ABD'nin skandal adımı Suriye'deki denklemi değiştirdi

ABD'nin skandal adımı Suriye'deki denklemi değiştirdi
Güncelleme:

Bölücü terör örgütü PKK/YPG’nin ana unsuru olduğu ve ABD tarafından desteklenen ‘Suriye Demokratik Güçleri’ SDG'nin Amerikan şirketiyle petrol anlaşması imzalaması bölgede tansiyonu tırmandırdı.

Türkiye, İran ve Şam yönetimlerinin tepkisine yol açan Washington destekli bu hamle ne anlama geliyor? ABD'li "Delta Crescent Energy LLC" şirketinin, Suriye'nin kuzeyinde Kürt grupların liderliğindeki SDG ile petrol anlaşması imzalamasının yankıları sürüyor. Şam, Ankara ve Tahran, SDG'nin Suriye'nin kuzeyindeki özerkliğini güçlendirebilecek Washington destekli bu hamleye art arda tepki gösterdi, yapılan açıklamalarda anlaşmanın uluslararası hukuk açısından geçerliliği sorgulandı.

ABD NE HEDEFLİYOR?

Çağ Üniversitesi öğretim üyesi Murat Koç, ABD'nin bu hamlesinin sadece Suriye ile sınırlı olmayan, daha geniş alana yayılan bir stratejinin parçası olarak görülmesi gerektiği görüşünde.

Bölgedeki gelişmeleri yakından takip eden bir uzman olan Koç, "ABD, Suriye'deki bu bölgeyi, Afganistan, Hazar, Irak, Akdeniz enerji aksında kontrol edilmesi gereken önemli bir kavşak olarak görüyor. Bu kavşağı yerel aktörlerle, istenilen forma girmeye elverişli, esnek, SDG ve YPG gibi amorf terör örgütleriyle, askeri destek ile bekçilik görevi verdiği bu yapılarla, kontrol etmek istiyor. Petrol anlaşması da bunu teyit ediyor" değerlendirmesini yaptı.

ABD'NİN HAMLESİ SÜRPRİZ DEĞİL

Amerikan petrol şirketinin SDG ile anlaşma imzaladığını ilk olarak gazeteci Amberin Zaman geçen hafta Al Monitor'de yayınlanan haberiyle duyurmuştu. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun, ABD Senatosu Dış İlişkiler Komisyonu oturumunda kendisine yöneltilen soru üzerine "Evet, destekliyoruz" sözleriyle doğruladığı bu anlaşma, aslında uluslararası gözlemciler için bir sürpriz değil.

ABD'nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Dış Politika Araştırma Enstitüsü'nün Ortadoğu Programı Direktörü Aaron Stein da bunun uzun süredir gündemde olduğuna dikkat çekti. Stein, Trump'ın başkan olduğu ilk günlerden itibaren ABD'de Beşar Esad'ın kontrolü dışındaki bölgedeki petrolün bağımsız olarak çıkartılmasının görüşüldüğüne işaret etti.

Anlaşmanın imzalanmasına zemin hazırlayan gelişmeler ise geçen sene hız kazandı. Türkiye'nin geçen sene Ekim ayında başlattığı Barış Pınarı Harekatı öncesinde Suriye'nin kuzeyindeki askerlerini çekme kararı alan ABD Başkanı Donald Trump, 500 kadar askerin Suriyeli Kürt gruplarla birlikte petrol sahaların koruma amacıyla görev yapmaya devam edeceğini açıklamıştı. Trump, "Petrol bizde kalacak. Petrolü koruyacak ve bununla ne yapacağımıza biz karar vereceğiz” açıklamasını yapmış, Pentagon da bu bölgedeki petrol gelirlerinin ABD'ye değil SDG'ye gideceğini duyurmuştu.

HEDEF ŞAM YÖNETİMİ Mİ?

ABD'li petrol şirketininin, Suriye'deki petrol ve gaz rezervlerinin yaklaşık yüzde 70'sini denetimi altında tutan SDG ile imzaladığı anlaşmanın, bölgedeki petrol sahalarının modernizasyonu ve petrolün işlenerek pazarlanmasını kapsadığı belirtiliyor. SDG, bu bölgede potansiyelin çok altında çıkarabildiği petrolü sadece Irak'a değil aynı zamanda Esad rejimine de satıyor, bu yolla özerk yönetiminin finansmanını sağlıyor.

ABD desteğiyle imzalanan petrol anlaşmasının bu denklemi değiştebilecek nitelikte olduğu belirtiliyor. Anlaşma ile SDG'nin mali kaynaklarının güçlenmesi, petrol akışının sekteye uğrayabileceği Şam yönetimi üzerindeki baskının ise daha da artması öngörülüyor.

SDG'NİN ÖZERKLİĞİ GÜÇLENİR Mİ?

Anlaşmanın aynı zamanda, iç savaşın hüküm sürdüğü Suriye'nin kuzeyindeki denetimi elinde bulunduran SDG'nin özerklik iddiasını daha da güçlendirmesi bekleniyor. Uzmanlar, Suriye'de Irak'ın kuzeyindeki Kürdistan Bölgesel Yönetimi gibi bir yapının oluşabileceğine dikkat çekiyor.

Çağ Üniversitesi bünyesinde Bölgesel Güvenlik Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi'nin müdürlüğünü yürüten Murat Koç da bu görüşte. Koç, "Şimdi, tıpkı bir zamanlar Barzani'de yaşandığı gibi, SDG'nin petrol anlaşmasıyla bu bekçiliği, tanınma olarak okuma eğilimine girdiğini görüyoruz. Cenevre'ye az bir şey kaldı, SDG'nin de masada bulunduğu bir sürece işaret ediyor gelişmeler. Meşrulaştırma, uluslararası legalleştirme var. Bu PKK'ya sadece siyasi tanınma değil, yasadışı gelirlerin aklanması, gizlenmesi ve yönlendirilmesi gibi çok geniş bir alan açıyor. Ayrıca uzun dönemli olarak hesabı sorulmadan parayı sahaya indirmelerine neden olabilecek bir sürecin içerisindeyiz" diye konuştu. Koç, Türkiye'nin böyle bir oluşuma sessiz kalmayacağını, buna tepki gösterileceğini düşündüğünü de sözlerine ekledi.
Türk Dışişleri Bakanlığı, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, anlaşmadan dolayı NATO müttefiki ABD'yi sert bir dille eleştirdi. SDG'nin anlaşmayla "Suriye halkının doğal kaynaklarına el koyarak bölücü gündemini ilerletme emelini açıkça gözler önüne serdiğini" savunan Ankara, ABD'ye yönelik tepkisini de sert ifadelerle dile getirdi. Türk Dışişleri, ABD yönetimini "Suriye'nin toprak bütünlüğüne, birliğine ve egemenliğine kasteden ve terörizmin finansmanı kapsamına giren bu adıma destek vermekle" suçladı.

"TÜRKİYE STRATEJİK ÇIKMAZDA"

Amerikalı uzmanı Aaron Stein, ABD'li şirketin SDG ile petrol anlaşmasının Türkiye'nin tepkisine yol açmış olmasını "öngörülebilir" olarak nitelendirirken, açıklamada Suriye'nin bölünmesi konusunda yapılan uyarıların da önceki açıklamaların büyük ölçüde tekrarı niteliğinde olduğuna dikkat çekti. Stein, Türkiye'nin bu anlaşmanın SDG'yi ve özerklik hedefini daha da güçlendirebileceği endişesi konusunda şu değerlendirmeyi aktardı:

"Bunların anlaşılabilir endişeler olduğunu düşünüyorum. Ankara, stratejik bir çıkmazda. Esad'ın bu bölgelerin de kontrolünü yeniden ele geçirmesi onun Türkiye için en iyi ihtimal, ancak sonuçta bu Ankara'nın Esad'ın meşruiyetini tanımasını gerektirecektir. Bir yandan, Suriye'nin farklı bölgelere bölünmesini gerektiren bir politika izlerken, diğer yandan bir bölgeyi meşru olarak kabul etmeyen bir politika izlemek… İşte her ikisini sağlamak mümkün değil."

TÜRKİYE PARA MI ÖDEYECEK?

SDG ve ABD'li şirketin, petrolü kime satacağı da merak konusu. Bir seçenek Ürdün üzerinden İsrail'in Hayfa limanı, diğeri de Irak ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi üzerinden petrolün satılması. Peki bu durumda Türkiye, SDG petrolünü mü alacak? Aaron Stein, bu soruyu şu sözlerle yanıtladı:

"Petrol satışının Kürdistan Bölgesel Yönetimi üzerinden yapılması halinde bu Türkiye'nin YPG'nin petrolüne para ödeyeceği anlamına gelir. Gerçi, bunun mevcut fiili durumdan, çok da farklı bir durum teşkil edip etmeyeceğinden çok da emin değilim. Çünkü zaten bu Kürt petrolü, kaçak yollardan Türkiye'ye sokuluyor ve kara borsada satılıyor."

ANKARA-ŞAM YAKINLAŞMASI OLUR MU?

Şimdi dikkatler Ankara'nın bundan sonra atacağı adımlara çevrildi. Murat Koç, Türkiye'nin Barış Pınarı Harekatı bölgesindeki baskıyı arttırarak alanını genişletmeye çalışacağı, aynı zamanda da Irak'ın kuzeyinde, Suriye ile Irak arasındaki sınır hattındaki Pençe harekatlarının adetlerini artırarak baskıyı yoğunlaştıracağı görüşünde.

Hem Türkiye'nin hem Esad rejiminin tepkisine yol açan petrol anlaşmasının Ankara-Şam hattında bir yakınlaşmayı beraberinde getirebileceğine de işaret eden Koç, her iki tarafın SDG'ye karşı takınacağı tutumun kritik önem taşıyacağını söyledi. "Ortak düşman" algısının Ankara ile Şam'ın yakınlaşmasına yol açabileceğini söyleyen Koç, sözlerini şöyle tamamladı:

"Özellikle Şam-Ankara hattındaki istihbarat tabanlı yakınlaşma gelişebilir. Türkiye'nin Arap aşiretleriyle geliştirmiş olduğu çok önemli ilişkiler var. Özellikle Arap aşiretlerinin bu konuda önemli bir aracılık rolü oynayabileceğini söyleyebiliriz."

DW Türkçe