Uygar Mert Zeybek pes etmiyor

Fenerbahçe'nin genç futbolcusu Uygar Mert Zeybek, Sarı-lacivertli takımda uzun vadeli oynayabilen bir oyuncu olmak istediğini söyledi.

Türkiye Futbol Federasyonu'nun TamSaha dergisine açıklamalarda bulunan genç yetenek Uygar Mert Zeybek, kariyer hikayesini ve hedeflerini anlattı. Uygar Mert Zeybek'in TamSaha'ya verdiği röportaj şöyle:
 
Bu sezon Fenerbahçe formasıyla her şans bulduğunda çok olumlu işler yapan ve kamuoyunun dikkatini çeken bir oyuncu haline gelen Uygar Mert Zeybek'i daha yakından tanımak istiyoruz. Bize nerede doğduğundan ve ailenden söz eder misin?
 
4 Haziran 1995'te Bursa'da doğdum. Annem ev hanımı, babam emekli. Onlar Bursa'da yaşıyor, ben Samandıra'da Fenerbahçe tesislerinde kalıyorum. Bir abim var. O benden daha iyi bir futbolcu olabilirdi ama ciddi bir diz sakatlığı yaşadığı için futbolu bırakmak zorunda kaldı. Kısmet banaymış. 9 yaşındayken, Bursa'da BOSCH Kulübü'nde futbola başladım.
 
Futbolu tercih etmen konusunda ailenin tavrı ne oldu?
 
Babam da abim de bana çok destek oldu. Her zaman arkamda durdular. Ama babam bir yandan da okul eğitimime devam etmem konusunda beni yönlendirdi. Ben de babamın nasihatini dinleyip okulla futbolu bir arada yürütmeye çalıştım. 4 yıl BOSCH'un altyapısında oynadıktan sonra 13 yaşında Fenerbahçe'ye geldim.
 
Fenerbahçe mi seni keşfetti, yoksa sen mi Fenerbahçe'nin seçmelerine katıldın?
 
Bursa'da bir turnuvada başarılı olup Karasu'daki bir turnuvaya gitmiştik. Turnuvada Bursa'dan Bursaspor'la benim oynadığım BOSCH takımları vardı. Önemli bir turnuva olduğu için İstanbul'dan da büyük kulüplerin hocaları izlemeye gelmişti. Turnuva bitip Bursa'ya döndükten sonra Fenerbahçe'den babama bir telefon geldi; "Oğlunuzu istiyoruz" dediler. Böylece Fenerbahçe'ye transferim gerçekleşti.
 
13 yaşında ailenden ayrılıp İstanbul'a gelmek ve burada tek başına ayakta durmak kolay olmamıştır herhalde.
 
Elbette 13 yaşındaki bir çocuğun ailesinden ayrı kalması çok zordur. Ben de bu yalnızlığa alışana kadar 6 ay boyunca zorluklar yaşadım. Bazen annemi çok özlediğim, hatta ağladığım günler de oldu. Ama futbolu çok seviyordum ve "Bu yolda sonuna kadar gideceğim, pes etmek yok Uygar" deyip bütün zorluklara direndim.
 
Futbolla birlikte eğitimini de sürdürdüğünü söylemiştin. Fenerbahçe Koleji'nde mi okudun?
 
İki yıl Fenerbahçe Koleji'nde okudum. Ancak okul sabahtan akşama kadardı ve benim futboldaki çalışma tempom arttıkça bu eğitimi sürdürebilmem zorlaştı. Artık antrenmanlara odaklanamaz hale gelmiştim. Bu nedenle ben de açık liseye geçtim. Şimdi son sınıftayım.
 
Fenerbahçe altyapısında futbolcu kimliğine katkı sağlayan teknik adamlar kimler?
 
Beni Karasu'da izleyip beğenen ve babamı arayıp Fenerbahçe'ye gelmemi isteyen Semih Özü var en başta. Sonrasında altyapı koordinatörümüz Şenol Çorlu hocam çok destek çıktı. Bazen kötü performans sergilediğimde de hep arkamda durdular ve "Senin yeteneklerine güveniyoruz, başaracaksın" diyerek beni motive ettiler.
 
Fenerbahçe'de A takıma yükselme sürecinde neler yaşadın? Seni ilk kez kadroya alan İsmail Kartal'ın senden beklentileri nelerdi?

 
Altyapıdayken gerçekten çok çalışıyordum. İdmandan önce olsun sonra olsun mutlaka ekstra çalışmalar yapıyordum ki, bugün de halen öyleyim. A2 Takımıyla 13 yıl aradan sonra Türkiye Şampiyonu olmuştuk. Finaldeki Boluspor maçında da galibiyet golünü ben atmıştım. O sezon sonunda da Ersun Hoca bırakmış, yerine İsmail Kartal Hocamız getirilmişti. Ocak ayına kadar zaman zaman A takımla idmanlara çıkmaya başladım. Ocak ayından sonra İsmail Hoca beni A takımda tuttu ve "Artık burada kalacaksın" dedi. "Senin oyun stilini de kişiliğini ve karakterini de beğeniyorum. Bizim için çok uygun bir oyuncusun. Çalışmayı hiçbir zaman bırakma" diye de nasihatte bulundu. Ben de teşekkür edip elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım.
 
Fenerbahçe ile çıktığın ilk maçı hatırlıyor musun?
 
Evet. Kayserispor'la oynadığımız Ziraat Türkiye Kupası maçıydı ve o maça ilk on birde çıkmıştım. Saracoğlu'na adım attığım ilk gün büyük bir heyecan duymuştum. Kolay değil, sırtımda Fenerbahçe forması vardı. Ama yapacağıma, başarılı olacağıma inanıyordum. Özgüvenim yerimdeydi. Kendi kendimi "Korkmak yok Uygar, bunlar başlangıç ve başaracaksın" diye motive ettim. Taraftarımız da o gün oynayan genç oyunculara büyük destek verdi, sahip çıktı. Onlar da uzun zamandan beri altyapıdan gelecek oyuncuları bekledikleri için bizi gördüklerinde çok mutlu oldular. Biz de bunu hissederek daha yüksek bir motivasyonla oynadık. Bu destek sadece o maçla da sınırlı kalmadı. Dışarıda karşılaştığımızda da tanıyanlar, "Sen bizim geleceğimizsin, aynen böyle devam et" diyerek yanımızda olduklarını gösteriyor.
 
Senin bir şansın farklı mevkilerde görev yapabilmen sanırım. Millî Takım'da da orta sahanın her pozisyonunda ve kanatlarda görev yapabiliyorsun. Dolayısıyla takımda bu bölgelerden birisinde açık olduğunda akla gelen ilk isimlerden birisi de sen oluyorsun. Peki, sen en çok hangi bölgede verimli olduğunu düşünüyorsun? 
 
Farklı mevkilerde oynamanın mutlaka avantajları vardır. Dediğiniz gibi, pek çok pozisyondaki boşluklarda benim oynamam gibi bir alternatif doğuyor ve bu da benim için bir avantaj. Ne olursa olsun, hocam hangi pozisyonda görev verirse versin ben görevimi en iyi şekilde yapmaya çalışırım. Ama asıl mevkiim orta saha. İki yönlü oynayabilen bir orta saha oyuncusuyum.
 
Hocaların senin en çok hangi özelliklerini beğeniyor?
 
Altyapıdaki hocalarım topu tutmamı, iyi kullanmamı ve dikine gidebilmemi çok beğeniyorlardı. Özellikle dripling özelliğimin ileride çok işime yarayacağını, bir de oyunu iyi okuduğumu ve takımı rahatlattığımı söylüyorlardı.
 
Altyapıda bu özelliklerini kullanman normal sayılabilir ama sen bu özelliklerini temponun, stresin, fizik gücün çok daha üst seviyede olduğu A takımda da göstermeyi başardın.
 
Kendimi mental olarak çok iyi hazırladım. Altyapıdaki idmanlar ya da oradaki hava A takımla kıyaslanamaz. Ama ben kendimi yukarısı için mental anlamda çok iyi hazırladığımı düşünüyorum. Bir yandan özeleştirimi de yapıyorum ve eksik yönlerimin üzerine de gidiyorum. Mesela fizik gücümü artırmam gerektiğinin farkındayım ve idmandan önce olsun sonra olsun fitness'a giriyorum. Sahada kalıp şut çalışması yapıyorum. Bir orta saha oyuncusu için şut atabilmek çok önemli bir özellik çünkü. Yine sahada dripling çalışmaları yapıyorum. Zaten Fenerbahçe ve Millî Takım kadrosunda yer alan genç bir futbolcu için bunları yapmaktan, ekstra çalışmaktan başka çare de yok.
 
Fenerbahçe'de altyapıdan bir oyuncunun A takımda forma giymesinin sorumluluğu seni korkutmuyor mu? Ya da ne bileyim belki de tam tersi motive ediyordur...
 
Babamla konuşurken bazen "Fenerbahçe'de altyapıdan çıkmak kolay değil baba, nasıl olacak acaba?" dediğimde,  beni "Oğlum pes etmek yok. Bir gün altyapıdan birisi mutlaka çıkacak. Çok çalışırsan o birisi sen olabilirsin" diyerek beni motive ederdi. Gerçekten de babamın dediğini yaptım ve çok çalışıp belirli bir noktaya geldim.
 
Ümit Millî Takım kampına gelene kadar sadece iki defa, o da 2012 yılında Genç Millî Takımlarda forma giyebilmişsin. Bunu nasıl değerlendiriyorsun? 2012'den sonra bir duraklama devresi yaşayıp bu sezon mu patlama yaptın?
 
Bu konu Millî Takımlardaki hocalarımızın tercihidir. Demek ki benim henüz eksiklerim olduğunu düşünmüşler ve çağırmamışlar. Böyle durumlarda "Beni neden çağırmadılar?" diye hocaları eleştirmek yerine "Ben ne yapmalıyım ki bir dahaki sefere o listede olmayı başarmalıyım" diye düşündüm. Çünkü diğer düşüncenin benim gelişimime hiçbir faydası yok. Nitekim işte şimdi buradayım. Demek ki işime odaklanıp çalışarak doğrusunu yapmışım. Bu düşüncem hiç değişmedi. "Oynamıyorsam eksiklik bende" diyorum ve sürekli çalışarak, üzerine koyarak bir yerlere gelmeye uğraşıyorum. Genç bir oyuncu için en doğru yolun da bu olduğunu düşünüyorum. 20 yaşındaki bir oyuncu çalışmaktan başka ne yapabilir ki?
 
Hem kulüp hem de Millî Takım anlamında gelecekle ilgili nasıl hayaller kuruyorsun?

 
Öncelikle Fenerbahçe'de uzun vadeli oynayabilen bir oyuncu olmak istiyorum. Ben bütün bireyleri Fenerbahçeli olan bir ailenin üyesiyim. Bu formayı çok seviyorum ve uzun yıllar başarıyla hizmet etmeyi hedefliyorum... En sevdiğim lig Premier Lig ama orada oynamanın da kolay olmadığını biliyorum. Takımımda düzenli oynama başladığımda da inşallah A Millî Takımımızın kapılarının bana açılacağına yürekten inanıyorum.
 
Futbolun dışındaki hayatında neler var?
 
Ailem Bursa'da yaşıyor, ben hâlâ tesiste kalıyorum. Ama artık onlar da İstanbul'a gelmek istiyor ve ben de en kısa zamanda bu isteklerini yerine getireceğim. Yine de tesislerde kalmayı sürdüreceğim. Ara sıra hasret gidermeye, annemin yemeklerini yemeye giderim elbette. Ancak gelişimim için tesiste kalmam önemli. Futbolun dışında dışarı çıkıp gezen bir oyuncu değilim. Sadece takımdaki abilerimle haftada bir-iki kez çay, kahve içmeye çıkarım. Kitap okurum. Özellikle futbol üzerine kitaplar okumayı severim. Playstation oynarım ve çok iddialıyım. Şöyle söyleyeyim, ne Volkan abisi ne Nani'si, takımda henüz beni yenebilen birisi yok (gülüyor).
 

Sonraki Haber