Fenerbahçe için büyük risk !
Fenerbahçe'nin Vitor Pereira tercihi, şahsıyla değil, Portekiz ekolüyle ilgili görünüyor.
Sarı-lacivertli kadroya belki 6-7 yabancı oyuncu katılacak ve bunların Brezilya-Portekiz kökenli olması düşünülmüş olabilir. Eğer Pereira, yeni Alex Sandroları, Daniloları getirebilirse tabii ki müthiş olur. Ama meselenin transfer boyutu dışında tecrübesiz Pereira tercihi kabul edelim ki son derece riskli duruyor.
Bu yıl Avrupa'nın top 15 liginin 10'unda yerli hocalar şampiyon oldu. Avrupa'nın elit liglerinde zafer kazanan 5 yabancı hocanın (Guardiola dışında) tam 4'ü Portekizli: Mourinho, Villas-Boas, Paulo Sosa ve Pereira...
Bu enteresan istatistiğin, yani Portekizli teknik adamların son yıllarda Avrupa sathına süratle yayılmasının iki güçlü nedeni var. Birincisi, kıtada oynayan 1000'in üstünde Brezilyalı'yla aynı dili konuşuyorlar ve ithalatta başarılılar. Pereira'nın Porto'daki ilk sezonunda elinde tam 8 Brezilyalı vardı. Hatta Pereira, Porto'da birinci adam olduğunda transfer edilen üç Brezilyalı, zaman içinde uluslararası yıldız konumuna sıçradılar: Real'in yeni sağ beki Danilo, dünyanın en iyi sol bekleri arasında gösterilen Alex Sandro ve bir ara milli takıma kadar çıkan santrfor Kleber.
Portekizliler'in şu sıralar Avrupa'da çok revaçta olmalarının ikinci nedeniyse Mourinho etkisi. Herkes kendi Mourinho'sunu arıyor, 37'lik Villas-Boas, 44'lük Paulo Sosa ve 46'lık Pereira'nın büyük takımlara erken gidebilmesinde kabul edelim ki “Mourinho arayışı” duygusu var. Belli ki Aziz Yıldırım'ın da yıllar önce Mourinho'yu İstanbul'a kadar getirip imza attıramaması, içinde ukde olarak kalmış. Peki, Pereira'da gerçekten de Mourinho nüvesi var mı? Yoksa Chelsea'nin başarılı koçuyla tek ortak yanları pasaportları mı?
Çok iyi iki takım devraldı
Pereira, Mourinho gibi eğitimli bir karakter. Porto Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi'ni 20 üstünden 17,9 puanla bölüm ikincisi bitirdiği kaydedilmiş. Ama Cidde'de yaptığı basın toplantılarına bakılırsa İngilizce'si çok yeterli değil. Futbolculuğundaki şöhreti sayesinde değil, tırnaklarıyla kazıyarak belli bir noktaya ulaşmış. Hayatının fırsatını, Villas-Boas'ın yardımcılığından Porto koçluğuna geçişte yakalamış, iyi değerlendirmiş. Ama o takımın zaten Portekiz Ligi-Avrupa Ligi şampiyonu olduğunu; o sezon sadece Falcao'yu yitirip, Mangala, Defour, Alex Sandro, Danilo gibi muazzam transferler yaptığını not etmek gerek. Üstelik Moutinho ve James Rodriguez'in de takımdaki ikinci sezonları. Yani kabul edelim, harika bir takım teslim almış Pereira.
Benzer bir durum Olympiacos'ta da var. Michel, çok iyi bir takım devretti Pereira'ya... Sezon başı turnuvasında Milan-M.City-Liverpool, ardında Ş.Ligi'nde Juventus ve Atletico ile oynadıkları 7 maçı seyretmiştim, muazzamlardı. Beşiktaş'ın bir aralar ilgilendiği Linnes'i milli takımda sola mahkum eden Norveçli sağ bek Elabdellaoui ve Fransız sol bek Masuaku'nun kenarlardan bindirdiği, sürekli hücum düşünen, tek sorunu çok atıp-çok yemek olan, kıtanın en keyifli takımlarından birini devraldı Pereira. Evet, hem Porto'yu hem Olympiakos'u şampiyon yaptı ama biraz şanslı olduğunu kabul etmek gerek.
Olympiakos'u tutuculaştırdı
Olympiakos'un başkanı Marinakis, sorunlu bir karakter. Son 19 yılda 17 kez şampiyon oldukları için kolay memnun olmuyor, Michel'i de gönderişi haksız. Pereira'dan muhtemelen kolay gol yeme sorununu çözmesini istedi; o da bir devrede bu sorunu çözmüş gibi. Ama hücum futbolundan feragat ederek: Yunan Ligi çok rekabetçi olmadığı için iki devredeki galibiyet ve gol sayıları çok farklı değil. Ama daha derine inildiğinde bazı niyet farklılıkları göze çarpıyor: Michel'in Olympiakos'u ilk yarıda maç başına 10 isabetli şut atarken ikinci devrede Pereira'yla bu sayı 8'e düşmüş. Kornerlerde 9 buçuktan 6'ya gerilemişler. Michel'le maç başına 9 faul yapan takım, Pereira'yla 13 faule çıkmış. Daha sert, daha realist, daha kontrollü bir anlayış gelmiş Pire'ye. Michel, görevdeki son iki maçında (AEL ve Platanias'a karşı) on numara artı çift santrfor oynatmış. Pereira döneminde böyle bir tercih görülmüyor.
Güçlü bir karakter
Yine de Türkiye'den önce Yunanistan'da ve Arabistan'da çalışmış olması bir avantaj. Türkiye gibi bir ülkeye gelince Del Bosque gibi, Prandelli gibi sudan çıkmış balığa dönmeyecek, Yunanistan'da burada yaşayacaklarının çok benzerlerini yaşadı zaten! Sakin bir karakter değil, hırsını göstermekten çekinmiyor. Defalarca uyarılmasına rağmen her maç öncesi iki kaleye gitme ritüelini geçen sezon Panathinaikos maçında da yapmak istemiş, meşalelerden kaçmak zorunda kalmış sonra tabii. Yıldızlarla ezberden barışık değil, mükemmellik istiyor, James Rodriguez'le yaşadığı problemler Porto'daki günlerini azaltan faktörlerden. O sıralar James'in yüzde yüz sağlıklı olmadığını iddia etmiş; fiziksel durum konusunda bir takıntısı var, bu yüzden de bolca rotasyon yapıyor. Geçen sezon 18 lig maçında sadece bir kez (19 Mart'ta Asteras'a karşı) önceki haftanın 11'iyle sahaya çıkmış.
Teknik direktörlük stili, vatandaşı Mourinho'dan alıntılar taşıyor. Guardiola gibi yüzde 70 topla oynama meraklısı değil. 30 pasla kaleye gitme derdi yok. Onun yerine topu paylaşma, kaleyi koruma, fırsat kollama, gerekirse kontra atak futbolundan medet umma gibi stratejilere inanmış. Al Ahli'den ayrıldıktan sonra Portekiz medyasına yaptığı Porto değerlendirmelerini okudum. Geçiş oyunundan, karşı presten, dünyayı etkisine alan yeni trendlerden bahsediyor. Klopp gibi, Heynckes gibi olmak istiyor.
Benim anladığım kadarıyla Fenerbahçe'nin Pereira tercihi, şahsıyla ilgili değil, Portekiz ekolüyle ilgili. Fenerbahçe'nin kadrosunu bolca revize etmesi gereken bu sezonda soyunma odasının ikinci dilini Portekizce olarak tercih etme isteği olabilir. Kadroya belki 6-7 yabancı oyuncu katılacak ve bunların Brezilya-Portekiz kökenli olması düşünülmüş olabilir. Eğer Pereira, yeni Alex Sandroları, Daniloları Brezilya'dan getirebilirse tabii ki müthiş bir şey olur bu. Ama meselenin transfer boyutu dışında tecrübesiz Pereira tercihi, kabul edelim ki son derece riskli duruyor.