F.Bahçe-Mersin İ.Y. maçının ardından spor yazarlarının görüşleri
Spor yazarları, Fenerbahçe-Mersin İY maçını değerlendirdi.
Ömer Üründül - Pereire'ya sorular / SabahSon üç maçta ancak bir gol atabilen, yedi puan kaybedip liderlik yarışında büyük yara alan Fenerbahçe takımının dün gece karşısında; zayıf, tükenmiş bir rakip olsa da sarı-lacivertlilerin üzgün taraftarı önünde işi hafife alma lüksü yoktu. Maça hızlı ve hırslı başlangıç 10 dakikada Volkan Şen'le iki gol getirdi. Erken iki farklı skor avantajından sonra Fenerbahçe rölanti futbola döndü. Topa sürekli sahip olarak düşük tempolu hücum girişimlerinde bulundular. Ele geçen az sayıdaki üçüncü gol fırsatları da değerlendirilemediği gibi devre biterken de bir duran top golü yediler.İkinci yarı Fenerbahçe yine düşük tempoluydu. Takımı son haftalarda karşı kaleye en ciddi ve etkili biçimde götüren tek isim olan Volkan Şen de çıkmıştı. Bu arada Mersin Kjaer'in hatasından ele geçirdiği yüzde yüzlük bir fırsatı kaçırıp hemen sonrasında kaleci Muammer'in hatasında Fernandao'un ayağından üçüncü golü yiyince maç iki taraf için de bitti. Sonra bir penaltı ile fark üçe çıktı.Bu tip maçlar için fazla yazılacak bir şey yok ama yine de beni rahatsız eden konuları tekrar yazmak istiyorum. Bu kadar para alan iki yıldız futbolcu Van Persie ve Nani'nin bu kadar fiziki yetersizlikle sahaya çıkmalarını kabul etmek mümkün değil.SARILMA VE KAĞIT OLAYIKafama ikinci takılan konu; böylesine kolay bir maçta penaltıdan attığı gol sonrası Van Persie'nin sanki çok önemli bir maçın kritik golünü atmış gibi Pereira'ya gidip sarılması. Bir de Pereira'ya sormak istediğim bir konu daha var: Neden bugüne kadar hiç Ozan-Mehmet Topal ikilisi veya Ozan-Souza ikilisiyle başlamadı? Mehmet Topal'ın hastalığında Molde deplasmanında bir kere şahit oldum. Onda da Fenerbahçe sezonun en iyi futbolunu oynarken en başarılı futbolcu da Ozan olmuştu. Ayrıca dakika 78, skor da 4-1. Oyuna girerken Diego'ya taktik verip arkadaşlarına söyle diye eline yazılı kağıt tutuşturmasını anlayamadım.Yine beni dün gece rahatsız eden bir konu. Mersin İdmanyurdu Teknik Direktörü Ümit Özat'ın maç öncesi yayıncı kuruluşa verdiği beyanatta iddialı bir şekilde "Eksiklerimiz var ama bu akşam çok yetenekli 17 yaşındaki bir genci sahaya süreceğim" dedi. Benim de bu beyanat hoşuma gitti. Sonra bu genç oyuncuyu 25. dakikada oyundan çıkardı!
Un elenmiş, elek asılmış (Tayfun Bayındır) Bakmayın siz tabelada yazan 4 gollük galibiyete. Fenerbahçe Futbol Takımı, çoktannn ununu elemiş, eleğini duvara asmış bile. İki-üç tane bireysel becerisi yüksek oyuncunun özel çabası, biraz da alışkanlıklar ama en önemlisi Mersin İdmanyurdu’nun direnecek gücünün olmaması galibiyeti Fenerbahçe’ye getirdi. Yoksa görüntü çok net. Fenerbahçe ligi bırakmış. Sadece Fenerbahçe mi ligi bırakmış? Taraftarı da bırakmış. Hem de geniş bir kesimi. Matematiksel olarak hala ciddi şansı olmasına rağmen bu takımdan ne köy ne de kasaba olmayacağını onlar da biliyorlar. Evet futbolda var. Beş puan farkı kapatıp şampiyon olan, son haftada şampiyonluklar kaybedip, şampiyonluklar kazananlar var. Uzakta aramaya gerek yok. Fenerbahçe iki kere yaşadı bunu. Bursaspor’u, Galatasaray’ı unutmayalım. Ve hatta geçmişte de tam tersini yaşayıp son anda şampiyonluğu da yakalamıştı... Ama o zaman ruhu vardı takımların. Dünkü takımda o ruh gitmiş, yerini tuz ruhuna bırakmıştı. Yani dokunsan dağılacak bir takım vardı sahada. O koşacak hali olmayan Güney ekibinin attığı tek gol bile bunun kanıtıdır. Fenerbahçe’nin futbolu bilen, futbolu bildiği kadar takımının durumunu da iyi tespit eden bir taraftarı vardır. Eğer onlar böyle yüzde birlik bir şans bile görseler, emin olun yüreklerine taş basıp son haftaya kadar takımlarını desteklerler. Ama onlar bile bunu yapmıyorlarsa, iyi tanıdıkları takımlarından hiçbir şey olmayacağını çok iyi bildiklerinden... Zaten bu takımın havlu attığını Volkan’ın bulduğu iki golden sonraki gol sevinçlerinden dahi anlayabilirsiniz. Bir atan seviniyor (O da hazırlık maçında gol atmış gibi) bir de golü hazırlayan. Toplu sevinç hiç yok. Üstüne bir de takım oyunu hiç yok. O sezon başından bu yana Vitor Pereira’nın en çok altını çizdiği takım oyunundan bahsediyorum. Oysa daha 5 hafta var. Fenerbahçe’nin puan kaybettiği takımlara karşı oynayacak Beşiktaş. Siyah-beyazlıların şampiyonluk baskısı altında puan kaybetme ihtimalleri söz konusu. Ama ne Pereira’nın ne takımın ne de taraftarın umudu var. Çünkü herkes biliyor ki Beşiktaş kaybetse de zaten Fenerbahçe kazanamıyor. Seyirci çok sayıda oyuncuyu ıslıkladı. Haklılar... Oyuncular da yılların tecrübesiyle seyircinin içinde kopan bu fırtınayı kabul etmek zorundalar, o nedenle kızmaya, tepki göstermeye hiç hakları yok. Hatta protestodan fayda bulan bile olabilir, örneğin Diego. Hızlı pas yapmıyor diye eleştirdiğimiz Ribas dün ayağına gelen her topu birinci saniyede hem de olumlu pas olarak çıkardı. Çünkü ayağına top her geldiğinde seyircinin ağır protestosu vardı. Belki bu durumdan Diego futbolu tekrar hatırlamıştır. (Milliyet)
Utanmazlar! (Ahmet Çakar) Van Persie, penaltıdan golü atmış, koşarak hocası; o çok sevdiği teknik direktörü Pereira'ya gidiyor... Üstelik Pereira da askerden dönmüş oğlunu kucaklarcasına, Van Persie'yi kucaklıyor. Bir dudak dudağa öpüşmedikleri kaldı. Aslında bu tablo, hem Pereira'nın hem de Robin van Persie'nin nasıl adamlar olduğunu çok net ortaya koyuyor... Fenerbahçe'de işler karışmış, şampiyonluk şansı mucizelere kalmışken cilveleşen bu iki adam; sezon başında birbirlerini yedi... Van Persie denen kişi, bakın oyuncu demiyorum...Artık benim için sadece bir şahıs, sezon başında oyuna girerken tafra, oyundan çıkarken tafra, türlü türlü hareketler ama dün gece iş işten geçmiş, hocasına bağlı, onu kucaklayan bir insan. Pereira; sen de kalıbının adamı değilmişsin... Birkaç ay önce sana Aziz Yıldırım emretti, Van Persie'yi oynatmak zorunda kaldın. İkiniz de Fenerbahçe'den defolun gidin. Hatta mümkünse yanınıza Nani ve birkaç oyuncuyu daha alın gidin. Çin'e mi gidersiniz, Hollanda'ya mı Portekiz'e mi bilmem ama Fenerbahçe'yi sabote ettiniz, küçük düşürdünüz ve en önemlisi çoluk çocuğunuzun boğazına rızık diye soktuğunuz paraya ihanet ettiniz. Fenerbahçe dua etsin ki dün gece Mersin'le oynadı. İlk yarıda Volkan Şen'in kişisel gayretleriyle skoru tam sağlama alacaktı ki maç 2-1 oldu. İkinci devre maçın sıkıştığı dakikalarda Fernandao 3. golü attı da Fenerbahçe yara sardı... Aslında pek yara filan da sardığını söyleyemeyiz. Tribünler karışık, millet 'Ersun Yanal' diye bağırıyor. Stat dışı karışık. İnsanlar birbirini vuruyor. Görünen o ki Terraneo iddialara göre Fenerbahçe'yi soyup gitmiş. Yazık...Ama bütün bunların sorumlusu sensin Aziz Yıldırım! Çok tuhaf adamlara takımı teslim ettin. İnsanların kariyerinden etkilenip tüm disiplinin kaybolmasına izin verdin. Hadi şimdi toparla da görelim bakalım. (Sabah)
Düşene tekme kolay!.. (Ercan Güven) Maça girmeden durum tespiti yapalım:Fenerbahçe Süper Lig’in en adil, en hassas “yeterlik testi” haline geldi bu sezon!..Adı büyük, geçmesi kolay bir test...Sorular değişir gibi formalar değişse de cevap anahtarı hep aynı.Şaşırtmıyor, üzmüyor, bunaltmıyor sınava girenleri. İsteyen buna “Pereira kriterleri” de diyebilir.Adam, Nani gibi, Van Persie gibi dev evrensel konulardan, Gökhan, Topal, Ozan, Volkan gibi derin ulusal mevzulardan bile kolaylıkla yanıtlanacak sorular çıkardı, tüm takımların hizmetine sundu!Çıkar karşısına oynarsınız... Birkaç becerikli adamınız, biraz motivasyonunuz varsa, ya başa baş kalırsınız ya da testi geçer üç puan alırsınız.Kaybediyorsanız, kabahati Fenerbahçe’de değil, kendinizde aramalısınız.Fenerbahçe testinde “fazla” olmaz... “Eksik” sizdedir. Yani, Mersin kendi etti kendi buldu. Keşke bu karşılaşma Mersin’de oynansaydı!.. Maçtan önce bir de denize dalıp çıkardı Fenerbahçeli futbolcular. Başlangıca bakınca, lig bitmiş de beş yıldızlı otelin sahasında akşamüstü yapılan futbol maçındakinden pek farkı yoktu rakibin!Belki de Fenerbahçe’yi rahatsız edebilecek tek futbolcusu Nakoulma’dan yoksun çıkan Mersin’in, defansı da 17 yaşındaki Gökhan’la yumuşatılmış, ne savunma ne hücum yapabilen antrenman boksörüne dönmüştü bir numaralı düşme adayı.Bol keseden boş alan bırakıyor, Fenerbahçe’nin klas ayaklarının açılmasına uğraşıyordu sanki.Başlangıç olarak Mersin’e “mersi” demesi gerekir Fenerbahçe’nin... Volkan ile Hasan adeta uçarken, 2 gol avansla başladı Fenerbahçe. Aslında ilk 30 dakikada hiçbir Fenerbahçe’nin ayağını tutan yoktu ama takım içi sorunların ve uzaklaşan şampiyonluğun etkisi altında olmalıydı Volkan ve Hasan Ali dışındakiler. Nani kötü, Gökhan tutuk, Topal durgundu. Fenerbahçe fokurduyordu bir yandan... Seyirci 78’de Nani’nin yerine giren Diago’yu durduk yerde, Van Persie’yi iki gol kaçırdıktan sonra, Fernandao’yu canı çektikçe ıslıklıyor, 67’de sakatlanıp yerini Ozan’a bırakan Mehmet Topal’ı ayakta alkışlıyor, Nani rakip futbolcularla kavga edecek aşamaya geliyordu.Anlayana mesajlar boldu maçın satır aralarında. Ümit Özat, Volkan’ın 9 dakikada attığı iki golden sonra “ayıp oluyor” diye düşünmüş olmalı ki, henüz 29. dakikada çocuk yaştaki stoperi Gökhan’ın yerine Eren’i alarak defansı sertleştirdi. Bu kadar hamle bile frenledi Fenerbahçe’yi... Gol yedirdi. İkinci devrede sakatlanan Volkan’ın yerine Fernandao’yu alan Pereira, Alper’i denediğinde takımın fazlasıyla pozisyon bulduğu Van Persie’nin hemen arkasına bu kez Nani’yi koyarak yaptığı müthiş (!) planı değiştirmek zorunda kaldı.Ki, hem Fernandao hem de Van Persie (penaltıdan da olsa) gol yüzü görebildiler bu sayede.Bu farklı galibiyetin iki anlamı var Fenerbahçe için... Birincisi Beşiktaş’ı uzaktan takip etmeyi sürdürmek, ikincisi tribünlere biraz olsun teselli verebilmek ve muhtemel dargınlığı ötelemek...Tek farklı bir galibiyet bile Fenerbahçe ile tribünleri koparabilirdi çünkü. (Milliyet)