İBB'den Marmara depremi açıklaması: ''Marmara depremi milli güvenlik sorunudur''
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Genel Sekreter Yardımcısı Buğra Gökce, beklenen Marmara depreminin bir milli güvenlik sorunu olarak ele alınması gerektiğini söyledi.
Kahramanmaraş depremlerinin ardından dikkatler bilim adamlarının yıllardır uyardığı 7 ila 7,5 büyüklüğündeki olası Marmara depremine çevrilmişti.
TÜİK verilerine göre İstanbul, Tekirdağ, Edirne, Kırklareli Balıkesir, Çanakkale, Kocaeli, Sakarya, Düzce ve Yalova’nın 2021’de alıcı fiyatlarıyla 2 trilyonluk TL gayrisafi yurt içi hasıladaki payı yüzde 41’di.
İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkanı Erdal Bahçıvan da, İstanbul’un tedarik zincirlerinden finansa kadar ülkedeki tüm süreçlerin merkezinde bulunduğuna işaret ederek bölgede 7.5 büyüklüğündeki olası bir depremin milli gelirin yarısına etki edeceğine dikkat çekmişti. Bahçıvan, kentteki sanayi tesislerinin depreme dayanıklılık durumunu ortaya çıkaracak bir envanter çalışmasına acilen ihtiyaç olduğunu söylemişti.
Gökce’in Reuters’e verdiği söyleşiden satırbaşları şöyle:
‘Milli güvenlik sorunu’
Türkiye’de deprem açısından en riskli bölgelerden biri yaklaşık 25 milyon kişiyi barındıran Marmara. Çanakkale’den, Tekirdağ’dan İstanbul’a, Kocaeli’ye, Yalova’ya Balıkesir’e kadar en az 25 milyonluk bir nüfusu etkiliyor.
Endüstriyel merkez burası. Burada bu şiddette bir yıkım ülkenin yıkımına gidebilecek çok daha ağır sonuçlar doğurabilir.
Yani İstanbul Marmara Denizi’nde olabilecek bu şiddette bir deprem milli güvenlik sorunudur.
İstanbul depremi, İBB ya da herhangi bir bakanlık ve kurumun tek başına altından kalkabileceği bir şey değil. 25 yıldır sistematik olarak yapıla yapıla gelse birçok şey daha ileri gidermiş. Ama öncelik sıralaması doğru yere koyulup ilk düğme doğru yüklenmediği için buraya gelinememiş.
Bu yüzden beklenen Marmara depremi bir milli güvenlik sorunu olarak ele alınmalı. Tüm kurumlar, hazırlıklarını buna göre yapmalı. Devletimiz de bunu bir milli güvenlik sorunu olarak görüp seferberlik halinde buraya kaynak ve öncelik aktarmalı.
Neler yapıldı, neler yapılıyor?
Şimdi önümüze bakmamız lazım ve bunu tüm kurumlarımızın, devletimizin tüm kurumlarının seferberliğiyle vatandaşımızın sahiplenmesiyle yeri geldiğinde özendiren, yeri geldiğinde kaçındıran politikalarla dönüştürmek zorundayız ve bunu önümüzdeki beş altı yıl içerisinde yapmak zorundayız.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi olarak da bütçemizin ve önceliklerimizin tümünü gözden geçiriyoruz.
İnşaat Mühendisleri Odası’nın da desteğiyle bina kontrollerinden altyapı çalışmalarına kadar çalışmaları hızlandırdık.
Depreme ilişkin hazırlıklar sadece yapı ölçeğindeki işlerden oluşmuyor. Altyapı çalışmaları, gaz güvenliği, su kanalları, ulaşım gibi sorunların tespit ve çözümü önemli.
Bu bağlamda İstanbul’da su altyapısı için Prof. Naci Görür’ün danışmanlığında su borularının sağlamlaştırılması çalışması analizi yapıldı. İGDAŞ bir erken uyarı sistemi kurmuş vaziyette Marmara Denizi içerisinde. Yani bir deprem uyarısı alındığında İGDAŞ şu anda gazın tamamını kesebilir durumda. İGDAŞ’ın bu erken uyarı sistemiyle Metro AŞ’yi irtibatlandırdık.
Ancak en önemli altyapı elektrik. Orada sorun olduğunda diğer önlemler zayıf kalacak. İstanbul için bizim de bunun detaylarına ilişkin sürece Enerji Bakanlığı üstünden bir görevimiz varsa yapmaya talibiz. Bunu teklif ediyoruz.
İstanbul’da bina üstüne GSM şebekesi kurulmasını da engelleyeceğiz. Çok elzem ise binanın mukavemetine ilişkin raporla birlikte kurulsun.
Yapılması gerekenler
Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi ile ilgili 2012 yılında yayınlanan kanuna göre rezerv alanlar dezavantajlı yerlerin taşınması için kullanılması gerekiyor. Bu alanların rant amacıyla kullanımı kentsel dönüşümde de aksaklıklara yol açıyor.
Bu kanunla birlikte riskli yapı, riskli alan ve rezerv alanların belirlenmesi ile ilgili üç yeni tanımlama yapıldı.
Riskli alan karot numunesi aldırtarak belirleniyor. Yapı riskliyse 60+30 gün içinde yıkılması gerekiyor. Rezerv alan ise riskli ve dönüştürülmek istenen yapının kısıtları varsa devreye giriyor. Örneğin jeolojik açıdan, yerleşime uygun olmayan bir alan olabilir ya da üstündeki yerleşimi kaldıramayacak zemin özelliği olabilir. Buna benzer yerleşim riskleri taşıyabilir. Bu durumda rezerv alan belirleniyor.
İstanbul’da rezerv alan ilan edilen yerlerin çok büyük bir bölümüyle riskli alanlar çakışmıyor. Yani 20-25 yıldır elimizdeki planların bizi getirdiği şey esasında bunları dönüştürmek anlamında bir çerçeve olmalıydı. Ama biz onları dönüştürmek üstünden değil, yeni alanları imara açmak, yeni alanlar yahut rezerv alanlarla bedava kamu arazisini ikinci, üçüncü konuta dönüştürmek üstünden kullandık. Onu da birileri yatırım aracı haline getirdi.
Tepeden inmeci bir ‘Burası dönüşsün’ stratejisinde vatandaş, “Ben burada 60 yılımı geçirdim. Evladım, çoluğum, çocuğum için tek gelecek beklediğim yer burasıydı. Görüyoruz ki buralarda birileri köşeyi dönerken siz benim metrekaremi küçültecek bir şeyi getiriyorsunuz” diyor.
Kamunun adalet terazisi doğru tartar, tüm kentte insanlar depreme ilişkin dönüşüm sürecinde belli bir terazide fedakarlık ederse, o vatandaşımız da eder.
İktidarın önemli projelerinden Kanal İstanbul alanının da afet riski için bir rezerv alan olmasına rağmen amacın dışına çıkarıldı. Bu gündeme gelmemesi gereken bir proje.
Tespit ve dönüştürme talepleri patlamış
İBB’nin bina tespiti sayfası tıkandı ve 100 bini aşkın başvuru var. Umarım bir buçuk ay sonra o geçip tekrar vatandaşımız bu sefer bir metrekaresinin hesabını yapar hale gelmesin.
Kiptaş’a yapılan bina dönüştürme başvurusu da patladı. Vatandaş güvenilir bir liman arıyor… Kaynak geliştirme projeleri başladığından beri vatandaşın mahkum olduğu tek adres esasında müteahhitti, Bu nedenle İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu İBB iştiraki KİPTAŞ’ı devreye soktu.