İBB, kaderine terkedilen 324 yıllık Ataköy Baruthanesi’ni İstanbul’a yeniden kazandırdı
İBB, 324 yıllık Ataköy Baruthanesi’ni baştan aşağı yenileyerek, yeniden İstanbul’a kazandırdı. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu atıl halinden kurtarılan baruthane ile birlikte, İstanbul’daki 942 kültür varlığını restore ettiklerini, 21 ilçede, 1315 noktada tarihi eserlere yönelik rutin hizmetlerini sürdürdüklerini vurguladı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), Osmanlı endüstri mirasının günümüze ulaşmayı başarmış, ancak son yıllarda kaderine terk edilmiş önemli örneklerinden 324 yıllık Ataköy Baruthanesi’ni baştan aşağı yeniledi. Kentin kültür-sanat hayatına yeni bir soluk kazandıracak alan; CHP Genel Başkan Yardımcısı Sevgi Kılıç, CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun katılımlarıyla gerçekleştirilen törenin ardından kapılarını İstanbullulara açtı. Ataköy Baruthanesi açılış töreninde sırasıyla, İBB Genel Sekreter Yardımcısı Oktay Özel ve İmamoğlu birer konuşma yaptı.
“LAFLA DEĞİL, İCRAATLA YÜRÜYORUZ”
İstanbul’un tarihine ve ecdada sahip çıkmanın çok değerli olduğuna vurgu yapan İmamoğlu, özetle şunları söyledi:
“Bu hem bizim insanlığımızın gereği hem de İstanbul’da yaşamanın sorumluluğu; ayrıca inancımızın da gereği. Tabii bazen bu çok lafla dönüyor, lafla anlatılıyor. Ama biz lafla değil, icraatla yürüttüğümüz bu faaliyetlerle birlikte inanılmaz şekilde, özellikle terk edilmiş, yok edilmeye bırakılmış, yüz üstü bırakılmış Osmanlı döneminin o miraslarını nasıl ihya ettiğimizi, nasıl restore ettiğimizi, iyileştirdiğimizi görüyorum. Açıkçası işte lafla dediğim şey şöyle bir durum: Eğer siz, böylesi göz önünde olan yerlerin göz göre göre harabeye dönüşmesine fırsat vermişseniz ve bunu izlemişseniz, bu gerçekten samimi bir sahip çıkış değildir. Sadece laf; hani laf ola beri gele misali söylenmiş işler, laflar. Biz, bu istismara asla ve asla izin vermeyeceğiz. Bu istismarı yapanları, o istismarlarıyla yüzleştireceğiz. Bu bir yüzleşmedir.”
“TOKİ, İBB’YE BIRAKMIŞ; İBB DE İLGİLENMEMİŞ”
“Burası daha önce İBB’yle TOKİ arasında yapılmış bir mukavele gereği, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bırakılmış. Sözüm ona; burada bu sahil boyu yapılan o devasa yapılaşmaları hayata geçirirken, TOKİ'nin her şeye mahareti var. Şuradaki Osmanlı'dan bize kalan 1700’lü yılların bir imalathanesi olan bir mekanı ihya edememişsiniz, İBB'ye terk etmişsiniz. Ama İBB de ilgilenmemiş. Öyle kendi halinde durur halde bırakılmış. Dün gibi hatırlıyorum, Mahir Bey'le (Polat) mesela arkadaki serginin olduğu yere girememiştik bile. Çünkü, giriş kapısının boyunu aşacak şekilde çamura gömülmüş bir yapıydı. O bakımdan bugün geldiği noktayı, geldiği hususu bizim mümkün olduğu kadar net bir biçimde İstanbullu hemşehrilerimizin -ki ana muhatabı onlar- gözlerinin önüne getirmeleri için aleni bir biçimde sunmamız gerekiyor.“
“BİZ İŞ YAPIYORUZ, GÖZ BOYAMIYORUZ”
“Biz, iş yapıyoruz. Biz, icraat yapıyoruz. Göz boyamıyoruz. Başkalarını ayrıştırıp, bir düşmanlık sahası da asla oluşturmuyoruz. Biz burada, geçmişle geleceği buluşturuyoruz. Geçmişle geleceği buluşturan, geçmişle geleceği barıştıran, geçmişle geleceği bir arada tutan, İstanbul'un her insanını, her kitlesini buluşturmaya kaynaştırmaya gayret eden bir anlayışız biz. ‘Biz, siz’ biz demeden hareket eden, insanlarına o anlamda hizmet ederken asla ve asla ayrıştırmadan hizmet eden bir ekibiz. Onun için, bize tam da bunun tersi bir biçimde saldırıya geçenlere buradan söyleyeyim: Size bu millet haddinizi 31 Mart 2024’te bildirecek. Çok net. Yöneticiyseniz, siyasetçiyseniz, tarihimize, değerlerimize nasıl sahip çıkma sorumluluğunu yerine getirdiğinize dair işlerinize bakılır. Bu anlamda en belki de sorgulama sahasıdır bu tür icraatlarınız. İnanın o hesabı gönül rahatlığıyla verebileceğim için, çok mutluyum. İstanbul tarihinin, özellikle geçmişten bugüne gelen yapılarına yaptığımız restorasyonla ilgili hizmetlerimizde en yüksek başarıya sahip olduğumuzu görebiliyorum.”
“942 KÜLTÜR VARLIĞINI RESTORE ETMEK, İSTANBUL'A ‘İBB MİRAS’ DİYE BİR MARKAYI HEDİYE ETMEK DEĞERLİDİR”
“942 kültür varlığını restore etmek, İstanbul'a ‘İBB Miras’ diye bir markayı hediye etmek değerlidir. Bunlar kalıcı kavramlar olmalıdır. Zaten attığımız her adım, yaptığımız her işi, sadece bir dönemin refleksi ya da bir siyasi adım olarak hiç görmedik. İstanbul'un ve İstanbullunun bir markasına dönüştürmeyi kendimize felsefe edindik. O bakımdan yaptığımız bu işlerin, böylesi bir hizmet alanının kesintisiz, İstanbul'da her daim devam etmesini de sağlayıcı bir mantaliteyi İstanbul'a kazandırmış olduk. Ecdadın bize hediyesi olan ve döneminin belki de halkçılık kavramının en değerli emarelerinden biri olan, mahallelerde, sokaklarda çeşmelerden su akıtmak, insanların evlerine erişen, su şebekesi olmayan bir şehirde insanların 200, 300, 400 yıl önce çeşmelerden aldıkları su ile hayatlarını idame ettirmelerinin bir simgesi. O çeşmeleri bizim İstanbul'a kazandırıyor olmamızla dalga geçen ve ‘Ecdada saygı şampiyonu’ diye tırnak içinde bizimle alay eden aklı, bugün buradan hafif sitemli, hafif alaylı, açıkçası tebessümle karşılıyorum. Açık söyleyeyim; bu küçük düşürme hamlesinden sonra, bugün gelinen noktada bizim ne kadar doğru bir iş yaptığımızı, bir yandan geçmişi hatırlatırken, o günlerin, o derinliğin İstanbul'a neler kattığının hissedilmesi altlığını İstanbul'a sunmamızın ne kadar değerli olduğunu, farklı kesimlerin de hissediyor olması ve ona dönük politikalar geliştiriyor olmalarını da keyifle izliyorum.”
“ÇOK SAYIDA OSMANLI ESERİNİ HAYATA DÖNDÜRDÜK”
“5 yılda ecdadımıza ve mirasımıza dönük yaptığımız çok satır başı işler var. Kanuni Sultan Süleyman'ın portresini kazandırdık. Fatih Sultan. Mehmet'in 15. yüzyıldan orijinal portresini kazandırdık. Her ne kadar bazılarından soruşturma yesek de önemli değil. Haydarhane Cami, Seyit-i Velayet ve Assude Hanım Türbeleri… Hasanpaşa Gazhanesi, Feshane-i Amire gibi gerçekten çok sayıda Osmanlı eserini hayata döndürdük. Şu anda İstanbul'da bulunan ve dünyanın en eski tersanesi olan Haliç Tersanesi’nin nasıl bir kültür-sanat, tarih, müze ve kimlik sahasına dönüştüğünü gördüğünüzde, siz de hem mutlu olacaksınız hem de şaşıracaksınız. İnşallah Mart ayında size, oranın çok özel bir bölümünü açmış ve sunmuş olacağız. Anadolu Hisarı… Ne yazık ki uzun yıllar boyunca gözümüzün önünde kararan, siyahlaşan ve aynı zamanda bitki istilası haline dönüşen çok özel bir alan. Rumeli Hisarı'nın restorasyonu hızla devam ediyor. Yine bitirdiğimiz evler, yapılar, birçok alana sahip çıktık. Saymakla bitmez. Tam 21 ilçede, 1315 noktada tarihi eserlere yönelik rutin hizmetlerimiz de devam ediyor hem bakım hem onarım hem restorasyon. İBB markası, değerli. Emeği geçen bütün arkadaşlarıma, başta Fatih Belediye Başkanı adayı olan Mahir Polat arkadaşıma, Oktay Bey’e ve bütün arkadaşlarına hem teşekkür ediyorum hem de tebrik ediyorum. İstanbul'a güzel bir marka kazandırdılar.”
“AYNI KARARLILIKLA YOL YÜRÜYECEĞİZ”
“Buradaki en önemli prensibimiz neydi biliyor musunuz? Halka ait olan ne varsa, halka bunu vermek, halka sunmak, halkın kullanımına açmak. Bu bir kararlılık gerektiriyordu. O kararlılık bizde vardı. Halka ait olanı, halkın kullanımına açmamızı önlemek için karşımıza çıkan engellerle, son derece yüksek seviyede mücadele verdik. Bundan sonra da aynı kararlılıkla yol yürüyeceğimizi bilmenizi istiyorum. İstanbul'un göz bebeği olan noktalarda birçok işgal alanına hem de bizimle oturup, insani ölçekte bu muhabbeti yapan, karşılılı anlayış çerçevesinde onlara ne yaptığımızı ve ne yapmak istediğimizi anlattığımızda saygı gösteren, en az yüzde 70-80 noktada uzlaşıyla bu tür alanları temizledik. Bu noktada Emirgan'ı Sarıyer Belediye Başkanımız bilir. Orada esnafla oturup, konuşup bir çözüme kavuşturduğumuz, baktığınızda yukarıdan aşağıya denizi göremediğiniz bir noktada şimdi muazzam bir teras alanı oluştu. Bu ve benzeri alanları uzlaşarak, insanlara neyi yaptığımızı anlatarak, çözdük.”
“BU TATTAN, BU MİLLET VAZGEÇMEYECEK”
“Ama örneğin Üsküdar sahilinde, ‘Hayır ben kanunla değil, kanunsuzlukla önünü keseceğim’ ya da ‘Buna müsaade etmeyeceğim, vandalizmle engel olmaya çalışacağım’ diyenlerin karşısında, milletin hakkını koruyan, devletin gücünü gösterdik, göstermeye devam edeceğiz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Ha şunu da yaşadık. Buna engel olmak isteyen aklın, bir bakanlığın, bir büfeyi yıkacağımız noktada ya da bir mülki idarenin oraya polisi yığarak, kanunen yıkmamız gereken sahanın önüne polisle barikat oluşturmalarını da yaşadık. Daha ilerisini yaşadık. Bir gecede, o yıkacağımız barakaların ya da usulsüz kurulan büfenin ya da restoranın bir gecede imarsız sahanın hem de Boğaz’ın dibindeki bir yerin imarlı hale dönüştürmesi için, alelacele bakanlıkta imar yapma çalışmalarını da yaşadık. Şimdi tam da ne anlatıyorum biliyor musunuz? İstanbul'da bir talimatla, bir kişinin sözüyle, bir kişinin söylediğiyle her şeyi yapan bir anlayışın nasıl bu şehirden gönderildiğini, milletin hakkını koruyan, milletin hakkını muhafaza eden ve milletin hakkının önüne hiçbir şahsın bireysel haksızlığını ve hukuksuzluğunu koymadan süreç yönetmenin nasıl hakim olduğunu İstanbul'da gösterdik, yaşattık, 16 milyon insanımıza bunun tadını verdik. Bu tattan, bu millet vazgeçmeyecek.”
“BİR AVUÇ İNSANIN MUTLULUĞUNUN YERİNE, 16 MİLYON İNSANIMIZIN MUTLULUĞU VE HUZURU KAZANACAK”
“Sonuna kadar, hızımızı artırarak, İstanbul'u güzelleştirerek, İstanbul'un bütçesine ahlaklı bir şekilde yöneterek, bereketine bereket katarak, İstanbul'un bu tarz unutulmuş ecdat yadigarlarını hayata kazandırarak, buralar sayesinde insanımıza, çocuklarımıza, gençlerimize kadınlara, herkese mutluluk aşılayan, huzur aşılayan alanları var ederek, tam gücümüzle, ‘Tam yol ileri’ diyerek yürüyeceğiz; yürümeye devam edeceğiz. Tam gücümüzle göreceksiniz; asla eğilip bükülmeden, dosdoğru yürüyeceğiz, dimdik yürüyeceğiz. Çünkü biz biliyoruz ki; hedefe vardığımızda, bir avuç insanın mutluluğunun yerine, 16 milyon insanımızın mutluluğu ve huzuru kazanacak. Bakırköy Baruthanesi, bu moral anlarından birisidir. Ataköy Baruthanesi'nin, Bakırköy'ümüze keyifli günler yaşatmasını diliyorum. Şimdi hemen karşımızda olduğu için söyleyeceğim: Mart ayında, fazla değil, 2 ay sonra, Ataköy-İkitelli metromuzun da burada açılışını hep birlikte yapmak dileğiyle…”
ÇELİK’TEN İMAMOĞLU’NA “HİZMET” TEŞEKKÜRÜ
CHP İstanbul İl Başkanı Çelik de kurdele kesimi öncesinde yaptığı kısa konuşmada, İmamoğlu öncesindeki İstanbul’un kaderine terkedilmiş bir kent olduğuna vurgu yaptı. “İstanbul'un birçok alanında, metro inşaatlarının çukurları uzun yıllar kazılmış ve o şekilde bekliyordu” diyen Çelik, “Birçok spor tesisinin çukurları kazılmış, o şekilde bekliyordu. 2019’dan sonra, hızlı bir biçimde hem metro yatırımları harekete geçirildi hem o spor tesisleri inşa edildi hem de İstanbul'un kültür varlıkları, bu şekilde yaşam alanlarına dönüştürülüyor. Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Ekrem İmamoğlu'na, İstanbul'a hizmetlerinden dolayı sonsuz ve yürekten teşekkür ediyoruz. Hayırlı, uğurlu olsun” ifadelerini kullandı. Konuşmaların ardından Kılıç, Çelik, İmamoğlu, CHP PM üyeleri Berker Esen, Mahir Yüksel, Turgay Özcan, Cem Aydın, Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu, Küçükçekmece Belediye Başkanı Kemal Çebi, Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık ve Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç ile CHP Fatih Belediye Başkan adayı Mahir Polat tarafından kesilen kurdele ile Ataköy Baruthanesi resmen İstanbulluların hizmetine girmiş oldu.
GAZETECİLERİN SORULARINI YANITLADI
İmamoğlu, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını da baruthane gezisi sırasında yanıtladı. Gazetecilerin soruları ve İmamoğlu’nun bu sorulara verdiği yanıtlar şöyle oldu:
- Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından rakibiniz açıklandı: Murat Kurum. Sahada da artık insanlarla buluşmaya başladı. Hem onun adaylığını nasıl değerlendirirsiniz hem de aynı zamanda ilk gün Ulaştırma Bakanı'yla yan yana gelip, “İstanbul'un ulaşım sorununu çözeceğiz” dedi. Yanında bakanlar var. Bakanların desteğiyle sahada. Bu durumu nasıl değerlendireceksiniz?
“Öncelikle Sayın Kurum'a hayırlı olsun demek isterim adaylığı. İstanbul’da, tarihi bir yerel seçim arifesindeyiz. Burada bir siyasi kurumun, Cumhur İttifakı'nın adayıyla ilgili söyleyeceğim tek şey şu: Umuyorum; gayet nezaketli, İstanbul odaklı ve faaliyet, icraat yapılan, yapılamayan üzerine eee kurulu bir süreçle yorumlanan bir seçim olsun. Temennimiz bu. Daha önce biz, aslında kurum, kuruluş ya da o kurumları temsil eden insanlarla, farklı ortamlarda buluşmanın nezaketini, bir arada düşünmenin, bir arada konuşabilmenin önemini göstermiş bir yönetimiz. Bunu İstanbul'a aday olan Sayın Kurum da en iyi bilenlerden biri. İstanbul'a dair kurduğumuz masalarda, ortamlarda nasıl İstanbul odaklı olduğumuzu, soruna çözüm odaklı olduğumuzu kendileri çok iyi bilirler. Ve hep arayışımız aslında, aynı masada İstanbul'a çözümler bulmak olmuştur. Tabii bunlar nasıl sonuçlanmıştır? Bunu zaman içerisinde derinlemesine konuşuruz, tartışırız. Bu, elbette konuşulması gereken bir performanstır. Çünkü insanların iş yapma biçimleri, talip oldukları noktaya dönük de iş yapma biçimlerine dönük tahminleri ya da insanlarımızın karar verme reflekslerini güçlendirecek performans tespitleri olacaktır. Zamanla bunları konuşuruz. Ama dediğim gibi, başarılar dilerim.”
“BİZİM BU DÖNEMDE ODAĞIMIZ, 16 MİLYON İNSANIMIZ OLACAK”
“Her zaman söyledim; bizim bu dönemde odağımız, 16 milyon insanımız olacak, İstanbullular olacak, hemşehrilerim olacak. Onlarla konuşacağız, onları dinleyeceğiz ve onlarla sürece dair düşüncelerimizi paylaşacağız. Elbette bizim ve bu sürecimizde bize farklı model ya da metotlarla, ahlaklı ya da iyi niyetli ya da centilmence olmayan usul ve üsluplarla hareket edildiğinde de elbette gerektiği yerde ben ya da başka yol arkadaşlarım cevaplarını verirler. Onun dışında temennimiz, arzumuz bu yöndedir. Belli ki Sayın Bakan'la olan fotoğraf… Yani bu işin ne yazık ki belli ayarları ve dengeleri, ülkemizde bu yeni rejimle beraber bozuldu. Ülkemizin belli bakanlıkları ya da kurumları, kuruluşları, her ne koşulda olursa olsun, bu tür ortamlara da hassasiyetle yaklaşırlar ve yaklaşmalıdırlar.”
“SAYIN CUMHURBAŞKANI'NIN KENDİ ŞAHSİ DURUŞU, DİLİ VE TAVRIYLA BERABER…”
“Ama yeni rejim, yeni sistem, başta Sayın Cumhurbaşkanı'nın kendi şahsi duruşu, dili ve tavrıyla beraber, onun atadığı sayın bakanların tutum ve tavırlarıyla başka bir yere evrilmiştir. Ama biz, buna alışığız, idmanlıyız, donanımlıyız. Bu fotoğrafı elbette önemsemiyorum. Niye önemsemiyorum? Çünkü İstanbul'da, yaklaşık 20 küsur yıldır iktidar olan bir siyasi aklın, yaklaşık 21 yılı aşkın süredir Türkiye'yi yöneten bir siyasi aklın çözüm bulamadığı, hatta durdurmak, kapatmak zorunda olduğu işleri, biz açtık, ihya ettik, bitirdik. İşte bunun gibi, böyle çamura ya da işte ‘çöp, çarık’ şeklinde içi dolmuş yapılara dönüşmüş alanları, şimdi böyle gördüğünüz gibi pırıl pırıl, ‘ecdat yadigarı’ diyerek hayata kazandırıyoruz. Şöyle tek bir fotoğrafla bu işler olsaydı… Muhtemeldir ki son 21 yıl içerisinde muhtelif ulaştırma bakanları, muhtelif belediye başkan adayları ya da belediye başkanları binlerce fotoğraf çekilmişlerdir. Ama biz, fotoğraf çekilmek için değil, milletimizin sorunlarına çözüm bulmak için yola çıktık. Bana başarılar. Onlara da topyekun başarılar.”
“BEN, RAKİBİMİ BİLİYORUM; TAKDİR HALKIMIZIN”
- Sorduğumuzda, ‘Ben rakibimi biliyorum’ demiştiniz ve bu sözünüz hep Erdoğan'ı kastettiğinize yorumlanmıştı. Bu fikrinizden geri adım attınız mı, yoksa aynı noktada mısınız?
“Yani sizin neye yorumladığınızı, ben bilemem. Ama ben, ‘Rakibimi biliyorum’ cümlesini yine tekrarlıyorum. Ben, rakibimi biliyorum. Takdir halkımızın. Kim nereye yorumlarsa…
“YALVARDIK, YAKARDIK, ISRAR ETTİK…”
- Murat Kurum'un ilk açıklamalarından biri de İstanbul'daki kentsel dönüşüme yönelikti. 39 ilçede topyekun bir kentsel dönüşümüne başlayacağını açıkladı. Sizin de daha önceki yapmış olduğunuz konuşmalar, aslında bunun ortak olarak çözülmesi yönelikti. Siz nasıl değerlendirmek istersiniz? Çünkü kendisi, Çevre ve Şehircilik Bakanı’ydı.
“Topyekun kelimesi doğru. İstanbul'un zaten kentsel dönüşümle olan mücadelesi, 99 depreminden bu yana devam ediyor. Bu mücadelenin içerisinde muhtelif ilçe belediyeleri, Büyükşehir Belediyesi, TOKİ, Şehircilik Bakanlığı gibi kurum, kuruluşlar var. Ama son 25 yıldır verilen bu mücadele, aynı hızla devam ettiği takdirde, İstanbul'un tümden güçlü bir kent haline gelmesinin ömrü, 80-90 yıl. Dolayısıyla, şimdi böyle seçim öncesi bu tür cümleler kurmanın bir anlamı yok. Yalvardık, yakardık, ısrar ettik; bu işi bütünlükçü bir hale getirelim. Bakın, 6 Şubat'ın yıl dönümüne yaklaşıyoruz. 11 şehrin düştüğü durum ortadayken, 21-22 yıldır bu ülkeyi yöneten bir hükümetin var olduğu bir yerde ve de hemen depremden 2-3 yıl sonra, yani İstanbul depreminden, Gölcük depreminden, Düzce depreminden 2-3 yıl sonra hükümete gelmiş bir yönetimin, 80-90-100 yılda bitecek bir hızla bu işe eğildiği bir ortamda, bu söylediklerinin ne geçerliliği vardır, ne anlamı vardır, ne inandırıcılığı vardır.”
“KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN TEK BAŞINA ÇÖZÜMÜ OLMAZ”
“Ama tek inandırıcı olan şey şudur. Tekrar söylüyorum: Bu işin tek başına çözümü olmaz, olamaz; olmamıştır da. Ama bunun şöyle bir çözümü vardır: Topyekun, hep birlikte seferberlik. Bu duygularla hem Sayın Kurum bakan iken hem mevcuttaki Sayın Bakan'a gidip, ne düşündüğümüzü içtenlikle, içimizi tamamen ortaya dökerek, masaya koyarak ortaya koymuş bir Belediye Başkanı olarak, ne yazık ki bütün bu başlangıçtaki iyi niyetli, samimi konuşmaların akabinde görüşmeler, konuşmalar kesilmiş, genelde şöyle bir işaret yapılmış, şöyle bir işaretle yön gösterilmiştir bana. Bunun ne anlama geldiğini onlar izah etsin, ben değil. Ve karar verilemediği, bu işin siyaset üstü tutulamadığının işaretini böyle göstermişlerdir. O bağlamda ben, Sayın Kurum’un ‘topyekun’ cümlesini anlıyorum, ama topyekün seferberlik duygusuna bir katkıları olmadığını görüyorum. Bundan sonra olmasını arzu ederim.”
“BİZDE ÇÖZÜM VAR…”
“Konum, makam ne olursa olsun, partiler, bakanlıklar, belediyeler, İstanbul deprem sorunu, İstanbul'un dayanıklı bir kent olma problemi, büyük bir seferberlikle çözülebilir. Bu seferberliğin içinde herkes vardır. Siyaset üstü olmalıdır. Hele hele bütün depremle ilgili mücadele millidir ama, İstanbul'a dair daha büyük bir milli sorumluluk vardır. Çünkü bir beka sorunudur. Ben, hala aynı masada çalışmaya ve o masanın neferi olmaya hazırım İstanbul halkı adına, Belediye Başkanı olarak. Bir adım geri atmam. O masada olmaktan onur duyarım, keyif duyarım. Gelin, onu konuşalım. Biz söyledik; ‘Bunun yasası bile çıksın’ dedik. Bir yasa çıktı, millet malından mülkünden endişe eder hale geldi. Bir yasa çıktı, adı, ‘Deprem Başkanlığı’ diye başkanlık oldu. Zaten TOKİ başkanlığı. Yani bir manalı yere erişmedi. Bizde çözüm var. Bizde topyekun çözüm var.”
“2019’DAN DAHA ZOR BİR SİYASİ İTTİFAK GÖZÜKÜYOR”
- İstanbul ittifakıyla ilgili bir açıklamanız olmuş galiba. Yani 2019’daki kadar kolay olmayacağı yönünde, yanlış anlamadıysak….
“Siyasi ittifakın 2019’daki gibi olamayacağını, dolayısıyla bu dönemin daha farklı ve zor olduğunu ifade ettim. Ama ben, tam aksine ‘İstanbul İttifakı’nın daha kolay olabileceğini, toplumsal ittifakın, toplumsal birlikteliğin, kent uzlaşısının, kentle ilgili konularda uzlaşmanın daha güçlü olabileceğini… Örneğin; şehri tepeden tırnağa yararak, Kanal İstanbul yapmanın bu kente zararlı olduğunu, en az bu kentte yaşayan yüzde 65 insan biliyor. Ben de diyorum, ‘Biz bunun karşısındayız.’ Başka bir anlayış da diyor ki, ‘Hayır, biz gelir gelmez İstanbul'u baştan başa yaracağız. Ve burayı açacağız. Sağına soluna da 2,5-3 milyonluk şehir yapacağız. Bunu da ‘Sosyal konut yapacağız’ umuduyla söylüyorlar. Yapmazlar; kenti bitirirler, İstanbul'u bitirirler. Mesela bu, bir kent uzlaşısı altyapısıdır. Bu ve benzeri onlarca, yüzlerce madde sıralarız. Biz bunun altına imza atarız. Ve bu imzayı attığımız anda, onun altına da bu kentin en az yüzde 60-65’i imza atar ve uzlaşırız. Bunun adı da İstanbul ittifakıdır. Biz bunu rahatlıkla kurarız ve kuracağız. Umut ederim siyasi anlayışlar da bu kavramla ilgili, daha detaylı, daha derin düşünerek hareket ederler. Ama 2019’dan daha zor bir siyasi ittifak gözüküyor.”
- Onlarla bir görüşme talebiniz olacak mı?
“Yani şu anda beni, tabii İstanbul ölçeğindeki konular ilgilendiriyor. Elbette ki Genel Merkezimizin, Sayın Genel Başkanımızın nezdinde, siyasi partilerle görüşmeler sürüyor, sürecektir. Ama ne sonuç alınır, bilemem. Ben yereldeki inisiyatifi aktarmakla mesulüm. Şu an benim gördüğüm inisiyatif bu yönde.”
“İSTANBUL SEÇİMİ NEFES NEFESE, BÜYÜK BİR EFOR, BÜYÜK BİR GÜÇ GEREKTİRİR”
- Esenler, Bağcılar ve Bahçelievler’de sokak röportajı yaptık. Esenler’de siz iki misli önde çıkıyorsunuz. Bu performansı seçim gününe kadar devam ettirebilecek misiniz? Sizde de böyle anketler var mı?
“İstanbul seçimi, her zaman zor bir seçimdir. İstanbul seçimi nefes nefese, büyük bir efor, büyük bir güç gerektirir. Dolayısıyla, rakibin pozisyonuna bakmadan, kendi rekorlarını kıran bir maraton koşucusu ya da bir 100 metre sprinteri gibi sürece odaklı ve her daim rekor kıracak derecede koşuya hazır bir adaylık gerektirir. Ben öyle bir adayım. Arkamda kimin koştuğuna bakmam. Ben, önümde kıracağım rekorlara bakarak koşmaya devam edeceğim. Sonucu, Allah bilir.”
ATAKÖY BARUTHANESİ’NİN TARİHÇESİ
2024’ün ilk kazanımlarından biri olan Ataköy Baruthanesi, tarihsel süreçte “İstanbul Baruthanesi”, “Bakırköy Baruthanesi”, “Baruthane-i Amire” ve “Âsitâne-i Saadet Baruthânesi” isimleriyle anıldı. Yapımı, kayıtlara göte 1698-1700 yıllarına dayanan yapı,
İBB Miras’ın çalışmalarını tamamlamasıyla “Ataköy Baruthanesi” adını aldı. Özgün dokusuna sadık kalınarak yenilenen yapı, yeniden işlev sürecinde, şehir içinde ihtiyaç duyulan hizmet alanlarını göz önünde bulundurularak biçimlendirildi. Tarihi alan; kütüphane, müze, seyir terası, kültürel etkinlik alanlarının yanı sıra çok amaçlı birimleri ve kafe gibi sosyal mekânlarıyla da İstanbullulara hizmet verecek.
1701 yılında üretime başladığı bilinen yapı, 1707 yılında yaşanan büyük bir patlamada bütün binalarını kaybetti. Yeniden inşa edilen Ataköy Baruthanesi, 1724-25 yılına kadar faaliyet gösterdi. 1725 yılı sonlarında ise, bu kez bir yangın sonucu harap hale geldi. Kısa sürede onarım ihtiyaçları karşılanan yapı, 1727 yılında tekrar faaliyete geçti. Yangınlar ilerleyen yılarda da Ataköy Baruthanesi’ni tehdit etmeye devam etti. Yapı, bu sebeple 1765, 1785 ve 1791 yıllarında kapsamlı onarımlardan geçti. III. Selim döneminde, Baruthane Nazırlığı’nın kurulmasının ardından (1793), Gelibolu ve Selanik Baruthaneleri’yle birlikte, Ataköy Baruthanesi de buraya bağlandı. 1835 yılında Harbiye Nezareti’ne, Tanzimat döneminden sonra ise Tophane Müşirliği emrine verildi.
19.yüzyılın ikinci yarısında teknolojinin ilerlemesiyle Avrupa’da barut üretiminde yeni yöntemler öne çıkmaya başlamış, bununla paralel 1896 yılında Ataköy Baruthanesi içinde yeni tesisler kurularak, dumansız barut üretimine geçilmişti. Ataköy Baruthanesi, Cumhuriyet döneminde Askeri Fabrikalar İdaresi’ne, 1955 yılında ise Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu’na devredildi. Bu dönemde baruthane binaları artık işler durumda olmadığından, arazisi içindeki yapılarla birlikte Türkiye Emlâk ve Kredi Bankası’na satıldı. 1957 yılında Baruthane arazisi üzerinde Ataköy siteleri yükselmeye başladı. 1972 yılında Ataköy Turistik Tesisleri tarafından işletilen Ataköy Baruthanesi’nden günümüze 4 dikdörtgen planlı yapı, nöbet kulesi, çeşme ve III. Selim tarafından 1792 yılında seyir ve dinlenme köşkü olarak yaptırılan Hünkâr Köşkü ulaştı.