Şansal Büyüka'dan derbinin şifresi

Şansal Büyüka derbiyi mercek altına aldı; Fenerbahçe'nin şifresi duran toplar, Galatasaray'ın şifresi uzaktan şutlar...

Fenerbahçe bu sezon üstün oynadığı maçlarda bile görünür, hissedilir yoğun bir baskı kuramıyor. Ancak sınır tanımayan kalitesi ve tecrübesi ile özellikle duran toplarda sonuca gitmeyi başarıyor. Hava toplarında Fernandao, frikik atışlarında Nani, Van Persie, Caner sonucu etkileyecek vuruşların sahibi olabilirler.

Galatasaray, sezon başından beri eleştirilen futbol fakirliğini son Gençlerbirliği ve Benfica maçlarıyla geride bıraktı ve gerçek futbol kişiliğine, kalitesine döndü. Galatasaray’ın bugün Kadıköy’de en önemli kozu, Sneijder ve Podolski’nin ceza alanı dışından attığı “öldürücü” şutlar olacak.

Fenerbahçe için şunu söylemeliyiz; büyükle büyük olmasını beceriyor. Küçükle oynarken neredeyse büyüklüğünü unutma noktasına geliyor. Fenerbahçe’nin derbi maçları ile diğer maçlarında ortaya koyduğu futbola baktığınızda bu açıkça görülüyor.

Galatasaray karşısında Fenerbahçe’nin bugün en büyük kozu hiç kuşkusuz duran toplar olacak. Bu sezonun geride kalan haftalarına ve maçlarına bir bakın... Fenerbahçe’nin rakibi boğduğu, nefes aldırmadığı, bir 10-15 dakika fırtına gibi estiği bir maçı hatırlamakta zorlanacaksınız.

Ancak şunu kabul edelim ki, Fenerbahçe’nin kadrosunda sınır tanımayan bir tecrübe ve kalite var. Fenerbahçe bu sezon iddiasını takım oyunundan çok, bu tecrübe, bu kalite ile sürdürmeyi başardı. Fenerbahçe’nin hocası Pereira, geri dörtlünün önünde Mehmet Topal ve De Souza’dan vazgeçmez. Aslında doğruyu da yapar. Galatasaray’ın uzaktan ve gerçekten iyi şut atan oyuncuları düşünülürse, bu ikili geri dörtlünün önünde bir duvar örmek zorunda...

Önemli koz Markoviç

Pereira için zor olan, “Van Persie mi, Fernandao mu?” sorusuna cevap bulmak... İki futbolcunun da maçta görev alacağı kesin olsa bile, ikisinin birden görev alacağını sanmıyorum. Pereira, büyük ihtimalle bu ikiliden biri ile başlayıp, diğeri ile bitirecektir. Sonuç almakta zorlanırsa, belki son bölümlerde ikisini birden kullanacaktır.

Fenerbahçe adına Volkan Şen gibi bir sprinterin henüz tam iyileşmemesi ciddi anlamda bir eksiklik yaratacak. Ancak hücum gücünde en önemli kozunun Markoviç olacağını düşünüyorum. Hızlı, çabuk, etkili ve dikine oynayan bir oyuncu... Galatasaray orta alanını ve savunmasını oyundan düşürmekte Fenerbahçe’nin en etkili silahı olur.

Kilit adam Nani

Fenerbahçe bu sezon, en fazla beklerin önündeki kenarları kapatmakta zorlanıyor. Hadi bu görevi Markoviç iyi yapıyor ama, genç futbolcu, oyun anlayışı gereği sahanın her yerini dolaşıyor. Kendi bölgesinin içinde kalan, belli çizgileri aşmayan bir oyun anlayışına sahip değil ki bu da Markoviç’i vazgeçilmez kılıyor.

Aslında kilit adam Nani... Görünürde sol kenar oyuncusu olsa bile, o da Markoviç gibi kendi bölgesinde kalmaktan çok, gezmeyi seven bir oyuncu... Etkili olduğu kesin... Ancak bekinin önünü kapatmakta ve topu ayağından çabuk çıkartmakta sıkıntısı var.

Fenerbahçe için son söz şu; kalitesi var, tecrübesi var, Kadıköy’de gelenek haline gelmiş bir kazanma alışkanlığı var. Merak edilen, yarıdan fazlası yenilenmiş bir takımla, o alışkanlığın, o tecrübenin acaba ne kadarını sahaya taşıyabileceği...

* * *

Galatasaray, hiç kuşkusuz maça “bu defa olsun” anlayış ile çıkıyor. Bu Galatasaray’ı gerer mi, yoksa daha fazla motive edip hırslandırır mı bilemem... Ama şurası kesin; istim üstündeki bir Galatasaray, Kadıköy’de sahaya çıkacak. Bu yeter mi? Geçmişte de böyle iyi durumda gidip kaybettiği maçlar da var.

Galatasaray  için bu maçın en önemli kozları Sneijder ve Podolski’nin “dış şutları”, yani ceza alanı dışından ve çevresinden attığı şutlar olacak. Podolski geldiği günlerin “dokunsan yıkılacak” Podolski’si değil... Belli, iyi antrenman yemiş, iyi çalışmış. Çok diri, çok istekli... İki kenarı da çok iyi kullanıyor. Kolay markaja girmiyor, ikili mücadele kazanabiliyor ve her fırsatta kenardan içeri girip o öldürücü şutlarını atabiliyor.

Sneijder derseniz, zaten özellikle Aslantepe maçlarında Fenerbahçe karşısında alınan galibiyetlerde o meşhur şutlarının önemli bir rolü var. İçeri girip vurmayı seviyor... Bazen ayağının ayarı kaçıyor, çerçeveyi bulmakta zorlanıyor ama bazen de sağ köşeden, sol köşeden toz alabiliyor. Bu ikiliye orta alanın deneyimli ismi Bilal’i de katalım. O, kaleyi bulan şutlarını büyük ölçüde Fenerbahçe karşısında da deneyecektir.

Yasin’e ihtiyaç var

Elbette Galatasaray, galibiyet hesaplarını sadece uzaktan şutlarına bağlayamaz. Hücum anlamında Yasin’in kıvraklığına ve dar alanlardan iyi çıkışına ihtiyacı var. Yasin ister sağ kenarda, ister sol kenarda oynasın etkili oluyor. Ancak Yasin dışındaki diğer kanat, sanki eksik kalıyor.

En önemlisi; Galatasaray’ın özellikle sağ kenardan getirdiği toplarda Umut’un ceza alanı içinde o topla nasıl buluşacağı, neler yapabileceği... Bir golcü elbette net fırsatları harcayabilir. Ama unutulmasın, Umut bunca çalışkanlığına  ve hırsına rağmen, son vuruş kalitesinde ciddi sıkıntılar çekiyor. Maçlar var, çokça kaçırırsın aldırmazsın, ama öyle maçlar var ki, bir kaçırırsın, kolay kolay unutamazsın...

Bekler iyiler ama...

Galatasaray savunması Chedjou’nun geri dönüşü ile toparlandı. Buna rağmen bireysel hatalar yapabiliyorlar. Chedjou demişken, yan toplarda, duran toplarda ileri çıkıp rakip ağlarla buluşan kafa vuruşlarını unutmayalım. İki bek Carole ile Sabri iyiler, ama arkalarına da adam kaçırdıklarını söylemeliyiz.

Sonuç; Galatasaray formda bir kadroyla Kadıköy’de sahaya çıkıyor. Ya tarih yazacak ya da Kadıköy’de 16 yıldır yazılan tarihe ayak uyduracak.

* * *

Yeniler ve derbiler

Çok sevdiğim ve kullandığım bir ifade var; anlatılmaz yaşanır diye... Şimdi iki takımda da yeniler çok fazla... Özellikle Fenerbahçe’de... Baktığınızda savunmada Ba ile Kjaer; orta alanda De Souza, Nani, Markoviç; hücum alanında Fernandao, Van Persie... Fenerbahçe’nin sahaya çıkacak on birinde yeniler çok fazla... Bugüne kadar anlatılanı dinlediler, bugün yaşayacaklar... Galatasaray’da derbiyi yaşayanlar daha fazla... Carole, Rodriguez, Podolski, Bilal de ilk kez bu “büyülü” atmosfere tanıklık edecekler. Merak ediyorum, bu derbiyi yaşamanın ya da ilk kez yaşayacak olmanın takımlar üstünde olumlu ya da olumsuz bir etkisi var mıdır acaba?

Fırat Aydınus

MHK iyi bir iş yaptı. Gençleştirme harekatının hızla sürdüğü bir dönemde “eski hakemlerini” kullanılıp atılan bir mendil gibi  kenara savurmadı. Maçı Fırat Aydınus’a verdi. Fırat Hoca’nın bu maçı kaldıracak tecrübesi, yeteneği olduğunu hepimiz biliyoruz... Umarım, doksan dakika, hakemin tartışıldığı bir maç olmaz. Hakem demişken, futbolculara da bir uyarı; Fırat Hoca kolay oyuncu atar, “pat” diye oyuncu atar ki, maçın bütün gazı kaçar. Aman dikkat! Atılacak, takımınızı eksik bırakacak bir yanlış yapmayın...

Volkan ile Muslera

Galatasaray kalecisi Muslera, son üç yıldır bir-iki maç dışında kötü oynamadı. Öyle ki, iyi oynamasına, olağanüstü kurtarışlar yapmasına bile alışıldı. Çünkü bu performansı sezon boyu sürdürebiliyor. Fenerbahçe kalecisi Volkan, açık konuşalım geçen yılı biraz ıskaladı. Ama bu sezon kalede başka bir Volkan var. İncelmiş, çabuk, refleksleri iyi ve son derece formda... Geçen yıl olsa, Galatasaray’ın bu maçta rakibine oranla kaleci adına daha şanslı olduğunu söylerdim. Ama bu sezon baktığımda iki kale de “emin ellerde...”

Keşke Karşıyaka örneği olsa...

Gazetede okudum; Galatasaray Başkanı Dursun Özbek, “maça gitmek istiyorum” demiş... Aklıma  Göztepe Başkanı Mehmet Sepil’in Karşıyaka basketbol  takımının Barcelona ile oynadığı maça gitmesi geldi. Karşıyaka Başkanı Ali Ertem davet etmiş, Göztepe Başkanı Sepil de tek başına, elleri cebinde Karşıyaka seyircisinin arasından geçerek maça gitmiş... Maçta ezeli rakibin başkanına alkış olmuş, tek küfür bile olmamış. Göztepe-Karşıyaka rekabeti bu ülkede Fenerbahçe-Galatasaray rekabeti kadar, hatta daha sert yaşanır. Buna rağmen daha 15 gün önce böyle bir dostluk yaşandı ve köklü dostluğa belki de ilk adım atıldı. Acaba diyorum ki; Aziz Başkan, Dursun Özbek’i arasa “ Başkan madem maça gelmek istiyorsun, buyur benim misafirimsin” dese, Dursun başkan gelse, seyirci en ufak bir tepki göstermese, sonuç ne olursa olsun, Dursun Başkan geldiği gibi dönüp gitse... Hayal etmek bile güzel...

Umut-korku bir arada

Galatasaray’ın son Benfica maçını, tamamı Galatasaraylı olan sıkı dostlarla birlikte izledim. Galatasaray’ın iyi oyunu ve mücadelesinden etkilendiler, daha Ajax maçını oynamamış olan Fenerbahçe’nin Kayserispor karşısındaki etkisiz futbolundan umutlandılar... “Bu defa tamam” diyenler, “Bu hafta olmazsa bir daha olmaz” iddiasında bulunanlar... “Biz gideriz, gene kaybederiz” diyenler... Gözler olanca dikkatiyle Benfica maçındaydı ama akıllar, yürekler Fenerbahçe maçına çoktan bağlanmıştı. Umut-korku bir arada yaşanıyordu. Şunu da anladım, kiminle oynarsanız oynayın, bir Galatasaraylı için Fenerbahçe maçından, bir Fenerbahçeli için Galatasaray maçından daha önemlisi yok...

İstatistik ve mini etek

Dünya futbolunun yaşayan efsanesi Sir Alex Ferguson’a istatistikler hakkındaki görüşünü sormuşlar. Manchester United’in eski koçu “ mini eteğe benzer” demiş , “Çok şeyi gösterir ama her şeyi göstermez.” Yeri dolmayan Hocaya selam olsun... Boşuna efsane olunmuyor.

Pereira ile Hamza Hoca...

Kimin işi daha zor derseniz, düşünmeden “Pereira’nın” derim. Niye derim, onu da söyleyeyim... Fenerbahçe 1999 sezonundan bu yana Kadıköy’de Galatasaray’a kaybetmiyor. Bu 16 yıllık sürede yerli yabancı kaç Hoca geldi geçti ama sonuç değişmedi... Pereira’nın, şimdi bu alışkanlığı, bu geleneği sürdürmek gibi bir zorunluluğu var...

Hamza Hoca derseniz, “işi daha kolay” derim. Onu da anlatayım... Galatasaray’dan da bu 16 yıl içinde yerli- yabancı çok sayıda hoca geçti. Hiçbiri Kadıköy’de kazanmayı başaramadı... Hamza Hoca da kazanamazsa bu kervana katılır, eğer kazanırsa Galatasaray’la birlikte kendi adına da bir tarih yazılır.

Sonraki Haber