Tabelası var, kendisi yok! Türkiye'nin dev gölü kayboldu
1950'den bu yana Marmara Denizi'nin 3 katı büyüklüğünde sulak alanını kaybeden Türkiye'de her geçen gün artan kuraklık nedeniyle bir gölümüz daha kayboldu...
Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) bilim danışmanı hidrobiyolog Dr. Erol Kesici, 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü dolayısıyla son yıllarda artan kuraklıklara dikkati çekerek, "Sulak alanlarımız ve suyumuzu tüketirsek 'Büyük Kitlesel 6'ncı Yok Oluş' kapımızı çalar. Su yoksa insan medeniyeti yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Bu yok oluşun şakası yok" uyarısında bulundu.
TTKD bilim danışmanı Dr. Erol Kesici, dünyanın son yarım milyar yılda 5 kez kitlesel yok oluş yaşamış olmasının, 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü'nde unutulmaması gereken en önemli husus olduğuna dikkati çekti. Dr. Erol Kesici, "Sulak alanlarımızı ve suyumuzu tüketirsek Büyük Kitlesel 6'ncı Yok Oluş kapımızı çalar. Su yoksa, insan medeniyeti yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Kuraklık ve artan iklim krizi 6'ncı yok oluş olabilir mi? İnsanlık kendi bindiği dalı kesmekte ve büyük kitlesel yok oluşu hızlandırmakta. Dünyanın bugüne kadar 5 büyük kitlesel yok oluş evresinden geçtiği ve bu evrelerin her biri dünya üzerindeki canlı türlerinin büyük bir bölümünün (havada yaşayan kuşlar bazı türleri dışında yüzde 80-96 arasında) soyunun tükenmesine neden olduğu bildirilmektedir. Doğal felaket olarak nitelendirilen beş yok oluşun sonuncusu olan 5'inci Büyük Kitlesel Yok Oluş, Paleojen'e 65 milyon yıl önce 11 kilometre çapında dev bir asteroittin dünyaya çarpmasının neden olduğu belirtilmektedir" dedi.
Sulak alanların hızlı şekilde kirlendiği ve kuruduğuna işaret eden Dr. Kesici, "Endüstriyel devrimden bu yana bitmeyen tüketim hızı ve bilim dışı yöntemler nedeniyle, sulak alanlar yok olursa hiçbir canlının yaşaması da mümkün olamaz. Kuraklık, iklim krizi, ekosistem bozulmaları gibi insan faaliyetleriyle doğanın çok hızlı bir şekilde değişmesi paralelinde 6'ncı Büyük Kitlesel Yok Oluş'un çok hızlı bir şekilde yaşanmakta olduğu akıllardan çıkarılmamalıdır. Çünkü su ve sulak alanlar yaşamın olmazsa olmazıdır, iyi yönetilmezse hastalık ve felaket getirirler" diye konuştu.
Türkiye'de 1950'den bu yana üç Marmara Denizi büyüklüğünde sulak alan kaybı yaşandığını kaydeden Dr. Kesici, bu kayıpların iklim krizinin etkilerini de artırdığını söyledi. Dr. Kesici, "Yani suyun iyi yönetilememesi, sulak alanlarda kayıpların giderek artması, iklimin değişmesine neden olmaktadır. Bu olay bir nevi zincirleme reaksiyonlarla sulak alanlarımızın yer altı sularının da beslenememesine neden olmaktadır. İklim değişikliğinde etkili olan karbonun neredeyse yüzde 42'sinin sulak alanlarda depolandığını da unutmamamız gerekir. Sulak alanlar kurudukça, işlevlerini kaybettikçe karbonu depolamayı bırakın, bünyelerindeki karbondioksitin salınmasıyla iki katı ters etki yapmaktadır" dedi.