğu törende kritik mesajlar verdi.

Anayasa Mahkemesi'nin 52. kuruluş yıldönümünde Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, çok sert ifadeler kullandı.

Anayasa Mahkemesi’nin 52. kuruluş yıldönümü nedeniyle Yüce Divan Salonu'nda tören düzenleniyor. Törene Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile bazı milletvekillleri ve Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu de katılıyor.

ERDOĞAN VE KILIÇDAROĞLU TOKALAŞTI

Başbakan Erdoğan, törene gelirken CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'yla tokalaştı.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç törene Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile birlikte geldi. Tören, polemiğe konu olan Twitter ve HSYK kararları sonrası Başbakan Erdoğan ve Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç'ın ilk buluşması oldu.

İşte Haşim Kılıç'ın konuşmasının satırbaşları:

Bu vicdani alan,  dostluk ve düşmanlık alanlarına kapalı olduğu gibi, ırk ve ayrımcılığa da kapalıdır. Değerleri tehditler karşısında korumak AYM'nin en temel görevidir. İnsan olma ortak paydasına sahip herkesi korumak görevimizdir. Ancak bu görev bağımsız kalmayı beceren hakimlerimizle mümkündür.

Çalışma ve yorumlarıyla sorun üreten değil, sorun çözün yargı anlayışına sahip çıkacağına inancımı belirtmek isterim.

Hukukun üstünlüğü anlayışıyla beslenen devletin yolu her zaman aydınlıktır. Hukuk devletinin gereğini tekrar tekrar konuşmalıyız. İnsanlar hukuk devleti egemenliğine her zaman ihtiyaç duymaktadır.

Hukuk devletinin odağında iktidar gücünün keyfi davranışlarının sınırlandırılması vardır. Kamu gücünü kullananlar da vatandaşlar gibi hukukla kuşatılmıştır. Yazılı hukuk kurallarının , hakim savcı ve adli kolluğun ne durumda olduğunun tespiti gerekir. Sistemin parçaları birbirini engellemeden çalışıyorsa sorun yok demektir.

Siyasi amaçları gerçekleştirmek için yazılı kuralların sık sık değiştirilmesi toplumda hukuk güvenliğini zedeler. Sosyal ve kültürel hayatı alt üst edecek düzenlemeler bireylerin hukuka güveninin tükendiği yerdir.

Hukuk devletinin temel direği olan yargı aynı zamanda devletin vicdanıdır.

Onur sahibi olan herkesin haksızlığa karşı çıkması insanlık borcudur. Kaleyi ele geçiremeyenler yargının bağımsızlığını her daim söylemişlerdir. Kaleyi işgal edenlerden yargıyı intikam alma aracı olarak kullanmışlardır. Bu anlayıştan kurtulmadıkça bağımsız bir yargıdan bahsedemeyiz.

Böyle bir sistem yönetenlerin güvenliğini sağlarken, ötekilere de korku ve endişe verir. Korkunun hakim olduğu iklimlerde vicdandan bahsedemeyiz.

Yargı, paralel devlet ve çete diye nitelendiren çok ağır bir suçlamayla karşı karşıyadır. Bu suçlama üzerine yapışık kaldığı sürece yargının ayakta kalması mümkün değildir. En basit kararlar bile tartışmaya açılmıştır. Başta yargı ve yürütme organları olmak üzere bilgi ve belgeleri ortaya koymak zorundadır.

Yargı ve yürütme içinde var oluduğu düşünülen kişilerin başka yerlere tayin edilerek sorunların çözülmesi imkansızdır. Hakim ve savcılar arasında önemli ayrışmalara sebep oluduğu önemli bir gerçektir. Böyle bir bölünmenin adaletin sonunu getireceği açıkça göstermektedir.

İddia edilen gerçek dışı ithamlar mesleki ilişkiyi olumsuz etkilemektedir. Bu iddianın adı vicdan yolsuzluğudur. Hukuk devletine yakışan yöntemlerle gerçekler ispat edilerek faillere yaptırım uygulanmalıdır.

KILIÇ'IN AÇIKLAMASINDAKİ DİKKAT ÇEKEN CÜMLELER

* Hukukun üstünlünlüğü anlayışı ve demokratik değerlerle beslenen bir devletin yolu her zaman açıktır

* Avrupa, komünizm ve faşizm gibi totaliter rejimlerden demokrasi ve hukuk devleti mücadelesini vererek kurtulmuştur.

* Demokratik değerleri, hukukun üstünlüğünü ve hukuk devleti anlayışının gereklerini tekrar tekrar konuşmak zorundayız.

* İnsanlar onurlu bir hayat yaşayabilmek için hukuk güvenliğinin egemen olduğu bir devletin varlığına ihtiyaç duyar.

* Hukuk devletinin özelliği tasarruflarının öngörülebilir, ulaşılabilir açık ve şeffaf olmalıdır. Hukuk devletinin odağında esas itibarıyla iktidar gücünün keyfi davranışlarının sınırlandırılması vardır. Bu nedenle kamu gücünü kullananlar da vatandaşlar gibi hukuksal ilkelerle kuşatılmıştır.

* Bir ülkeyi hukuk güvenliği testinden geçirebilmek için öncelikle yazılı hukuk kurallarının, daha sonra da bunu uygulayan hakim, savcı, adli personel ve adli kolluğun ne durumda olduğunun tespiti gerekir. Sisteme dahil unsurlar ahenk içinde birbirini engellemeden adalete ulaşmaya hizmet ediyorsa, sorun yok demektir.

* Haklı bir neden olmaksızın, kamu yararı gözetilmeden, siyasal amaçları gerçekleştirmek düşüncesiyle yazılı hukuk kurallarında çok sık aralıklarla yapılan değişikliklerin, toplumda hukuk güvenliğini sağlayabileceğinden bahsedilemez.

* Ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel hayatı altüst edecek yasal düzenlemelerin öngörülebilir olmaması, bireylerin hukuka olan güvenin tükendiği yerdir.

HUKUKUN EVRENSEL İLKELERİNE GÖRE HAREKET EDİYORUZ

Muhtelif kaynaklardan seçilerek gelen üyelerimizin mesleki tecrübeleri mahkememizin ortak vicdanını oluşturmaktadır. Hukukun evrensel ilkelerine göre hareket ettiğimiz açıktır. Dostluk ve düşmanlık alanlarına kapalı olduğu gibi, bireysel inançların da dışındadır. İnsanlık onurunun varlığı, temel hak ve özgürlükleri de evrenselleştirmiştir. Tehditler karşısında savunmak anayasa mahkemelerinin en temel görevidir.

TAM BİR TARAFSIZLIK

Esasen anayasa yargısının varlık nedeni insan olma ortak paydasına sahip olan herkesin var olan onurunu korumaktır. Bu kutsal görevin başarıyla yürütülmesi bağımsız olan yargıçlarla mümkündür. Sorun üreten değil sorun çözen yargı anlayışına destek vereceğine, hukuk devletin tam bir tarafsızlık içerisinde korucuyu olacağına inancımı tekrar belirtmek istiyorum.

HUKUKUN EGEMEN OLDUĞU BİR DEVLETİN VARLIĞINA İHTİYAÇ VAR

İkinci dünya savaşı felaketini yaşamış Avrupa’nın geçmişte yaşadıklarıyla bugün geldikleri seviye çok önemli mesajlar vermektedir. Demokratik değerleri hukukun üstünlüğünü ve hukuk devleti anlayışının gereklerini tekrar tekrar konuşmak zorundayız. İnsanlar onurlu bir hayat yaşayabilmek için hukukun egemen olduğu bir devletin varlığına ihtiyaç duymuşlardır.

HUKUK DEVLETİNİN ODAĞI, İKTİDARIN KEYFİ DAVRANIŞININ SINIRLANDIRILMASIDIR

Hukuk devletinin en belirgin diğer bir özelliği ise tasarruflarının ön görülebilir, ulaşılabilir açık ve şeffaf olmasıdır. Hukuk devletinin odağında, iktidar gücünün keyfi davranışlarının sınırlandırılması vardır. Bu nedenle kamu gücünü kullananlarda vatandaşlar gibi hukuksal ilkelerle kuşatılmışlardır. Öncelikle yazılı hukuk kurallarının, adli kolluğun ne durumda olduğunun tespiti gerekir. Sisteme dahil unsurlar birbirini engellemeden sorun yok demektir. Haklı bir neden olmaksızın, kamu yararı gözetilmeden, yazılı hukuk kurallarında çok sık aralıklarla yapılan değişikliklerin hukuk güvenliğinin sağlayamaz.

Hukuk devletinin temel bireyi olan yargı aynı zamanda devletin vicdanı olarak da tanımlanmaktadır. İşgal devam ettiği sürece bunları yaşamaya devam edeceğiz. Yargının vicdanını işgal edenlerin kimliği düşüncesi kutsalları ne olursa olsun bu sonuç değişmeyecektir. Dün hak ihlallerine uğramış mağdurlarla, bugünkü mağdurların kimliğinin farklı olması bakışımızı değiştirmeyecektir.

Barışın teminatı olan farklılıkların birlikte yaşamasını ancak başkalarının hak ve özgürlüklerini savunan onurlu insanlar hayata geçirebilir. İdeolojik ve siyasi yapılanmaların hedefinde her zaman ele geçirilmesi gereken bir kale olarak görülmüş, ele geçirenlerde kendi vesayetini dayatmanın peşine düşmüştür.

Kaleyi işgal edenler de yargıyı siyasi düşüncelerle ideolojilerine lojistik destek sağlamak için, rakiplerinden intikam amacı olarak kullanmışlardır. Bu anlayış ve işgalden kurtulmadıkça bağımsız yargının oluşması hayaldir. Vesayet altındaki yargıdan hukuk güvenliğinin sağlanması beklenemez.

İNSANLARIN GÜVERCİN ÜRKEKLİĞİ İÇİNDE YAŞAMAMALI

Herkese bildik gelen bir sözle yeniden tekrarlamak gerekirse hukuk güveliği insanların güvercin ürkekliği içinde yaşamadığı korkusuz bir ortamın varlığı olarak tanımlanabilir. 2011’deki anayasa değişikliyle cesaretli adımlar atıldı. Bu adımlar toplumda büyük de karşılık gördü. Vesayetçi yönetimlerin görevlerinin sona ermesiyle büyük bir boşluk doğdu.  Bu kez farklı renkte yeni bir vesayet sisteminin oluşmasına tanık olduk. Kimse bu yeni girişimin günahından kendini soyutlamasın.

YARGI, MİLLETİN İRADESİNE TUZAK KURULACAK YER DEĞİL

Tarih olanları kaydeder. Gerçekleri itiraf etmek cesaretle çözüm bulmak zorundayız. Daha önceki konuşmalarımın bir bölümünde şunları dile getirmiştim. Yargı milletin iradesine tuzak kurulacak yer değildir ve olmamalıdır. Son dönemde yargı, paralel devlet ve çete diye nitelendirilen çok vahim ağır bir suçlamayla karşı karşıyadır.

FARKLILIKLAR

76 milyonun her ferdi bu evin sahibi ve anayasa ile teminat altına alınmış hakların kullanıcısıdır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere, çağdaş dünyanın kabul ettiği temel hak ve özgürlükler din dil ırktan arındırılarak sadece insan olma ortak paydasında birleştirilmiştir. Bu evrensel değerler bütün insanların gönül birliğini sağlayacak etki ve öneme sahiptir. Farklılıkları kendimize benzetmeye çalışmadığımız sürece bu hedefi yakalamak hayali olmayacaktır. Bu bağlamda 1990 yılında AİHM’in zorunlu yargı yetkisinin kabul edilmesi ve 2004 yılında Anayasa’nın 90’ncı maddesinde yapılan değişiklikler devrim niteliğinde sayılabilecek evrensel düzenlemelerdir.

BİREYSEL BAŞVURU YOLU

2010 yılında bireysel başvuru hakkı açılmıştır. Bu değişiklikleri yeniden hatırlatma gereğinin altını şu nedenle çizmek istiyorum. Yasama organı bu değişikliklerle başta AYM olmak üzere tüm yargı organlarına evrensel standartları uygulayın talimatı vermiştir. Bu nedenledir ki yerel gerçeklere evrensel standartları örtüştürmeliyiz.

VERDİĞİMİZ KARARLARIN ARKASINDAYIZ

AYM’nin son günlerde verdiği bireysel başvuru kararlara ölçülü eleştirileri saygıyla karşılarken, verilen kararlarımızın arkasında olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Milletvekili seçilen ancak kovuşturma nedeniyle tutukluluk hali devam eden milletvekillerinin, milleti temsil haklarının ihlal edildiği sonucuna varılmış ve tahliyeleri gerçekleştirilmiş. Onların çözmesi gereken böyle bir sorunun, yasal düzenlemelerle çözülmesini yürekten arzu ederdik.

TWITTER KARARI

Belirtilen davalarda şikayetçilerin, kanunun yolunu tüketme yolu aranmaksızın, AYM’nin ihlal kararlarını verdiğini altını çizmek istiyorum. AYM, bir internet sitesine erişimin engellenmesine karşı verdiği kararda, yoğun eleştiriyle karşı karşıya kalmıştır. Uzun yargılama, uzun tutukluluk ya da şikayete konu hakkın, yeterli hukuk yoluyla korunup korunmadığı yönünde yapılan değerlendirmeler bunun istisnalarını oluşturmuştur.

ÖLÇÜSÜZ ELEŞTİRİ DİKKAT ÇEKİCİ

AYM’nin, AİHM’in içtihatları doğrultusunda kanun yolları tüketilmeden verdiği kararlara karşı hiçbir eleştiri yapılmamasına rağmen, bir internet sitesiyle ilgili kararıyla ilgili ölçüsüz şekilde eleştirilmesi dikkat çekicidir. Hukuk devletinde mahkemeler emir ve talimatla çalışmadığı gibi dostluk ve düşmanlıkla da yönlendirilemez.

ORANTISIZ TEPKİ

İnternet sitesine idari kararla getirilen yasağın, daha ilk dakikasında, siteye başka yollardan ulaşılması, etkisiz bırakılması orantısız tepkiyle örtüşmüyor.

GORBAÇOV ÖRNEĞİ

Tarihe hak ve özgürlük savunucusu olarak geçen Gorbaçov, Sovyetler çözülmeden küreselleşmeyle ilgili antenlere vize koyamazsınız diyerek iletişim araçlarındaki zorluklara işaret etmiştir. Alınan kararda idari bir işlemin kanuni bir dayanağının olmadığı tespitidir. 

AYM'Yİ MİLLİ OLMAMAKLA SUÇLAMAK SIĞ ELEŞTİRİ

Amacımız sorun üretmek değil sorun çözmek olmalıdır. Bir eylemin işlemin, siyasi bir belge olan anayasaya göre denetlenmesi nedeniyle ortaya çıkan AYM kararının siyasi sonuçlar doğurması doğaldır. Anayasa Mahkemesi’nin siyasi amaçlarla hareket ettiğini söylemek ya da milli olmamakla suçlamak sığ eleştiriler...

MEYDAN OKUMA ÇAĞRILARINI CEVAPSIZ BIRAKMAKTA KARARLIYIZ

AYM, 2010 yılında yapılan anayasa değişikliği öncesinde yargı ve yürütme organı arasında yaşanan gerilimlerin ülkemize verdiği zararların bilincindedir. Bu sebeple yeni gerilimler yaşatılacak meydan okuma çağrılarını cevapsız bırakmakta kararlıyız. 2010’daki anayasa değişikliğine kadar, AYM’nin sınırlayıcı ve daraltıcı anlayışından mağdur olanların, bugün bireylerin hak ve özgürlük alanını genişleten bir anlayışa dönüşmüş olan mahkeme kararlarından rahatsızlık duymalarını garip bir çelişki olarak görüyoruz.

GÖMLEK DEĞİŞTİREN BİR KARAKTERİN SAHİBİ DEĞİLİZ

Bizler gömlek değiştiren bir karakterin sahibi olamayız. Dün hak ihlali uğrayanların nasıl yanında yer alınmışsak, bugün de herkesin karşısına çıkmaya devam edeceğiz. Mahalle baskısıyla, yargı mensuplarının görüş ve kararlarının etki altına alınma çabaları, asla geçerli değildir.

BİREYSEL BAŞVURU SAYISI ARTTI

Son yıllarda yargı alanında yaşananların toplumda yarattığı güvensizlikler, AYM’nin temyiz makamı gibi anlaşılmasına yol açmış, bireysel başvuru kullananların sayısı artmıştır. Yüzde 70’inin adil yargılanma konusundaki şikayetler olduğu gözetildiğinde, bu oran önceki bölümde önemi vurgulanan hukuk güvenliğine yargımızın verdiği olumsuz katkıyı da göstermektedir.

MEYDAN OKUMA

Amacımız idarenin ve yargı organlarının sebep olduğu hak ihlallerini incelerken, hak ve özgürlüklerle ilgili evrensel standartların ülkemizde benimsenmesini sağlamak suretiyle, AYM’nin etkin denetim yaptığını topluma yerleştirmektir. Sorunlara veya önerilen çözümlere meydan okumak, taraftar bağlılığını güçlendirmekte ise de insanların diyalog iradelerini zayıflatmaktadır.

DUYGUSAL KOPUŞA YOL AÇIYOR

Bu zemini kaybettiğimizden dolayı, farklı olanların doğrularıyla zenginleşemiyoruz. Başkalarının haklarına sahip çıkmak insanlık erdemidir. Yaşanan gerilimlere kim sebep olursa olsun, bu ortamda gelişen kin ve nefret söyleminin, farklı düşünce ve inanç sahipleri arasında duygusal bir kopuşa yol açtığı açıktır. Kalp ve gönül dünyasını ilgilendiren anlayışın, birlikte yaşama irademiz üzerinde olumsuz sonuçlar doğuracağını söylemek yanlış olmayacaktır.

BEYİNLERİNDEN DIŞARI ÇIKARAMADIKLARI DÜŞÜNCELERLE

Kin ve nefret söyleminin korkuyla buluştuğu böyle bir noktada, insanlarımızı beyinlerinden dışarı çıkaramadıkları düşüncelerle baş başa bırakıyoruz.