''Çocuklarımın ölüsünü öpeyim...''
Aziz Yıldırım, Fenerbahçe ve kendi geleceği hakkında tüm merak edilenleri anlattı.
“Kupa finali öncesi gittim oyuncularla konuştum. ‘Bakın bu maçın önemini biliyorsunuz’ dedim. ‘Başka bir şey söylemeye gerek yok’ dedim. O kadar. Ne diyeyim başka. Ben üzülmüyor muyum sanki. Deseler ki kupayı almak için cebinden beş milyon lira ver; vermez miydim? Olmadı ne yapayım...”
Bu ülkede Aziz Yıldırım’a dair fikri olmayan bir Allah’ın kuluna rastlayamazsınız. Fikri vardır ama bilgisi azdır insanların. Çünkü bir tek o konuşmaz Aziz Yıldırım hakkında.
Mecburen Aziz Yıldırım’ın satır aralarını, davranışlarını, hatta jest ve mimiklerini okuma uzmanları çıkmıştır ortaya.
İnanmayacaksınız ama zamanla ben de onlardan biri oldum...
Ve bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan herkes gibi sık sık yanıldım.
Mesela Aziz Bey’in bir “gündem değiştirme” üstadı olduğuna inanırdım herkes gibi. Dün öğrendim ki, hayatında bir kere bile “gündem değiştirmek amacıyla” çıkıp konuşmamış. O andaki duygularıyla moral durumuyla içinden ne geliyorsa onu söylemiş hep.
Bana inanmayan varsa, röportajı okusun ve bugüne kadar Aziz Yıldırım’dan hiç duymadığı, belki de bundan sonra da duyamayacağı çok büyük yeminini görsün.
Sonra o sert ve tavizsiz duruşu ardında zaman zaman ne kadar çaresiz kaldığını anladım. Kişisel nedenlerle değil; Fenerbahçe adına... Mağrur bir adamın aşkı uğruna dile düşmesi resmen.
Hani derler ya, “Aziz Yıldırım hocalarla top gibi oynar”... Fasaryaymış meğer.
Doğruyu görüp, bilip, kıvranıp yine de hocaya nasıl söyleyemediğini dinledim şaşırdım.
Anlatınca öğrendim ki, Fenerbahçe’nin çıkarları için karşı karşıya gelemeyeceği ne kişi ne kurum var Dünya’da... Ne de Fenerbahçe çıkarları için üzerini çizmeyeceği bir insan.
Ve inanmayacaksınız ama o da hepimiz gibi biraz takdir, biraz sevgi ihtiyacı içinde.
Kendisine de söylediğim için yazmamda mahsur yok... Burası Türkiye. İnsanların kıymeti ya gidince ya ölünce anlaşılır. Hele konu Aziz Yıldırım olunca!
Baksanıza 18 senede bile çözememişiz Başkan’ı.
Bu söyleşi beni aydınlattı; Aziz Yıldırım hakkında size de bilgi verecektir.
Yerini bilmem
Galatasaray dostumuz değil demiştiniz. Elinize de böyle bir fırsat geçmiş dostunuz olmayanlara karşı. Bir maçta iki sene mahvedecektiniz. Nasıl kaçırdınız bu fırsatı. Futbolculara, hocaya kızmadınız mı?
- “Ne yapmam lazım. Ben saat altıda gittim oraya. Yedide ordaydım. Gittim, futbolcularla konuştum. ‘Bakın bu maçın önemini biliyorsunuz’ dedim. ‘Başka bir şey söylemeye gerek yok’ dedim. O kadar. Ne diyeyim başka. İyi değillerdi de ben ne yapayım başka. Ben üzülmüyor muyum sanki. Deseler ki kupayı almak için cebinden beş milyon lira ver; vermez miydim? Olmadı ne yapayım.”
Bir de hakeme söyledikleriniz var. İnip uyarmışsınız.
- “İnmedim... Bakın inmedim. Hakemin soyunma odasının neresi olduğunu bilmem ya... Ben bizim soyunma odasına gittim. Çocuklara moral vermek için gittim. ‘Aman çocuklar’ dedim, ‘daha 45 dakika var’ dedim. Söylediğim bu çocuklara. Giderken devre olmuş hakem geliyordu. ‘Hoca dedim. Bak ben çıktım erkek gibi dedim ki, Mete Kalkavan, Ali Palabıyık bunlar genç hakemler, bunlar hata yapar, önemli değil dedim. Senin önünde adam tekme atıyor, sedye çağırıyorsun, kart göstermiyorsun dedim. Nasıl olacak bu iş… Akşam da televizyonda bak bunları konuşacağım, dinle’ dedim... Söylediğim aynen bu. Ne soyunma odasına gittim adamın, ne bişey. Bizim soyunma odasının yanından geçiyordu zaten. Herkesin içinde gördüğümü söyledim. Böyle böyle dedim. Ben bir taraftan para harcıyorum, herkes bana saldırıyor, hakem istediğini yapıyor.
Bakın ilk devre Antep’e gittik… Elle gol attılar 2-2 bitti maç. Üç puan yerine bir puan aldık. Sonra Beşiktaş’a gittik. Beşiktaş’ta bir tane ofsayt... Alves’i çekip golü attılar, o da var. Ondan sonra Ersan Gülüm diye bir oyuncu bizim Markoviç’i orta sahadan gole giderken tekmeledi, Markoviç altı ay top oynamadı. Bir kart bile göstermediler. Kırmızı kart. Maç orda biterdi. Üç puan daha Beşiktaş hanesine yazdı. Tam tersi olacaktı, biz yazacaktık. Geldik İBB maçına... Aradakilere bir şey söylemiyorum, bunlar çok bariz. Birinci devre Fırat Aydınus penaltı vermedi. Ondan sonra yedik iki gol arkadan hiç olmayacak bir penaltı çaldı. Herkes diyor ki hiçbir şey söylemeyin kardeşim. Herkes kendine göre organize etsin. Küfür iftira bitecekse hiç konuşmayayım ben.”
Baştan yapsana
Benim hakemle ilgili açıklamanızda katılmadığım yer, tamam söylemişsiniz hakem de düzeltmiş ikinci devre. Bunun televizyonda altını çiziyorsunuz. Ben uyardım, düzeldi diyorsunuz. Hadi bana ceza verin gibi olmuyor mu?
- “Bana niye ceza verecek. Ben uyardım. Adama ikinci devre şahane maç yönetti diyorum. Orda TFF’nin gözlemcileri yok mu. Ben konuşmamı yapınca onlar da hakeme demediler mi kardeşim sen ne yapıyorsun diye. İnanıyorum ki dediler.”
Böyle bir güç varsa ve hakemi düzeltiyorsa, her şey sizin elinizde gibi olmuyor mu? İnsanlar ürperiyor o zaman...
- “Yahu benim elimde ne var?.. Benim elimde bir şey olsa Fenerbahçe’nin bütün maçlarına Mete Kalkavan’ı verdirmem yahu. Her maça Ali Palabıyık veya Mete Kalkavan veriyorlar. Tek kelime bile söylemiyoruz yanlış olmasın diye. İkinci devre düzeltebiliyorsan, o zaman kardeşim baştan yapsana bunu. Herkes diyor ki, hiçbir şey söyleme… Olur mu ya, söyleyeceğiz. Federasyona söylüyoruz ceza. Onbeş bin kişi anama küfrediyor. Şike yapsana diyor. Ee mahkemeler ortada. Öbür tarafta onları yaptıkları (Galatasaray) ortada. Belgeleriyle ortada yani. Adam diyor ki bana araba verdi. Benim davamda bir tane Allah’ın kulu diyebiliyor mu Aziz Yıldırım bize para verdi diye? İnsaf yani ya... Ben söyleyince hakem düzeliyorsa benim her gün söylemem lazım.”
Herkes konuşsun
O zaman da bir üst güç oluyorsunuz futbolda...
- “Güç olsa benim hakkımı yemezler Ercan bey ya... Bu sene bak bizim hakkımızı yediler, Trabzon’un hakkını yediler, Sivas’ın hakkını yediler. Küme düşenlerin hepsinin hakkını yediler. Kasımpaşa’nın hakkını yediler. Kasımpaşa başkanı diyor ki, ben takımımı küçülteceğim diyor. Bunlara yazık değil mi? Bunlara birinin cevap vermesi lazım. ‘Evet bizim hakemler hata yaptılar, şöyle oldu böyle oldu’ demeleri lazım. Herkes kafayı devekuşu gibi sokmuş. Bir tek ben söylüyorsam günahı bana mı ya?... Herkes söyleyecek. Doğrunun bir yerinde herkes buluşacak. Olması lazım. Herkes konuşsun.”
Bize şevk lazım
Sizi biraz bezgin görüyorum...
- “Bezgin değil... Herkes zannediyor ki Fenerbahçe yenilince ben mutlu oluyorum... İnsanların biraz şevk vermesi lazım bize de. Yarın bir oyuncu getirirsin on gün gazeteler yazar. Üç gün sonra da aleyhine yazmaya başlarlar. Böyle bir toplum.”
Sizi kaybedecek galiba Fenerbahçe?
- “Yok, yok. Fenerbahçe beni her zaman bulur. Bunlar problem değil. Fenerbahçe bunları aşar...”
Bugünlerde yıldızınız döndü. Herkes sizi eleştiriyor...
- “Olabilir, eleştirsinler...”
Biraz saygı gösterecekler
Gerçekten Fenerbahçe parasal açıdan zor durumda mı?
- “Herkes zor durumda. Geldiğim günkü Fenerbahçe olsa, bütün parayı futbola harcar geçer giderdim. Öyle mi şimdi Fenerbahçe? Yatırımlar ortada. Branşlar belli. Üniversite bile halloluyor. Milli eğitimden Meclis’e gitmiş... Bakın ben havuzdan otuz milyon dolar alıyorum. Serbest bıraksalar yüz milyon dolar alırım. Para sorunumuz da kalmaz. Ama hiçbir kulüp bana katılmıyor. Razılar otuza. Galatasaray sesini bile çıkarmıyor.
Bakın bütçe çalışması yaptık. Kur artışı yüzde on koymuş arkadaşlar. Yüzde 28 kaybettik. Hiçbir şey yapmasan yüzde onbeş kaybediyorsun. Altı milyona anlaş futbolcuyla, sene sonu altı milyon altıyüzbin ödüyorsun. Gelirler YTL. Ödeme döviz üzerinden.”
Bunları anlatmıyorsunuz kamuoyuna...
- “Benim kendimi savunacak halim yok. Neden?... Onsekiz senedir başkanlık yaptım. Ben ne yaptığımı iyi bilen adamım. Başımızdan darbeler geçti. İhtilal oldu yani ihtilal... Biz hepimiz devrildik. Buna rağmen Fenerbahçe dimdik ayaktaysa bunun için insanların bir kere teşekkür etmesi lazım önce. Fenerbahçe dışında başka bir yer, yerle bir olurdu. İnsanlar bunu görecekler biraz. Biraz saygı gösterecekler. Beklentim şu; Yargıtay...”
Bırakacak mısınız o zaman?
- “Bakacağız. Kongre kararı alacağım hemen. Göreceğiz...”
Şampiyon yapmadan bırakamazsınız...
- “Yok yok artık içimizde şey yok yani. Bu kadar nankörlük olmaz. Özellikle basın nankör. Kendi kendine yazıyor. Kendi kendine konuşuyor. İnsanları yanlış yönlendiriyor. Bir sorsunlar bize... Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray nasıl yapacak? UEFA kriterleri var, yazmakla olmuyor. Sorsalar ya, nasıl yapacaksın, neye göre bütçenizi yapıyorsunuz diye. Ben de otuz tane isim yazarım. Yazık yani. Bizim de bir sinirimiz var, bir sabır ölçümüz var.”
Ben zaten hayret ederim hep, herşeyiniz var bu dertlerle niye uğraşıyorsunuz diye...
- “Başıma gelenleri görmedin mi Ercan Bey. 2011’den beri uğraşıyorum ya... Ben 2012’de bırakacaktım aslında. Benim planım oydu. Ailemle de konuşmuştum, arkadaşlarımla da. Geldik bu günlere. Bir tarafta hâlâ Yargıtay’da dava devam ediyor. Neyin ne olacağı belli değil. Bitti demeyin. Burası Türkiye belli olmaz.”
Basket takımını Çinliler istiyor!
Para yok diyorsunuz ama milyonlar gidiyor diğer branşlara. Gurur da duyuyorsunuz...
- “Basketbolda 26 milyon euro bütçe. Bunun 10 milyonunun karşılığı var 15 milyonunun karşılığı yok. Herkes diyor ki bu paranın karşılığını niye alamadık. Antrenörse işte en büyüğü Obradovic. Daha büyüğü var mı? Olmayınca olmadı. Ne yapayım şımdi. Üzülmedik mi? O kupayı kaldırmalarını istemez miydim o çocukların. Kız voleybolda final-four’a kalıyoruz. Kız baskete bakıyorsun Fenerbahçe var. Erkek basketbola bakıyorsun, final oynuyorsun. Diyorlar ki bugün yedibuçuk milyon kişi Çin’de Fenerbahçe’yi takip etmiş. Euroleague, Fenerbahçe’yi Çin’e göndermek istiyor, popülaritesi nedeniyle. Üç maç yapmak için göndermek istiyor. Bunlar güzel de hepsinin bedeli var yani. Fenerbahçe sadece futbol takımı değil. Sadece futbol olsa, bak o zaman neler yapıyorum seyret. Yüzmede, masa tenisinde, kürekte, boksta olimpiyata gidecek sporculara bakıyorsun yüzde ellisi Fenerbahçe’den. Daha ne yapayım yani. İnsanlar biraz da gerçekleri görsünler yani. Bir bilet almakla, bir forma almakla bu işler olmuyor. Cebinden de veremiyorsun.”
Vurun ama dinleyin!
“Bakın şerefsizim, çocuklarımın ölüsünü öpeyim; hiçbir konuşmamı gündem değiştirmek için yapmadım. Bak hiçbir tanesini... O andaki düşündüklerimi söylemek için yaptım. Gündem değiştirsem ne olacak. Yarın gündem aynı olacak. Söylediklerimin bir tanesinde yalan yanlış var mı onu söyleyin.”
Sayın başkan kupa maçının ardından söyledikleriniz “gündemi değiştirmek” amaçlı olarak algılandı. Gerçekten gündemi değiştirmek mi istediniz?
- “Ne ilgisi var… 15 bin kişi anamıza küfrediyor. ‘Şike yapsana’ diye bağırıyor. Benim söylediğim; anamıza avradımıza küfür ediyorlar, oyuncular sahaya çıkıyorlar merasim için, onlara da küfür ediyorlar. Geri dönüyorlar. Ben sordum; ‘Gökhan niye geri döndünüz’ dedim. ‘Kafayı uzattık küfür ediyorlar’ dedi. ‘Onun için çıkmak istemiyoruz’ dedi. Ben ‘geri gidin, çıkın mı’ diyeyim. ‘O zaman çıkmayın’ dedim. Ne yapayım. Bunları söyledim. Ben tespit yaptım, gündemi değiştirme girişimi değil. Aslında o şartlarda federasyonun kupayı vermemesi lazım. Kim olursa olsun, küfür eden biz de olursak bize de vermemeleri lazım.
Arkasından Abdi İpekçi’de olanları gördünüz. Bir yerden birileri buna tepki koymazsa sürer gider bu iş. Tamam Fenerbahçe seyircisi yapmıyor. Neden peki?.. Önce medeni bir stadı biz yaptık. Sonra salonu yaptık. İnsanlar fazla para veriyor ama aileleriyle geliyorlar. Küfürü önledik böylelikle. Yüzde yüz mü önledik, hayır. Ama belli bir seviyeye çektik yani. Ee, ben bunları dile getirdim. Gündemin nesini değiştireceğim ben. Bakın şerefsizim, çocuklarımın ölüsünü öpeyim; hiçbir konuşmamı gündem değiştirmek için yapmadım. Bak hiçbir tanesini... O andaki düşündüklerimi söylemek için yaptım. Gündem değiştirsem ne olacak. Yarın gündem aynı olacak. Söylediklerimin bir tanesinde yalan yanlış var mı onu söyleyin.”
Sizin ustalığınızdan yola çıkıp öyle yorumluyorlar...
- “Bakın ustalık falan değil. Ne dedim 15 bin kişi küfür ediyor dedim... Etmedi mi? Oyuncular sahadan geri döndüler dedim; var mı bunda yanlışlık? Yok.”
İşin içine Galatasaray ve şike yaptığını da kattınız ama...
- “Evet ben sana ispat ediyorum. İnşallah Antalya’daki savcı beni mahkemeye verir de mahkemede delilleri getirir koyarım. Delilleri ben yazmadım, siz basın yazdınız. Adam diyor ki para aldım, araba aldım. Ee adamlar bana diyor ki şike yaptın... Ne şikesi... Benim başıma neler geldiğini kamuoyu bilmiyor mu artık. Beni içeri atanlar savcısı, hakimi, polisi nerede?”
Fenerbahçe’de 5 Şubat 1998’den beri görev yapan Aziz Yıldırım, 6 şampiyonluk kazandı. 2 kez de Türkiye Kupası gören Yıldırım, UEFA Avrupa Ligi’nde yarı final ve Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek finale çıkarak Avrupa’da en başarılı başkan oldu. Aziz Yıldırım, Ülker Stadyumu ve Ülker Sports Arena gibi çok önemli iki eseri Türk sporuna kazandırdı.
Kupa finali sonrası sert açıklamalarda bulunan Başkan Yıldırım, bu çıkışının nedenlerini bir bir anlatırken, bugüne kadar takıma kesinlikle müdahale etmediğinin de altını çizdi.
PEREIRA'YI DEĞİŞTİRSEM NE OLACAK?
“Hocayı değiştirince diyorlar ki devamlı hoca değiştiriyor. Ayrıca değiştirince ne olacak, ne değişecek. Mourinho’yu kovdular ya. Yeni getireceğiniz adamın garantisi var mı? Pereira’yı göndersem seneye kim gelse bu giden daha iyi diyeceksiniz. Garantiyi verin bana imzalayın, demiyeceğiz diye, değiştireyim.”
Hocayla devam diyorsunuz...
- “Ne yapayım. Hocayı değiştirince diyorlar ki devamlı hoca değiştiriyor.”
Yok başkanım. Bunda kimse demez yani. Bir senede ancak takımı tanıdı, ligi tanıdı. Futbolun tarzı hücum diye başladı, defansif yaptı tekrar hücum oynatmaya çalıştı. Çok enteresan bir adam çıktı.
- “Ne yapayım yani...”
Para yüzünden mi değiştirmiyorsunuz?
- “Yo yani... Değiştirince ne olacak, ne değişecek. Yeni getireceğiniz adamın garantisi var mı? Mourinho’yu kovdular ya... Garantisi olsa yaparım.”
Aynı şartlar ve aynı adamla Fenerbahçe taraftarını önümüzdeki sezon coşturamazsınız sayın başkanım...
- “Şartlar değişecek...”
Futbolcular mı değişecek?
- “Futbolcu değil. İhtiyaç varsa transfer yaparız, o başka. Pereira ile oturup konuşacağız yani. ‘Ne düşünüyorsun sen’ diye soracağız. ‘Ne yapmayı istiyorsun’ diye soracağız. ‘Neler olacak’ diye soracağız adama. Karşı karşıya yaptığı hataları, doğrularını yanlışlarını karşılıklı konuşacağız. Ercan bey başka ne yapayım.”
Bütün Türk hocalarla yolu kapattığınız için Pereira’yı değiştiremiyorsunuz diyorlar.
- “Kimmiş o Türk hocalar...”
Aykut Kocaman mesela...
- “Yahu Aykut kendisi ayrıldı gitti ya... Ben mi gönderdim onu? Kendisi kalktı gitti.”
Ersun Yanal?
- “Onu da niye gönderdiğimi biliyorsunuz. Kampa kadın getirdi. Ben ne yapayım yani? Bunların ne olduğunu neden gittiklerini hepsini kamuoyuna anlattım.”
İsmail Kartal bile bu adamdan daha iyiydi Başkanım...
- “Ya bırak İsmail Kartal’ı... İyi değildi Allah aşkına. Pereira’yı göndersem kim gelse bu giden daha iyi diyeceksiniz seneye. Garantiyi verin bana imzalayın, demiyeceğiz diye, değiştireyim. Yahu Obradoviç dünyanın en büyük antrenörü değil mi? Galatasaray maçını kaybettik işte. Kimse hep kazanmıyor yani. Kaybettiği de oluyor.”
Tamam da Pereira’nın işi biraz göz göre göre oldu...
- “Tamam da Ercan Bey antrenöre karışsam diyorsunuz ki karıştı... Karışmasam adam kötü diyorsunuz. Eee ben ne yapayım ya... Konuşsam, niye konuştun... Soyunma odasına gitsem niye gittin. Kupa maçında ben kimler oynuyordu onu bilmiyordum. Yedide ordaydım. Ben olsam Gökhan’ı da oynatırdım. Niye oynatırdım?. Yahu basın toplantısında televizyona çıkarmışsın adamı. Niye oynatmıyorsun. Ben ne yapayım şimdi?. Ben mi oynattırmadım Gökhan’ı? Adama desen ki bu böyle değil, şöyle olacak; adam diyecek ki gel sen yap... Gönderdik diyelim Pereira’yı. Yarın yazmaya başlarlar bir antrenör daha gönderdi diye.”
Ben Ozan’ı oynatırım
Buna pek kimse birşey demez Başkanım...
- “Derler ya... Sen bana İsmail’i soruyosun şimdi. Aslında Türkiye gerçeği ile sporun gerçeği çelişiyor. Şimdi Avrupa’da baktığın zaman adam ligde ikinci olmuş, kupada final oynamış... Avrupalı gözüyle bu adam başarılı. Türkiye’de değil ama. Pereira şimdi Fenerbahçe’de değil de Avrupa’da bir yerde olsa, derdik ki aman bunu alalım. Adama ben müdahil olsam Ozan’ı muhakkak oynatırım mesela. Oynatmıyor ben ne yapayım şimdi. Birkaç defa anlayacağı şekilde anlattık. Dedik ki, ‘bak gençleri oynat, bunları kazanalım’ dedik. Açık kapı bırakarak anlattık. Oynat diyemezsin ki...”
Yataktan çıkmadım
Türk yardımcı düşünüyor musunuz, madem hoca kalacak?
- “Valla bilemiyorum. Türk yardımcıyı dinler mi dinlemez mi... Bu sefer de orada problem çıkar. Ya ben istemez miyim şampiyon olmasını? Benden daha fazla isteyen adam var mı acaba? Maçtan sonra bir gün boyunca yataktan çıkmadım Ercan Bey… Her zaman aynı şeyi yaşıyorum. Herkes zannediyor ki, rahatız.”
İyi çocuk, hoş çocuk da...
“Gökhan’a 2 milyon euro garanti, 20 bin euro maç başı ücret önerdik. O 2.750 milyon net artı maç başı istiyor. Geliyor 3.5 milyona... Ben 3.5 milyona adam bulamaz mıyım yani...”
Başkanım iki kanat bekiniz Türkiye’nin en iyisiydi. Caner gitti, Gökhan yolda...
- “Gökhan gitti diye bir şey yok. Ben hafta sonu kongrede UEFA’yı anlatacağım herkese. Bundan önce üçyüz-beşyüz fazla verirdik o kalsın, bu kalsın, ben de kaldı diye sevineyim diye. Ama şimdi yaparsam Fenerbahçe’ye kötülük yaparım. Aslında bu sene de çok önemli değil. Ama bir dahaki sene hesabı tutturamayız. Herkes bilsin ona göre konuşsun yani. Bütçeyi anlatacağım. Öyle atmak tutmakla olmuyor bu işler. Herkes gelir, nedir gider, ne yaparız, ne yapamayız, UEFA kriterleri nedir bunların hepsini anlatacağım. Şu andaki kritere göre hiçbir transfer yapamazsın. Bir tek biz değil, kimse yapamaz. Gazeteler isimler yazıyor. Göreceğiz herkesi. Söylemek ayrı, yapabilmek ayrı. Bakın ben Fenerbahçeyi düşünmesem başka türlü hareket ederim. Gökhan’ı da imzalarım, Mehmet’i de imzalarım Ahmet’i de... Çağırırım yüksek yüksek veririm, imzalar geçerim.”
Gökhan-Caner gidince yerine aynı paraya aynı kalitede adam koyabilecek misiniz, yoksa kaliteden mi ödün vereceksiniz?
- “Bi dakka… Sana bişey söyleyeceğim. Gökhan bu sene 34 haftada 22 maç oynadı. Ne alıyor. 1 milyon yediyüz bin euro artı maç başı 20 bin euro. Toplamı 2,5 milyon euro etti mi?... Biz ona ne teklif ettik. 1 milyon yediyüzbin euroyu 2 milyon yapalım dedik. Üçyüz bin euro arttırdık. Maç başı aynı kalsın. Yani 2,8 milyon net verdik. O ne istedi? 2,750 milyon net, artı 800 bin de maç başı... Yani 3,5 milyon ediyor. Ben 3,5 milyona adam bulamaz mıyım yani? O zaman ne yani. Dokuz senedir Fenerbahçe’de oynuyor. Bu dokuz senede Fenerbahçe iki defa şampiyon olmuş. Bir de niye böyle bakmıyorsunuz.
Tamam Gökhan iyi çocuk, hoş çocuk… Ama icraat da bu…”
Caner ile çok konuştum
Caner’le ilgili neler oldu?
- “Biz Galatasaray maçına giderken yanlışlar oldu...”
Ailevi sorunları oldu galiba...
- “Ben ona demiştim ki, ‘bak Caner mutluysan çok güzel. Ama mutlu değilsen bak biz de eşimizden ayrıldık’ dedim. ‘Bunları kafana takma’ dedim. ‘Mutluysan kimseyi dinleme’ dedim. ‘Çocuğun var, bunu da dikkate al’ dedim. Herkes beni başka türlü düşünüyor sanıyor ama benim dediğim bu, ‘mutluysan kimseye aldırma’ dedim. Mersin’de maçtan sonra uçakta yanıma çağırdım. Yine magazinde yazılar falan vardı. Orada söyledim yine. ‘Biz senin her iki kararına da saygılıyız’ dedim.”
Kulübü basınla idare etmedim
Niye medya ile aranızde buzlar var sürekli? En ufak bir şeyinizi abartmaları bu yüzden belki...
- “Ben geldiğimden beri kulübü basınla idare etmedim. Ben ve yönetimdeki arkadaşlarımla idare ettim. İlk bir iki yıl hariç kimseyle oturup sohbet etmedim, yemek yemedim, şunu alalım mı, bunu almayalım mı diye sormadım. Kimseyle konuşmadım. Hiçbir zaman basına gidip benim lehime şöyle yazın demedim. Kimse hakkında şunu da yazsanız demedim.”
Bıraktıktan sonra takdir edileceksiniz. Türkiye öyledir...
- “Bunlar önemli değil. Benim davranışım, duruşum, karakterim hepsi ortada. Ben en kötü günde bile doğru neyse onu söylerim. Hiçbir zaman geri adım atmadım. Kimseden menfaat istemedim. Zengin olacakken olmadım. Bunları yaptım. Bunlardan dolayı ben tu kaka adamsam bundan şeref duyarım. Ben kimse beni övsün demiyorum. Ben sadece doğruları söylüyorum. Onu söylüyorum.”
Başkan Yıldırım, Teknik Direktör Pereira ile masaya oturacaklarını, artı-eksi her şeyi konuşacaklarını belirtti. Yıldırım, Gökhan Gönül konusunun henüz kapanmadığını da söyledi.